Hangi ırktan ya da hangi dinden olduğumuzun hiç önemi yok.
Zengin ya da yoksul olmamızın da keza…
Yeryüzünde barışı ve birlikte yaşamayı seçemeyen insanoğlunun önünde fazla seçenek kalmadı çünkü.
Yıldızlara ulaşmak ve yeni gezegenler keşfetmek yerine, rengimiz ya da inancımızdan ötürü birbirimizi boğazlamayı seçtik.
Teknoloji ne kadar gelişse de yeni nesilleri daha aydınlık ve mutlu bir gelecek beklemiyor maalesef.
Bunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek kalmayacak kertede kıyıma uğrayan kadınlar, çocuklar ve masumlar var…
Her şey canlı yayından izler gibi gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde olup bitiyorken…
Bir de bakacağız ki;
Yağmur duasına çıkmışız hepimiz…
Nefes alabilmek için yerin altına, mağaralara inmişiz…
Isınabilmek için yanımızdaki ile sarmaş dolaş olmaktan başka çaremiz kalmamış…
Bebelerimizi kimin sütü varsa rengine, ırkına bakmadan O'nun memesine dayamışız…
Toprağı ipek kumaşlar üzerinde nadasa yatırmışız, incinmesin diye…
Irmaklarda, göllerde yıkanmaya kıyamamışız, kirlenmesinler daha fazla…
Balıkları sadece tuvallerde seyre dalmışız…
Kuşları gökyüzünde seyretme mutluluğu en büyük umudumuz olmuş, evren onların hatırına devam ediyor duygusuyla…
Rüyalarımızı anlatmaktan vazgeçmişiz, gerçeği hissetmek zorundayız…
İşte böyle, kendimiz olacağız sonunda.
Öldürmeye, tecavüz etmeye ve bir varlığı yok etmeye ihtiyaç duymadan.
Daima bir şeyi hatırlayarak;
Evrende hiçbir şey yok olmaz. Sevgiden doğan ve beslenen her şey kaynağına misliyle geri döner. Kötülükten doğan ve beslenen her şey de öyle.
Seçim bizim.
Ya yaşamayı seçeceğiz ya da ölümü!