Kamuoyunda 'kentsel dönüşüm' yasası olarak bilinen 6306 Sayılı 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun' uzun süren tartışmaların ardından muhalefet partilerinin direncine rağmen TBMM'de kabul edildi. Yasa için en önemli gelir kaynağı olarak 2B arazilerinin satışlarından gelen paralar öngörüldü. Satışlar yeterli gelmeyince ardı ardına süre uzatımı verildi. Vatandaşlar bir yandan belirlenen bedellere itiraz ederken milli emlak yetkilileri talepleri kabul etmeye devam ediyor. Bir de yasanın kentsel dönüşüm tarafı var. Bu kapsamda belediyeler tarafından belirlenen yerler İçişleri Bakanlığı'na ardından Bakanlar Kurulu'na onaya gönderiliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Ankara'ya gönderdiği 9 kentsel dönüşüm alanının 1 tanesi hariç tamamına onay geldi. Buralarda çalışmalar başladı. Binaların durumu, yaşayan kişi sayısı, bölgenin yapısı analiz edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile kentsel dönüşümde vatandaş ile doğrudan muhatap olacak belediyeler arasında 'yetki' sıkıntısı halen devam ediyor. Vatandaşın talebini, tepkisini, sevincini, üzüntüsünü alacak olan belediye 'imar konusunda biz çalışalım' diyor. Bakanlık şu ana kadar yetki devirlerini yapsa da 'son sözü ben söylerim' anlayışında…

Tabi ki bunlar yasanın getirdiği teknik konular. Gelişmelerin yansımaları, yerel idarecilerin tepkileri, ilgili bakanlık yetkililerinin açıklamaları meseleyi zamanla daha da boyutlu hale getirecek. Bir de bu işin yan çalışma alanları var. Nasıl kentsel dönüşüm çalışmaları başlayınca müteahhitler de aktif hale gelecek, müteahhitler çalışınca beton işi yapan, demir, tuğla üreten hareketlenecekse iki alanda daha talep patlaması yaşanacak. Bunlardan birincisi kentsel dönüşüm alanlarından çıkacak molozlar için tespit edilen 'moloz döküm sahası işi'… İzmir'de, Büyükşehir Belediyesi'nin alanları var ama yeterli değil. Bir de alanın müteahhitler açısından avantajlı olması için bölgeye yakın olması gerekiyor. Bu kapsamda haritalar üzerinde hummalı çalışmaların başladığını, alan tespitlerinin arttığını, orman ve tapuda dosya dolaştıranların sayısının arttığını ifade edebilirim. Zaten çalışma başladığında kimin ne yaptığı, alanın eski durumunun nasıl moloz döküm sahasına dönüştüğü ortaya çıkar.

İkincisi ve en önemlisi ise riskli yapı tespiti yapacak kurum ve kuruluşlar ile özel şirketler. İlgili kanun kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı-Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü İzmir'de, İl Özel İdaresi ve Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere metropol sınırlar içinde kalan 21 belediyeye yetki verdi. Onlara 'vatandaş istediğinde ya da gerek gördüğünüzde tespiti yapabilirsiniz' dedi. Bu kurumlara daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi ile Katip Çelebi Üniversitesi de eklendi. İşin siyaset ve derin ilişki karıştığı boyutu ise 'özel şirketlere verilen yetki' konusu. İşte bu konuda İzmir'de garip şeyler oluyor. Bakanlık, İzmir'de tam 18 özel şirkete yetki verdi. Vatandaş istediğinde bu şirketlere gidip binası ile ilgili tespiti yaptırdıktan sonra yıkım yapabiliyor.

Gelelim o şirketlere… İzmir'de şimdilik 18 olan, zaman geçtikçe daha da artacak şirketlerin durumunu bir hayli karışık. Sahiplerinin kimler olduğuna, ortaklık yapılarına bakıldığında meselenin özü daha da anlaşılıyor. Birçok şirketin birbiriyle ilişkisi dikkatlerden kaçmıyor. Mesela yetki alan Promind Proje Mimarlık-Mühendislik Şirketi, PMD Yapı Denetim Şirketi, Hazal Yapı Denetim Şirketi ve Birleşim Yapı Denetim Şirketi'nin sahipleri-ortaklıkları aynı kişiler. Kayıtlara baktığınızda yetki aldıktan sonra bazı isimler üzerine devir, sorumlu-müdür-imza sahibi değişiklikleri gibi işlemleri yapılmış. Nedense şirketler Konak'ta aynı adreste, aynı iş merkezinde hatta aynı odalarda faaliyet gösteriyor. Bir nevi tabela şirketler diyebiliriz. Tabi ki zamanı geldiğinde yaptıkları faaliyetler de ortaya çıkacaktır. Şirketlerin sahip-ortak yapısına bakıldığında en dikkat çekici isim kent siyasetinin de yakından tanıdığı Fatma Jale Şenelmas… İnşaat Mühendisi Şenelmas Karabağlar Belediyesi'nin AK Partili meclis üyesi. CHP ile siyaseten yakın ilişkileri konuşuluyor. Şenelmas ayrıca, 1999 Marmara Depremi'nden sonra yetkileri alınan İzmir'deki iki şirketten birisinin sahibi. Şenelmas'ın o dönem medyaya da yansıyan 'Adres değişikliği yapmadık. Bir adreste beş tane ticari şirket olur; bunun ticari ve hukuki bir sakıncası yok' açıklamaları gündeme yansımış. Şimdi de bakanlıktan yetki alan İzmir'deki şirketlerin lideri. Bu arada bakanlıktan yetki almanın şartları da öyle kolay değil. Bakanlık kapısında onlarca bekleyen yetki talebi var. İzmir'de iş yapmak isteyen şirketler 'bize de yetki verin' diyor. Tabi ki bakanlık Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün oluru ve onayı ile Ankara'da son noktayı koyuyor. Sayın Şenelmas tabi ki ticaret yapıyor olabilir. Bu bir sektör ve taliplisi çok. Ama herkesin talep ettiği bir konuda kimseye ayrıcalık tanınmaması gerekir. Hele ki insan yaşamını doğrudan etkileyen deprem gibi konuları içinde barındıran kentsel dönüşüm meselesinde. Bu konunun insani boyutu her şeyden çok önemli. Bu ülke geçmişte sahte müteahhitler, denetim şirketlerinin verdiği 'oturulabilir' raporunun ardından yıkılan binalar, tabela kooperatifler yüzünden çok şeyler kaybetti. O yüzden bu konuda başta bu mesele ile yatıp kalkan ilgili kurumların temsilcilerine ve gün aşırı kentsel dönüşüm konusunda açıklama yapan siyasetçilere çok önemli görevler düşüyor.Bizden uyarması…

NOT:
Bu geniş yazıda adından bahsettiğimi Sayın Şenelmas'tan bir açıklama gelirse bu satırlardan aynen yayınlayacağımızı da bildiririz.