Anadilde Kürtçe eğitim olsun mu, olmasın mı tartışmalarının yeniden yaşandığı şu günlerde kendi çocukluk yıllarıma döndüm.
İstanbul gibi büyük bir şehirde yetişmeme ve karma okullarda eğitim görmeme rağmen, pek çok kısıtlamanın ve eksikliğin sıkıntısını yaşadığımı hatırlarım.
Küçücük sıralara bazen üç öğrenci sıkışmak zorunda kalırdık. Bu nedenle üçlü sıralarda ortada oturmak bir felaketti benim için. Defterini yan yatıramazsın. Tuvalete gitmek ya da teneffüse çıkmak için yanındakilerin sana izin vermesini beklemek zorundasın vs.
Biliyorum, pek çok daha önemli meselenin yanında bu türden sorunlar komik kalıyor.
Ama yine de çocuk ruhum bunun gibi sorunlardan çok etkilendi.
Mesela kız çocuklarının fazla soru sorması hoş karşılanmazdı. Etek boyumuza, saçımızı tarama şekline sürekli müdahale edilirdi. Hatta disiplin suçu kapsamında değerlendirilirdi bu türden kurallar.
Sanırım lise birinci sınıftaydım. Okullar yeni açılmıştı. O yaz, denizden saçlarımın rengi çok açılmış, kestane renginden altın sarısına dönmüştü. Muhasebe hocamız, bütün sınıfın önünde 'saçlarına boya sürüp okula gelmiş bu kız' diye beni bir güzel paylamış, bu da yetmemiş, müdürün odasına çekerek, müdürle beraber, disiplin cezası ile tehdit etmişlerdi. Neyse ki annem okula gelip anlatmaya çalıştı, ikna olmadılarsa da, saçımın asıl rengi ortaya çıkıncaya kadar sık sık kestirmek şartıyla, disiplin cezasından vazgeçtiler.
On altı yıldır ülkemden uzak düştüğüm için, şimdi nasıldır bilemiyorum ama bizim zamanımızda, okullarda dayak serbestti desem abartmış olmam!
Hatta bir defasında; ortaokul üçüncü sınıftaydım, bir tek öğrenciye sinirlenen matematik hocası, sınıfın en terbiyeli ve çalışkan kız öğrencisi dahil, oklavanın iki katı kalınlığındaki T cetveli ile bütün sınıfı, okkalı bir sıra dayağına çekmişti. Bu dayaktan sonra günlerce avuçlarımızın içi şiş gezmiştik…
Yine ortaokula başladığım yıllarda, din dersi bir ara seçmeli hale getirilmişti ama din dersini almayanların, bu kez de ders notları ortalaması düşüyordu. Yani din dersi almayanların, ortalamalarını yüksek tutmak için karşılığında, alternatif olarak alabilecekleri başka seçmeli bir ders yoktu. Dolayısı ile din dersini almak bir şekilde zorunlu hale getiriliyordu.
Din dersini geçebilmek için ise belirli duaları ezberlememiz lazımdı. Alevi kökenli bir ailede yetiştiğim için bu duaları ezberlemekte epey zorlandım. Sonunda başardım, ancak hayatım boyunca, bana bir faydası oldu mu bu duaları ezberlemenin? Onu öldükten sonra anlayacağım herhalde!
Bir de lisedeki beden derslerini unutamam. Kızların beden eğitimi hocası ile erkeklerin ki farklı idi. Hey Allah'ım! Ne günlerdi… Şimdi bu ayırımcılık değil ama diyecek olursanız. Evet, bal gibi ayırımcılık işte diyeceğim ben de… Oğlum, şu anda yaşadığım Amerika'da atletizm dalını seçti bu yıl. Kızlı erkekli koşuyorlar şortlarının içinde.
Eeee orası Amerika burası Türkiye diyorsanız… Ben de diyorum ki ülkemde ve tüm dünyada bırakalım eğitimin asıl aracı da, dili de, işlevi de 'özgürlük' olsun. Önce zihin dünyalarımızda bunu benimseyelim. Sonra Türkçe mi, Kürtçe mi olsun tartışmalarına nasılsa girmeye gerek kalmaz…