Müzik Önerisi: Hamur İşleri - Nilipek

Mutfağa giren bilir. Her tarif kitabında çok sıkça rastladığımız bir tabirdir

'Aldığı kadar'

Kariyeri seçen ve mesai hapsinde olan kadınlar mutfak işlerinde daha çok organizatör ve tedarik zincirinin son halkası olduklarından bu detaydan yoksundur. Bu tarifleri denemez hatta çoğunu bilmezler. Ne lazımsa alırlar ve bir bilene delege ederler. Kayınvalide, anne, yardımcı her kimse hali hazırda tariflerin sahibidir, el verilmiştir aldığı kadar, göz kararı onların eli, onların gözüdür. Senelerin tecrübesidir bu. Plaza kadınları İngilizce bilir, bilgisayar bilir, alışverişi bilir mutfağın dilini bilmez.

Benim mutfakla imtihanım beyaz yakayı bırakmamla başlamıştı. Uzun mesai saatlerimi rafa kaldırdığımda mutfaktaki rafları keşfetmeye giriştim. Hamur işini çok sevdiğimden, olayı çok çarpıcı bir girişle taçlandırmak istedim. Türk mutfağının baş tacı, bütün çocukların sevgilisi kahvaltının assolisti 'PİŞİYLE' bu tarif dünyasına ilk adımımı attım sandım.

Her şey çok güzel başlamıştı. Hamuru yoğurma kabım, tezgahın üzerine büyük özenle dizdiğim malzemeler, çeyizimden çıkardığım ütülü kolalı önlüğüm ve eldivenlerim…

Dök yoğur, yoğur dök, yapıştı ele. Silkele, unla, yağla tekrar dök, yoğur, olmadı aldığı kadar. Ne diyor, kulak memesi mi? O ne allah aşkına?

Hayatının büyük bir kısmını sonucu açık matematik hesaplarıyla, net ve kesin talimatlarla geçirmiş birine 'aldığı kadar' işlemez. Çünkü ne kafası alır ne de hamura koyduğu un…

Bir kaşık, yarım bardak, iki yüz elli cc'ye ne oldu? Aldığı kadarı hesaplayıp tarife o şekilde yazmak zor mu bu kadar?

İletişimde deneyim faktörüdür bu!

Sizin için son derece kolay ve uygulanabilir olması bir başkası için büyük bir muamma ve sorun olabilir. İletişimi sekteye uğratır, kavramları kafanızda somutlayamadığınız için bilgi işe yaramayabilir. Kulak memesine benzemeyen hamur gibi bir türlü olduramaz, yoğuramazsınız. Ama bir iki kez başarısız olduğunuzda veya rastgele başarıyı kucakladığınızda siz de göz kararı tecrübenin sahibi oluverirsiniz.

Önceki hatalarıma selam söyle. Onların adı tecrübe…

Beynimize şekil veren şey deneyimdir diyor Psikiyatrist Daniel J. Siegel. Yaşadığımız her şey beynin fiziksel yapısını geliştiriyor. Her yeni tecrübe beynimizde yeni bir ampul yakıyor (bilim insanları nöron diyor), bu ampulün enerjisi başka bir ampulü aydınlatıyor ve bir kır düğünündeki daldan dala ışık kolyeleri gibi uç uca bağlı muhteşem bir aydınlığa ve müthiş bağlantılara sahip oluyoruz.

Hayatta en pahalı şey tecrübedir, çünkü kazanmak için kaybetmek gerekir.

İçinden geçtiğimiz bu akıl almaz süreçte de daha önce hiç edinmediğimiz en pahalı tecrübeyi kazanıyoruz, kaybederek…

Çoluk-çocuk, anne-baba, patron-işçi, öğrenci-öğretmen, zengin-fakir, kadın-erkek, genç-yaşlı hepimiz

Aynı anda yaşıyoruz.

Aynı şeyden korkuyoruz.

Aynı şey için endişeleniyoruz.

Aynı şeyi özlüyoruz.

Kimse kimseye üstünlük taslayamıyor. Hepimiz aynı duygulara sahibiz. Amacımız aynı, beklentimiz tek, dualarımız bir…

Bu salgını en hasarsız şekilde geçirebilmek...

Karantina uzadıkça, evlere sığmanın zorlaşmasına, kaygıların artmasına, güneşin enerjisine ihtiyacın çoğalmasına rağmen bardağın dolu tarafına bakmamız ruh sağlığımız için şart.

En basiti artık ekmek yapabileceğinizi biliyorsunuz. Un almaya başladı.

Saçınızı boyuyor, sakalınızı kendiniz kesebiliyorsunuz.

Çocuklarınızla aynı çatı altında onlarla daha önce yaşamadığınız kaliteli zaman geçiriyor, birlikte anı yakalıyorsunuz.

Büyüklerinizi koruyor, onları eskisinden daha sık arıyorsunuz.

Dostluklarınızı çevrimiçi ortamda olsa bile kucaklıyor, dijital şakalara birlikte gülümsemeye çalışıyorsunuz.

Tüm dünya yaşadığımız tecrübe bu, sağlığımızı ve birliğimizi korumaya devam edeceğiz, fazlasını düşünmeyeceğiz en azından şimdilik…

Aldığı kadar…

Olduğu kadar...