Dün Marcus Zusakadlı Avustralyalı yazarın aynı adlı romanından uyarlanan 'Kitap Hırsızı'filmini seyrettim. Aslında bu filmi ilk kez birkaç yıl önce seyretmiştim. Gazze'de her gün artan rakamlara yenileri eklenen çocuk katliamlarını düşününce, birden bu filmi hatırladım ve yeniden seyretmek istedim.
Film ikinci Dünya Savaşı sırasında NaziAlmanya'sında, annesi tarafından bakılamadığı için,çocuksuz ve orta yaşlı bir çifte evlatlık verilen dokuz yaşındaki kız çocuğu Liesel'in öyküsünü anlatıyor.Filme damgasını vuran temalardan biri de Liesel'in evlatlık verildiği eve saklanan bir Yahudi genci ile kitaplar üzerinden kurduğu dostluk ve dayanışma ilişkisi.
Max adındaki bu Yahudi genç,Nazi polisinin Yahudi kıyımından kaçarak saklandığı evin bodrum katında, belki de aylarca,dışarısını pencereden dahi göremediği için,Liesel'denhavanın ve güneşin rengini, her gün,kendi dağarcığından keşfettiği sözcüklerle tarif etmesini ister. Bu sayede, Liesel'in bulduğu edebi kıvamdaki sözcüklerle, güneşin sıcağını ya darüzgarın esintisini adeta gerçekmişçesine, iliklerine kadar hissedebilmektedir. Max'ın,dışarıda akıp giden yaşamı,Liesel'in sözcükleriyle hayalinde canlandırabilmesi,saklandığı penceresiz ve gün ışığı dahi sızmayan kasvetli bodrum katındaki hayatınıbir nebze olsun kolaylaştırmaktadır.Max,bodrumun nemli ve soğuk koşullarında ateşlenip hasta yatağına düştüğünde de Liesel, daha önce üvey annesinin çamaşırlarını ütüleyerek para kazandığı zengin evin kütüphanesinden çaldığı (kendi deyimiyle aslında ödünç aldığı) kitapları, duyduğundan dahi eminolmadan, her gece,Max'in kulağına fısıldayarak, onu yalnız bırakmaz…
Uzun süren hastalık nöbetlerinden sonra, Max nihayetiyileşir ve ayağa kalkar. Yanına sığındığı Liesel'in üvey anne ve babasını daha fazla zor durumda bırakmamak için evden ayrılmaya karar verdiğinde,Liesel onun gitmesini istemez. Ve o zaman MaxLiesel'e der ki; 'Sözcüklerin gücünü kullan. Ben daima senin sözcüklerinde olmaya devam edeceğim.'
Filmde, aslında Yahudilere uygulanan zulüm dışında başka temalar da var. Fakat, sevgili İsrailli çocuklar, ben size,öncelikle bu tema üzerinden seslenmek istedim;
Çoğunuzun ailesinde, İkinci Dünya Savaşı'nda kıyıma/baskılara uğramış ve bu yüzden çok acılar çekmiş atalarınız var. Belki hala hayatta kalan büyüklerinizden, insanlığın o en kara ve utanç dolu günlerine dair acı hatıralar dinliyorsunuzdur.
Okullarınızda sizlere, Nazi Almanya'sı, Fransa, Polonya, Eski Sovyetler Birliği ve daha pek çok Avrupa ülkesinde, sırf dini inancı yüzünden, geçmişte Yahudi halkına yapılan eziyetleri, kurulan ölüm kamplarındaki fırınlarda çocukların dahi nasıl acımasızca yakıldıklarını ve Yahudi mezalimine dair çok daha dehşetli hikayeleri aktarıyorlar. Tarihte yaşatılan tüm buıstıraplar, her türden eğitim/kültür politikaları/sosyal ve ekonomik politikalar vasıtasıyla belleğinizde daima taze tutuluyor ve böylelikle halkınıza yapılan kötülükleri unutmamanız, bu idrak ve bilinçle aranızdaki dayanışma gücü de diri tutulmak isteniyor.
Bunları nereden mi biliyorum? Çünkü Dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak addettiğim Tel Aviv'de bir süre ben de yaşadım. İsrail hakkında güzel yazılar yazdım. Yahudi toplumunun kendi aralarındaki dayanışmacı gücünden, çağdaş ve aydınlık bilincinden/eğitim seviyesinden her zaman övgüyle söz ettim.
Tarihin acılı anılarıyla yüklü bir halkın çocukları olarak, çocukların yaşanan savaşların en masumları olduklarını sizlerden daha iyi kimse bilemez. Yine en iyi siz biliyorsunuz ki Gazze'deki savaşta, kıyıma uğrayan çocuklardan kurtulanların büyüdüklerinde dahi yaraları hiç iyileşmeyecek. Onların çocuklarının çocukları dahi, bugün sayıları on binlerle ifade edilen arkadaşlarının, kardeşlerinin, ya da akraba/komşu yaşıtlarının kendilerinin başlatmadığı bir savaşa kurban edildiklerini, sizlere geçmişte halkınıza yaşatılan kötülükler unutturulmadığı gibi, asla unutmayacaklar.
Geçmişte sizin atalarınızı katleden Almanlar ve bu zulme ortak olan diğer tüm emperyalist devletler, bugün ülkeniz İsrail'in Gazze'deki yaşıtınız masum çocukların okullarını/evlerini/kamplarını hedefleyerek bombalamasına ve onları acımasızca öldürmesine hem sessiz kalıyorlar hem de silah ve para yardımı yaparak destekliyorlar. Çünkü size dost gibi görünen bu emperyalist devletler, ülkeniz İsrail'i, Ortadoğu'daki çıkarları için ileri bir karakol olarak görüyorlar. Yani geçmişte sizin atalarınızın kanı üzerinden ilerletmeye çalıştıkları emperyalist emellerini, şimdi Gazze'deki çocukların kanı üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Sevgili İsrailli çocuklar, 'Kitap Hırsızı' filmindeki Yahudi genci Max ile dostluk kuran Liesel ile onu evlerine alarak kucak açan üvey annesi ve babası Yahudi değillerdi. Ama bu Max ile dayanışma içerisinde olmalarına engel olmadı. Zira onlar vicdanlı insanlardı. Sizin de tertemiz vicdanlara sahip olduğunuzu biliyorum. Yahudi genci Max'ı kurtaran aile ve Liesel gibi siz de, farklı dinden olmalarının onları öldürmek için gerekçe yaratmadığı Gazze'deki masum çocuklara, yardım edebilirsiniz ve onların öldürülmemesi için dayanışma gösterebilirsiniz.
Nasıl mı? Tıpkı 'Kitap Hırsızı' filmindeki Max'in kendisine yardım eden Liesel'e söylediği gibi 'sözün gücünü kullanarak.'
Anne, babalarınıza, okulda öğretmenlerinize ve büyüklerinize 'bu savaş durdurulsun, çocuklar öldürülmesin, ülkemiz Hitler Almanya'sı gibi bir katliamla tarihe geçmesin, bizi bu utanca mahkûm etmeyin, üzerimize bu sorumluluğun azabını yüklemeyin' diye her fırsatta sesinizi yükselterek…
Size güveniyorum çocuklar. Masumiyetinize, kirlenmemiş yüreklerinize, pırıl pırıl zekanıza ve pozitif enerjinize… Büyükler barış içinde yaşamayı beceremiyor. Oysa siz başarabilirsiniz… En azından Liesel gibi sözcüklerin gücünü kullanabilirsiniz!