Yeni dünya düzeni tahtında değişen siyasal yaşamda olan biteni anlamak için siyasetçi, siyaset bilimci veya sosyal bilimci olmak da artık yetmiyor.
Dedektif veya istihbaratçı olmak belki de yeterli koşuldur ama biz henüz hidayete eremediğimiz için bu gerçeğe direniyor olabiliriz.
Yeryüzünde, sonsuz sermaye birikimine ve mülkiyete dayalı hegemonya kuran kapitalist sistemde siyaset, uluslararası sisteme bağlı güç odaklarınca dizayn ediliyor.
Gerek CHP'de gerek MHP'de, gerekse AKP'de ortaya çıkan netameli süreçler, bu süreçlerin yönetiliş biçimi ve yaşanan olaylar gösteriyor ki, ülke yönetimi, uluslararası sistemin iradesi önünde eğilmiştir.
(Erdoğan'ın bir süredir uluslar arası sistemle yaşadığı çatışmanın açtığı parantezi değerlendirmek için henüz erken.)
Ve bu duruma bağlı olarak, dış dinamiklerin etkisiyle, siyasal gelişmeler artık öngörülebilir olmaktan çıkmıştır.
Gözden uzak yaşantıları görüntülenmiş, belgelenmiş siyasetçiler tarafından yönetildiğimizi artık biliyoruz. İktidarıyla, muhalefetiyle durum böyle... Durum böyle olunca da, bilmediğimiz türden ilişkilerin varlığı olağanlaşıyor.
Belgelenmiş, kayıt altına alınmış netameli veya özel ilişkiler, öngörülebilir siyasal gelişmeleri başka bir dolaşımın içine kapatarak öngörüyü imkansızlaştırıyor.
Örneğin, Deniz Baykal'ın gidişi ve CHP'nin siyasi rotasında ortaya çıkan ani değişim öngörülebilir değildi; Erdoğan ve ekibini siyasetten uzaklaştırılmak için kullanılmakta olan yöntemler ve muhtemel sonuçları ha keza…
Hukuk çiğnenerek içeri alınan ve hukuk ihlalleri yapılarak yargılanan Atatürkçüler, yine hukuk ihlalleri yapılarak apar topar salıverildi. Bu çelişkili uygulamanın mantığını biz fanilerin anlaması olanaksız.
Uluslararası sistemin küresel dünya düzeni üzerinde yaptığı çalışmalar içinden bakıldığında anlamlı gibi duran birçok karar ve uygulama, ülke özelinde anlamsızlaşabiliyor. Çünkü bütün bir sistemi uyumlu kılan uygulamaları yeryüzü ölçeğinde sürdürebilmek için sıkıntılı bölgelerde yapılan düzeltmelerde, ülke dinamikleri rahatlıkla göz ardı edilebiliyor.
Ortadoğu'yu, Uzak Asya'yı ve Afrika'yı sistemle çatışmayan bir iklimde yönetmek gibi en olmayacak işlerin peşinde koşan kapitalistler, Tam Esad'ı alaşağı edecekken, 180 derecelik bir dönüşle Erdoğan'ın işini bitirmeye karar verebiliyor. Neo liberal politikaların gereği Mursi'nin iktidara geldiğini düşünürken, bir yılı dolmadan geldiği gibi gittiğini görebiliyoruz.
Bahar havasının çok kararsız bir hava olduğunu artık tecrübelerimizle biliyoruz.
Yatay toplum düzleminde demokrasi, insan hakları, özgürlükler, serbest pazar, özelleştirme, sivil toplum gibi kavramlarla boğuşan halklar, gerçekte tepeden yönetilmektedirler.
Halklara seçtirilen kişiler, önceden seçilmiş kişilerdir. Belli bir dünya görüşüne ve planlanan modele uygun olarak seçilir bu kişiler.
Siz demokrasi diye yırtınırken bir de bakarsınız önünüze bir isim düşmüştür, sonra bir isim daha, ardından bir isim daha… Demokrasi adına düşersiniz bu isimlerin ardına…
Ve önünüze düşen bu insanlar size ne düşüneceğinizi, ne söyleyeceğinizi söyler... Sizi örgütler… Sizi eğitir…
Biz buna kısaca 'siyaset yapmak' diyoruz.
Günümüz dünyasında, kapitalist dünya düzeni, siyasal partilerin sağını solunu budadı. Sağsız-solsuz demokrasi talebi gençler tarafından da dile getiriliyor. 'Bizi yönetin ama bize de sorun!' anlayışı giderek yaygınlaşıyor.
Sınıf mücadeleleri sönerken, sağ ve sol siyasetin yerini 'yeni siyaset' alıyor. Sağ ve sol siyasetin yeni siyasette neye karşılık geldiği, bundan böyle, çok çetrefil tartışmaların konusu olacak.
Siyasette ortaya çıkan yeni mecralara aşina değiliz. Bu yüzden, bilgilerimiz, siyasal gelişmeleri ve kullanılan yöntemleri anlamaya ve anlamlandırmaya yetmeyebiliyor. Siyaset yapmanın kuralları ve koşulları değiştirildi. Tek kutuplu dünyada, tek boyutlu bir yönetim anlayışı, metropollerden aşağıya doğru yeryüzünü kontrol ediyor.
Halkın siyaset dışına itildiği koşullarda, elimizdeki tek olanak, katılımcılık ve çoğulculuk ilkelerinin doğru işletilmesi için mücadele etmektir. Bunun yolu da demokratik yönetim biçimini savunmaktan geçiyor.
Hedef, insan haklarına dayalı demokrasi olmalı.