Gri sis perdesinin ardında bir umman gibi saklı
bu toprağın mazlum insanları
cehenneme açılan kara kaplı zebani kapıları
oturmuş önlerine yığılı, çocuklar kadınları
hastalar, güçsüzler, yaşlıları dertli sanrılı
arşın üstünü aşmış, dinmiyor inlemeleri ahları...
Beri yandan;
Zalimler başa gelmiş, yıllar kovalamış yılları
süregitmiş tahtlarında kurdukları krallıkları
Haydar diye her dem uydurdukları yalanları riyayı
gerçek diye yutturmuşlar cahile, hileyi hurdayı
sömürür dururlar kadimden beri, yoksulu fukarayı
Yukarıdaki satırlar bir dervişe değil, bana ait... Ülkemizde yaşanan geçim sıkıntısı ve haksızlıklar/hukuksuzluklar karşısında çok az kesimin sesi yükseliyor. Sesini çıkarıp itiraz edenlerin tepkileri ise maalesef ya çok cılız kalıyor ya da yaygın medyada yeterince yer bulamadığı için geniş kitlelere ulaşamıyor. Öyle olunca da, benim gibi yurt dışında yaşayıp bu duruma seyirci kalmak zorunda olanlara, gazel okumaktan başka şans kalmıyor!
Şaka bir tarafa; bu denli güç ekonomik sıkıntıya, sağlıkta, eğitimde, adalette yaşanan çözümsüzlüklere rağmen, ülke neden üstüne ölü toprağı serilmiş gibi sessiz?
Sebepler arasında, bin türlü gerekçe ya da bahane gösterebiliriz. Ancak hiç biri, yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya mecbur edilen milyonlarca emekçinin, emeklinin ve yoksulun siyasi otoriteye adeta boyun eğmiş, edilgen tutumunu izah etmeye yetmiyor...
Şimdi bazılarınızın içinden 'ama muhalefet görevini yeterince yapmıyor' diye başlayan cümleler ve serzenişler geçecektir ki katılmamak mümkün değil. Fakat toplumsal, siyasi ve ekonomik çıkmazların gereği kadar dile getirilememesi konusunda, sadece muhalefeti suçlamak ya da bütün sorumluluğu muhalafete yüklemek aslında büyük bir kolaycılık. Örgütlü dayanışma gücünü sekteye uğratan, siyasi bilincin keskinleşmesini önleyen ve rehavete kapılmamıza zemin hazırlayan gizli bir tuzak aynı zamanda. Ben bu genel tavra kısaca 'kaytarmacılık' diyorum!
Çevremizde yaşanan sorunlara karşı, bir an durup bakmayı her ihmal edişimizde, her sırt çevirişimizde, her suskun kalışımızda kaytarıyoruz...
Kaytara kaytara meydanları boş bırakıyoruz...
Kaytara kaytara, haksıza ve zalime güç kazandırıyoruz...
Kaytara kaytara, her türlü baskı ve yok saymaya, itilip kakılmaya geçit veriyoruz...
Kaytara kaytara, her türden kötülüğü, kötü yönetimi ve kötüleri kanıksıyoruz...
Kaytara kaytara, nihayetinde cellatlarımıza aşık oluyoruz!
Velhasıl, kaytarmanın sonu yoktur ve ne acıdır ki başımıza gelenlerin hepsi değilse de, çoğu bizim kaytarmamızdandır...