Siyaset kurumunun en önemli unsurlarından biri 'istifa' kurumundur. Türkiye de ne yazık ki bu kurum hemen hemen hiç çalışmamaktadır. Başarılı olup olmamanının hiç önemi yoktur ve mutlaka siyasetçi (siyaset adamı değil) kendine bir mazeret bulmaktadır. Böyle olunca da başarı ufkun ötesinde kalmaktadır.
30 mart seçimlerinin başarısızları kimler ?
CHP ve MHP.
Bu partiler de sonuç ile ilgili bırakın değişikliği bir iç muhasebe dahi yapılmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin başarısızları kimler? 'Çatı' kimin üstüne çökmüştür? CHP ve MHP nin. En küçük bir değerlendirme var mı? Yok.
Şimdi bir kaç ana kuralı burada tekrarlamak istiyorum. Yıllarca savunduğum bu ana kuralların başın da bir Genel Başkan yapılan seçim de partisinin aldığı oy, evvelce yapılmış seçimde aldığı oydan bir puan dahi az ise o genel başkan başarısızdır ve derhal ekibi ile birlikte istifa etmelidir. Çok benzenilmek istenen Batı demokrasileri bunun sayısız örnekleri ile doludur. Üstelik gösterdikleri bunca başarıya rağmen yapılan seçim de bir puan dahi eksik alsalar derhal istifa etmekte ve siyaseti terk etmektedirler. Bütün Avrupa buna pek çok örnek vermektedir. Ya biz de ? Ne gezer. Mazeret üstüne mazeret. En acısı örgüt mensuuplarının da bu mazeretlere çanak tutmalarıdır.
Bir başka kural da parti kimsenin malı değildir. Oy versin vermesin bütün seçmenler parti ile ilgili fikir beyan etme hakkına sahiptirler. Çünkü oy vererek bu hakkı kazandıkları gibi bu seçim de vermeseler dahi belki gelecek seçim de vereceklerdir ve bu sebeple de söz hakkına sahiptirler. Son zamanlarda bazı örgüt mensupları partiyi kendi malları sanarak 'bu bizim iç meselemizdir, sen karışma' gibi hem antidemokratik ve hem de haksız söylemlerde bulunmaktadırlar. Seçim de oy isitemek için yalvar yakar yaptığın seçmene nasıl olur da ' bu bizim iç meselemizdir' deme hakkını kendin de bulabiliyorsun? Kim sana bu hakkı veriyor? Seçmen olduğuma göre seçime giren bütün partilerle ilgili söz hakkına sahibim. Bu demokratik rejimin temel kuralıdır. Yanlışları doğurları örgüt üyesi gibi söyleme hakkı her seçmende vardır. Kaldı ki akıllı bir örgüt üyesi seçmenin nabzını tutarak kararını tayin ve tespit eder. Bunu yapamazsa seçimde alacağı sonuca da katlanacak demektir. Ki her defasın da da öyle oluyor. İyi yönetici seçmenin nabzını doğru tutan yöneticidir. Dar kadroculuik ve kalıpçılık hiçbir davayı ve partiyi bu güne kadar başarılı kılmamıştır.
Şimdi gelelim günümüze.
Muhalefetin uğraştığı konu ne yazık ki 'Başbakan ve seçilen Cumhurbaşkanı istifa etmeli mi etmemeli mi?' dir. Bumu en önemli mesele? Etse ne olur etmese ne olur? Siz ne yapıyorsunuz beyler. Aldığınız sonuç ortada. Kazanılabilecek ve Ülkenin kaderini değiştirilebilecek bir seçimi isabetsiz bir 'çatı adayla' hezimete dönüştürdünüz. Defalarca ifade etmeye çalıştım ki böyle giderse ve siz bu tutumunuzu sürdürürseniz ömrü vefa ederse Tayyip Erdoğan 2071 seçimlerini bile kazanır. Tabii Türkiye kalırsa. Hiç abartısız söylüyorum.
O halde baskın kurultay kurnazlıkları veya seçim sonuçlarını hiç değerlendirmeden adeta kış uykusuna yatarak bu iktidardan kurtulacağımızı bize yutturmaya çalışanlar sadece ve sadece kendilerini kandırıyorlar . Ancak olan milletimize oluyor.
Partiyi kendi malları sanan örgüt üyeleri :
Artık uyanın. kendinize gelin ve çok çok acil kararlar alın.
Artık uyanın. kendinize gelin ve çok çok acil kararlar alın.
2015 seçimlerine sayılı günler kaldı.
Yeni mezaretlere değil yeni yöneticilere acil ihtiyacınız var.
Basra harap oldu bile. Bilesiniz..