Her geçen gün Atatürk'ü bir kez daha şükranla anmalıyız. Cumhuriyet kurulur kurulmaz yaptığı en önemli açıklamalardan biri de 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ' açıklamasıdır. Bunun ne kadar önemli ve isabetli bir açıklama olduğu her geçen daha da iyi anlaşılmaktadır. Çünkü Büyük Önder içinde bulunduğu coğrafyayı çok iyi bilmektedir. O ceepheler de yıllarca savaşmıştır. Ve O'ranın bir 'bataklık' olduğunu anlamakta asla gecikmemiştir.
Tabii anlayabilen için.
İçine düştüğümüz duruma bir bakın.
Düne kadar sözüm ona 'orta doğunun' lideriydi. Esad'la adeta kardeşti. Müşterek Bakanlar Kurulu toplantısı bile yapılmıştı. Yine beraberce tatiller yapılıyordu. Libya'dan madalya alınmıştı. Hatta 'ortadoğuda yaprak kıpırdasa bundan haberimiz olur' diyordu Başbakan.
Ne oldu?
Bırakın dostlukları hiç birin de elçimiz bile yok.
Bütün ticari ilişkiler kesildi.
Ve TBMM ye 'Savaş Tezkeresi' gönderildi. Neymiş terörle mücadele edilecekmiş.
İsmet Paşanın meşhur bir deyimini hatırlatalım :
Hadi canım sende...
Bütün bunlar masaldır. Emperyalizim bir kere daha kendini göstermektedir ve bizi taşeron olarak kullanmaktadır. Hangi terörle mücadele? Biz ki 40 yıldır terörle hemde en acımasızıyla karşı karşıyayız ve hiç kimsenin kılı bile kıpırdamamıştır. So n 13 yıldır' mücadele' edileceğine 'müzakere' yapılmaktadır ve şimdilerde mücadeleden söz eden dış güçler bu 'müzakerenin' baş mimarlarıdır.
O halde meselenin aslı esası nedir?
İki sebep vardır.
Biri tamamen ekonomiktir. Dünyada bir yıllda kullanılan dörtyüz milyar ton petrolün yüzde kırkı bu bölge de yani ortadoğuda çıkmaktadır. Ve önümüzde ki altmış yıl için mevcut rezervlerin yüzde altmışı da bu bölgede bulunmaktadır. Bu gerçekler olmasa Batı ortadoğuya dönüp bakmaz bile. Hem terörü yarat ve hem de terörü bitirelim diye taşeron ara.
İkincisi 'Kürt Devletini kurdurup, Akdenize koridor ' açmaktır.
Bunca kan bu sebeplerle akıtılmaktadır ve bundan sonra da akıtılacaktır.
ABD yeniden 'Büyük Orta Doğu' projesini hayata geçirmeye karar vermiştir. Bu sebeple bir taraftan petrollere mutlak hakim olmak isterken diğer yönden de Orta Doğuyu yeniden tasarlayarak tamamen hakimiyet sahası alatına almak istemektedir. Mevcut İktidar da bu isteklere baştan beri yandaşlık yapmaktadır.
Her ay değil her gün ayrı bir politika izlenmesi bunun en açık delili değilmidir? Daha düne kadar 'koalisyon çağrısına' imza vermeyenlerin şimdiler de TBMM ye 'savaş tezkeresi' göndermesi başka nasıl izah edilebilir?
Hudutlarımız basiretsiz politikalar yüzünden kevgire dönmüştür. Her gün çatışma haberleri gelmektedir. Ülkede zerrece huzur kalmamıştır. Bir de buna 'savaş' eklenirse o zaman nelerin başımıza geleceğini kestirmek için kahin olmaya gerek yoktur.
Görünen köy kılavuz istemez.
Son Birleşmiş Milletler Genel Kurulun da karşılaştığımız manzara ne hallere düştüğümüzün en açık delilidir. Hiçbir bir dönem de Devlet Adamlarımız BM nin boş salonlarına konuşmamıştır. Hele Devclet adamlarımız hiç bir Ülke'de itiş kakışla karşılaşmamıştır. Devlet onurumuz her şeyin üstündedir. Mazisi insanlık tarihi ile başlayan bir Milletin şimdilerde içinde bulunduğu durum yürekler acısıdır.
Devlet kurumlar hiyerarşisidir. TBMM üstüne düşen Anayasal ve tarihi görevi yerine getirmeli ve asla hiç kimsenin oyununa gelmemelidir.
Milletim,
Sana da bir kaç sözüm var.
Sen böyle değildin.
Ne oldu bir türlü anlayamıyorum. Olup bitenler karşısın da hiç bir demokratik tepkinin olmaması karanlığı daha da koyulaştırmaktadır.
Eski siyaset adamlarına da hatırlatmak istiyorum. TBMM de vaktiyle yaptığınız' yemin' hayatınızın sonuna kadar sizi bağlamaktadır. O 'yemin' dönem ile sınırlı değildir. Pekçoğunuzu 'çare arayışların da ve demokratik zeminlerde görmemek' bizleri çok üzmektedir.
Bu gün demokratik saf tutmayanlar yarın yas tutacaklardır.
Benden hatırlatması.