Türkiye'de sendikacılığın içinde bulunduğu durum yıllardır tartışılıyor. Ne yazık ki işçi ve memurların haklarını savunmak için kurulan sendikalar 'ücret sendikacılığı' kavramı karşısında 'emek ve alın teri sendikacılığını' yeteri kadar savunamaz hale geldiler. Türkiye'de resmi rakamlara göre 12 milyonun üzerinde işçi bulunuyor. Bunların sadece bir milyonu sendikalı. Yani sendikasız işçi sayısı sendikalı işçi sayısının tam 10 katına ulaşmış durumda. Aslında bu durum meselenin ne kadar acı ve kötü bir hal aldığını gösteriyor. Zaten sendikacılık kavramı ya kamu kurumlarında ya da kurumsal şirketlerde karşılığını buluyor. Bırakın sendikalı çalışmayı sigortasız yüzbinlerce kişinin istihdam edildiği çalışma sisteminde iş cinayetleri, kazalar, ölümler ardı ardına geliyor.

Tüm bunlar çalışma sisteminin en önemli sorunu iken peki sendikalar ve yöneticileri ne yapıyor? Ülkemizde Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi herkesin yakından bildiği önemli büyük üç işçi sendikası var. Üye sayıları da hayli fazla. Üyenin olduğu yerde aidat, aidatın olduğu yerde de mali konular dikkat çekiyor. O yüzden asgari ücretli ya da bunun azıcık üzerinde maaş alan işçilerin haklarını savunan sendika yöneticileri ve başkanların dudak uçuklatan maaşları, servetleri ve ellerinin altındaki imkanları hep konuşulur.

Şimdilerde dayak olayı ile gündeme gelen yeni bir süreç ortaya çıktı. Türk-İş Sendikası'na bağlı Türkiye Belediyeler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası'nda (Belediye-İş) yıllardır devam eden eş-dost ve akraba kayırma iddiaları yeniden hortladı. Belediyelerde örgütlü olan ve yaklaşık 50 bin üyesi bulunan Belediye İş'in başındaki isim Nihat Yurdakul ve kurduğu düzene karşı İzmir'den bir başkaldırı, ayaklanma ortaya çıktı. Başta oğlu olmak üzere yakınlarına sendikanın tüm imkanlarını sunan Yurdakul'un durumu- konumu aslında yeni tartışılan bir şey de değil. Daha önceki süreçlerde de birçok kez gündeme geldi. Yeniden meselenin patlak vermesinin arkasında durumun yargıya taşınması yatıyor.

Sendikanın İzmir'de altı şubesi bulunuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve çevre belediyelerinde örgütlü olan sendikanın 2 No'lu Şube Başkanı Metin Şanlı, 3 No'lu Şube Başkanı Murat Karakuş, 4 No'lu Şube Başkanı Şahin Kaya genel merkezin politikalarını ve uygulamalarını destekliyor. İzmir kökenli sendikanın genel merkez örgütlenme genel sekreteri Ali Çelenk'in liderliğinde mevcut düzene tam destek veren bu ekibin karşısında ise 1 No'lu Şube Başkanı Zeynel Ersoy, 6 No'lu Şube Başkanı Buket Mertoğlu Gürpınar ve Çevre Belediyeler Şube Başkanı Salih Er yer alıyor. Yani genel merkez karşısında İzmir yapılanması tam ortadan ikiye bölünmüş durumda. Daha önce de defalarca kez sorunun yaşandığı İzmir'de konu bu kez büyüyerek masaya geldi. İşte yargıya taşındığı bilinen mesele de Ankara ile İzmir arasındaki gerilimin sebebini oluşturuyor.

Bilindiği gibi Belediye-İş Sendikası, Türk İş Konfederasyonu çatısının altında yer alan 33 sendika arasında mali açıdan en güçlü olanaklara sahip sendikalar arasında yer alıyor. Genel Başkan Yurdakul'un oğlu Murat Yurdakul sendikaya bağlı Kuşadası'ndaki otelin genel müdürlüğünü yapıyor. Maaşı da en az 15 bin TL'yi buluyor. Yurdakul'un eşi kayıtlara göre aynı otelin jetski ve dış mekanlar sorumlusu olarak görev yapıyor. Başkan Yurdakul'un otel dışında, sendikanın olanaklarından yararlananlar arasında oğlu ve gelini dışında kayın biraderi, onun kızı ve oğlu, dayısının torunu, ablasının oğlu, kız kardeşinin oğlu, akraba ve arkadaşları da dahil olmak üzere neredeyse yedi sülalesi bulunuyor.

Tam da bu noktada Aydın Söke Ağır Ceza Mahkemesi'nde oğul Yurdakul'un genel müdürlük yaptığı Balat Turizm A.Ş'ye ait sendika tarafından işletilen ve sosyal tesis olarak da kullanılan 5 yıldızlı Grand Belish Otel ile ilgili dava açıldı. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede 'dolandırıcılık' iddiasıyla yargılanan Yurdakul dışında başka isimler de var. İddianameye göre otelin uzun yıllar hekimliğini yapan Ahmet Fehimoğlu, Yurdakul ile anlaşarak otele ortak olmak istemiş. Yurdakul'un hesabından şirket hissesi karşılığında farklı yerlere 186 bin TL ve 45 bin Euro havale yapılmış. Ayrıca elden de 40 bin TL para verilmiş. Bir yandan şirket hisseleri el değiştirirken parasının karşılığında hisseleri kendisine verilmeyen Fehimoğlu soluğu savcılıkta alınca süreç mahkemeye taşınmış.

Geçtiğimiz günlerde görülen davanın duruşmasına avukatını gönderen ve SEGBİS üzerinden duruşma salonuna bağlanan oğul Yurdakul suçlamaları ret etti. Bu arada İzmir'de ayağa kalkan sendika şube başkanları bu meselenin değerlendirileceği başkanlar kurulu toplantısı talep etti. Ankara'da gerçekleştirilen toplantı salonuna giriş çıkış esnasında arbede çıktı. İzmirli örgütlenme genel sekreteri Çelenk'in başını çektiği ekip İzmir'den gelen misafirleri ağırlarken dayak atmayı ve saldırmayı da ihmal etmedi. Bu konu hem disiplin kuruluna hem de konfederasyona yansımış durumda. Şimdi ise sendika, saldırıya uğrayan kendi şube başkanlarından savunma istiyor. Üç ismi de ihraç talebiyle disipline gönderecek. Bu arada sendikadan aldıkları maaşlar kesilecek, arabaları alınacak. Sendika genel merkezi üzerine yeni bir hamle yaparak İzmir'deki şubelere 'binada tadilat yapacağız, boşaltın' yazısı gönderdi. Bunun da sendika üyelerinin ve yönetimlerinin kendi aralarında bir araya gelmesini engellemek için yapıldığı belirtiliyor. Tabi ki son sözü yargı söyleyecek.

Belediye İş Sendikası'nın İzmir'den başlattığı hareket, tıpkı DİSK'te olduğu gibi yıllarca ESHOT'ta işçi olarak çalışan 'lastikçi Kani'yi' (Genel Başkan Kani Beko) iktidara taşıdığı gibi düzeni değiştirip, genel başkanı götürür mü bilinmez. İzmir rüzgarı Ankara'nın fırtınasının karşısında durabilir mi öngörülmez. Ama görünen, bilinen ve netleşen durum şu ki sendikacılık her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Hakim sermaye düzenine, güçlü ekonomik baronlara karşı mücadele etmesi gerekenler 'sendikacılık' adı altında kendi küçük 'imparatorluklarını' kuruyor. İşçiye ise asgari ücrete yapılacak zam oranını takip etmek, alacağı simidin yanına bir tane daha çay ekleyip ekleyemeyeceğini düşünmek kalıyor. Ne de olsa emek en yüce değer!!!