Yöre, 1847 yılında Osmanlı döneminde Hozat Merkez olmak üzere “Dersim Livası” adıyla sancak yapılıp Erzurum’a bağlanmış. 1879’da “Dersim” adıyla il olsa da Tunceli, 1892’de tekrar sancak yapılarak Elazığ’a bağlanmış.

Cumhuriyet döneminde ilin eski adı Dersim’ken -ki, o yörenin adıdır- Dersim ili 1926’ da TBMM kararıyla ilçe yapılarak Elazığ’a bağlandı.

Bu defa da 1935 tarih ve 2884 sayılı Kanunla Dersim adı “Tunceli” olarak değiştirildi ve Mamiki (Kalan) köyü merkez olmak üzere tekrar il oldu… 1936’da da Dersim Vilayetinin adı Tunceli Vilayeti oldu… Yasanın uygulanması ile 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Gerçi daha sonra o konulara az da olsa döneceğiz de…Tunceli’nin çok kısa ve kalınca tarihçesi böyle…

Hakim olarak 1971’ de ilk tayin yerim Tunceli’ye gittiğimizde, dışardan gelen öğrenciler ve memurlar dahil şehir merkezinin nüfusunun 6.000 kişi kadar olduğu söyleniyordu. 2024’e göre ise merkez nüfusu şimdi 41.000 gibi. Terör eylemleri de yeni başlamış ve bir sinema yakılmıştı. Sorgu Hakimi olarak tahkikat görevi de bize verilmişti…

***

Bölgenin en büyük olayı “Dersim İsyanı” diye bilinen olaydır… Ve adı en çok geçen aktör ise, Seyit Rıza’dır… Hele de bazı yerlerde kimi derneklerin düzenlediği özellikle kamuya ait kapalı alan toplantılarında posterlerinin asılması ve kimi katılımcıları… hep eleştirel konu olmuş ve olmaktadır da!

Hele de Tunceli Kanunu yürürlükteyken, Tunceli Belediye binasına “Dersim Belediyesi” tabelasını asan bir Belediye Başkanı, yoğun eleştiri alanına girmişti…

Bu belediye başkanı kooperatif ve tarımsal kalkınma meraklısı olmasına karşın, son belediye seçimlerinde Kadıköy gibi kentliliğini tamamlamış sayılabilen bir kentten, kimi sol partilerin desteğinde başkan adayı da olmuş, esamesi bile okunmamıştı!

***

Dersim İsyanı, Seyit Rıza’nın konumu konuları bir çok kitaplarda yazılı, bunlar üzerinde durmayı da düşünmüyoruz bu aşamada. Çünkü konu çok araştırmayı gerektiriyor...

Ayrıntılı bir araştırma da son okuduğumuz, Yalçın Çakmak-Tuncay Şur araştırması olan “Kürt Tarihi ve Siyasetinden Portreler” kitabında var… Daha önce de Yalçın Doğan’ın “SAVRULANLAR Dersim “ kitabında ve başka yayınlarda da mutlaka vardır…

Daha çok o tarihlerde bölgede görev yapan, Demirel dönemlerinde de uzun yıllar Dışişleri Bakanlığımızı yapan, rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in, idam günündeki anı ve izlenimlerinden alıntıyı düşünüyoruz…

1937 yılındaki Dersim İsyanı nedeniyle Elazığ Askeri Mahkemesince idam cezası verilen Seyit Rıza, aynı yıl Elazığ Buğday Meydanında infaz edilmişti… İdamının, İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında şöyle yazılmış olduğu aktarılıyor ;

Seyit Rıza sehpaları görünce bana döndü “Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?” dedi, bakıştık… Bana güldü. Son sözünü sorduk “Kırk Liram ve saatim var oğluma verirsiniz” dedi…

Meydana çıkardık, hava soğuktu ve etrafta kimse yoktu. Meydan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti… “Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.” dedi.

Rap rap yürüdü. Çingeneyi itti, ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi…”

Seyit Rıza asılırken ileride oğlunun da sesi geliyordu : “Kulun kölem olam, sığırtmacın olam. Gençliğime acıyın, öldürmeyin beni!”

Andre Gide diyor ki… Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılır !

İyi Pazarlar…