Yazarımız Gönül Soyoğul, eski büyükşehir belediye başkanı Burhan Özfatura'yla İzmir üzerine konuştu.
BAŞLARKEN…
Yarım asırlık hayatımda, mesleğim nedeniyle tanıdığım çokça insan arasında beni en fazla şaşırtanların başında gelir Burhan Özfatura…
Nevi şahsına münhasırdır. Ezeli-ebedi muhaliftir. Allahtan korkar, iktidar sahiplerinden korkmaz.
Sahicidir. Vicdanlıdır. Alabildiğine şefkatlidir. Başı sıkışıp da yardım isteyene kapısını asla kapatmayan, elinden gelenin en iyisini yapmak için çırpınandır.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı ilk dönemde belediye muhabiriydim. Çalışanlarına, personeline ne kadar demokrat olduğuna şahit olduğum, yanında çalışan, onunla aynı siyasi görüşü paylaşmayan insanların dahi sözlerine gerçekten değer verdiğine bizzat tanıklık ettiğim insandır. Öğrencilerinin dediği gibi, dışı yeşil, içi kırmızıdır…
Burhan Özfatura, 'Okumayı öğrendiğim gün sokak hayatım bitti benim. Bütün görüşlerle ilgili kitapları okumaya çalıştım ve kendi çapımda şunu gördüm. Sağ sol falan, bunlar palavra. Eğer dürüstsen, eğer kendi çıkarını değil de milletini, başkalarını düşünüyorsan, eğer dış mihrakların köpeği değil de kendi milli çıkarlarına hizmet etmeyi ön planda tutuyorsan, esas olan orada birleşmek. Adam sosyalist olabilir. Diyelim ki bir hasta var. Doktorun biri ameliyat istiyor, öteki ilaç veriyor, biri diyor ki sorun pisboğazlıkta, perhiz yapsın. Hepimizin hedefi ne? Hastanın iyileşmesi, huzuru. Şimdi bu ülkeyi gerçekten seviyorsak, elimizdeki alet edavat, proje farklı olabilir. Ama esas olan niyettir. Ve bir noktada birleşiriz. İşte ben bunu gördüm. Defterdarlıkta da belediye başkanlığımda da politik görüşü/yaşantısı ne olursa olsun, (benimle aynı siyasi görüşü paylaşmayan) o insanların gece gündüz/24 saat evine gitmeden çalışarak neler yaptıklarını gördüm. Zorlamanın çok yanlış olduğunu, kendi görüşünü ancak sevdirerek benimsetebileceğini…
Alternatifleri sunacaksın, o hür iradesiyle karar verecek. Kendi çoluk çocuğumuza bile. Kendi kararını o verecek. Bir şeyi yaparken Allahtan korkarak yapacaksın. Özfatura'dan (ya da iktidar sahibi bir isimden) korkarak yaptın mı, iş bitti. O zaman kıymeti yok, sahtekarlık oluyor o zaman. Yanlış' diyendir.
Oy kaygısıyla konuşan/tepişenlerden içim bayılmış olacak ki… Politik kaygı gözetmeden, doğru bildiğini söyleyecek, içinden geçenleri olduğu gibi akıtacak bir insanla konuşmak istedi içim. Onun için Burhan Özfatura'nın kapısını çaldım.
Mütevazi ofisinde saatlerce konuştuk. Söyleştik. Dertleştik.
Konuşmaları, dertleşmeleri kendime; söyleşiyi size ayırdım. Buyurun…
GÖNÜL SOYOÐUL: Bu metro konusu İzmir'in hakikaten yarası oldu. Metronun bu kadar gecikmesinin altında belediyenin yanlışlıkları mı, yoksa hükümetin cezalandırması mı var sorusunun yanıtını, sizin gibi AKP'yi yerden yere vuran birinin ağzından duymak istiyorum. Metro konusunda hükümetin İzmir'i cezalandırdığı kanısına katılıyor musunuz?
BURHAN ÖZFATURA: Hiç ilgisi yok. Aslında ben o görevi yapmış bir insan olarak, ne Piriştina'yı hatırlarsan, ne de Aziz Beyi üzecek şekilde tenkitler etmedim. Allah'ı var Aziz Bey terbiyeli, saygılı bir insan. Aramızda bir problem yok ve başarılı olmasını da gönülden istiyorum, Çünkü bir politik taassubum yok, parti falan da hiçbir zaman umurumda olmadı. Aziz Beyin de başarılı olmasını, İzmirli olarak isterim. Allahın verdiği ömür ne kadar bilemeyiz ama, torunlarımız çocuklarımız da burada yaşayacak inşallah. Başarılı olmasını gönülden istiyorum. Bizimki ona dost tavsiyeler oluyor.
Şimdi, ilk günden itibaren Ahmet Bey'e de Aziz Bey'e de şunu söyledim: Belediye başkanı, bir şey bilmez, bileni bilir. Bu bir ekip işidir. Neticede vergiciyim, maliyeciyim, metrodan, kanaldan, toplu konuttan falan hiç anlamam, öğrenmeye de niyetim yok, yani genel kültür dışında. Ama emaneti ehline verirsin, politik görüşü ne olursa olsun... Olmazsa olmaz dediğim, kesinlikle namuslu olacak, hırsızlık, uğursuzluk söz konusu olmayacak; iki görevini bilecek. İşini layıkıyla yapacak. Allahı var, bizim ekibimiz her iki dönemde de hiçbirisi yüzümüzü kızartmadı. Şimdi bu metroda yanlışlıklar Piriştina'dan itibaren başladı.
SOYOÐUL: Siz ekibinizi överken, Aziz Bey'in ekibinin ehil olmadığını mı düşünüyorsunuz? Kaldı ki, başkanın bürokratlarıyla ilgili; ihaleleri hatalı yaptıkları yolunda eleştiriler de çıktı basında. Katılıyor musunuz bu eleştirilere?
ÖZFATURA: Şimdi tabii bürokratların ekmeği ile oynamak istemem, ama şu an Aziz Bey'in ekibi başarısız. Bu ortada. Ekibi genel olarak başarısız. Ben daha önce Piriştina'ya da söylemiştim. Bizim yetiştirdiğimiz veya bizim bulup getirdiğimiz çocuklar, Burhan Özfatura'nın ekibi olarak değil, İzmir'e hizmet eden, Allah'a şükür hiç bir ahlaksızlığı, uğrusuzlukları tespit edilmemişti. Ve yaptıkları icraatlar da ortada. İki dönemde 32.000 tane toplu konut yaptı bu çocuklar. Bakma benim adım geçti ama esas başarı onların. Bunlar başarısını ispat etmiş çocuklardı ve şu anda bak Bursa'da, Antep'te, Manisa'da, Adapazarı'nda hep bizim yetiştirdiğimiz evlatlar. Bunlar harcandı, tamam. Ama yerine bir şey konmadı.
Bir kere CHP'nin en büyük vebali, Hasan Mani gibi bir adam çok uzun bir süre İzmir'in başına bir kara bulut gibi çöktü. Yaptığı her iş hatalı oldu, Büyük Kanalı da, metroyu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Korkunç israflar yapıldı; vatandaşa da korkunç çileler söz konusu oldu.
Aziz Bey'in başarılı olmasını gönülden istiyorum.
Şimdi birinci hata ne oldu metroda? Biz 1999'da yeterlilik ihalesini bile bitirmiştik, İzmir metrosunu yapabilecek kapasitede mali, teknik ve araç bazında ciddi firmaları ortaya koymuştuk. Ve 18 ayda Fahrettin Altay-Üçyol, Hastane-Bornova Merkez-Hastane-Otogar, maksimum 120 milyon dolara bitecekti. Şu an 200 milyon doları geçti sanıyorum harcamalar. Ama rahmetli Piriştina bunları yok farzetti ve nedense bir Aliağa hattı tutturdu. Bana göre fevkalade yanlış bir karar. Çünkü rahmetli Köstepen onu, Aliağa hattını İzmir'e hediye etmişti. Açılışını da Işılay, ben, rahmetli Köstepen yaptık ve 130 milyon dolar harcandı. Aynen Sirkeci-Halkalı hattı gibi elektrikli tren hizmete girdi. 'Efendim bunu metro kalitesine çıkartsak!' Ya çıkartsan ne olur, ne değişir? Elektrikli trenin ne eksikliği var ki? Bana göre korkunç bir israf ve İzmirliye zulüm oldu. Halbuki o zaman Rahmetli Piriştina'ya dedim ki, 'hazır TIRTIL burada. Hani o Fevzipaşa Bulvarı'nı yapan adam var ya? Bunu söküp takmak, götürmek çok pahalı olduğu için, istediği kırımla, firmalar elini öpe öpe işi yapacaklardı. Bir an önce ihaleyi yap Bahçelievler-Fahrettin Altay hattını kazdır diye önerdim. Hatay caddesi de, o Tırtıl'ın en rahat çalışacağı alan. Ama o maalesef o imkan da israf edildi. Yaklaşık işte 11 senedir metro bir kangren haline geldi...
Aziz Bey, bir kere cenaze aldı eline. İkincisi tabii, o konuda kendisiyle birkaç kere konuştum. Elinde bir kere Hanefi Caner gibi bir adam var dedim. Hanefi'nin politik görüşü de benim gibi değil, senin gibi dedim. Bu çocuk diğer ekiple beraber Ertan Ülkü, Murat Kornoşor, Talat Şimdi; hepsi hepsi 11 kişiydi benim metro ekibi. Hanefi Caner'le birlikte, kontrol edenler falan. Şimdi 100 kişi falan var, hiçbiri bir işe yaramıyor! İhalelerde büyük yanlışlar, vahim hatalar yapıyorlar.
SOYOÐUL: Ne yapıyorlar da KİK reddediyor?
ÖZFATURA: Şimdi bazılarında doğru, bazılarında eğri. Ben onu medyada da söyledim. Kamu İhale Kurulu, politik görüşte değil, ama bu özel kurumlarda böyle bir megalomani var. Kendisini, herkesin patronu olma durumunda görüyorlar. Ama ihale şartnamelerinde de zaman zaman, özellikle daha öncekilerde ciddi hatalar yapıldı. Mesela Bayındır'a verilirken, şunu söyledim. Bayındır çok güçlü bir firma ama batık durumda, bunu bitirmesi mümkün değil. Ondan sonra stadı bile zar zor bitirdi, Bozoğlu. Şimdi, bu adam hayatında hiç metro yapmış mı, bu bir tecrübe işi. Hiç yerin altına girmiş mi? Bir de ihale şartnamesinde... Mesela biz öyle yaptık ki, yurtdışından saati bilmem kaç dolara dünyaca bu konuda en iyi yetişmiş elemanlar geliyordu danışman olarak. Mesela iş makinelerini, ekipmanları detayıyla tespit etmiştik. Hepsi yeni olacak şartı vardı. Bir tek bir vinç bulamadık, onu kiralık getirdiler, sonra geri gönderdiler. Mesela buhar kazanı patladı. Neden? Eski kazanı koyarsan patlar kızım! Yamalı yamalı olursa patlar! Bunlar çok ciddi işler.
Bir de danışmanlık firması... Yüksel İnşaat, hakikaten bu konuda müthiş titiz bir çalışma yaptı. Yapı merkezine nefes aldırmadı. Bunu müspet anlamda söylüyorum elbet. E şimdi Hanefi'den istifade etme, diğerlerinden yararlanma! E getirdikleri adamlar da bu işi bilmiyor, beceremiyor. Aziz beye söylüyorum bunları; dinlerken fevkalede nazik ama nihayetinde kendi kararını kendi verecek. Çalışma ekibini kendisi tayin edecek. Ona bizim karışma hakkımız yok.
SOYOÐUL: Bu duruma kendisi de çok üzülüyor. 'Ya bu metro bitecek, ya da ben biteceğim' demiş geçen gün ekranlarda.
ÖZFATURA: Üzülüyor ama bak şimdi. Belediye başkanı bir şey bilmez; bileni bilir. Belediye başkanı çalışmaz, çalıştırır. Belediye başkanı koordine eder, sıkışılan yerlerde de önünü açar. Bakın mesela bizim şimdi, Teknik Üniversite'de, Boğaziçi'nde, ODTÜ'de falan konunun en uzman kişileri danışmanlarımızdı. Ve amele gibi çalışıyorlar, işleri takip ediyorlardı.
SOYOÐUL: Aziz Bey'in de bir sürü danışmanı var.
ÖZFATURA: Var da onların hepsi politik. Şimdi efendim, Amerika'yı yeniden keşfetmenin alemi yok. Deprem konusunda, jeolojik etütler konusunda, statik hesaplar konusunda ülke ve dünya çapında bir takım kıymetli elemanların varsa, onlardan yararlanacaksın. Orada harcayacağın belki 100 lira ama sana kazandıracağı belki yüz bin lira. Bir de tabii, bir kişinin hayatının maddi olarak karşılığı olmaz. Ben Aziz Bey'in hakikaten bu konuda ciddi bir ekip kurarsa, Türkiye içinde ve dışında bu konunun uzmanlarından oluşmuş bir ekiple yürürse, başarılı olacağına inanıyorum. Bir de... İş gücü planlaması, iş şeması da çok önemli. Biz 24 saat ensesindeydik adamların. Her hafta bana, gelinmesi gereken nokta ile gelinen nokta arasında fark varsa, gerekçeleriyle beraber izah etmek zorunda kalıyorlardı. Bunu yapacak ekip yok şu anda Büyükşehir'de.
SOYOÐUL: Aziz Başkan biliyorsunuz, metronun 8 ayda bitirileceğinin sözünü verdi ki, bunun bir ayı da zaten bitti. Ne dersiniz, biter mi?
ÖZFATURA: İnşallah biter, en zor ve en pahalı kısmı şimdi. 8 ayda biteceğine inanmıyorum. Diliyorum da çok zor olduğunu biliyorum.
SOYOÐUL: Bir de sanki metro bitse, bütün ulaşım sorunlarımız bitecekmiş gibi bir beklenti var. Üçyol-Üçkuyular hattı bitince, İzmir'in ulaşım sorunu biter mi?
ÖZFATURA: Bitmez. Efendim şimdi Allah İzmir'e en büyük otobanı vermiş, Körfez. Ondan yararlanmıyoruz. Biliyorsun ben özelleştirmiştim deniz ulaşımını, çok da iyi para kazanıyorduk. Olmayan kabotaj hakkımızı (gülüyor) kiraya vermiştik. Ve Ziya Abi çok başarılıydı o küçük gemilerle. Ama ben seçimi kaybettikten sonra Piriştina tuttu Deniz Yolları'nı belediyeye aldı. Benle yaşıt gemiler, inanılmaz ağır bir kıdem tazminatı yükü ve çalışmamaya alışmış bir zihniyet. Ve o özel sektör gitti buradan. Oysa İzmir denizden mutlaka yararlanmalı.
İkincisi, İzmir'de maalesef sayısı 20'yi 30'u geçmese de idare mahkemelerde etkili olan istemezükçü bir zümre var. Yani bütün hayırlı işleri engelliyorlar. Ahmet Bey zamanında onların bir çalışması olmadı ama şimdi Aziz beyi de engelliyorlar. Mesela Kordon yolu açılmadığı sürece kim ne derse desin, İzmir'deki trafik sıkışıklığı gitmez. Mustafa Kemal Bulvarı geniş, Altınyol geniş, sonra oradan incecik bir yola gelip sıkışıyorsun. Nostalji falan filan, bunlar işin savsaklama edebiyatı. O dolguyu orada israf etmek, otopark yerine kullanmak iş değil... Akşam karanlığından sonra git bakalım, eşinle orada huzur bulabilecek misin? Serseri yatağı haline geldi oralar. Şimdi o Kordonyolu'nu aslında cıvıl cıvıl bir hale getirecekti bizim proje. Bakın liman viyadükleri bittiğinde, limanın İzmir'e hiçbir menfi etkisi kalmıyor. Tüm kamyon trafiği giderilmiş oluyor. Bunlar hep, bazı meslek odaları başta olmak üzere, her şeye karşı çıkmayı görev zanneden tipler tarafından engellendi.
SOYOÐUL: Peki hükümetin İzmir'e...
ÖZFATURA: Hiçbir engellemesi yok. Bak şimdi ben Ak Parti'ye görüyorsun en fazla muhalefet edenlerden biriyim. Ama Allahı var, hiçbir mahalli idareye farklı partiden diye farklı muamele yapmadılar.
SOYOÐUL: Ama pek çok kişinin ortak görüşü, hükümetin İstanbul ve Ankara'ya daha fazla imkan sunduğu…
ÖZFATURA: Hayır hayır, şimdi o imkan sunmak hükümetin elinde değil ki. Netice itibarıyla nüfus sayısına, artı toplanan vergilerin belirli oranına göre veriyor. Hatırlarsın, iki dönemde de yakınımdaydın. Ben rahmetli Özal'a da Tansu Hanım'a da ne diyordum. 'Bana bir lira vermeyin ama istediğim belirli yetkileri verin.' İzmir kendi kaynaklarını çok rahatlıkla sağlayabilecek pozisyonda.
SOYOÐUL: Aslında Aziz Başkan da belediye kasasının dolu olduğunu açıkladı. Ayrıca kredi vermek için belediyenin peşinde koşanlar olduğunu da...
ÖZFATURA: Efendim krediye gerek yok. İhtiyaç yok. İzmir'de para çok. Ben belediyenin parasının olmadığını düşünmüyorum. Zaten asıl büyük yatırımları da biz bitirdik. Büyük Kanala' 650 milyon dolar harcadık. Metroya 550 milyon dolar harcadık. Benim zamanımda su, kanal vs. bütün altyapı bitti.
SOYOÐUL: Büyük Kanal yetmiyor ama...
ÖZFATURA: Neden yetmiyor, e o zaman yalvardık, Konak-Narlıdere arası ayrı sistemdi; pis su ile yağmur suyu ayrıktı. Hasan Mani çok biliyor, uçak mühendisi ya; birleşik sistem haline getirdi! Bileşik sistem haline getirdin, boru çaplarını niye daraltıyorsun? Boru çaplarını daralttığı yetmiyormuş gibi, kalitesini de kötü kullandı, o ek yerlerinden deniz suyu da doldu, Narlıdere'ye git bak Askeriye'nin orada nasıl koku yapıyor... Ve Kordon'da en az beş yerde pislikler körfeze akıyor. Artı, işte bu Gazi Bulvarı. Dedik ki 'kardeşim bak, bu Dünya Bankası dahil yurt içi ve yurt dışı uzmanlarının yaptığı bir proje.' Burhan Özfatura yapmadı bunu, ben anlamam o işten. Orada da boru çapını ne yaptı? Küçülttü! E buyur işte, tıkandı. Biz orada bir ekip kurmuş yetiştirmiştik, şimdi o boruların içinden, hatırlar medya mensupları minibüslerle gittik o tünellerden. Ama bunların devamlı kontrol edilmesi lazım. Zaman içinde erozyon olur, kimyevi bazı şeyler olabilir. O kontroller de yapılmadı. İşte bakın aynı şey, şu anda 250 milyon metreküpten fazla su denize akıtılıyor. O suyu Menemen, Karşıyaka ovaları ve o Bakırçay havzasının sulamasında kullansan, ki hepsi hepsi alacaktın, Emiralem'deki DSİ su kanaletlerine aktaracaktın. Organize sanayi bölgesinde, hayvanat bahçesinde kullanma suyu, kuş cennetinde can suyu ve yeraltı sularına da destekleme amacıyla bu fıskiyeli sistemlerle kullanabilirsin. Ve İzmir o bölgede yılda 3 mahsul alabilir.
Şimdi mesela yeni teknolojiler de çıktı. Aziz Bey oraya bir faz daha ekleyeceğim diyor. Halbuki Japonya'da ABD'de yeni teknolojiler çamuru sıfır hale getiriyor. Hiç çamur çıkmıyor. Böylece nakliye masrafından kurtuluyorsun, kireç masrafından kurtuluyorsun, oradaki saha şimdi çamur alanına döndü, o sahayı da kurtarmış oluyorsun. Ama bu ekip yok Aziz Bey'de. Artı, oradaki çamurlar yakılacaktı. O çamurların yakılmasıyla elde edilen enerji, senin arıtma maliyetini sıfıra düşürüyor, Egekent, Evka gibi toplu konutlarda merkezi ısıtmada da işe yarıyor. O da yapılmadı!
SOYOÐUL: Eleştiriyoruz ama bu dönemde Büyükşehir'e bağlı belediyelerin sayısı da arttı, çemberin çapı büyüdü. Megapol sistem, dezavantaj mı Büyükşehir açısından, avantaj mı?
ÖZFATURA: Ben istemiştim bunu. Kaya Erdem ile ekibi, 'ya bu adam saltanat istiyor' diye engel oldu o zaman.
SOYOÐUL: Bu bir avantaj mı yani?
ÖZFATURA: Avantaj tabii.
SOYOÐUL: Neden avantaj?
ÖZFATURA: Bir birlik, bütünlük sağlıyor. Disiplin sağlıyor. İzmir'i bırak, Biz Ege Belediyeler Birliği olarak 11 vilayette bu uyuşmayı sağladık. Birlikte hareket etme, birlikte bölgesel kalkınma planı yapma ortamını sağladık. Burada gelir gider dengesine baktığımda, öyle Büyükşehir Belediyesine gelen bir yük yok.
SOYOÐUL: Ama hizmet edilecek alanlar çoğalıyor.
ÖZFATURA: Efendim bu bir ekip işidir. Başkan yolu gösterir. Arıtmaları gidip de kazma sallayarak yapacak hali yok! Bu konuda yetenekli insanlardan oluşan bir ekip kurarsan, bu iş yürür. Bakın benim zamanımda 21 belediye şirketinin hepsi kar ediyordu. Eshot ve İzulaş dahil olmak üzere. Tansaş zaten örnekti Türkiye'de. Neden? Bir, emaneti ehline verdik, yandaşa vermedik! İki, bu 21 şirketi 30-40 tane yeminli mali müşavir en ince noktasına kadar devamlı denetliyordu. Benim zamanımda belediyede 4 parti hakimdi biliyorsun, ben dörtte birdim. ANAP'tan, DYP'den, CHP'den, DSP'den mutlaka bütün şirketlere birer tane yönetim kuruluna veya denetim kuruluna eleman vermiştik. Ayrıca şirketler komisyonu kurmuştuk. Onlar da meclis adına ayrı bir denetim yapıyordu. Ve bakın ne bir yüz kızartıcı olay, ne bir hırsızlık, ne de bir başarısızlık söz konusu oldu. Şimdi bütün mesele ekipten geliyor. Aziz Bey bu ekibi kuramadı. Zaten uzun süre Hasan Mani tek adam şovla her şeyi berbat etti, yani Aziz Kocaoğlu'nun eline bir sürü cenaze bıraktı. Ama Aziz Bey de bu ekibi kuramadı. Şimdi bir bakıyorsun adam genel sekreter yardımcısı olmuş. Metroda ihalesinde bir sürü vahim hata yapmış adamı, niye yapıyorsun ki? Eshot Genel Müdürü? Bak, bir sürü olay oldu, hesabı çekilmiyor.
SOYOÐUL: Siz olsaydınız ne yapardınız?
ÖZFATURA: Hemen alırdım görevden. Hiç düşünmezdim, hiç. Bir an bile!
SOYOÐUL: Basın üzerine geliyor, adamımı koruyayım moduna girmez miydiniz?
ÖZFATURA: Şimdi medya üzerine gittiğinde bazı arkadaşlarımı çok korudum ama...
SOYOÐUL: Biliyorum, onun için soruyorum zaten...
ÖZFATURA: Ama haksız yere gittiğinde korumuşumdur. Haklı olarak eleştiri varsa, hiç gururunu kırmadan arka odada işi konuşmuşumdur. 'Ben seni görevden almış olmayayım, sen istifa mektubunu benim suratıma çarpmış ol' demişimdir. Böyle de bir yöntem var. Şimdi, dediğim gibi babamızın oğlu olsa, şehrin hakları konusunda müsamaha gösterilmez.
SOYOÐUL: İlçe belediye başkanları, şube müdürlerine dönüştüklerinden şikayet ediyorlar. Ne dersiniz?
ÖZFATURA: Eskiden de yoktu, biliyorsun. Büyükşehir belediye sistemini; kar helvası gibi biz yaptık ama biz de beğenmedik; hep karşı oldum. Dedim ki, ya büyükşehir kalksın, ya da ilçeler kalksın. İlçe belediyeleri bağlı birer şube müdürü olsun ya da bağımsız belediye olsun, büyükşehir olmasın. Bu sistem temelde olmadı, Türkiye'ye uymadı. Ama bunu düzenlemek için ne yaptık. Bende de 9 tane ilçe belediyesi vardı. Her ay birinde toplanıp mutlaka yemek yiyorduk bütün bürokratlarla beraber. Bu müthiş bir yakınlaşma, diyalog sağladı.
Benim bir belediye başkanım gelip de içeride çok önemli bir toplantı olsa da hiç kapıda beklememiştir. Gelir, oturur o yan koltuğa, ortama katılırdı. Aziz Bey'in ilçe belediye başkanlarıyla diyaloğu çok az. Ben mesela yıllık bütçeyi, çalışma programlarını, önce diyordum ki bizim bürokratlara 'toplayın başkan arkadaşlarımızı, ne varsa talepleri döksün eteğindekileri.' Atıyorum 100 milyar liralık olay çıktı, bizim bütçemizdeki payı ise 50 milyar. O zaman öncelikler dizisine göre, her ilçenin nüfusuna göre bir oran tespit ettik, ona göre yapıyorduk. Bir sene haksızlık olsa bile, 5 yıllık periyod içinde o denge sağlanıyordu. Ben bütçede belirli ideallerimi koyuyordum, şu şu yatırımlar mutlaka olsun diye; gerisini ilçe belediye başkanları yapıyordu.
SOYOÐUL: İlçe belediye başkanları bütçelerinin yetersizliğinden şikayet ediyorlar ama...
ÖZFATURA: Paraları yeter, gösteriş yatırımı yapmazsan, böyle konser bilmem nelere para harcamazsan... Paraları yetmiyor da şarkıcılara nasıl bu kadar para veriyorlar? Şehir, ilçe halkına o konserlerin ne yararı var hayatım? Volkan Konak'a bir belediye bilmem ne kadar milyar vermiş, bir belediye onun 5 katını vermiş. Nasıl oluyor bu? Bir Gülben Ergen konseri 250-300 milyara mal oldu İzmir'e. İzmir'in özellikle orta ve dar gelirli halkı ne kazandı ki? Ha biz de konser yapıyorduk ama sponsorlar ödüyordu. 9 Eylül'de MP hem çekiliş yapıyordu, hem de konseri finansa ediyordu. Bedavaya getiriyorduk. Bunlar biraz fazla oldu. Konserler, festivaller.. Sen paran varsa alt yapını üst yapını yap, konsere bilmem neye harcama. Çeşme'de festival oldu da kaç tane turist geldi ki? Sen ben, bizim oğlan. Kendimizi de kandırmayalım. İlçenin ya da ilin tanıtımı yok. Ha bir de şu var, açıkça söylüyorum, kendi yandaş türkücülere şarkıcılara vesaire kaynak atılıyor. CHP'li belediyelerin bir de bu hastalığı var.
SOYOÐUL: Diğerlerinin de kendine göre var...
ÖZFATURA: Doğru, genel bir hastalık bu. Aslında sağlıklı bütçe yapısını yapabilen bir belediye, hiç sıkıntı çekmez. Kaynak, gerçek ihtiyaçların üstünde. Birçok konuda yap-işlet-devret formülüyle bazı yatırımlar gelebilir. Her şeyi belediyenin yapması şart değil.
SOYOÐUL: Sizin Kılıçdaroğlu ile yakınlığınız nereden geliyor?
ÖZFATURA: Kemal Bey ile bizim tanışıklığımız, 35 sene falan herhalde. Kemal Kılıçdaroğlu da hesap uzmanı. Bizim meslekten. Hem Mülkiye'den onun abisiyiz, hem hesap uzmanlığından.
SOYOÐUL: Hep iyi mi görüşürdünüz?
ÖZFATURA: Rahmetli Altan Tufan, Gelirler Genel Müdürü, benim öz kardeşim gibiydi. Rahmetli Özal'ın da çok değer verdiği bir bürokrattı Altan. Ekrem Pakdemirli bile Altan'a diş geçiremedi Maliye Bakanı'yken. Çünkü rahmetli Özal diyordu ki, 'Altan'ı ikna edin, öyle gelin.' Çünkü çok dürüst ve çok zekiydi. Kemal Kılıçdaroğlu da Altan'ın en sevdiği ve en başarılı genel müdür muavinlerinden biriydi. Biz işte Kılıçdaroğlu'nun, Bağ-Kur, sonra da SSK genel müdürü olması konusunda da Özal'a hep ricalarda bulunduk, tavsiye ettik. O da incelemiştir tabii, biz istedik de oldu demek istemiyorum; ama güvenilir ve çalışkan bir insan Kılıçdaroğlu. Milletvekili olduktan sonra da görüşmelerimiz devam etti. Bütçe Plan Komisyonu'nda üyeydi, ben devamlı olarak bir takım tasarılarda veya konularda hep aradım Kemal Beyi. CHP Genel Başkanlığı'na adaylığı söz konusu olunca, 'Allah hakkında hayırlar versin' demek için aradım. Tabii o hengamede yerinde oturacak hali yok. Ama sağ olsun seçimden sonra hemen aradı, teşekkür etti. 'Şimdi bizim bu yoğunlukta hata yapmamız fevkalade kolaydır, lütfen düşünceleriniz, önerileriniz olursa iletin' dedi. Ve orada bu işlere bakan özel sekreterinin de adını adresini verdi, ben ona gerek internetten, gerek medyada dikkatimi çeken şeyler ya da benim kendime mahsus yorumlarım olursa; yolluyorum postayla.
Yararı olur umarım. Çünkü güçlü muhalefet, iktidarın da aslında daha az hata yapmasına neden olur. Bir de Kemal Bey, dürüst çocuktur, mevzuata daha hakimdir. Gerçi Allahı var Baykal'ı da severim, onu da 50 yıldır tanırdım...
Baykal Hoca, biz girdik 60'da, o asistandı. Eniştemizdi bizim; Olcay Abla, bizden mezundu, mülkiye mezunu. Ve ben Deniz Baykal'ı çok severim. Belçika'dan eğitimden döndükten sonra beni çağırdı, o zamanlar Maliye Bakanı'ydı ve bana 'İzmir Defterdarı olacaksın' dedi. 'Hocam dedim, sen delirdin mi? Çok gürültü çıkacak orada, bir sürü adamın hortumunu keseceğim, sen bana gelen şikayetlerden kafanı kaşıyamayacaksın.' 'Git başımdan. Ben senin hırsız uğursuz olmadığını biliyorum, git ne yaparsan yap. Buradan yana hiç korkun olmasın' dedi. Allahı var hakikaten.
Daha sonra Demirel dönemi geldi, orada da Yılmaz Ergenekon ile iyi sürdü ilişkilerimiz. Ama İzmir'deki partililer… İşte 12 kere falan tayinim çıktı, sonra 13'üncüde Başbakan imzaladı, sonra Maliye Bakanı mecbur kaldı. Allahı var, o zaman istediğin bir göreve tayin edebilirim dedi ama ben kızdım, üniversiteye hoca olarak geçtim. Ben Deniz Bey'in ahlaksızlık yapacağına kesinlikle inanmıyorum. O bir CIA, Mossad operasyonudur. Türkiye'deki bütün anti-Amerikancı tiplere uygulananlardan biri de ona uygulanmıştır.
SOYOÐUL: Kemal Kılıçdaroğlu'ndan ümitli misiniz?
ÖZFATURA: Başarılı olmasını çok isterim.
SOYOÐUL: O ayrı, istersiniz de, olma ihtimali var mı sizce?
ÖZFATURA: Şimdi tabii, bir tek endişem var, Önder Sav. Onu kıskaç içine alır da inisiyatifini önler mi diye korkuyorum. Çünkü şu an CHP'ye delegelere hakim olan Önder Sav. Önder Sav da işte Hasan Mani'yi İzmir'in başına musallat eden adam. Kemal'in, serbest inisiyatif kullanabileceği bir ortamda başarılı olacağını ben düşünüyorum.
SOYOÐUL: Başarısız olursa Önder Sav'dan bileceğiz, öyle mi?
ÖZFATURA: Ondan bileceğiz. Şu an çok açık ve net, her konuşmamda, her yazımda belirtiyorum. CHP Türkiye'de demokrasinin önünü kesen bir partidir. Tam bir statükocu partidir. Bütün darbelere de destek vermiştir, teşvik etmiştir. Halkın oyuyla gelemem deyip, ihtilalle darbeyle ancak bir yere gelirim havasına girmiştir. Halktan kopuk bir partidir, adının tam tersine. Yani şimdi Kılıçdaroğlu'nun daha genel başkan olmadan önce halkla daha yakın temasları, samimi beyanları, bende mutluluk, umut uyandırdı. CHP dindarlarla hep küs! Türkiye'de bitip tükenmeyen bir laiklik istismarı var. O laiklik istismarını hep baskı olarak, zulüm olarak engelleme olarak kullanıyor. Şimdi CHP bundan sıyrılırsa, küstürdüğü kesimlerle birleşirse... AKP'nin öyle ahım şahım bir tabanı yok. Ama şimdi ne oluyor seçim öncesi, ya bazı generaller böyle ortaya bir şey atıyorlar, ya CHP bir yanlış yapıyor, mağdur edebiyatı ile oy topladı Ak Parti. 27 Nisan olayı olmasaydı, bir de bu cumhurbaşkanı seçimlerinde öyle şeyler olmasaydı… Hiçbir şey vaat etmedi AKP. Ama biz sadece mağdur olduk diye, Abdullah Bey'in eşi başörtülü diye adamın cumhurbaşkanlığı engellendi dedi. Halbuki bu ülkede başörtüsü, imam hatip bilmem ne düşmanlığı… Ki bunun da müsebbibi Erbakan'dır. Olayı kanatan ve maalesef bu düzeye gelmesine sebep olan da odur.
SOYOÐUL: AKP'nin pek de mağdur olmadığı anlaşılmadı mı? Daha doğrusu halk anlamıştır herhalde.
ÖZFATURA: İnşallah, bilemem. Ben 2002'de Tayyip Bey için gayret gösterdim, Doğru Yol'da olmama rağmen. Neden? Adam Ziya Gökalp'in şiirini okudu ve hapse girdi diye benim sigortalarım attı. Ama sonraki seçimlerde oy vermedim. Neden? Çünkü Allahın ve halkın verdiği bu büyük desteğe rağmen AKP'nin ne kadar başarısız olduğunu ve emaneti ehline değil de yandaşlara verdiğini bizzat gördüm. Bu arada Kamu Etik Kurulu'na beni görevlendirmek hatasında bulundular. Orada da kamu ihalelerinin büyük bölümünün şaibeli olduğunu da gördüm.
SOYOÐUL: Ayrılmıştınız o yüzden.
ÖZFATURA: Bu arada, hiçbir dönemde olmadığı kadar bu gümrük kaçakçılıklarının zirve yaptığına da şahit oldum. Ve bunların üstüne gidilmediğini de gördüm. Şimdi AKP'yi savunacak bir durumumuz yok. Artı benim en kızdığım şey, dindarlık Allahla bizim aramızdaki bir şeydir. Ben isterim, Gönül de beş vakit namazını kılsın ama o benim Gönül'ü kendi kızım gibi gördüğüm için, kendi gönlümden gelen bir şey. Benim tayin ettiğim bürokratların hangisi namaz kıldı ki? Keretaların çoğu akşamcı değil miydi? Ben bilmiyor muydum onu? Ama herif hırsız değil, görevini yapıyor. Emaneti ehline vereceksin. Cenabı hak, Müslümanların Allahı değil, alemlerin Rabbi. Peygamberimiz de sadece Müslümanlara gelmiş değil, alemlere rahmet olarak gelmiş. Bizim inancımız da bunu söylüyor. Ayrım yaparsak, kul hakkı yersek, öbür tarafta işin zor. Şimdi AKP, bu konuda fevkalede duyarsız. Görüyoruz hepsini. Bütün özelleştirmelerden bilmenneye kadar, her tarafı kokuyor!
SOYOÐUL: Tayyip Bey demokrasi aşığı gibi görünüyor ama...
ÖZFATURA: Efendim, bakın demokrasi aşığı olan, önce kendi partisinde demokrasiyi kurar. Bir hadisi şerif vardır Peygamber efendimizin sözü, Turgut Abi'ye, Tansu Hanım'a, Tayyip Bey'e kimbilir kaç kez söylemişimdir; ki, Tayyip Bey'in bilmemesi mümkün değil. 'Cenabı Hak, sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder, sevmediklerine dalkavuklar musallat eder.' Şimdi etrafımda bir tane açık sözlü danışman var desin, ben hemen özür dileyeceğim Tayyip Bey'den. Danışman dediğine de zaten bakıyorum da, adama acaba hangi konuda danışacak? Adamın bir bekraundu yok ki! Ve Tayyip Bey müthiş bir şekilde tahammülsüz. İnanılmaz! Erbakan'da tenkit ettiği ne kadar husus varsa, şimdi onda daha fazlası var. Erbakan bari, yapmasa da dinliyordu, o nezaketi gösteriyordu Allahı var.
Şimdi AKP'de parti içinde demokrasi yok. Bak, 1 Mart tezkeresinde oy vermeyenlerin hepsi, ikinci seçimde temizlendi. Tam böyle dikensiz gül bahçesi . Kabinede, ben bakan olmadığım halde o laf, ağırıma gitti. Hani bir laf çıktı da bakanlara 'kapının önüne koyarım' dedi ya. Kedi yavrusunu bile kapının önüne koyamaz insan! Ben olsam istifa ederdim o kabineden.
Tek adam olunca, çok hata yapar. Peygamberimiz ki özel bir insan; devamlı istişare yapmış. Yani danışmış. Tayyip Bey danışmıyor ve Tayyip Bey'in ekonomik bekraundu da yok. Ekonomiyi bilmiyor. Babacan da bilmiyor. Ve Türkiye'nin şu an bütün sıkıntısı, kötü yönetimdir. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Bak, çok ciddi söylüyorum, ciddi, planlı, proje sahibi bir hükümet gelsin; Türkiye ekonomisi altı ayda stabil hale gelir, 18 ayda da sıçrar ya! Bu kadar korkunç bir potansiyelimiz var. Tarımı öldürdüler. Sen şimdi AB'nin ve ABD'nin emir komuta zincirinde hareket edersen, AB ve ABD firmaları uğruna pancarı, tütünü, aklına gelen her şeyi… Ve sen gene Kemal Derviş'in yaptığı saçma sapan kanunlar yüzünden maden sahalarını 40-50 yıl arama şartı getirmeksizin kiralarsan yabancılara...Şu an Türkiye'nin neredeyse dörtte biri yabancıların kirası altında. Ve adam o sahalarda arama yapmıyor! Neden? Sen rakip olmayasın diye. Ve sen özelleştirmelerde, en stratejik sektörlere haberleşme dahil blok satışla peşkeş çekersen, tabii ki Türkiye'nin ekonomik sıkıntıları devam eder.
Şimdi hocamız Şefik İnan Mülkiye'de istatistik dersine gelmişti, 'Yalan, kuyruklu yalan, istatistik' derdi. Tabii… Rakamları dürüst kullanmazsanız, en büyük yalanı istatistikte kullanırsınız. Türkiye'deki bütün milli gelir hesapları, bütün enflasyon hesapları ve diğer hesaplar, tamamen atmasyondur. Bunu Osman Altuğ hoca benden daha güzel ifade ediyor televizyonlarda... Çünkü işi düşük kur, yüksek faiz politikası ve sıcak paraya bağlamışsın. Bakın bunlar 7-8 yıldır 1 trilyon dolar harcadılar, söyle bakalım yapılan bir Karakaya, bir Keban?
SOYOÐUL: Yok ki Başkanım ne söyleyeyim?
ÖZFATURA: Şimdi çift yollar yapıyoruz diyor ya, onlar da üç ay içerisinde dökülüyorlar. Seferihisar yolu bu sene açıldı galiba. Giderken böbrek taşlarım en azından yerinden oynuyor.(gülüyor) İstihdam yaratacak yatırımlar? Yok. Şimdi para yok diyor. Ben bunu sayın Başbakan'a ve bakanlara da yolladım. TÜSİAD, Sendikalar, ticaret ve sanayi odaları, Merkez Bankası karşılık fonlarını topladığın zaman şu an; kenarda duran paraları, 50 milyar doların üzerinde. Bu paraya el koy demiyorum, ama bu paraları al, Eximbank kanalıyla reel sektöre ver. İstihdam ve ihracat şartı koşma çerçevesi ile tabii. Al sana 50 milyar dolar! Ekonomiyi sıçratır bu para. Meslek odaları ve sendikalar, parayı nerede, nasıl israf edeceklerini bilemiyorlar. Otel, tatil köyü falan alıyorlar, bol bol da yolsuzlukları ve israfı da pervasızca icra ediyorlar.
Diyorum ya, varlık içinde yokluk çekiyoruz diye... Bu ülkenin sektörleri nedir, tekstil, oomotiv, gemi inşa sanayi ve inşaat. Bunları öldürmeyeceksin. Şimdi gemi inşa sanayinde direk çalışan bir kişi, yan sanayinde 6 kişiye birden imkan sağlıyor. Torbalı Opel. Onun kuruluşunda ben, Ekrem Abi ile beraber çok destek verdim. Torbalı Opel kendi fabrikasında 500-600 kişi çalıştırırken, yan sanayide 20 bin kişi çalıştırıyordu. 92'lerde, dövize en sıkıntılı olduğumuz dönemlerde, adamların yurt dışı ihracatı 120 milyon dolardı. Ve hep de kesintisiz bölgede vergi rekortmeniydi.
Şimdi ekonomiyi bilmiyorsan, bilenlerden bir ekip kuracaksın. Ekonomik ve sosyal konsey, dekor kostüm değil. Onlardan ciddi olarak istifade et. Hep söylerim; akıllı adam, başkasının aklını kullanan adamdır.
SOYOÐUL: Referandumda ne bekliyorsunuz, ne çıkacak sizce?
ÖZFATURA: Evet çıkar.
SOYOÐUL: Neden evet?
ÖZFATURA: Aslında bana göre bu anayasa tümüyle atılmalı, gerçekten demokratik 30-40 madde bir anayasa yapılmalı. Ama ben şuna malikim, kendimi bildim bileli, şu Türkiye'deki faşist düzen beni mutsuz ediyor. Yargının, askerin, holdinglerin üniversitelerin halktan kopuk vesayetçi tutumu, beni rahatsız ediyor. Türkiye'de hakimiyet, gerçekten kayıtsız şartsız milletin olmalı. Bu Anayasa değişikliği, ucundan bucağından en azından yargıyı disipline edeceği için, ben evet vereceğim.
SOYOÐUL: Ama sorun da burada. 12 Eylül'ün yargılanmasının, yargıyı kendi istedikleri yönde oluşturmak için bir kılıf olduğu dile getiriliyor, biliyorsunuz.
ÖZFATURA: AKP iktidarı, yargıyı yandaş yapacak diyorlar. Şimdi Yüce Divan…. Yüce Divan'da Mesut Yılmaz, Koray Aydın bilmemne yargılandı da ne oldu, söyler misin? Beraat ettiler. Şimdi minareyi çalan, kılıfı çok mükemmel hazırlar. En mükemmel dosyalar üçkağıt dosyalarıdır, hiçbir şey bulamazsın. Yüce Divan'dan korkmak için hiçbir sebep yok. O kılıflar hazırlanır, sen bulamazsın. Şu anda Türkiye'de kuvvetler ayrımı diyoruz ama her icraata karışan, her icraatı durduran, kendisini ana muhalefet partisi olarak gören bir yüksek yargı var. Anayasayı bizzat ihlal eden, bir Anayasa Mahkemesi var. Kabul etmek lazım ki, cumhurbaşkanlığı seçiminde, daha önce hiç hesapta olmadığı halde bir 367. madde. Yine yüksek yargıda, efendim laiklik diyoruz ama Alevicilik istismarı inanılmaz boyutlarda. Seyfi Oktay'ın gücü nereden geliyor, alevi dedesi olmasından geliyor. Şimdi bir başkası ben tarikat mensubuyum dese, siz dahil kıyameti kopartırsınız. Ama adam alevi dedesiyim deyince, yüksek yargının başındakiler, hiç kimse bir şey yapmıyor. Bu haksızlıklar ve bir de mafya ilişkileri çıktı, hiçbirinden aklamadılar kendilerini.
SOYOÐUL: Biraz önce Ak Parti'ye güvensizliğinizi dile getirmiştiniz, şimdi iyi bir şey yaptıklarını nasıl söyleyebiliyorsunuz?
ÖZFATURA: Hayır, HSYK'yı kim seçecek? 7-8 bin tane yargı mensubu seçecek. Yani Adalet Bakanlığı'nın temeli seçecek. Yani oraya Ak Parti'nin bir etkisi olamaz. Şimdi kaç kişi, 3-5 kişi HSYK'da, mesela Ali Suat Ertosun var, adam kral gibi. Her tarafa baskı yapıyor, her işe karışıyor. Ben biliyorum, ben yaşadım. Ama orada 21 kişi olursa, 13'ü mü 15'i mi ne; bütün Adalet Bakanlığı'nda yargıda çalışanlardan tüm hakimler ve savcılardan yapılacak bir oylama ile seçilirse, işte o zaman; daha bir kasabadan ile tayin olmamış bir hakimin Yargıtay üyesi olması önlenir. Şu an liyakat esası yok, yandaşlık esası var. Bir de tabii yine Kemal Kılıçdaroğlu gibi düşünüyorum. Bütün dokunulmazlıklar kalkmalı. Ama politikacının, ama yargının, ama askerin, ama kartel medyası ve holding patronlarının hepsi, herkes hesap vermeli. Türkiye'de hesap vermeyen eskiden bir padişah vardı, şimdi binlerce padişah var. Herkes denetim dışı. Bugün askeri harcamaları denetlemek mümkün değil. Yargıyı da denetlemek mümkün değil. E medyayı denetleyince kıyamet kopuyor! Yani mutlu azınlığın olduğu bir ülke ve Türkiye muz cumhuriyeti. Türkiye demokrasi falan değil ki, kendimizi kandırmayalım. Benim yaşım 70'e yaklaşıyor, benim hiç değilse çocuklarım, torunlarım demokratik bir ülkede yaşasın istiyorum. İşte bu ortamda din istismarı da kalmaz. 'Efendim ben namaz kılıyorum, bana oy ver!' Cilalar döküldüğü için, onlar da oy alamaz o zaman.
SOYOÐUL: Ama hükümet biliyorsunuz referandum propagandasını buradan başlatmadı, 12 Eylül'den başlattı.
ÖZFATURA: Şimdi hükümet o konuda samimiyse, 28 Şubat daha yakın. 12 Eylül'den kim kaldı ki?
SOYOÐUL: Samimi değil yani?
ÖZFATURA: Değil tabii, değil. 28 Şubat'ta kimlere ne zulüm, ne şantaj, ne iftira yapıldığını ve 28 Şubat'ı takip eden dönemde ne büyük hırsızlıklar ve yolsuzluklar yapıldığını sağır sultan dahil hepimiz biliyoruz. Ayrıca, 12 Eylül'den kim kaldı? Evren Paşa. Kaldı ki Evren Paşa Allahı var fevkalede dürüst adam.
SOYOÐUL: Yapmayın başkanım, dürüstlüğünü de tartışırız ayrıca da; cinayetlerin, işkencelerin zulüm döneminin baş sorumlusu odur.
ÖZFATURA: 28 Şubat'ta da bir sürü zulümler oldu. Hepsini birden yapmak lazım. Tayyip Bey'in ağlamasına samimiyetsiz demek doğru değil. Ama tabii şimdi orada MHP'nin diğer partilerin tabanlarının oylarını bu tarafa çekme taktiği var. Aslında kavgaya12 Eylül ile değil, tam demokrasi diye girmek lazım. Dediğim gibi Türkiye bir hukuk devleti değil, Türkiye bir mevzuat devleti. Türkiye'de bir garibanın hakkını elde etmesi çok zor. Gerçekten bir hukuk devleti, gerçekten demokrasi, gerçek demokrasilerde olduğu gibi askeri vesayetin olmadığı bir ortam hasretini çekiyorum ben.
SOYOÐUL: Erken ya da zamanında… Gelecek seçim için tahmininiz ne?
ÖZFATURA: Ak Partinin iktidar olması mümkün değil. Terörü sıfırda aldı, azdırdı. Ekonomide başarısız. Terörde çok başarısız. Hepimizin yüreği yanıyor ya. Ben dün aptal gibi gezdim... 7 şehit. Allah kimseye evlat acısı vermesin. Ve pisipisine gittiler. Bakın bir sürü de teknolojik şeyler var, hiçbirisi de çalışmamış, olacak şey değil! Hep de aynı yerden geliyorlar. İnsaf, aynı yere 20-30 kere baskın yenir mi! Kendi mayınımızla kaç tane çocuğumuz gitti. Hesap sorulmuyor. İskenderun'da üssün içine giriyorlar.
SOYOÐUL: Peki hükümet hangi konuda başarılı?
ÖZFATURA: Hiçbir konuda başarılı değil. Başkaları hızlı araba ile gidiyor, biz ise kağnı ile ilerliyoruz. Kayırma, yoksulluk düzenini düzeltmediği için, en azından bu konuda samimi gayret göstermediği için, zaten kafadan başarısız.
SOYOÐUL: AKP olmayacaksa, ne olur sizce?
ÖZFATURA: Amerika'nın senaryosu CHP MHP Koalisyonu.(yüzümdeki acaba işaretini görünce) Yok yok, doğru bu senaryo. Tabii ben dış mihrakların Türkiye'ye karışmasına da fevkalade muhalifim. Yıllarca hep, tek başına iktidar daha başarılı işler yapar diye düşündük, fikir yürüttük ama AKP bu düşüncemizin de yanlış olduğunu ortaya çıkarttı maalesef. Tutacak bir yer arıyor insan iyi niyetle. Bu kadar da eleştirmeyeyim diyorsun. İnsanın içi kararıyor. Ama yok.
SOYOÐUL: CHP'nin tek başına iktidar olma ihtimali var mı?
ÖZFATURA: Yok. Çünkü henüz halkla barışabilmiş değil.
SOYOÐUL: Peki CHP'den size teklif gelse, Kemal Kılıçdaroğlu'ndan?
ÖZFATURA: Ben aktif politikayı bıraktım.
SOYOÐUL: Kemal Bey size milletvekili adayımız ol dese, ısrar etse?
ÖZFATURA: Ne olacak benden milletvekili? Bir kere bana hiçbir genel başkan tahammül edemez. (kahkahalar) Turgut Bey bile 'bu adam ne zaman öper, ne zaman ısırır hiç belli olmaz' derdi, ben de 'adam ol ısırtma' diyordum. Şimdi genel başkanlar sivri dilli, zart diye böyle içindekini söyleyeni sevmiyorlar. Tayyip Bey de zamanında bize abi diyordu...
Bir de olayın iki cephesi var. Bizim gibiler genç Türkiye'de işi gençlere bırakmalı. Biz mutfakta bildiğimiz şey varsa, sorarlarsa proje hazırlamalıyız. Teorik çalışmalar yapmalıyız. Tecrübe dediğin işte budur, projedir yani.
Ama Türkiye'de danışmayı sevmiyoruz. Özal bizi böyle alıştırdı. Biz ona bir gün bile sayın başbakanım demedik. Cart cart adamın yüzüne yüzüne konuşuyorduk. Her şeyi söyleyebiliyorduk. O, olgunlukla karşılıyordu. Bakın ANAP'ın 83-87 dönemindeki başarısında, bu istişare grubunun büyük katkısı vardır. Rahmetli Kahveci, Yavuz Canevi, Ekrem Abi, Keçeciler, Hasan Celal Güzel, Altan, Yıldırım Bey falan sabahlara kadar tartışıyoruz. Hiçbirimiz aynı görüşte olmadık ki. Ama şu var, neticede biz Turgut Beyi seviyorduk, abi olarak görüyorduk. Adamın söylediği doğru mudur her zaman? Hayır. Ama benim görüş açımı görüyordu.
SOYOÐUL: Ya Tayyip Bey?
ÖZFATURA: Bakın, genel başkanlar salı günü grup toplantısı yapıyor. Zaten her gün televizyondasın, grup toplantısında genel başkanlar nutuk çekiyor, diğerleri de otururken alkış, nefes alırken alkış, kalkarken alkış... Şak şakçı grubu. Sonra bitti işlem! Bir kişi konuşuyor mu grupta? Her şeyi o biliyor. Açık kafalara zararlı fikirler üşüşür, büyüklerimiz her şeyi bizden iyi düşünür! Bu.
SOYOÐUL: Fethullah Gülen'in çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Mesela Filistin meselesindeki yaklaşımını?
ÖZFATURA: Doğru, haklı. Marmara olayı, bizim açımızdan büyük bir fiyaskodur ve karizmamız çizilmiştir. İsrail dokuz tane evladımızı vahşice katletmiştir. Cart curtla gidiyoruz. Davos'ta da one munite dedi de sayın Başbakan, sonra gördük… Askeri alışverişler devam ediyor, beraber tatbikatlar devam ediyor, milli maçlar bile. Ne anladık one minute'u. Kabadayılık yapıyorsan, en azından Akdeniz'de bir gemini oraya gönder veya bir takım tedbirler al. Yapamadılar, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Hoca Efendiyi ben 70'lerden beri tanıyorum, 40 yıllık bir dostluğumuz var. Çok da severim.
SOYOÐUL: Hala devam ediyor mu?
ÖZFATURA: Ediyor, çok da severim, özellikle yurt dışındaki okullar sebebiyle de hep de minnet duyarım. O okulların birçoğunu da gezdim, Moskova'da, Ukrayna'da, Sudan'da, Romanya'da, Almanya'da... Hepsi pırıl pırıl, Türklüğün reklamını yapan okullar. Hoca Efendi benim için bile politikaya müdahale etmedi.
SOYOÐUL: Ne demek bu söz? Benim için bile politikaya müdahale etmedi, ne demek?
ÖZFATURA: Belediye başkanlığına adayı olduğum zaman bile ona danıştım, dedim ki ne diyorsun? 'Beni bu işlere karıştırma' dedi. Hiç kimseye de benim için bir ricada bulunmadı. Ben de anlayışla karşıladım. Belirli bir gönül dostluğumuz ve samimiyetimiz olmasına rağmen. Şimdi bir Hoca Eefendi var, bir de Hoca Efendi'yi kullananlar var. Türkiye'de hep böyledir. Samimi Müslümanlar, samimi liberaller... Müslüman geçinenler, Müslümanlıktan geçinenler! Şimdi tabii bu cemaate mensup olduğunu söyleyip de çıkarları için onu kullanmak isteyen çok sayıda insan var. Bu politikada da var, ihale takiplerinde de var, bilmennede de var. Şimdi adam biraz da bunun için Amerika'ya kaçtı. Bu istismarları minimize etme açısından. Şimdi, bir kere Erbakan'la aynı paralelde olmadı, Erbakan'ı hiçbir zaman tasvip etmedi. Erbakan'ın dini, imam hatipleri, kuran kurslarını istismarını hep tepkiyle karşıladı. Neticede bunlar da milli görüşten gelen. Yani şu an AKP'nin içindeki beyazlar onlar. Sarışınlar, belediyede Tayyip Bey'le çalışanlar, kalanı da zenci! O bakımdan Hoca Efendi'nin bunlarla içli dışlı olduğunu sanmıyorum. Ama arada onun adına ahkam kestiğini söyleyen, sanan tipler olabilir.
SOYOÐUL: Peki siz Fethullahçı mısınız?
ÖZFATURA: Değilim, ben hiçbir şeyci değilim. Bak mesela benim, Fethullah Hoca'nın da diğer nurcu grupların da Süleymancıların da hepsinin içinde gönül dostlarım var.
SOYOÐUL: Size pek çok tarikat yakıştırıldı geçmişte, aktif politikadayken. Şeyhiniz, şıhınız olduğu...
ÖZFATURA: Ne şeyhim oldu, ne şıhım. Şimdi ben Allahın emrettiği şeyleri yapmaya çalışan sade bir vatandaşım. Hiçbir zaman bir tarikatın içinde olmadım. Zaten o kadar vaktim de olmadı. Bir de yapım, emir komuta zincirine uygun değil. Kuranı Kerim'in oku Türkçesini bak, her vesileyle düşünen akılla mukayese yapan tipleri tavsiye ediyor. Kendisine bile şak diye inanmayı falan istemiyor. Doğum olayına bakın, uzaya bakın diyor, mucizelere bakın diyor. Gözü kapalı gidin demiyor. Bu gibi yerlerde emir komuta zinciri vardır. Ben böyle yerlere girsem, beni ertesi günü hemen atarlar. Milletin zihnini bulandırdım diye. (kahkahalar) Böylesi daha iyi. Allah bana layık olduğumdan fazlasını verdi.
SOYOÐUL: Size kimileri 'Müslüman sosyalist' diyor, bu yakıştırmaya ne dersiniz?
ÖZFATURA: (gülüyor) Benim için öğrenciler, 'dışı yeşil içi kırmızı' demişlerdi. Ama şu var, sosyal adalet uygulaması için ille de sosyalist olmak gerekmez ki. İslamın gerçek özüne inersen, kurallarını uygularsan hele yardımlaşmayı, komşusu açken uyuyan bizden değil gibi kurallarını uygularsan… Uygulamıyorsak, bu Müslümanlığın kabahati değil, Müslümanların kabahati. Peygamberimiz diyor ki, kötü Müslüman dine, bir kurt sürüsünün bir koyun sürüsüne daldığından daha fazla zarar verir. Kötü örnekleri çok maalesef. İnsanlarımız çok da okumadığı için, kötü örneklere bakarak dinden soğuyor maalesef.