Türkiye, kriz sarmalında. Şark zihniyeti devlet kurumlarının kontrolünü ele geçirince ortaya çıkan yönetim zafiyetinin neden olduğu kriz zincirinde sistem sürekli erör veriyor.

Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Cumhuriyet’i tasfiye arzusuyla gözü kararan İslamcı kadrolar, ülke vasatını eni konu aşağılara çekti.

Hazin ama gerçek, “yaptım oldu” kafasıyla yönetilen ülkede gündelik hayat artık sürdürülebilir değil. Barınmak, beslenmek, sağlık, eğitim gibi en temel haklar sorunlu hale geldi.

Bela yolunuzu bekliyor… Eviniz mi başınıza yıkılacak? Gözü dönmüş bir manyağın tabancasından çıkan kurşuna mı hedef olacaksınız? Tatil için gittiğiniz otelde yanarak can mı vereceksiniz? Trafik kazasında mı öleceksiniz? Salgına mı kurban gideceksiniz? Açlıktan mı öleceksiniz? Hastanede daha doğarken mi yok edileceksiniz? Ölümün bütün halleri kol geziyor. Seç seç, al!

Bir devletin, o devlet ile yurttaşlar arasında yapıldığı varsayılan sosyal sözleşme gereği nasıl yönetileceği bellidir. Bu konuda hiçbir kaygı ve sorumluluk taşımayanların seksen darbesinden sonra ülke yönetiminde söz sahibi kılınmasıyla başlayan süreçte, demokrasi yerle bir edildi. Ve yine bu süreçte her şeyin ucuzuna, kolayına teşne toplum ortaya çıktı.

Bütün bu olan bitenin Saray yönetimiyle aşılmasının ihtimal dışı olduğu artık kimsenin meçhulü değil. Hele fırıl fırıl dönen siyasetçilerle hiç olacak şey değil. Toplum vasatında tehlikeli irtifa kaybı uzun zamandır alarm veriyor.

“Hepinizi hizaya sokacağız” kafasıyla yönetilen ülkede toplumun sokulduğu hizada yalan ve iki yüzlü ahlakın getirdikleriyle çürüyen değerler sistemi, yıkılış zamanlarının habercisidir.

Yaşıyor olmanın tesadüflere kaldığı koşullara teslim olmak, aşağılanmanın kabulüdür.

Bu saatten sonra, Türkiye’nin “Temiz eller”ini başlatacak irade, biricik çıkış gibi görünüyor.