Arkas Sanat'ın seçtiği afiş fotoğrafını düşündürücü, davetkar ve meraklandırıcı buldum. Ara Güler'in otoportresi olduğu çok açık olan bu fotoğrafın ardında, bir fikir de vardı bence: İzmir'e merhaba diyen, her asılı olduğu yerden İzmir'i ve İzmir'lileri fotoğraflayan bir gözün afişiydi bu. Sergi alanına girdiğinizde, tam karşınızda, sanki sizi fotoğraflayarak karşılayan Ara Güler'in bir görüntüsünü görmek, fotoğraflandığımızı hissettirmek, hatta sergi alanındaki ilk fotoğrafın bu otoportre olması, afişi ilk gördüğüm andan beri içine düştüğüm düşüncelerin bir sağlaması gibi geldi bana.
Serginin hemen girişinde yazılan Ara Güler özgeçmişinden etkilenmemek elimde değildi, hele ki fotoğrafa ilgi duyuyorsanız, tüylerinizin diken diken olmamasının imkanı yok diye düşünüyorum. Hiç görmediğim ve tanımadığım Ara Güler'in yeni doğmuş halleri, çocukluk ve gençlik yılları, yaşlılığı, değişmeyen gülüşü, zamanın değişimi, özün kalıcığı, yaş aldıkça ciddileşen yüz ifadesi fotoğraflarla sergilenmiş bu özgeçmişte.
İnsanın içine işleyen, heyecanlanarak okuduğum Ara Güler kariyerinin yanı sıra, dikkatimi çeken iki ifade oldu. Birincisi, dünyanın, Nemrut Dağı'nı Ara Güler'in fotoğraflarıyla tanıdığı; ikincisi ise, Afrodisyas'ın, unutulmuş kent olarak bahsediliyor, yine Ara Güler'in fotoğraflarıyla 'yeniden' keşfedildiği. Bu iki ifadenin; insanoğlunun fotoğraflara bakma deneyimi ve fotoğrafın nasıl kullanıldığına işaret ettiğini düşünüyorum. Özgeçmişi okumadan geçmeyin!
Ara Güler'in Yeditepe Edebiyat Dergisi'nde yayınlanan bir yazısına da yer vermiş Arkas Sanat. Yazının başlığı Realizm ve Fotoğraf. Bu yazı, Ara Güler'in, fotoğraf pratiğinin yanı sıra, sanat fotoğrafçılığının doğasını ve tanımını, ontolojik ve felsefi bir soruyla da aradığını düşündürüyor.
'Gerçekten sanat olan fotoğraf nedir?' sorusunun; bizde, üzerine pek fazla düşülmediğinden, 1956 yılında yakınmış Ara Güler. Yıl 2020, ve ben hala fotoğrafın ne olduğu sorusunun üzerine pek fazla düşülmediğine inanıyorum bu topraklarda. Fotoğraf bölümlerinde bile bu soruyu soran ve gerektiği gibi açıklamaya çalışan çok az analitik ders var, ve genel olarak belirli ekollerde çakılı kalındığını görüyorum…
Biz yazıya, Ara Güler'in yazısına dönelim..
Ara Güler, bu yazısında, arşiv fotoğrafçılığını sanat fotoğrafçılığından ayırıyor ve sanat fotoğrafçısının görevini; bulunduğu çevrenin insanıyla beraber, kadrajda bir ahenk yaratarak yeniden üretmek olduğunu söylüyor. Sanat fotoğrafçılığını, oluşan ve sürekli kaybolan hayatın içinde kendiliğinden var olan, hareket halindeki nesnelerin oluşturduğu kompozisyonları görüp, tesbit edip, ölümsüzleştirmek olarak tanımlıyor. Fotoğrafçıyı, bulunduğu çevreye sabitliyor Ara Güler, ve fotoğrafı seçen bir sanatçının dünyasından bahsetmeye çalışıyor.
Bir fotoğrafçının fenomenolojik yaklaşımını okuduğumu hissettim bu satırlarda. Düşüncesinin bir parçası olarak, sanatı karşılaştırmalı olarak okumaya çalıştığına, fotoğrafı sanat içine yerleştirme çabasına şahit olabilirsiniz okurken. Doğru ya da yanlış, eksik ya da değil, fotoğrafı anlama yolundaki gayretini görebilirsiniz bu satırlarda.
Ara Güler'in bu yazısını okumadan geçmeyin sergideyken!
Sergide bulunan objeler ile ilgili de birkaç cümle yazmak istiyorum, ve bu objeler ile fotoğrafik görüntüyü ilerleyen satırlarda karşılaştırarak, fotoğrafı daha net anlamaya çalışacağım.
Ara Güler'in sergilenen objeleri, örneğin defterler, kameralar, basın kartları, kaşeler, kartvizitler, filmler nesnelerin kendileridir. Nesnelerin fotoğrafları değildir. Oradalardır, gözlerimizin önündedirler ve onlara temasta bulunabiliriz. Bu deneyimin aksine, fotoğrafların bulundurduğu nesnelerin hiç biri gözlerimizin önünde değildir. Ne İstanbul'daki insanlar, ne Ara Güler'in ailesi ne de İzmir'li yerliler gözlerimizin önünde bulunurlar.
Fotoğraf, şimdiki düşünceme göre, ve Andre Bazin'in 'Fotoğrafik Görüntünün Ontolojisi' yazısında belirttiğine karşı olarak, objelerin kendisi olamazlar. Analitik açıdan bir yanılsamadır bu; yine de fotoğrafların, nesnelerin kendisine giden bir yol olamayacığını belirtmiyorum.
Ressamları, edebiyatçıları, filozofları fotoğrafladığını biliyoruz Ara Güler'in. Bu yöneliminin arkasındaki niyeti sormak isterdim kendisine.
Sergide bolca karşılaşacağınız sanatçı ve düşünür portlerinden etkileneceğinize inanıyorum. Yeditepe Edebiyat Dergisi'nde kaleme aldığı yazıyı düşününce, sanatçıları fotoğraflama eğilimini sanatı ve sanatçıyı düşünme yollarından biri olarak görüyorum.
Hayalgücünüzü biraz çalıştırmaya özen gösterirseniz, Nuh'un Gemisi fotoğraflarında fantastik, görsel bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Bir kaşif olarak fotoğrafçının macerasına tanık olabilirsiniz.
Bir fotoğrafçının dünyasını açıyor bize Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi. Fotoğrafa meraklı araştırmacılar için yeni malzemeler çıkacak gibi gözüküyor.
Arkas Sanat Merkezi'ne gelince;
Post-Empresyonizm, Picasso, ve şimdi Ara Güler'in İzmir fotoğrafları derken, takip ettiğim bir yer haline geldi. Gitmekten ve içeride bulunmaktan keyif aldığım bir yer.
Yalnız! O keskin, ağır, insanın tüm bedenini uyaran, ve bulunduğu yerden uzaklaşmasına sebep olan oda parfümüne bir çare bulmaları gerek.