Genel Yayın Yönetmenimiz Ümit Yaldız'ın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Önder Sav'la yaptığı söyleşi...

BAŞLARKEN...
Tarih 6 Mayıs 2010… Saat gece yarısını geçiyor. İnternet ortamına düşen bir kaset, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Cumhuriyet Halk Partisi'nin tepesine adeta bomba gibi düşüyor.

Partiyi 1992'de yeniden kuran yarım asırlık tecrübe, 18 yıllık Genel Başkan Deniz Baykal, şok kasette, uzun yıllar özel kalem müdürlüğünü yapan, 2007'de de Ankara Milletvekili seçilen Nesrin Baytok'la birlikte görülüyor.
CHP'ye düşen kaset bombasının etkisi kamuoyunda çığ gibi büyürken, yapılan montaj, komplo açıklamaları kafi gelmiyordu.

Olayın şokunu üzerinden atamayan partililer, önce liderleri Baykal'a sahip çıkma içgüdüsü geliştirse de, komplonun, olayın büyüklüğü ortaya çıktıkça durum kontrolden çıkıyor, kaset komplosu CHP'nin üzerine karabasan gibi çöküyordu.
Kasetin yayılmasını engellemeye yönelik alınan adli önlemler kar etmezken, üç gün Angora evlerindeki konutuna kapanıp sessizliğe bürünen Baykal'ın dördüncü gün yaptığı istifa açıklaması da akan kanı durdurmaya yetmiyordu.
Üç günlük suskunluğun ardından 10 Mayıs'ta kameralar önünde, kasete montaj, olaya komplo diyen, suçu AKP'nin, Başbakan'ın üzerine atıp Pensilvanya'daki Fethullah Hoca'ya selam çakan Baykal'ın 'dönebilirim' mesajıyla dolu istifası, işleri iyiden iyiye Arap saçına döndürüyor.

AKP'nin suskunluğunu bozup ağır 'belaltı' yüklenmelerini bizzat Başbakan Erdoğan ve kurmayları üzerinden geliştirdiği, parti içindeki Baykal muhaliflerinin, sahip çıkma içgüdüsünden kurtulup homurdanmaya başladığı, Baykal'la akrabalık ilişkisi bulunan bir belediye başkanının yönlendirdiği bir grup gencin Deniz Bey'in evinin açlık grevi başlattığı, parti yönetimine ilişkin her gün farklı bir senaryonun konuşulduğu dönemde sahneye çıkan ilginç bir isim, yaşanan kaosa, karmaşaya el koyuyordu.

O isim Baykal'ın 53 yıllık arkadaşı, dostu, 10 yıllık genel sekreteri, partinin ikinci adamı Önder Sav'dan başkası değildi.
Kasetli komployla birlikte ağır yara alan dostu, siyaset yoldaşı Baykal'ın CHP'ye artık katkısının olmayacağına ilişkin cesur bir karar alan Sav, halkın adayı olarak öne çıkan ancak 2-3 kez 'aday değilim' açıklaması yapan Kemal Kılıçdaroğlu'nu, iki günde örgütün de adayına dönüştürüyordu.

Siyasi kariyerlerini Baykal'a borçlu olanların ağırlıkta yer aldığı partinin en üst karar organı MYK'daki 17 arkadaşı tarafından yalnız bırakılan hatta istifaya davet edilen Sav, 50 yıllık siyaset tecrübesini ustalıkla konuşturmaya bu dakikadan itibaren başlıyordu. Tarihi bir riski üstlenip, siyaset sahnesinden silinmeyi göze alarak, süreci tüm ayrıntılarıyla planlıyor, kamuoyunda/halkta olan ancak örgütte hiç olmayan Gandhi Kemal'i genel başkanlık koltuğuna kendi elleriyle oturtuyordu.

Yarım asırlık yol arkadaşı Baykal'la yollarını ayırdığını açıklayacak kadar cesur ve kararlı bir duruş sergileyerek CHP'yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmakla kalmayıp, partinin 40 yıllık iktidar özlemini giderecek sürecin de önüne açan Sav, 6 Mayıs'tan 22 Mayıs'a kadar geçen kimi zaman kabus, kimi zaman umut dolu ve risk dolu günlerde yaşadıklarını gün gün, saat saat sadece www.egedesonsoz.com'a anlattı.

Dostu, siyaset yoldaşı Baykal'ı yalnız bırakıp, Gandi Kemal'i partinin başına geçiren adam olarak, belki de örgütteki gücünü kullanıp bizzat oturacağı Genel Başkanlık koltuğundan feragat eden, bu özverili duruşuyla CHP'yi her şeyin üzerinde gördüğünü de kanıtlayan Genel Sekreter Sav'la her şeyi konuştuk.
Süreci nasıl planladığını, Baykal'a neden/nasıl yol ayrımına girdiğini, bu önemli kararı hangi koşullarda aldığını, yeni dönemde oluşan parti listelerini, yeni dönemde tasfiye olanların durumunu, önümüzdeki süreçte olacakları….
Her şeyi ama her şeyi….

Partinin ikinci adamı kimliği ile örgütün/partinin sigortası olarak nitelenen ve de ketumluğuyla, az konuşmasıyla bilinen Sav, röportaj yapmama kararını bozup sürece ilişkin yaptığı çarpıcı açıklamalarla, kabus dolu karanlık günleri bir bir aydınlattı.

İŞTE GANDİ KEMAL'İN DOÐUŞ HİKÂYESİ…

ÜMİT YALDIZ: 6 Mayıs gecesi… İnternete düşen şok bir kasetle başlayan ve 22 Mayıs'taki kurultayla sonuçlanan sürecin başkahramanısınız.
İlk olarak Baykal-Baytok kaseti piyasaya sürüldüğünde neler hissettiğinizde başlayalım isterseniz?

ÖNDER SAV: Kaset olayı çok feci, ayıp bir olaydı. Gerçekten komploydu. Bir ana muhalefet liderine böyle bir komplo düzenlenmesi ayıp. O kaseti sürmek, yaygınlaştırmak, dağıtmak daha büyük ayıptı.

YALDIZ: Baykal iktidarı suçladı, siz ne düşündünüz komploya ilişkin?

SAV: İktidarın parmağı yoktur diyemem. Elbette ki çok geniş bir organizasyondur bu. Basit organizasyonla yapılacak iş değildir çünkü. Tabi o komplo, bütün CHP ailesinde üzüntü, sarsıntı yarattı. Sayın Genel Başkana karşı bir himaye duygusu yarattı.

YALDIZ: Siz ne hissettiniz siz 50 yıllık yol arkadaşı olarak? İlk kaset olayı patlak verince ne hissettiniz?

İSTİFA KARARINI BENİMLE BÖLÜŞMEDİ

SAV: Yani, çok büyük haksızlık diye isyan ettim içimden. Böyle bir rezalet olamaz. Rezalet Deniz Baykal'ın eyleminden dolayı değil. Bu işten dolayı bir skandaldır dedim. Üzüldük. Ve ondan sonra kasetin artçı depremleri oldu. Ufak, büyük.
Sonunda üç günlük, kendisiyle sanıyorum dertleşme ve hesaplaşmadan sonra Deniz Bey istifa noktasına geldi. İstifasından benim haberim olmadı. Yani benimle bölüşmedi istifa kararını..

YALDIZ: Sizin için sürpriz oldu yani.

İSTİFASINDA DÖNÜŞ KARARLILIÐI VARDI BAYKAL'IN

SAV: Hayır, hayır…Paylaşmadı. İlk gün biraz ağzının içinde istifa etmesi gibi bir şeyi söyledi gibi hatırlıyorum. Tam da öyle demek istemiyorum. 'Ben öyle bir şey söylemedim der' mahcup olurum.
İstifa ettiği gün, ben onun 53 yıllık dostuyum, arkadaşıyım, genel sekreteriyim. Belki benlen oturup o konuyu konuşsaydı, onu daha büyük, farklı boyutlarda tutabilirdik. Veya istifadan sonraki aşamalar konuşulup, beraber o da değerlendirilebilirdi. Ama istifada bir dönüş kararlılığı vardı.

YALDIZ: Onu hissettiniz yani?

SAV: Daha okuduğu an hissettim. MYK'da okuduğu an Deniz Bey'in dönüş kararlılığı satırların arasında vardı.

YALDIZ: Evet, sonrasında birçok kişi de onu söyledi, yazıldı, çizildi hatta.

SAV: O gün çok hisseden olmadı, ben anında yakaladım. Yazanlar iki üç gün sonra yazdılar.

DÖNMEMESİ GEREKTİÐİNİ SALI GÜNÜ SÖYLEDİM ASLINDA…

Yani istifadan sonra benim Salı günü TBMM'de Grubu'nda yaptığım bir konuşma var.
O konuşmayı dikkatle süzerlerse, o konuşmada ben CHP'ye bir teşhis koyuyorum. Ve sözümün bir yerinde hatta baş tarafında, 'Genel Başkan Deniz Baykal, Türkiye'nin en sıkıntılı, sorunlu döneminde genel başkanlıktan ayrıldı. Bizi kendi göbeğimizi kesmekle yüz yüze bıraktı. Bundan sonra göbeğimizi biz keseceğiz. Parti kesecek.
Arkadan Deniz Bey'le dostluğumuzu arkadaşlığımızı anımsattıktan sonra, 'Deniz Baykal, Mustafa Kemal gibi, İsmet Paşa gibi, Bülent Ecevit' gibi tarihte unutulmazlar arasında yerini almıştır' dedim.
Bu ne demek?

YALDIZ: Artık geri dönmesin, orada kalsın mı?

SAV:
Evet. Kesinlikle…
Gruptan çıktıktan sonra da basını ters köşeye yatırdım.
'Kimse Deniz Baykal istifa etti diye avucunu ovuşturmasın' dedim. Bu hem AKP ve benzerlerine bir mesajdı, hem de parti örgütüne… 'Hem Cumhuriyet Halk Partisi, aslan yatağıdır' boş kalmaz. CHP yoluna devam eder' mesajıydı. Hem de CHP içinde olabilecek bir takım hafifliklere engel olmak amaçlıydı.

BAYKAL'DAN TEMİNAT FALAN İSTEMEDİM

YALDIZ: Aynı zamanda örgütü de istifa sonrası 'ne olacak' kuşkusundan kurtarmak mı istediniz?

SAV:
Evet. Örgüt o gün 'oh be! CHP'de genel sekreter var. Vaziyete hakim görünüyor. Biz yalnız değiliz' demiştir. Çünkü örgüt, Deniz Baykal'ın dönme düşüncesini bilmiyor.
Bu konuşmadan bir saat sonra Deniz Bey'in evinde bir araya geldik. Vatan gazetesinden Bilal Çetin bunu yazdı ama bir iki yeri yanlıştı. Yanlışları da düzelttirdim ben ona. Teminat isterim falan demedim.

MUHTEMELEN BENDEN BEKLEMİYORDU BU ÇIKIŞI

Deniz Bey'in ısrarla dönmesini isteyen arkadaşlara karşı, 'Siz böyle yukarıda durduğunuz sürece CHP'de başka bir aday çıkmaz. Çıkan adaya hain, komplocu, tertipçi derler.
Siz yokum dediğiniz zaman da parti bir günde aday bulur' dedim. Kurduğum cümle budur.
Bu çok yalın, gerçekçi fakat soğuk bir laf…

YALDIZ: Belki de Sayın Baykal'ın sizden beklemediği bir çıkıştı bu?

SAV: Beklemiyordu denebilir. Ben bununla Deniz Bey'e 'Gel aday ol' diyenlere karşı iki mesaj veriyorum. Bu konuşma 11 Mayıs Salı günü gerçekleşti. Hafta sonuna doğru geliyoruz. Bir grup arkadaşımız (Deniz Bey'in eteğine yapışmış arkadaşlarımızın) Deniz Baykal'ı döndürme çabaları da alabildiğine sürüyor.
O Gençlik Kolları'nın saçma sapan eylemi mesela…
Hiçbir yetkisi olmadığı halde Mehmet Sevigen, il örgütlerine telefon etmeye başladı. Partide fonksiyonu, yetkisi olmayan bir adam… Bir iki ili ve belediye başkanını haşladım. 'Kim bu Sevigen de onun talimatıyla otobüs kaldırıyorsun?' dedim.
Diyor ki il, ilçe örgütlerine, 'Genç olması şart değil, kimi bulduysanız, doldurun getirin' diyor. Maksat kalabalık olsun. (Cumartesi günü yapılan İnadına Baykal mitingini kast ediyor)

İNADINA BAYKAL MİTİNGİ FOS ÇIKTI, BENİ SORUMLU TUTTULAR

Nitekim çok cılız bir kalabalık oldu. 60 bin kişi bekliyorlarmış, bin 500 iki bin kişi ancak vardı. Deniz Bey'in yanında da bunu benim engellendiğim söyleniyor. Yani mitingin fos çıkmasından da beni sorumlu tutuyorlar.
Ben de bunu bana aktaranlara, 'Demek ki çok güçlüymüşüm, 58 bin kişiyi durdurabilmişsem hakikaten güçlüymüşüm' diyerek ironi yapıyorum.
Gerçek şudur. Gelecek olan adamı engelleyemezsiniz. Kurultayı önleyebildi mi kimse? İnsanlar isterse gelir. Otobüs tutmaya para pul vermeye gerek yok. İnsanlar isterse kurultayda olduğu gibi bir yolunu bulur, akın akın gelir.
Hep söylerim. 'Mitinglere otobüs tutmaya, para pul harcamaya gerek yok' diye. Çünkü kendisi gelecek. Biz bazen buradan para gönderiyoruz. 'Aman meydan boş kalmasın' diye. Kendimizi aldatıyoruz ya, kendimizi aldatıyoruz.

YOL AYRIMINDA EYLEM SÜRECİ ETKİLİ OLDU


O eylem biraz tuz biber oldu. Üretilen haksız dedikodular beni de yaraladı. Halbuki ben, benden habersiz başlattıkları halde, o eyleme destek bile oldum.

YALDIZ: Salı günü yaptığınız konuşmadan sonra gruplaşma, kamplaşma mı başladı? Hani Deniz Bey'in eteğine yapışanlar dediklerinizle sizin aranızda…

SAV: Hayır, hayır. Benim ilişkim Deniz Bey'le bozulmadı. Salı günkü toplantıdan sonra Çarşamba günü yaptığımız Merkez Yönetim Kurulu'nda (MYK), arkadaşların bir kısmının Deniz Bey'e iyilik yapmadıklarını, Deniz Bey'in de kimsenin hamiliğine ihtiyacı olmadığını söyledim. Ve 'Deniz Bey'e yakınlıkla yalakalığı birbirinden ayırın arkadaşlar' dedim. 'Burada Deniz Bey'e yalakalık edenler var' dedim.

O SAKALLI ALINDI, ZIPLADI AMA BEN KAALE ALMADIM

YALDIZ: Kötülük ediyorsunuz mu demek istediniz?

SAV: Hayır, yalakalık tabirini kullandım. Bundan o sakallı (Savcı Sayan'ı kast ediyor) alındı. Zıpladı bir şeyler söylemeye çalıştı. Hiç kaale bile almadım.

YOL AYRIMI KARARINI 13 MAYIS GECESİ, EVİMDE VE TEK BAŞIMA ALDIM

Bir gün sonra Perşembe akşamı (13 Mayıs) evde kendi kendime epey tartıştım. Benim bir huyum var. Çok ilginçtir. Kritik süreçlerde, pencereden bakar, dışarıda Önder Sav'ı gözlerim. Önemli kararlar almadan önce sıyrılırım kendimden. Kendimi izlerim. Böyle bir hasletim, özelliğim var. O gün de yine koydum kendimi dışarıya. Ölçtüm, tarttım, biçtim. Sindiremiyorum CHP'nin adaysız kurultaya gitmesini… Eli kolu bağlı, Godo'yu bekler gibi… Delegeler imzayı verecek, Deniz Baykal oturduğu yerden gelecek.

YALDIZ: Siz yol ayrımına girdiniz ama Deniz Bey'i geri getirme çabaları da sürüyor tabii ki…

SAV: Evet. Deniz Bey'e yakın görünmeye çalışan, aslında uzak olan bir takım zavallılar, bu durumu kullanarak, sermaye yaparak Deniz bey nasıl olsa gelecek diyerek işleri yürütüyorlar. İmza topluyorlar, örgütleri arıyorlar. Bana da gelen, giden imzaları soruyorlar falan…

ALDIÐIM KARARI KARIMLA BİLE BÖLÜŞMEM

Bana soran örgütlere de 'verin imzayı' diyorum. 'Verin imzayı ne olacak? Kurultayda verilen imza geçerli çünkü' diyorum. Nitekim örgütlerin hepsi imza verdi.
Allah var, imza vermeyelim diyenler de çıktı. Ama ben yok, yok yapmayın 'verin' gerekirse sadece bana gönderin. Bir yerde olmasını istemiyorsanız' dedim, ikna ettim'
Perşembe gecesi kendimle yaptığım muhasebenin ardından görüşüm netleşti. Ama ben bunu kimseyle bölüşemem. Karımla dahi bölüşemem.

KILIÇDAROÐLU İLE İKİ ÜÇ KEZ GİZLİCE BULUŞTUK

YALDIZ: Peki yol ayrımıyla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu ismi de mi Perşembe gecesi mi netleşti?

SAV:
Evet.
Bir de doğru, yanlış, haklı, haksız. Kamuoyunda bir havası, gücü var. Kamuoyu/halk desteği yadsınamaz bir gerçek. Birkaç kez buluştuk. Kimsenin bilmediği, bilemeyeceği bir yerde… Ve kimse de bilemedi.
Ne o karısına söyledi ne ben söyledim. Bırak ikinci üçüncü kişiyi…
Ne kadar ketum kalınırsa o kadar sonuç alınır bu işten diye düşündüğüm için bu değerlendirmeyi rahatlıkla ona da yaptım.
Ve Kemal Bey de buna uydu. (o zaten ağzı sıkı bir siyasetçidir o)
Ve adaylığını açıklama günü, tarihi…
Pazar erken olurdu, Salı da geç olurdu.

KEMAL BEY'İN AÇIKLAMASINI DOÐRU PLANLADIK

YALDIZ: Salı günü il başkanları toplantısı vardı çünkü. Ve o toplantıdan Baykal'ın çıkması bekleniyordu.

SAV:
Evet. Pazar da erken olurdu çünkü. Pazartesi en uygun gündü adaylık açıklamak için. Zaman da öğleden önce olmalıydı. Basının da alarmda olacağı bir olay çünkü. Kemal Bey belki beraber açıklama yapmamızı isterdi. Ben de 'Ne kadar sade olursa o kadar iyi olur' dedim. 'Siz açıklamayı yapın, benim de söyleyeceklerim var' dedim.
O benim destek vaat edeceğimi biliyor ama ne söyleyeceğimi bilmiyordu.

AÇIKLAMAMDAN ÖNCE BASINI DA YÖNLENDİRDİM

YALDIZ: Tarihi bir destek verdiniz Kılıçdaroğlu'na ama…

SAV: Basın mensupları açıklamadan sonra hurra geldiler, doldular odaya. 'Engel olmayın basına' dedim. Şu koltukta oturduk (eliyle gösteriyor)
Burada basını da yönlendirdim. 'Siz biraz dışarı çıkın, çıkışta açıklama yapacağım' dedim. 'Kemal Bey'le bir özel konuşalım. Kemal Bey bir açıklama yaptı ama, ben de sizin gibi dinledim, kısa bir açıklamaydı, Ben Kemal Bey'i dinleyip iyice anlayayım. Bakalım detayında ne var?' dedim.
Bunları bir merak aldı mı dışarı çıkarken, Kemal Bey'le 15-20 dakika görüştük. Sonra kapıda o açıklamayı yaptım, değerlendirmeyi yaptım. Sanıyorum görmüşsünüzdür.
Sonradan anlıyorum ki medyada da örgütte de kamuoyunda da müthiş bir etki bırakmış o açıklama… Benim o konuşmamın bir bölümünü il başkanları bir gün sonraki toplantıdan sonra açıkladıkları deklarasyonda kullandılar. 'Biz de Genel Sekreterimiz gibi 'aklımızı duygumuzun, yüreğimizin önüne koyduk' dediler.

YALDIZ: Aynı gün yapılan olağanüstü MYK'da kıyameti kopardı bu açıklamalar…

ABD'DE OLAN GAYE ERBATUR DESTEK İÇİN YATAÐINDAN KALDIRILDI

SAV: Şimdi onu da anlatayım. Bir saat içinde 60 tane milletvekilinin imzalı desteği geldi. 'Sayın Kılıçdaroğlu'nu destekliyoruz' dediler.
Ben bu imzaların bir bölümü de önceden hazırlattırdım zaten. Grup Başkan Vekili arkadaşlara da 'destek verin' dedim. Dinlediler. Hatta arkadaşlara 'Bir nabız yoklayın' dedim sabahtan… Gaye (Genel Başkan Yardımcısı Gaye Erbatur'u kast ederek) Amerika'daydı. Oradan telefonla destek verdi. Gece yatağından kaldırıldı Gaye, saat farkı yüzünden. Ki çok bağlıdır Deniz Baykal'a… Ama Kılıçdaroğlu'na 'evet' dedi.

TAM BİR HEDEF SAPTIRMAYDI YAPTIÐIM

YALDIZ: Tabii bir de Kılıçdaroğlu gerçeğini göremeyip, 'hayır' dememek için telefonlarını kapatanlar, destek vermeyenler oldu tabi ki?

SAV: Olabilir, olabilir…
Şimdi ne oldu? Kemal 11.30'da açıklamasını yaptı. O kadar bir hedef saptırma yaptım ki ben o açıklamadan önce. Bu binadaki basın koordinatörlüğü bile fark edemedi bunu.
Yazılı başvurusu var Sayın Kılıçdaroğlu'nun elimde. Grup Başkan Vekili imzasıyla… Salon tahsisi istiyor açıklama için. Ben de havale ettim resmi yazıyla ilgili birime.
'Ne yapacak salonu' diye sordular? 'Ne bileyim ben. Belki adam aday değilim diyecek, belki adayım diyecek, belki başka bir şey diyecek. Sorar mıyım böyle bir şeyi' dedim.
Biliyorum bu birileriyle görüşülecek (Baykal'ı kast ediyor)
Bana sordular SMS gönderelim mi, bu toplantıya ilişkin diye?
'Hayır. Ne münasebet. Kemal kendi olanağı ile yapsın, partinin olanağını niye kullanayım onun için' dedim.
Bunlar zannettiler ki biz Kemal'le ayrıyız ve ben onu paramparça edeceğim! Tam bir hedef saptırmaydı o.

GÜRSEL TEKİN'İN BİLE 5 DAKİKA ÖNCE HABERİ OLDU…

Gürsel Tekin ki Kemal Kılıçdaroğlu'nu elinde tuttuğunu, yönlendirdiğini düşünen bir siyasetçi, basın toplantısından beş dakika önce haberi oldu. Televizyonların alt yazısından gördü.
'Kılıçdaroğlu elimden kaçtı' diye düşündü belki de. Ve o olay yaşandı. Bir saat içinde Cevdet Bey (Selvi) aradı. Genel başkan vekili…
MYK toplantısı yapmak istediğini söyledi.
Ben de uyardım. 'Cevdet, sinirler ayakta. Bu atmosferde merkez yürütme toplantısı yapmak doğru olmaz. Yarın yapalım. İl başkanları toplantısından sonra yapalım' dedim. 'Yok yok yapalım, çok istiyorlar' deyince 'peki' dedim. 'Ben gelmem, siz yapın o zaman' dedim.
Yok illa gel.
Gittim.
O işte sakallının (Savcı Sayan'ı kast ederek) saldırısı…
Kullandığı ifade şu, tutanaklardan çıkarttım: 'ABD, Doğan Medya Grubu, Recep Tayyip Erdoğan ve Genel Sekreterimiz birlikte Genel Başkanımıza bir komplo düzenlediler.'
Hiç sektirmeden döndüm, 'şerefsizlik yapma' dedim. Ki ben böyle ağır konuşmam fazla.

YALDIZ: Yani MYK üyesi Savcı Sayan sizi doğrudan komplocu ilan etti o toplantıda?

SAV: Evet. Bir de kimlerle birlikte dediği de önemli.
Sadece Önder Sav'ın komplosu dese yüreğim yanmayacak. Tayyip Erdoğan, ABD ve Doğan medya grubuyla birlikte oturmuşum, tezgahlamışım, Deniz Baykal'a kaset komplosu yapmışım. Ne aşağılık bir tarif, resmen şerefsizlikti bu.
Ve döndüm Cevdet Selvi'ye… 'Ben sana söylemedim mi bugün MYK yapmayalım ya da ben gelmeyeyim diye' dedim ve 'Böyle düzeysiz bir toplantıda daha fazla bulunamam' diyerek kapıyı çarpıp çıktım.
Benden sonra bunlar, 'Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşıyız. Deniz Baykal'ı davet ediyoruz. Baykal'la yürüyeceğiz. Genel Sekreteri de istifaya davet ediyoruz' diye bir deklarasyon yayınladılar.
Basın sözcüsü Mustafa Özyürek de çıktı o deklarasyonu okudu.
Ben de 'onlar kim oluyor ki beni istifaya davet ediyorlar' diye sert yanıtlar verdim.

İKİNCİ BÖLÜM

İkinci bölümde 17 Mayıs günü öğleden sonradan, 18 Mayıs Salı günü yapılan il başkanları toplantısının sonuna kadar yaşanan kritik saatlerde olanları kaleme alacağız.

Partinin Genel Sekreteri olarak il başkanları üzerinde zaten belirli bir gücü olan Önder Sav'ın bir gün içinde, gücünü ikiye katlayarak 77 il başkanına ulaşıp, Kılıçdaroğlu'nu tek adaya dönüştürürken, Baykal'a 'aday değilim' açıklaması nasıl yaptırdığını göreceğiz.

İŞTE SAV'IN AÐZINDAN GANDHİ KEMAL'İN DOÐUŞ HİKAYESİ (2)

ÜMİT YALDIZ: Ve olaylı MYK'da sizi istifaya davet edenleri Parti Meclisi'ne davet edip bir anlamda meydan okudunuz. Amacınız neydi?

ÖNDER SAV: Neden dedim onu biliyor musun? Parti meclisinde onları ben tasfiye edeceğim de ondan. Hayır, gaza gelip PM'yi toplasalar onlar tasfiye olacak. Cesaret edemediler tabi ki. O saatten itibaren dönmeye başladı çark.

YALDIZ: Salı günü yapılan il başkanları toplantısından önce 'Baykal'a dön' çağrısının çıkması bekleniyordu. Pazartesi günü 11,30'daki Kılıçdaroğlu açıklaması, bir saat sonra TBMM'deki 60 vekilin desteği, kavgalı MYK toplantısı derken bir gün sonra 77 il başkanının Kılıçdaroğlu'na açık desteği çok hızlı ve ilginç bir sonuç oldu. Baykal'ı destekleyen 4 ili ayrıca değerlendirmek gerekebilir belki de sayının 77'ye çıkmasını bekliyor muydunuz?
Kılıçdaroğlu'nun adaylığı nasıl oldu da bir günde çığ gibi büyüdü. Nasıl oldu bu?

BAYKAL GELİRSE KORSUSU VARDI BAZILARINDA

SAV: Bak şöyle oldu? Pazartesi günü bu olaylar yaşanırken, Salı günü yapılacak il başkanları toplantısı için çok sayıda il başkanı o gün Ankara'ya gelmişti. Diğer odalarda in cin top oynuyor. Benim odam ana baba günü…
30-40 il başkanı var. Bir anda 30 kadar il başkanı bu odada konuşup olayı değerlendirmeye başladılar. Bir kısmı koşulsuz heyecanlanmış, 'Genel sekreter ne derse varız' diyor. Bir kısmı müterettid, (tereddütlü) o mütereddit olanların bir kısmı mütemayil.(Meyilli) Ama 'Ya Deniz Baykal gelirse?' gibi bir korku var çoğunda.

İL BAŞKANLARINA GEMİLERİ YAKIYORSANIZ İMZA ATIN DEDİM

Tabi ki bir kısmı da 'benim gibi' gemileri yakıyor.
O arada zannederim Ordu il başkanı…
'Ya arkadaşlar biz burada konuşuyoruz, konuşuyoruz. Kılıçdaroğlu'nu desteklediğimize dair bir imza açalım' dedi.
Ve o anda başladı imzalar… Odada olanlara şunu söyledim.
Bakın arkadaşlar, yarın Deniz Baykal aday olabilir. Bugün MYK'nın yaptığı açıklamada Deniz Baykal'ın adaylığının görüntüsünü alıyorum. Deniz Baykal'dan habersiz böyle bir açıklama yapacaklarını sanmıyorum. Habersiz bir açıklama yaptılarsa Deniz Bey'e hakaret ettiler demektir. O da başka bir ayıptır. Yarın Deniz Baykal, MYK'nın çağrısıyla adaylığını açıklar ya da aday yapılmak istendiği zaman bu imzanızı geri çekecekseniz, şimdi hiç imza atmayın' dedim.

ELAZIÐ İL BAŞKANI KAÇTI

Burada şunu söylemeye çalıştım. Artık köprüleri atıyorsanız, benimle beraber, benimle yürüyecekseniz bu imzayı atın, köprüleri atıp, gemileri yakamıyorsanız hiç imza atmayın.
Bir tek İl Başkanı laf etmeden kaçtı. Elazığ il başkanı…
Öbürleri 'ne münasebet dediler, sizle beraber yürüyoruz. Bunca yıl beraberiz, hiç yanlışınız olmadı, şu anda da bize yanlış yaptırmayacağınıza inanıyoruz' şakır şakır imzaları attılar.
Ve Salı günkü toplantı için Ankara'ya gelen, yoldaki arkadaşları ile telefonlaşmaya başladılar. Tüm il başkanlarını 'Genel sekreterin odasına gelin' diye çağırmaya başladılar. Birden bire kartopu büyümeye başladı destek.

YALOVA İL BAŞKANI 'BAYKAL GELEBİLİR, BEN YOKUM' DEDİ

Gelen il başkanları gelişmelerden haberdar olmadığı için, aynı üslupla onları da uyarıyorum. (köprüleri atacaksanız, gemileri yakacaksanız imza atın uyarısını kast ediyor)
Onlar da diğerleri gibi 'ne münasebet' diyerek şak diye imzayı atıyorlar. Gelen il başkanları arasında odaya girip de 'ben bu imzayı atmam diyen' bir tek il başkanı oldu.
Yalova. Deniz beyin dönme ihtimali var. Beni maruz görün' dedi.
'Gayet tabi ki, haklısın' dedik.

DİYARBAKIR'IN İMZASINI DA BEN ALMADIM, RİYAKARLIK OLUR DEDİM

Bir il başkanı da imza atmak istedi. Onu da ben almadım. Diyarbakır il başkanı…
Bak dedim. Senin ağabeyin (Mesut Değer'i kast ediyor) MYK'da Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı tavır koydu. Deniz Baykal'a davetiye çıkardı, beni de istifaya davet etti. Senin buraya imza atman riyakarlık olur. Dedim.
Etik de bulmam, sen imza atma çık. Dedim. Müthiş bir alkış koptu. Diğer il başkanlarından…
Yani ben imza sayısında, gösterişinde değildim. Gerçek bir dayanışmayı ortaya koysun istiyordum bu imzaların. Yoksa Diyarbakır'ın imzasını da alırım. Mesut'u da güç durumda bırakırdım.

GÜRSEL TEKİN O AKŞAM İMZA ATMADI, SELAM VERİP, GİTTİ

Hatta orada 'Bu akşam birlikte yemek yiyelim' dediler. Yolda da yemek yeri diğer gelenlere bildirildi. O akşam yemeğe gelenlerle birlikte 58 imza çıktı.
Yarın sabahtan il başkanları toplantısı var. Toplantı daha başlamadan imzalar 62'ye ulaştı.
İstanbul il başkanı da odaya geldi. Merhaba dedi. Kaçtı, gitti. İmza atmadı.

YALDIZ: Ve partinin kaderini etkileyecek il başkanları toplantısı başladı. Tüm MYK üyeleri de oradaydı.

AMAÇLARI İL BAŞKANLARINI ETKİLEMEKTİ, BAŞARAMADILAR

SAV: Evet. Bu yanlıştı. Cevdet Bey'e (Genel Başkan Vekili Cevdet Selvi) ben, 'Deniz Bey'le gittiğimiz kurultaylardan önceki il başkanları toplantısında bir Deniz bey, bir de ben olurduk. Hatta ben de çoğundan erken ayrılırdım, Deniz bey yalnız yönetirdi il başkanları toplantısını' dedim. 'Bütün MYK'yı çağırma' diye bunları söyledim. Amacını sonradan anlıyorum. Diğer MYK üyeleri üzerinden il başkanlarına baskı kurmakmış amacı. Ama olmadı, başaramadılar. Ve ben o gün CHP örgütü ve il başkanlarıyla iftihar ettim.

İL BAŞKANLARIYLA GURUR DUYDUM, GEMİLERİ YAKAN DEVRİMCİLER GİBİYDİ HEPSİ DE…

Diğer MYK üyelerinin gözlerinin içine baka baka, takır takır düşüncelerini söylediler. Hani gemileri yakmak vardır ya… Niyazi Berkes'in kitabında Mustafa Kemal'i tarif ederken kullandığı, 'gemileri yakan lider, arkasına bakmadan giden lider' ifadesi vardır. Aynen öyle bir durumdu bu da.
İl Başkanları da o gün gemileri yakan devrimciler gibiydi. Dönüş yok artık bu kavgada. Deniz Baykal değil kim aday olursa olsun biz yolumuzu çizdik kararlılığı vardı hepsinde de. Bunu saptırmaya, elden çıkarmaya çalıştılar.

İL BAŞKANLARINI BAYKAL'A GÖTÜRMEYE ÇALIŞTILAR, BEN ENGELLEDİM

Deniz Bey'in evine randevu alıp il başkanlarını götürmeye çalıştılar. Bunun ben de delili de var. Neyse bitti toplantı. 77 il başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na 'evet' dedi. Ama pes etmediler. Cevdet Bey, 'İlla Deniz Beyin evine gidelim, sonra karar verirsiniz' falan dedi.
Bir kısım il başkanları olmaz diye isyan ettiler. Biz burada irademizi ortaya koyduk. İrademizi açıklayalım ondan sonra Deniz beyin evine gidelim dediler. Ya işte falan, filan diye ısrarlar başladı bu kez de diğerlerinden…

Ben de döndüm, 'Cevdet Bey dedim. Bu MYK, hükmi kişiliğini kaybetmiş bir MYK'dır artık' dedim ve İl Başkanlarına dönüp, 'Arkadaşlar, bundan sonra partinin sahibi sizsiniz, çıkın dışarıya açıklamanızı yapın' dedim. Hurra… Çıktılar, açıklamalarını yaptılar. Deniz Bey'e de gidilmedi.

YALDIZ: Size o toplantıda atfedilen bir iddia oldu. İl başkanlarını etkilemek için 'Ya Deniz Bey'in ikinci kaseti varsa' gibi bir konuşma yaptınız mı? Bu iddia edildi çünkü…

SAV: Hayır, hayır… Hiç hiç. Hiç konuşmadım ki ben. Hiç alakası yok.

YALDIZ: İlginç olan bu sürecin, sizin deyiminizle Deniz Beyin eteğine saklanıp siyaset yapanlarla sizin aranızda geçen ve hamle savaşına dönüşen bir süreç yaşanmış görünüyor.
Ve siz çok dik durdunuz. Yarım asırlık arkadaşım, dostumdur ama bundan sonra Deniz Baykal'la yollarımız siyaseten ayrılmıştır, bundan sonra kim aday olursa olsun benim adayım Kemal Kılıçdaroğlu'dur' diyecek bir kararlılık ortaya koydunuz. Sizi komplo olayı ile ilişkilendirmeye çalıştı karşı taraf? Tuttu mu peki bu iftira?


SAV: Hayır, tutmadı. Ne yaptılarsa da başaramadılar.

YALDIZ: CHP'de devrim niteliğinde bir iş başardınız. Ve partinin tarihine baktığımızda benzer olaylarda Genel Sekreterlerin bu tür değişimlerin merkezinde yer aldığını da görüyoruz. Ama genelde de liderliğe oynamışlardır Genel Sekreterler… Deniz Baykal, Bülent Ecevit gibi…Bu son olayı diğerlerinden ayıran tek nokta sizin liderliğe oynamamış olmanız değildir her halde?

SAV: Bu yaşanmış olayın CHP tarihinde bir örneği daha yoktur. Bülent Ecevit-İsmet paşa mücadelesinde rahmetli Ecevit MYK tarafından destekleniyordu. Parti meclisi de onu destekliyordu.
Bizim süreçte MYK bir tarafta, Genel Sekreter bir taraftadır. İlginçlik bu. Bir örneği daha yok.

YALDIZ: Peki, Kılıçdarooğlu'na 'hayır' deyip, Baykal'ı destekleyen dört ili hiç ele aldınız mı? Biri Antalya' idi ve Baykal'ın memleketi olması nedeniyle duygusal olması beklenebilirdi belki.

SAV: Bilmez miyim? Ben daha fazla bekliyordum.

YALDIZ: İzmir'i bekliyor muydunuz?

SAV: Evet. İzmir'in Baykal diyeceğini biliyordum. Hatta Adana'yı, Hatay'ı, Ağrı'yı da tahmin ettim. Yalnız Samsun ikircikli davrandı.
Toplantıdan sonraki gün Elazığ il başkanı yine geldi buraya. Hani ilk gün (pazartesi) çekip giden…
'Bak dedim, sen imza vermeden gittim. Hiç yadırgamıyorum. Siz 10 delegesiniz. Sen imza ya da oy vermesen de 9 delegen takır takır Kemal Kılıçdaroğlu'na oy verecek'
'Doğru abi' dedi. Ben bu illeri biliyorum dedim. İl başkanı ayrı, delege ayrı düşünüyor.
Ve odadan çıktı. Siyasette söz, sesten daha hızlı gider. En geç yarım saat bile geçmeden Elazığ il sekreteri aradı.
'İl başkanı gelip, böyle böyle yapmış. Dokuz delegeyle birlikte imzalı desteği hemen fakslıyorum efendim' dedi.

YALDIZ: İzmir'i de öyleydi galiba…?

İZMİR'İ EKREM'E Mİ SORACAÐIM BEN?

SAV: İzmir'i Ekrem'in söylemesine gerek yok. İzmir'i Ekrem'le mi tartışacağım, tanıyacağım ben? İzmir delegasyonunun teker teker ne yapacağını iyi biliyorum. Taş çatlasa 10'un üzerinde fire olmayacağını biliyorum. Ekrem orada konuşurken altı yürüyordu. Velhasıl böyle bir aşamadan sonra il başkanları da açıklama yapınca, Deniz Bey'in hala aday yapılması talepleri vardı.

YALDIZ: Tüm bu iradeye rağmen mi? 77 il başkanı, 60 milletvekiline rağmen mi?

BAYKAL İLK KEZ O GÜN 'ADAY DEÐİLİM' DEDİ

SAV: Bence Deniz Bey orada neticede düzgün bir karar verdi ve 'aday değilim' diye açıkladı. Aday değilim diye… O zamana kadar 'aday değilim' demedi. 'İstifa ediyorum, hakkınızı helal edin falan, filan' dedi.

Süreç bu şekilde geldi ve biz Çarşamba günü, kurultaya üç gün kala Kılıçdaroğlu'nun adaylığını CHP ailesine de topluma da kabul ettirmiş olduk. Şimdi arkadaşlarımızın başta Sayın Baykal olmak üzere kullandıkları bir değerlendirme vardı.
Aday mutabakatla çıksın… Kemal Kılıçdaroğlu için kiminle mutabakat yapılacak? İstemiyoruz diyen MYK üyeleriyle mi? Yılmaz Ateşle mi, Mehmet Ali Susam'la mı, Onur Öymen, Mustafa Özyürek, Savcı Sayan'la mı mutabakat yapacaktık? Mutabakat kurultayda olur. Kurultay'da da oldu zaten… Herkes de bunu gördü, yaşadı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÜMİT YALDIZ: Kılıçdaroğlu'na kimler oy vermemişti kurultayda…?

ÖNDER SAV: Hepsi burada… (Kalkıp, Kurultay belgelerini almak için masasına yürüyor...) Ezbere konuşmayalım. Belgelere bakalım. Deniz Bey ve bazı arkadaşlar tarafından 'Mutabakat olmadan aday olmaz' denildiği ortamda yapay bir mutabakatın ötesinde gerçek mutabakat 22-23 Mayıs'taki Kurultay'da olmuştur. Yüzde 99'un üzerinde hem de…

YALDIZ: Yarım asırlık partilisiniz. Böyle bir kurultay hatırlıyor musunuz? Bu kadar büyük ölçekli bir destekle sonuçlanan…

SAV: (Biraz düşünüyor) Hatırladım, diyemem.
(Ve bir önceki soruya yanıt vermek için Kurultay tutanaklarını okumaya başlıyor Sav…)
Genel Başkanlıkta oy kullananlar… Deniz Baykal'ın yok, Suat Binici'nin yok. Nesrin Baytok'un yok. Tülay Özüerman'ın yok. Emine Yurdatapan'ın yok. Çanakkaleli… Mustafa Şükrü Elekdağ'ın yok. Vahap Kuştepe ve Mahmut Özdemir'in yok...
(Bunlar kurultaya gelmemişlerdi zaten...)
Candan Er Ankara delegesi, oy kullanmaya yetişemedi. Mehmet Kesici hastanede, ameliyattaydı. Aydın Özer de Candan Er ile beraberdi. Yetişemediler. Serap Sevinç Antalya delegesi, Giray Ergenç Antalya delegesi, Orhan Özden yok. Hastaydı o da. İzmir'den Süleyman Kaya, Ergun Özgün sadece… oy kullanmamışlar.

YALDIZ: Tarihi bir mutabakat, tarihi bir kurultay…. Solda birliğin sağlandığı, Sarıgül'ün zarar gördüğü, DSP'nin çözüldüğü, partinin iktidara yürüdüğü havasının yakalandığı bir kurultay gerçekleşti, tek bir hamleniz olayı buralara getirdi.

SAV: Gayet tabi ki…

YALDIZ: Peki, sonrasında yaşananlar... Anketlerde partinin yükselişi, Kılıçdaroğlu'nun Gandi'ye, Karaoğlan'a benzetilişi, toplumsal desteğin artışı ve CHP'nin iktidara yaklaşmasını nasıl yorumluyorsunuz kendi cephenizden? Yani, Kılıçdaroğlu'nun gelişiyle yakalanan hava, kasetli komplo ile CHP'nin başına çorap örenlerin elinde patladı mı?

SAV: Evet bir anlamda öyle de oldu diyebiliriz. CHP'yi göçerteceklerini sanıyorlardı bu komplonun sahipleri… Birbirimize düşeceğiz, gırtlaklaşacağız, ana muhalefet partisi bitecek, tarih olacak sanıyorlardı. Çok aksi gerçekleşti. CHP bu kurultaydan daha da güçlü çıktı.

YALDIZ: Peki, bu komplonun CHP'yi değil de AKP'yi bitirme planı olduğu, yıpranmış Baykal'ın yerine CHP'ye daha güçlü bir takviye ile Tayyip Erdoğan'dan kurtulma planı olduğu düşüncesi tartışıldı bir de. Siz ne diyorsunuz?

SAV: Yok, yok. Bu biraz abartı olur.

DENİZ BEY'İN YERİNDE OLSAM BELKİ BEN DE KURULTAYA GELMEZDİM


YALDIZ: Peki Deniz Bey'in böyle coşkulu, tarihi bir kurultalya gelmemesi… Bir eksiklik miydi yoksa olması gereken mi?

SAV: Onu bilemem tabi… Bilyorum, belki yerinde olsam ben de gelmezdim belki.

YALDIZ: Deniz Bey'le yollarınızı ayırdığınız için soruyorum bu soruyu da. Bundan sonrasında Baykal'ın parti içinde bir muhalefet ya da hizip yaratıp tekrar dönmesi mümkün mü? Çünkü grup toplantılarına, meclise gelmeye başladığını görüyoruz…

BAYKAL'IN ALTAN ÖYMEN DÖNEMİNDE OLDUÐU GİBİ DÖNECEÐİNİ HİÇ SANMIYORUM

SAV: Deniz Baykal gibi bir siyasetçi, birden bire köşesine çekilecek türden bir siyasetçi değildir. Deniz Baykal, iddiası olan, söyleyeceklerinin bitmediğini düşünen bir siyaset adamıdır. Halen de CHP'nin milletvekilidir. Milletvekilliği görevi gereği bir takım şeyleri yapacaktır, onları yapıyor şu anda da. Yani ben, onun siyasi çıkış yaparak, Altan Öymen döneminde olduğu gibi, partiye tekrar genel başkanlık yapma yarışında olacağını sanmıyorum.

HİÇ GÖRÜŞMEDİM, ELİMİ SIKTIM…

YALDIZ: Görüştünüz mü Sayın Baykal'la o günden beri…

SAV: Hayır. Mecliste sadece elini sıktım sadece.

YALDIZ: CHP'deki kritik sürece yönelik soracaklarım bu kadar. Ama iki haftada yakalanan havada bir değişiklik yok. Sokakta, kamuoyunda CHP'nin gözle görünür artışı, yükselişi görünüyor. Sizler ne alıyorsunuz sokağa baktığınızda.

GANDHİ, KARAOÐLAN'I GEÇTİ…

SAV: Bir şey itiraf edeyim. Zonguldak'ta, Çorum'da halkın ilgisine bizzat şahit oldum. Bunu Bülent Ecevit'in 1973-77 dalgalanmalarında yaşamıştım ilk kez. Çünkü 73'te milletvekili adayıydım, 77'de de milletvekili… Özellikle Çorum gezisindeki ilgiyi Ecevit döneminde bile görmedim, yaşamadım diyebilirim.

YALDIZ: Karaoğlan'ı bile geçti diyorsunuz yani Kılıçdaroğlu?

SAV: Evet, bunu görüyorum…

YALDIZ: Sayın Deniz Baykal'ın yarattığı bir parti modeli vardı. Hep konuşulan bir dengeler partisi… Bir yanda Genel Sekreter olarak Siz, öbür yanda yakın zamana kadar Eşref Erdem… Sonra Erdem'in yerini almaya çalışanlar da oldu. Doğrudan genel başkancılar da…
(Soruyu tamamlamama izin vermiyor)


BU SÖZLER BENİ YARALAR….

SAV: İnan bana bu sözler, beni dengeleme sözleri, söylediğin isimlerle benim siyasi yarış içinde olduğumu ima eden sözler beni yaralar. Hayatımın hiçbir döneminde o insanlarla yarış içinde olmadım. Onlar beni silme gayretinde olmuş olabilirler.

SORUMSUZ SOYTARILAR….

YALDIZ: Peki, son iki yılda özellikle Eşref Bey'in istifasından sonra 'doğrudan genel başkancılar' diye bir tanım yapılmaya başlandı. Biz bunu İzmir'de de kongre sürecinde de hissettik. Bir tarafta Deniz Bey'den emir aldığını iddia eden belediye başkanları, vekiller, MYK üyeleri… Diğer yanda sizinle siyaset yapanlar…

(araya girerek, kızgınlıkla)

SAV: Hatta, hatta bir takım sorumsuz soytarılar….İsim vermiyorum, sen kim olduğunu anlamışsındır.

YALDIZ: Sonuçta Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, sokakta büyümeye devam ediyor. Kurultay sonrasında kurulan yeni parti yönetiminde, Genel Başkancı-Genel Sekterci diye bir ayrım da kalmadı. Nasıl bir örgüt modeli çıkacak meydana? Tasfiye edilen ya da öyle yorumlanan yapının durumu ne olacak?

TASFİYE OLANLARIN ÖRGÜTTE GÜCÜ YOK

SAV: Tasfiye edilenlerin ya da öyle düşünenlerin örgütte bir gücü yok. Çok garip bir olay, şaşıracaksın. 17 kişi kalmış MYK'da… 17 kişilik MYK'daki arkadaşların kurultayda oy kullanan 1250 delege içinde toplam delege sayısı 150'yi geçmez.

YALDIZ: Örgütte gücü olmadıkları için mi tasfiye oldular diyorsunuz?

SÜRECİ İYİ OKUYAMADIKLARI İÇİN TASFİYE OLDULAR…
SAV: Hayır, onu demeye çalışmıyorum. O nedenle de olmadılar. Süreci iyi okuyamadıkları ve genel başkan adayına ters düştükleri için tasfiye oldular. O genel başkan adayı ya da genel başkan, kendisiyle ters düşenleri tekrar MYK'da görmek ister mi?

KİMSEYİ TASFİYE ETTİM DEMEM ÇÜNKÜ SİYASETÇİ KENDİ KENDİNİ TASFİYE EDER…

Aslında tasfiye tabiri doğru değil. Onlar (Yılmaz Ateş, Mehmet Sevigen, Savcı Sayan, Mustafa Özyürek, Onur Öymen gibi isimleri kast ederek) Bu dönem siyasetin kenarına çekildiler. Tasfiye hoş değil. Merhum Ecevit'in Paşa'ya karşı, kullandığı bir cümle vardı, 'Benim İsmet Paşa'yı tasfiye ettiğimi söylüyorlar. Oysa ki siyasette insan kendi kendini tasfiye eder...' Ben de o sözü çok severim. Ben kimseyi tasfiye ettim demem….

GÜRSEL TEKİN KILIÇDAROÐLU'NA HEMEN SAHİP ÇIKSAYDI BUGÜN FARKLI YERLERDEYDİ

YALDIZ: Ve Gürsel Tekin… Bugün (Röportajın gerçekleştiği 2 Haziran Çarşamba) İstanbul ilçe başkanları ve il yöneticileri buradaydı. Sizinle ve Sayın Genel Başkanla görüştüler. Gürsel Tekin de(Eğer MYK'ya girmemek bir tasfiye ise) tasfiye mi edildi? Çünkü, Kurultay'ın birinci günü gecesi ikinci liste çalışmalarını biliyoruz Dedeman Oteli'ndeki toplantıyı…

SAV: Siyasette her yanlışın bir karşılığı vardır. Kılıçdaroğlu'nun adaylığına hemen sahip çıkıp, son gece o hareketi yapmamış olsaydı bugün çok farklı yerlerde olabilirdi Gürsel Tekin de…

YALDIZ: Ve ikinci adamlık… Yani genel sekreterlik. CHP'de belki de bu süreçte birinci adam, genel başkan olma imkanınız varken, yani örgütteki yıllara dayanan gücünüzü kendi adınıza kullanma imkanınız varken, ikinci adam kalmayı yeğlediniz.

SAV: Benim önceliğim partinin çıkarı olmuştur hep.

YALDIZ: Ciddi bir özveride bulunduğunuzu görüyoruz.

SAV: Teşekkür ederim.

YALDIZ: Ya İzmir, CHP'nin kalesi, sizin de örgütsel anlamda çok güçlü olduğunuz bir kent… İzmir sizin için ne ifade ediyor?

SAV: Her gidişimde heyecanlanan dalgalanan bir İzmir görüyorum. En son Kemal Karataş'ın (Eski İl Başkanı) annesinin vefatı nedeniyle MYK toplantısının yapılacağı süreçte geldim. Bir keresinde Aziz Bey'in bir takım açılışlarına, sonuncusunda da yerel seçimlerin ardından belediye başkanlarını kutlamaya gittim.

YALDIZ: İki günlük bir ziyaretti ve inanılmaz ilgi vardı size?

SAV: Evet. O ilgiyi yaşamış biriyim ben. O ilgiyi satın alamazsınız. Bir de İzmir'de dürüstlüklerine inandığım, 'Bu insanlarla siyaset yapılır' dediğim çok insan var. O insanlara güveniyorum ben. O insanların; İzmir siyasetinde ezilmemeleri için, üzülmemeleri için çok çaba sarf ettim. İzmir özellikle bu kurultay öncesi benim bir hayli mesaimi aldı, emek verdim. Karşılığını da bir siyasetçi olarak aldım. Bu ayrı konu. İzmir'de benimle beraber CHP'nin doğruları için siyaset yapan çok insan var. Hepsine şükran borçluyum. Hepsini seviyorum, onlara saygım da var. Kurultayda da yakın dostluklarını da gösterdiler. Düzen kurdular. İki saat el sıktım kurultayın birinci günü… İkinci günü de İzmirlilerle birlikte kutladık partimizin başarısını…
Siyasette hem seviyeyi koruyacaksın hem saygı göstereceksin, hem de sana yaklaşmak isteyenlere engel olmayacaksın.

YALDIZ: Ben sizin nevi şahsına münhasır bir siyasetçi tipi olduğunu düşünüyordum zaten. Bence incelenmesi, üzerine yazılması gereken birisiniz. 19 yaşınızda meydan mitinginde hatiplikle başlayan siyaset yolculuğunuzda 72 yaşında partiyi kurtaran, siyasi dengeleri alt üst eden bir operasyona imza atıp belki de iktidara getiren genel sekreter olarak adınızdan söz ettireceksiniz.

SAV:
Evet. O zaman sana bir anımı da anlatayım.

MİTİNGİ TERCİH EDİP BİR YIL SINIFTA KALDIM, 19 YAŞINDA KENDİ GÖBEÐİMİ KENDİM KESTİM…

1957'de Gençlik Kolları Merkez yönetim kurulundayım. Turhan Feyzioğlu Genel Sekreter... Prof. Erbin Özburun da bizim kuruldaydı. Bugün Yüksek Disiplin Kurulu'ndaki Orhan Akbulut, Demet Işık da...
Sonra beni çağırdı Sayın Genel Sekreter… 'Ya Önder dedi. Ben Sivas'a propagandaya gideceğim. Benimle gelir misin?' diye sordu.
Benim de sınavlarım var. Hukuk birinci sınıftayım henüz. Bir yandan sınavlara hazırlanıyorum. Tereddütsüz 'evet' dedim. Ve arabasıyla Sivas'a gittik. Dağ, bayır, belde kasaba dolaşıyoruz.
Birkaç yerde beni konuşmaya çıkardı.
Ben zaten Ankara'da toplantılarda konuşan bir gencim. Konuşmama çok şaşırdı. Adaylar var ortamda. Ben onları bile sollayan konuşmalar yapıyorum. Heyecanlandırıyorum insanları…

YALDIZ: Hitabetinizin iyi olduğunu biliyoruz ama çok da kullanmıyorsunuz?

SAV: Hayır, yerinde kullanırım…
(Devam ediyor) Sonra birgün 39,5 ateşle hastalanmış Feyzioğlu. Sonra beni çağırdı. 'Mitingte sen konuşacaksın' dedi. Halka açık CHP mitingi… Feyzioğlu'nun yerine ben konuşacağım. 19 yaşındayım. O gün de bitirme sınavlarım var. Ya mitinge katılacağım ya konuşma yapacağım. Sonunda Sivas'ta meydana çıkıp, konuştum. Sınavlardan kaldım, bir senemi yaktım.
45 dakika Sivas Meydanı'nda Feyzioğlu'nun yerine assolist olarak konuştum. Bir senemi yaktım ama siyaset bana çok şey verdi. Garip bir olaydı. Kader bizi 1973'te aynı parlamentoda bir araya getirdi. Ben bunu Feyzioğlu'na anlattım. 'Bana kızdı, 'Bilseydim seni zincire bağlar sınava gönderirdim' dedi. Yani, ben kendi göbeğimi 19 yaşındayken kestim. Hayır, ben bir yılımı verdim ama siyasette kararlılığını da aldım. Bu anımı da Gençlik Kolları Toplantısı'nda anlattım. 'Onlar böyle olsun' diye anlatmadım. Ama siyasete bakışımı anlattım.

YALDIZ: Siyasette ayrı düştüğünüz tek Genel Başkan Baykal olmadı sanırım?

ECEVİT'LE İLK AYRI DÜŞEN VEKİLİM, İSMET PAŞA-GÜLEK KAVGASINDA SALONU BASTIM

SAV: Hayır, Ecevit'le de ayrı düştük. Hatta Ecevit'le ilk ayrı düşen milletvekiliyim.
Ben İsmet Paşa-Kasım Gülek kavgasında, salonu basanlardan birisiyim genç olarak. İsmet Paşa'nın 'Kim bu haytalar, bunları atın dışarı!' dediği takımdayım. (gülüyor...) Hayta tabiri bize söylenmişti.

YALDIZ: Partinin Kemalist kanadını temsil ettiğiniz söylenir, ne diyorsunuz?

SAV: Tabi ki, bu doğru.

YALDIZ: Yine Çerkez olduğunuz biliniyor. Hatta bu kimliğiniz önemseniyor?

SAV: Bu da doğru ama ben siyasette önemsemiyorum...

YALDIZ: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun da etnik ve mezhepsel alt kimlikleri vurgulandı adaylığı sürecinde... Hatta yapılan yorumlar bu iki alt kimliğin (Alevi ve Kürt) kurultayda oluşacak yeni parti yönetimine yansıyacağı ileri sürülüyordu. Fakat bu olmadı, listeleri oluştururken Türkiye'nin dengelerini gözettiğiniz, Kılıçdaroğlu'nun alt kimlikleri dengede tutan biraz da siz oldunuz galiba?

SAV: Gayet tabi. CHP Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti. Dolayısıyla da bu ülkede yaşayan herkes oransal olarak temsil bulur burada. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.

YALDIZ: Listelerde dikkat çeken bir unsur da Baykal'la sorun yaşayan, ona muhalif duran, rakip çıkanların da PM'ye alınmış olması. (Haluk Koç, Umut Oran vs...) Sanırım kurultayı solda birlik kurultayına dönüştüren de buydu, değil mi?

HALUK KOÇ, UMUT ORAN GİBİLERİ ZAMANINDA UYARMIŞTIM, DİNLEMEDİLER…

SAV: Ben o arkadaşlara zamanında 'yapmayın, etmeyin' dedim.

YALDIZ: Aday olanlara mı?

SAV: Evet. Çıkmayın, üzülürsünüz, ben de üzülürüm. Hatta şu senin oturduğun yerde onları uyardım.

YALDIZ: Dinlemediler mi?

SAV: Evet. Dinlemediler, hatta öfkelendiler…

BİTTİ…