İZMİR - Mustafa Moroğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde kamuoyuna duyurduğu meclis araştırması teklifinde, Adalet Bakanlığı verilerine göre, kadın cinayetlerindeki artış istatistiğine yer verdi. Rakamların yıldan yıla yükselmesinin devletin, hükümetin ve toplumun kadına bakışında bir gelişme olmadığını ortaya koyması bakımından bir gösterge olduğunu savunan Moroğlu, acı bilançoya şöyle dikkat çekti: “2002-2010 yılları arasında kadın cinayetlerinde % 1400 artış olmuştur. 2002 yılında 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2009’un sadece ilk 7 ayında 953’e yükselmiştir. 2003’te 83, 2004’te 164, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de ise 806 kadın yaşamını yitirmiştir. 2011 yılını ilk altı ayı içinde 130 kadın cinayete kurban gitmiştir. Kamuoyunda uzun bir süre konuşulan Münevver Karabulut’un vahşice katledilmesi, Ankara’da Ayşe Paşalı’nın eski eşi tarafından sokak ortasında canına kıyılması, Güldünya Tören’in namus gerekçesiyle gencecik yaşta hayatına son verilmesi ve İstanbul Bayrampaşa’da eski eşi tarafından, Tuğba Özbek’in yakılarak öldürülmesi kadın cinayetlerine verilebilecek örneklerden sadece birkaç tanesidir.”
Hukuksal ve toplumsal yaptırım
Kadınlara yönelik saldırıların engellenmesi ve eşitsizliklerin giderilmesi için öncelikle şiddetin kaynağının belirlenmesinin önemli olduğuna vurgu yapan Moroğlu, aile içi şiddet başta olmak üzere her türlü kötü muamelenin engellenmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sorumluluk düştüğünü söyledi. Moroğlu, bu sorumluluğun önemini şu ifadelerle anlattı: “Kadına karşı şiddetin yasal, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal nedenlerinin ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde tespiti konusunda parlamentoya önemli görevler düşmektedir. Ancak bu yolla, bu toplumsal sorunun çözümü yönünde ciddi bir adım atılabilecektir. Kadın zaten toplum içinde hor görülüp, dışlanmaktadır. Ayrıca bir de fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Üstelik şiddeti uygulayanlar değil, mağdur olan kadınlar suçlanmaktadır. Bu durum sadece şiddeti uygulayanları sözle kınayarak geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Bunun hukuksal ve toplumsal yaptırımları olmalıdır.”
Sağlıklı düşünen bir toplum için
Sağlıklı düşünen, üreten başkalarının haklarına saygı gösteren ve saygı gören bireylerden oluşan bir toplum haline gelmenin ön koşulunu “kadına yönelik şiddetin engellenmesi” olarak açıklayan CHP Milletvekili Moroğlu, Anayasa’nın 17.Maddesi’nde “yaşam hakkı”nın, 56.maddesinde ise “sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı”nın vurgulandığına dikkat çekti.
“Müfredat yenilensin, pozitif ayrımcılık yasaya hapsolmasın”
Mustafa Moroğlu, hükümetin yasal düzenlemelerin yanı sıra yapması gerekenler konusundaki önerilerini ise şöyle sıraladı: “Hükümet, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde kadın - erkek eşitliğinin vazgeçilmezliğini toplumun tüm kesimlerine anlatacak eğitim ve yayın faaliyetlerini başlatmalıdır. Bu kapsamda özellikle çocuklar hedef kitle olarak belirlenmeli, eğitim müfredatı da buna göre düzenlenmelidir. Örneğin okul kitaplarında anneyi sadece ev işi yapan babayı da sadece eve para getiren rol modeller olarak ortaya koyan anlayıştan vazgeçilmelidir. Kadına yönelik pozitif ayrımcılık da sadece bir yasa maddesi olarak kalmamalı, ekonomiden, eğitime, çalışma hayatından siyasete, her alanda kadınlar bundan yararlanabilmelidir. Kadına yönelik şiddetin nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılacakların tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.”