Yazarımız Gönül Soyoğul ve Genel Yayın Yönetmenimiz Ümit Yaldız'ın eski Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy'la yaptığı söyleşi...
BAŞLARKEN...
Cemil Şeboy ile çok uzun süredir görüşmemiştik. Cezaevi sürecinde pek çok Bucalı gibi, ona yapılanları haksızlık diye değerlendirip üzülmüş; ziyaret etmek, moral vermek için girişimde bulunmuş, ancak başaramamıştım.
Kısa sürede tutukluluk hali bitmiş, bu kez geçmiş olsun demek istemiş, ama yine ulaşamamıştım.
Cemil Şeboy ile çok uzun süredir görüşmemiştik. Cezaevi sürecinde pek çok Bucalı gibi, ona yapılanları haksızlık diye değerlendirip üzülmüş; ziyaret etmek, moral vermek için girişimde bulunmuş, ancak başaramamıştım.
Kısa sürede tutukluluk hali bitmiş, bu kez geçmiş olsun demek istemiş, ama yine ulaşamamıştım.
Buca'daki Atatürk Maskı açılış tartışmaları çerçevesinde adı gündeme bir kez daha gelince; görüşmenin artık şart olduğuna karar verdim. Bu kez hem özlem gidermek/kucaklaşmak; hem de röportaj yapmak için aradım. Ve ulaştım.
Sözleştiğimiz gün ve saatte buluştuk. Evimin hemen 500 m. yakınında tuttuğu yeni büroda uzun uzun konuştuk. Cezaevi sürecinden, seçimlerden, gelecekten başlayıp Atatürk Maskı, Buca Belediyesi'nin hali ve tartışmalı stattan çıktık.
İnsan olarak hep çok sevdiğim Cemil Başkan'la 15 yıllık başkanlığı döneminde, hep çok iyi anlaşmıştık. Sınırları iyi çizilmiş bu dostlukta; o başkanlığını bilmişti, ben de gazeteciliğimi.
Sözleştiğimiz gün ve saatte buluştuk. Evimin hemen 500 m. yakınında tuttuğu yeni büroda uzun uzun konuştuk. Cezaevi sürecinden, seçimlerden, gelecekten başlayıp Atatürk Maskı, Buca Belediyesi'nin hali ve tartışmalı stattan çıktık.
İnsan olarak hep çok sevdiğim Cemil Başkan'la 15 yıllık başkanlığı döneminde, hep çok iyi anlaşmıştık. Sınırları iyi çizilmiş bu dostlukta; o başkanlığını bilmişti, ben de gazeteciliğimi.
Koltuğun kişiliğini değiştirmediği nadir siyasetçilerden biri olduğu için, o gün nasıl konuşuyorduysak, bugün de kaldığımız yerden aynen devam ettik sohbetlerimize…
SONSÖZ: Sizi çok rahatlamış, çok zinde, çok keyifli gördüm. Ama söyleşiye, sıkıntılı günlerinizden, seçim öncesi, sizin önce gözaltına alınıp ardından tutuklanmanızla ilgili süreçten başlayalım. Sizinle ciddi bir sorunu olmayan herkesi, çok üzen bir süreçti o günler. Nasıl oldu bu? Böyle bir şey beklemiyordunuz herhalde? Kim bekler ki?
ŞEBOY: Hayır, çünkü ben kendimi biliyorum, kendimi tanıyorum, ne yaptığımı biliyorum. Benim bugüne kadar hayatımda para ile pulla ilgim olmadı. Benim servetim belliydi. Şu andaki servetim belli. Para yoksa bu işin içinde, silah yoksa, ne var? Ben o zaman da söylemiştim. Beni satın alacak para basılmadı, basılması da mümkün değil. Bu sözü tırnak içine alır, parantezi açarsanız, para yok, pul yok, rüşvet yok, silah yok, adam dövme yok, adam öldürme yok, ne var o
zaman?
SONSÖZ: Evet, ne var o zaman?
ŞEBOY: Bunu ben de bilmiyorum. Ama bakın yani şu adamın şeyi. Okudunuz mu? (Yeni Asır'da manşetten verilen eski süper savcı Murat Gök'ün taciz mesajlarıyla ilgili haberi gösteriyor.) Sağlıksız bir adam. Çamur atmadığı, sataşmadığı, tezgah kurmadığı kimse yok. Ama kimdir bu adam, neyin nesidir, kimin fesidir?
SONSÖZ: Bir yerlerden mi emir aldı?
ŞEBOY: Öyle midir, hasta mıdır, bilmiyorum ki?
SONSÖZ: Sanki bir yerlerde düğmeye basıldı gibi oldu, seçim öncesi.
ŞEBOY: Tabii.
SONSÖZ: Şöyle bir düşündünüz mü? Büyükşehir olmazsa, seçim defterini kapatacağınızı aylar öncesinde söylemiştiniz. Eğer, böyle bir şey söylememiş olsaydınız, Buca'ya yeniden AKP'den aday olsaydınız, bunlar başınıza gelir miydi?
ŞEBOY: Bilmiyorum ki, daha çözemedim. İlerde, bu olay belki çözülecek. Ama şimdi gerçekten bilmiyorum. Ne söylersem yalan. olur.
SONSÖZ: O güne dönersek, nasıl oldu sizi gözaltına almaları?
ŞEBOY: Valla o gün eve geldiler, evi aradılar, 40'a yakın belediyedeki arkadaşımı da aldılar ki, oradaki arkadaşların çoğunu ben ilk defa orada gördüm.
SONSÖZ: Eve geldiler, ne dediler?
ŞEBOY: İşte arama emrini gösterdiler, arama yaptılar. Ne buldularsa götürdüler. Zaten benim gizleyecek hiçbir şeyim yoktu.
SONSÖZ: Şok muydu sizin için?
ŞEBOY: Elbette şoktu. Ama tabii kendimden emindim, sonuna kadar. Parayla pulla işim yoktu. Yasal olmayan hiçbir şey yoktu. Bu konuda benim kadar titiz davranan belediye olduğunu sanmıyorum. Yanlış yapmamak için, yanlış yaptırmamak için. Ha, hata olabilir. Çünkü 24 tane müdürünüz, müdürlüğünüz var, onların altında çalışan binlerce insan var. Bunların hepsini işe ben almadım ki, benden önceki belediye başkanı arkadaşlarımdan devraldığım bir belediye burası. Bunların içerisinde, her kesimde olduğu gibi yanlış yapan insanlar da vardır. Yapabilir ama benim önüme, bu adam hatalıdır, bu adam yanlış yaptı deyip de dilekçe veren biri olur da ben bir işlem yapmadıysam, o suçu üzerime alırım. Ben bunu da yaptım. Başkan yardımcılarım dahil, en ufak bir şikayet geldiğinde teftiş heyetine hemen haber verdim. 15 yılda ben her sene kendim savcılığa ihbar ettim, tutuklattım, cezaevine attırdım.
SONSÖZ: Daha önce belediyede müfettişlerce incelemeler olmuştu yanılmıyorsam…
ŞEBOY: Tabii tabii, müfettiş hiç eksik olmaz. Bütün belediyelerde müfettiş vardır zaten. Onlar kadrolu gibi orada dururlar. Odaları da vardır. Belediyeler yoğun bir denetim altındadır. Her sene Sayıştay'dan gelirler. İçişleri'nden gelirler, iftira da olsa, yalan da olsa bakarlar, kamunun parasını harcarlar. Ama o iftira atanın bir cezai müeyyidesi yoktur. Siz şimdi oturun, atıyorum Antalya belediyesi hakkında yazın verin bir ihbar, müfettişler yarın orada!
SONSÖZ: O ihbarı yapana, asılsız çıktığı zaman dönüp 'kardeşim sen bunu dedin ama böyle bir şey çıkmadı' demek, asılsız bir ihbar olduğu için ceza vermek yok mu yani?
ŞEBOY: Yok öyle bir şey. Mesela ben bana imzasız gelen ihbarları bile işleme koymuştum, müfettişlere inceletmiştim.
SONSÖZ: Kaç gün sürmüştü cezaevi günleri?
ŞEBOY: 15 gün.
SONSÖZ: Nasıldı o günler, o 15 gün nasıl geçti, ne hissettiniz?
ŞEBOY: Şimdi şöyle, ben orada fazla durmayacağımı biliyordum, tutamazlardı beni. Çünkü dediğim gibi kendimden emindim. Aylarca telefonlarımı dinlemişler. E bu kadar sürede bir tane telefon görüşmesi çıkmaz mı? Çeteymişiz madem...
SONSÖZ: Çete suçlamasıydı evet.
ŞEBOY: Çete evet, Adam yaralamışız, adamı nasıl yaralamışız? Bben araba kullanıyormuşum, sivil araba. Tanımadığım bilmediğim bir adam; o da dükkanın önünde duruyormuş, ben arabayı üzerine sürmüşüm, adam da kendini dükkanın içine zor atmış yaralanmış.
SONSÖZ: Böyle bir olay oldu mu, yani başına gelmiş bir kaza falan?
ŞEBOY: Yok alakası yok. Adamı tanımıyorum, bilmiyorum. Hiç kaza falan yapmadım. Bir sürü insanın menfaatine dokunduklarımız vardı tabii. İşte ben sizi yeşil sahadan kurtaracağım, ben sizi yoldan kurtaracağım deyip para toplayıp da bize getirdiler işte. Ben hiç yolu, yeşili kaldırır mıyım, imara açar mıyım hiç?
Bütün Buca'da imar planı yapmış olduğum yerler… Ben göreve geldiğimde Buca'nın imar planı yoktu. Kaçaktı. Ruhsatları yoktu. Tabii yol koyduk, yeşil alan koyduk o planlara. Onları bazen işte menfaatçiler, biz sizin arazinizi yeşilden çıkarıp deyip para toplayanlar, bize plan tadilatı için yolladıkları, bizim de reddettiğimiz adamlar vardı. İşte bunları kullandılar.
SONSÖZ: Tek kişi mi kaldınız cezaevinde?
ŞEBOY: Yok, F tipinde iki kişi kaldık.
SONSÖZ: Kimdi koğuş arkadaşınız?
ŞEBOY: Durmuş Akgün'le kaldık. Kitap okuduk. Bir de dava ile ilgili okuduk, suçlamaları.
SONSÖZ: Nasıl davrandılar size? Bir problem oldu mu?
ŞEBOY: Yok yok, çok iyi davrandılar. Hiçbir sorun olmadı. Zaten benim yaptırttığım cezaeviydi Kırıklar.
SONSÖZ: Gerçekten de. Siz cezaevine girince aynı şeyi düşünmüştüm.. Kadere bak demiştim.
ŞEBOY: Şimdi bazen ben kadere inanırım. Hayatında yaşanacak şeyler vardır, onlar yaşanır. Ama dediğim gibi ne yapıp yapmadığımı Tanrı da biliyor, kendim de biliyordum. Onun için ben orada fazla kalmayacağıma emindim. Adalete güveniyordum. (Gazetedeki Murat Gök resmini göstererek) hepsi kötü insanlar değil yani. Düzgün insanlar var.
Sorulara inanamazdınız. Bana diyor ki, Migros'u niye sattın? Migros orada duruyor. Belediyenin altında. Satacaktık onu, para gerekiyordu, meclise götürdük, meclis kabul etmedi, satmadık. Yani böyle saçma sapan şeyler. Kesinleşmeyen plan değişikliğini sordular bana. Sanki benmişim gibi onun tek sorumlusu. Plan değişikliğiyle talep meclise gelir; haklıysa kabul edilir, haksızsa kabul edilmez. Bu yasayla verilmiş bir haktır meclise ve ben meclisin sadece bir üyesiyim. 37 meclis üyesinden birisiyim. Ve bunlar ilçe meclisinden geçtikten sonra Büyükşehir'e gider, Büyükşehir onaylar veya reddeder. Sonra askı süreleri vardır, bunlar valiliğe yollanır. Kolay değildir. Niye plan değişikliği yaptınız ya da teşebbüs ettiniz diye sorulur mu? Sordular.
SONSÖZ: Baskın yapmadan sorgulanamaz mıydınız; yani istedikleri evrakları sizden isteseler, vermem diyebilir miydiniz?
ŞEBOY: Tabii canım. Gözaltına alınan bazı insanlar mesela, komisyonlara iki dakika girmiş çıkmış, yedek. Neyse yine de fazla konuşmayalım bu konu hakkında, dava devam ediyor.
SONSÖZ: Oradan çıktıktan sonraki süreçte, aday belli olmuştu. O süreçte kendi partinizden nasıl bir tavırla karşılaştınız. Hapisteyken ve dışarı çıkınca?
ŞEBOY: Benim yanımda değillerdi, onu söyleyeyim. Dışarı çıktıktan sonra bir tek sayın Milli Savunma Bakanımız Vecdi Gönül aradı, ziyarete geldi. O ilgilendi. Onun dışında gelen olmadı. Ama CHP milletvekillerinin hepsi geldi. Buradan da teşekkür ediyorum. Diğer partilerden de gelenler oldu.
SONSÖZ: Ne öğretti bu size? Politikada vefanın olmadığını mesela?
ŞEBOY: Ben zaten biliyordum bunu. 15 yıl gibi başkanlık yaptım, öncesi de vardı politikada, tecrübem var. Ben politikada sadece halka güvenirim. Halk yanımdaydı. Bu bana yeter. O gelmiş, bu gelmemiş önemli değil. Şimdi hala gelenler oluyor. Ama bana halk yeter. Benim çıkmamdan yarım saat önce gelip tahliye olacaksın dediler. Ben de dedim ki, haber verin de aileme, araba yollasınlar. Cezaevi müdürü güldü. Millet daha duyar duymaz, binlerce insan cezaevinin önüne toplanmış. Artık ben belediye başkanı değilim ama gelmişler. Bir saat içinde o kadar insanın oraya toplanması, 5 bin kişi oraya geliyorsa, bu bana yeter. (gözleri doluyor…) Öteki tarafta siyasiler gelmiş, bakan gelmiş, benim hiç umurumda değil.
SONSÖZ: İnsan en sevdiklerine kırılır. Mesela o süreçte ben size, sizin beklemediğimiz bir şey yapsaydım, kırılırdınız.
ŞEBOY: Elbette, sizden beklemezdim.
SONSÖZ: İşte, böyle insanlar oldu mu o süreçte?
ŞEBOY: Yok olmadı. Çünkü ben siyasileri dostum olarak görmedim pek. Beklemedim onlardan. Sokakta dolaşıyorum şimdi, aynı ilgiyi, sıcaklığı görüyorum. Başkanken onlarla dolaşıyordum, şimdi değilim, yine onlarla dolaşıyorum. Aralarındayım. Bana yeter. Çıktım mı sokağa, oh diyorum ya. Onlar için açtım bu büroyu. Niyetim yoktu. Baktım, 'abi seni görmek istiyoruz, özlüyoruz, yanına gelmek istiyoruz' diyorlar. O zaman bir irtibat bürosu açalım da adresimiz belli olsun dedik.
SONSÖZ: Siyasi olarak, defteri tamamen kapattınız mı?
ŞEBOY: Yok, şöyle söyleyeyim, belediye başkanlığını kapattım ama… Yalancı çıkmamak için milyonda bir ihtimal oluyor, binde bir ihtimal oluyor, yapmak zorunda kalıyorsunuz. Onun o kısmında çok az bir aralık bırakıyorum.
SONSÖZ: Yani milletvekilliği gibi mi?
ŞEBOY: Evet, öyle, genel siyaset. Belediye başkanlığı fazla bile yaptım, bu ister Büyükşehir belediye başkanlığı olsun, ister Buca. Bu ülkede, bu şartlarda, bu yasalarla yapılmaz.
SONSÖZ: Röportaja başlamadan önce demiştiniz ya, delilik başkanlık diye.. Biraz deli olmak mı lazım başkanlık yapmak için?
ŞEBOY: Biraz değil, tam deli olmak ya da çok aptal olmak lazım. (kahkahalar)
SONSÖZ: Şu an yeni seçilen belediye başkanları bunu anlamayabilirler ama…
ŞEBOY: Vallaha şu kadar söyleyeyim, Allah yardımcıları olsun. Çünkü hakikaten bu sistemle, bu yasalarla çok zor bu iş.
SONSÖZ: Özellikle ilçe belediyeler açısından mı söylüyorsunuz?
ŞEBOY: Hepsi için hepsi. Büyükşehir'in daha da zor. 50 km'lik çemberde hepsinin hesabı senden soruluyor. Birebir hem de. İnsanın ayağı çukura girse, hesabı senden soruluyor. Nasıl kontrol altında tutacaksın? Bizim telefon dinleme yetkimiz yok ki. Benim istihbarat birimim yok ki. Ne yapacağım yani, belediyenin içinde telefon dinleme sistemi mi kuracağım, istihbarat birimi mi oluşturacağım. Nasıl hakim olacaksın? Ama hesabı senden soruluyor.
SONSÖZ: Ayrıca, hepsine eşit biçimde nasıl hizmet götüreceksin?
ŞEBOY: Tabii. Her şeyi de sizden istiyorlar. Milli eğitimin görevini bile sizden istiyorlar. Okulları boya, temizle diyorlar. Her şey resmi kurumlar sizden istiyorlar. E, bütçeniz belli, yetkileriniz belli. Elinizi ayağınızı bağlamışlar. Çok gözü kara olmak lazım. Ben ilk başkanlığa başladığımda çok tecrübeli bir siyasetçi bana (gırtlağını göstererek) buradan geçmedikten sonra korkma dedi. Ben onu dinledim. Korkmadım ve cesaretle çalıştık. Sizler de biliyorsunuz. Yıktık, kırdık, döktük, açtık. Allaha şükür veremeyeceğimiz hesabımız olmadı. Hizmetin hesabını soruyorlar. Şimdi bana bu sorgularda dediler ki, Atatürk maskını niye yaptın diyorlar mesela.
Antalya'daki mask ile yapmışlar duvarın üzerine 7.5 ton demirle, bizim yaptığımız maskı mukayese ediyorlar.
Neden diye soruyorlar?
Bu soru sorulmaz, gidersin oradaki projeleri alır, öyle karşılaştırırsın. İmalatlarını görürsün. O niye, bu niye diye sorulur mu? Olacak şey mi?
SONSÖZ: Atatürk maskına geldik madem, biz de soralım. Bu konu yargıda mı?
ŞEBOY: Yok canım, sorulan sorulardan bir tanesi de buydu işte. Daha kesinleşmemiş. İmalatı ortada, ihale yoluyla yapılan bir proje bu. Ve anıt proje. İzmir ilerde belki bu proje ile anılacak. Çünkü dünyanın 10. büyük heykeli. 25 tane üniversiteden hoca çalıştı üzerinde. 500 ton çelik gitti. Mesela size başka bir örnek vereyim. Karşıyaka'da bir anıt yaptılar. Kaç para gitti? 4 trilyon. Cevat bey yaptı. Karşılaştırsınlar. O proje ile bu projeye baksınlar. Basın, bilirkişi, mimarlar odası, gitsin baksın. Karşılaştırın. Bizim 3.9 trilyona çıktı, o 4 trilyona. Hangisi daha büyük, hangisi daha kapsamlı, detaylı, baksınlar. Orada kullanılandan çok daha fazla çelik var bizim projede.
SONSÖZ: O dönemde CHP bu projeye karşı çıkmıştı… Sizce neden karşı çıkmışlardı?
ŞEBOY: CHP, oraya harcanacak parayla başka işler yapılmasını falan söylemişti.
SONSÖZ: Siz ne düşünmüştünüz o projeyi isterken?
ŞEBOY: Bana söyleyin diyordum o zaman, Buca'da ne eksik, onu yapayım, söyleyin. Ne istiyorsunuz, bir proje getirin diyorum. Zaten bizim eksik tarafımız, anıtlar, projeler yapmamamız. Bakın bir Eiffel kulesi yapmışlar, 20 milyon turist gidiyor. Fransa deyince akla Eiffel kulesi geliyor. Biz ne yapmışız? 1800'lerin sonunda padişah bir saat kulesi yapmış 13 metre boyunda; başka? Yok.
SONSÖZ: Kalıcı bir şey olsun istediniz?
ŞEBOY: Elbet, kalıcı olmalı.
SONSÖZ: Yeri konusundaki eleştirilere ne diyorsunuz? Gecekonduların ortasında, pis bir dereye bakıyor…
ŞEBOY: Evet ama kent yenilemeye de böyle başlanır. Benim yaptığım projeler, bir merkezden başlar kentin dışına doğru açıldım ben. İşte Evkalar, kültür merkezini nereye götürdüm, Kuruçeşme'ye. Kozağaç mahallesine. Hep gecekondu vardı oralarda. Ama yaptıktan sonra giydirme cepheli apartmanlarla doldu. Gidip bir baksanız tanıyamazsınız. Kent böyle yenilenir. Kentin dışına doğru bir şeyler yaparsanız, onunla beraber etrafı da yenilenir.
SONSÖZ: Yeşildere yolunu bir süre sonra, mesela 10 yıl geçtikten sonra çok farklı mı göreceğiz?
ŞEBOY: Tabii ki çok farklı göreceksiniz. Çünkü neden, ben yanında 10 tane evi birden istimlak ettim zaten. Temizledim. Benim orası son sınırım. Bir de o proje, öyle bir yer istiyor. Buca'da düşünün bakalım, onu yapacağınız başka bir yer var mı? Herkesin gelip geçtiği, görebildiği, Buca'nın sınırının başladığı yer.
SONSÖZ: Açılışa çağırdılar mı sizi?
ŞEBOY: Belediye başkanı telefon etti.
SONSÖZ: Sonra iptal ettiler…
ŞEBOY: Önemli değil, proje orada. İmalatı orada, buyursunlar desinler ki 10 torba çimento fazla kullanıldı. 6 aydır belediye ellerinde. Kesin kabul olmayan bir proje daha. Kendileri daha geliştirebilirler. Benden sonra.
SONSÖZ: Statla ilgili eleştiriler ne?
ŞEBOY: Tapusu yokmuş. Böyle bir rezalet olur mu? Düne kadar tapusu mu vardı, bütün molozlar, çöpler dökülmüyor muydu oraya? Dökülüyordu. Eee. Biz onu adam ettik. Ben zengin bir belediye değildim ki. Ne yapıyordum, yere para vermedim. Ama gittim tapusunu da aldım. Üç gün sonra aldım tapusunu.
SONSÖZ: Tapusu var yani?
ŞEBOY: Tapusu var. Ama sonrasında aldım. Hizmet bu.
SONSÖZ: İtiraz ettikleri nokta bu mu?
ŞEBOY: Evet, tapusu yok.
SONSÖZ: Yani parayla ilgili, şu kadar fazla harcanmış falan gibi bir durum yok mu?
ŞEBOY: Bakın o ihaledir zaten. İhalede hak edişler vardır. Yapılan her işin hak edişi vardır. Yapılmayan bir şeyin parasını alabilir misiniz? Ne mühendis imzalar, ne hesap işlerinde ödeme yapanlar atar imzayı. Olur mu? Tek tek hak edişler incelenir, mühendislerce, hesap işlerince, imzalar atılır. Bir de yapılan ihale var. Bu proje şu kadar ihale edildi. Neden, projeden çıkıyor imalat. Şimdi orası 14.5 trilyon liraya mal edildi. Yalnız stadyum değil, çevresiyle beraber yürüyüş yolları voleybol, basketbol sahaları. Bilmiyorum gezdiniz mi? Işıklandırılması harika bir proje oldu. Gece maçları oynanıyor. İzmir'de yok böyle bir stat. Kendinizi İngiltere'de zannedersiniz maç seyrederken. Kaç para çıktı bu proje? 14.5 trilyon. Ben iddia ediyorum, alsın bu projeyi devlet kendisi yapsın, 35.5 trilyon lira.
SONSÖZ: Başkan Tatı ile yaptığım röportajda stat projesi için 'ben orayı yıkar yeniden yaparım, 7.5 trilyona mal ederim' demişti.
ŞEBOY: O bilmez ki, yani inşaatçı değil. Nereden bilecek? 7 trilyon liraya yapsın, ben diplomamı yırtarım. O arazide!. Hayatında bir çivi çakmamış, inşaatın ne olduğunu bilmeyen bir adam, nereden bilecek? Bilmesi mümkün değil tabii. O araziyi bu hale nasıl getirdiğimize baksın, ışıklandırma kaç para, ona baksın. Bilmez. Hayatında iş yapmamış ki.
SONSÖZ: Öğrenecek ama.
ŞEBOY: Öğrenmez, öğreninceye kadar 5 sene geçer. Önceden bilgiyle gelecek. O birikimin varsa üstüne bir şey koyarsın. Ben neden yaptım o projeyi. Niye 14.5 trilyon lira gitti? Araziden dolayı bitirdim. Düz arazide yapabilir misiniz o projeyi 14.5 trilyon liraya? Yapamazsınız. Sen düz arazide Halkapınar stadı gibi yaparsın işte. Yapsınlar bakalım şimdi işte 40 bin kişilik stat. Benimki 10 bin kişilik. Yani o zaman 60 trilyon liraya bitirsinler bakalım stadı. Görelim bakalım. Üstelik Buca'daki sadece stat değil, arka tarafında semt sahası var. Yürüyüş yolları, kafeteryalar, voleybol, basketbol sahaları, spor kompleksi. Halı sahalar. Çöplüğü çevirdik. Niye para vereyim ben hazinenin yerine? Tapusuz olan bir yere. Ben aptal mıyım? İşte 10 trilyon eder. Niye 10 trilyon lira vereyim ben devletin çöplüğüne? Devlet satsın bakalım satabiliyorsa.
SONSÖZ: Nasıl değerlendiriyorsunuz Buca Belediyesi'nde yaşananları, yapılanları? Eski başkandan öte, bir Bucalı olarak.
ŞEBOY: Vallaha ben kavgadan başka bir şey görmüyorum şu anda.
SONSÖZ: Vatandaşlardan size gelen duyumlar nasıl?
ŞEBOY: Vatandaşlardan çok şey var. Bu kavgalardan dolayı memnuniyetsizlik var. Tabii hizmet için henüz erken.
SONSÖZ: Onu soracaktım. Siz belediye başkanlığı yaptınız. Ne kadar avans tanırsınız, yeni bir belediye başkanına?
ŞEBOY: Bir yıl tanımak lazım. 1 yıl sonra da ufak ufak ortaya çıkması lazım yapılan şeylerin. 1 yıldan önce konuşmak yanlış olur. Şimdi kadrosunu kurmaya çalışıyor doğal olarak, sistemini oturtmaya çalışıyor. Bir şey demem yani. Bana da yakışmaz zaten. Şu anda çalıştı çalışmadı.
SONSÖZ: Erken yani.
ŞEBOY: Erken de, 2 yıl geçse de demem yine. Olmaz. Halk kararını versin. Çünkü ben o koltuğu bıraktım. Terk etmiş bir insanım. Beni de eleştirenler oldu, normaldir.
SONSÖZ: Yanlış anlaşılır diye mi?
ŞEBOY: Yanlış anlaşılır, takdiri halk versin. Mukayese etsin, bundan önceki dönemi, şimdiki dönemi. Halk mukayese eder, halk çok akıllıdır, bilir yani.
SONSÖZ: Yapamadığınızı düşündüğünüz ne var? Bir cezaevini biliyorum, çok istemiştiniz oraya alışveriş/kültür merkezi tarzı bir kompleks yapmayı. Bir de Şirinyer pazaryerini modern bir merkeze dönüştürme projeniz vardı.
ŞEBOY: O başladı ama biliyorsunuz. Taşınacağı yer olan Şakran Cezaevi çok hızlı biçimde devam ediyor, bitmek üzere. 2011'de bitecek, ondan sonra da Buca Cezaevi taşınacak. Burasının plan projesi için biliyorsunuz rahmetli Piriştina ile 5 sene tartıştım. Plan proje hazır şu anda. Cezaevi taşındı mı artık özelliştirme ile altı otopark, çevresi yürüyüş yolları. Çarşısı, okulu ile çok güzel bir merkez olacak.
SONSÖZ: Pazaryeri?
ŞEBOY: Orasını vermediler işte. Bir Akmerkez gibi düşünmüştüm. Sonradan pazaryerinin üzerini kapatalım, otopark gibi yapalım dedik, ona da Büyükşehir'den ret geldi. Engellendiği için tamamlayamadım.
Bir doğal yaşam parkı vardı istediğim, onda da ormana, yasalara takıldık. Yasada değişiklik yapılması gerekiyordu; ormanda hayvan bakabilirsiniz diye. Sonra hazırladıklarımız vardı ama onlar bu döneme sarkacak projelerdi.
SONSÖZ: Neler vardı mesela?
ŞEBOY: Tramvay hattı vardı. Mevcut tren yolu hattını, Beyoğlu'ndaki gibi nostaljik tramvay gibi yapacaktık. Ulaştırma Bakanlığı'nda projeleri bitti. Teklifleri yapıldı. Buca istasyonundan Şirinyer istasyonuna kadar. O duvarlar yıkılıyor, gezinti yolları yapılıyor. Aynı Beyoğlu gibi olacaktı. Projeleri belediyede. 2 milyon 750 bin avroluk bir bütçe çıktı. Böyle bir proje sonrası, düşünün oraya bakan evler, dükkanlar kafelere restoranlara dönüşecek.
SONSÖZ: En büyük projeniz bu muydu?
ŞEBOY: Benim en büyük projem, Gölet çevresini İzmir'in bir eğlence merkezi yapmaktı. Disneyland, aqua parklar, safari parklar, golf sahaları. Nif dağlarında, Kaz dağlarında olduğu gibi butik oteller.
SONSÖZ: Buca'dan taşınmayı hiç düşünmediniz mi?
ŞEBOY: Yok hayır ama Kaynaklar'a taşındım. Ben burada doğdum, büyüdüm. Ailem, ta 1924'lerden beri… Bırakmazlar da beni, onu da söyleyeyim.
SONSÖZ: Eşiniz demedi mi gidelim buradan diye?
ŞEBOY: Yok hayır. Bakın, kimler gider? Eğer 15 yıllık belediye başkanlığında sokağa çıkmamışsanız, dostlarınıza sırtınızı dönmüşseniz, o arkadaşlarınızı tekrar eskiden olduğu gibi aramamışsanız, o zaman sokağa çıkacak yüzünüz olmazdı. Benim öyle bir olayım yoktu ki. Ben işim bitince saat kaç olursa olsun, bitti mi, ben o insanların arasındaydım. Hiç korumayla dolaşmadım ki.
SONSÖZ: Doğru, hiç dolaşmadınız, şahidim.
ŞEBOY: Gittim arkadaşlarımla beraber oldum. Dün ne yapıyorduysam, bugün de aynı şeyleri yapıyorum. Hiçbir değişikliğim olmadı. Hatta şimdi insanlar daha fazla ilgi var. Artık rahatladım, insanlar sizi daha çok görmek istiyoruz diyorlar, beni o memnun ediyor.
SONSÖZ: İktidarın insanları değiştirdiğini düşünüyor musunuz? 15 yıl önceki Cemil Şeboy, her başkan seçilişinde aynı Cemil Şeboy muydu? Neler gözlediniz kendinizle ilgili?
ŞEBOY: Olgunlaşıyorsunuz. Bir olgunlaşma var. Ama beni hiç şımartmadı. Bana verilen bir görevdi o. Onun süresini bilmiyordum. İçinde bastırılmış duyguları olanlar değişiyor. Bende o yoktu. Ben hiçbir zaman o koltuğu, bu yaptıklarımın benim olduğunu, şahsi malım gibi, makamım gibi hiçbir zaman görmedim. Bir emanet bana verildi, bu üç sene olur, beş sene olur, o bakımdan hiç değişmedim.
SONSÖZ: Şu an iktidar olanlara, bu görevi ilk kez yapanlara bir tavsiyeniz var mı?
ŞEBOY: Tavsiyem, o koltukların kimsenin olmadığını iyi bilmeleri. 15 yıl da kalsanız, 20 yıl da kalsanız, oralar bir emanet. O kocaman belediye binasını ben yaptım. Hiçbir zaman bu benim gözüyle bakmadım. Hiç bakmadım. Görevim bitti, nasıl geldiysem, öyle gittim. Çok rahatım. Bütün arkadaşlarıma da o duyguya kapılmamalarını söylerim. Sonra çok zor olur. Onlar için işte o zaman orada oturamazlar. Belediye başkanı olmadan önce o kentte o sokakta, o apartmanda oturuyorsan, yine orada oturman lazım.
SONSÖZ: Merdivenleri çıkarken, bir gün ineceğini de bileceksin diyorsun.
ŞEBOY: Kesinlikle. Bir de ben, siyasette tanıdığım insanların yüzde 80'ine güvenmem. Benim siyasetten önce tanıdığım insanlar, benim gerçek dostlarım.
SONSÖZ: Tekrar siyasi hayata dönecek olursanız, bu yeniden AKP olabilir mi? Yoksa benim için AKP defteri kapandı mı diyorsunuz?
ŞEBOY: Şimdi hiçbir şey demiyorum. Şu an parti olarak da, siyasi olarak bir şey düşünmüyorum. Çok teklif yapıyorlar. Yeni kurulan partilerden başka yerlerden. Ama yarın ne olacağını bilmiyorum. Benim için çok erken. Üstelik içimden siyaset yapmak da hiç gelmiyor. Rahata alıştım ben. Çok rahatım. Sorumsuzluk çok güzelmiş yani.
SONSÖZ: Tembellik hakkını kullanıyorsunuz.
ŞEBOY: Aynen. Belediye başkanlığı yaparken geçerdim yoldan, bakardım bahçeli yerlerde, kahvelerde insanlar ne güzel oturmuşlar, sohbet ediyorlar. Özenirdim onlara.
SONSÖZ: Üçüncü dönenimizde ben şahit olmuştum, üzerinizde bir bıkkınlık vardı.
ŞEBOY: Evet, hep problem çünkü. Sabah gelirken eyvah bugün hangi problemle karşılaşacağım diyorsun. Senin masana güzel haber gelmez ki? Çözülmeyen haber gelir değil mi? İnsan kalp hastası olur, hep şikayet.
SONSÖZ: Belediye başkanlığı kaç dönem yapılır sizce?
ŞEBOY: İki. En fazla iki.
SONSÖZ: Üçüncü fazlaydı diyorsunuz.
ŞEBOY: Evet, fazla. Bir dönem yetmez, üç dönem fazla. İki dönem ideal. Ciddi yapmazsan işi, kapatırsın kapıyı. Gelen davetlere yurt dışına gider gelirsin. O zaman beş dönem de yetmez sana.
SONSÖZ: Borcunuz fazla diyorlar belediye için?
ŞEBOY: Bunlar doğru değil. En az borcu olan belediyelerden biriyiz. Bornova'nın parası vardı, Cengiz harcamadı, sonra gelen de öyle. Bizim öyle değil. Bu yanlış tabii.
Bir de belediyenin parası olmaz. Piyasada da bu böyledir. İş yapan insanlar böyledir. Ben piyasadan geldim, inşaat yapıyordum. Bugünkü maliyetle yarınki maliyet aynı değildir. Bugün elinde 10 milyarlık paran varsa, 20 milyarlık iş yapacaksın. Çünkü yapamazsın sonra. Ha, şimdi Tedaş'a borç var. Niye ödeyim Tedaş'a para? Ödemem ya. Şimdi olsam, yine ödemem.
SONSÖZ: Neden?
ŞEBOY: Niye ödeyeyim? Sokak aydınlatmalarını bizden istiyorlar. Niçin ödeyecekmişim o parayı? Tedaş istediği yere gidiyor dikiyor. Dağın parasına dikiyor direği, parasını ver diyor bana. Vermem.
Piyasa borcumuz olsa olsa 5-6 trilyondur. Hiçbir şey değildir o para.
SONSÖZ: Buca'nın gelirleri nasıldı?
ŞEBOY: Buca zengin bir ilçe değildir. Bugün Buca'nın bütçesi 70 trilyondur. Biz bunları 70 trilyonluk bütçe ile yaptık. Ama nasıl yaptık? Ben 15 senede 50 kişi alabildim belediyeye. İşte o almadığım işçilerin parasıyla yaptım. Bugün Buca Belediyesi'ne 400 tane, 500 tane adam alırsanız, ancak maaşları ödeyebilirsiniz. Hiçbir şey yapamazsınız. Şimdi onlar oluyor. Onun için örtsünler diye belediyenin borcu var diyorlar. Çünkü bir şey yapamayacaklar ya. Güneşi balçıkla sıvayamazsın. Ama o kadar da alacağı var bu arada.
SONSÖZ: Benzin istasyonu gelirlerinin önceden alındığını söylüyordu başkan Tatı.
ŞEBOY: Aldım, kirasını uzattım. Bana sorulan sorulardan biri budur. İki benzin istasyonu. Bu benzin istasyonları benden önce Ertan Erdek zamanında yapılmış, yeşil alana yapmışlar. Ve plan harici kullanırsan, bunu vatandaş mahkemeye veriyor. Arsa sahibi, 'Ben yeşil alanı terk ettim, belediye benzin istasyonu yaptı' diyor. Mahkemeyi kazanıyor ve anında gidiyor, Onurlar diye bir şirkete satıyor. Tapu üzerine geçiyor. Bizim de orada 150 metre bir yeri var belediyenin. Adamlar burayı satın bize dedi. Satalım. Kaç para dedik, 1.5 trilyon dediler. Baktım tapuya, 800 milyar lira göstermişler alım satımını. Şufa hakkı denilen bir hak var tapuda, ben de onu kullandım. Tekrar 800 milyar liraya, o adamların benzin istasyonunun tapusunu aldım. Belediyenin üzerine. Çağırdım içindekileri, 5 sene kira artırımı yaptım. Size dedim, 5 sene kira artırımı yapıyorum, 5 küsur trilyon lira kira aldım. Belediyeye. Hem bedavaya getirmiş oldum, hem de kasama 5 trilyon lira para koydum. Tapusunu da aldım. Bu suç mu? Niye almayayım? Niye yapmayayım? Sen de para bulacaksın. Buca'nın çıkışında bir benzin istasyonu var. Kendisine de söyledim. Bak dedim orada duruyor.
SONSÖZ: Yeniden mimarlığa dönme gibi bir durumunuz olur mu?
ŞEBOY: Yok dönmem. Ancak kafamda bir proje var. Çok farklı. Ama sermayem yok. Sermayeyi tükettik. 15-20 tane dairemi sattım. Hiçbir şey kalmadı.
SONSÖZ: Başkanlık dönemince mi?
ŞEBOY: Evet, tabii.
SONSÖZ: Gerçekten mi?
ŞEBOY: Evet. Şimdi son oturduğum bir yer var, onu satıyorum. Kaynaklar'da yaptığım bir ev var. Babamdan kalan bir dairem var. İşte 15-20 daireden bir tanesi kaldı. 4'te bir dükkanım var.
SONSÖZ: Başkanlık dönemi, sizin gelirlerinizin azaldığı dönem olmuş. Neden böyle oluyor?
ŞEBOY: E, ben laf olmasın dedikodu olmasın diye hiç iş yapmadım. Daha önce müteahhitlik yapıyordum. Aldığım 3-4 milyar bana yemek parasına yetmiyordu. Satarak hep ayakta durdum.
SONSÖZ: Düğünlere gidiyorsunuz, takıları cebinizden mi takıyordunuz?
ŞEBOY: Hepsini, hepsini cebimden karşılıyordum. Belediyenin kasasından bir tane yoktur, bulamazsınız. Takabilirdim, onu da söyleyeyim. Ama ben kendime yakıştıramadım. Bizi oraya belediye başkanı diye çağırıyorlar. Tabii ki dostlarım vardı ama. Hep cebimden karşıladım. Yaz sezonunda 100'ün üzerinde altın takıyordum. Hepsi cebimden.
SONSÖZ: E, hakikaten delilikmiş başkanlık. Hem hizmet et, hem cebinden ver.(gülüşmeler)
ŞEBOY: Eğer ben işe devam etmiş olsaydım, 100 tane dairem, dükkanlarım olurdu. Ben kendi yaptıklarımı sattığım gibi babam kent içinde 50 dönüm yer bıraktı bize. Kaykamamlığın arkasında. Onlar da gitti. Ondan sonra bir de çamur yedik.
SONSÖZ: Miami'deki evlerinize ne oldu?
ŞEBOY: Ya, Miami'de. Bir bulabilsem. Çatır çatır yiyeceğim ama bulamıyorum işte!(kahkalar)
SONSÖZ: Bu iddialarla ilgili yasal bir yola başvuracak mısınız?
ŞEBOY: Olacak tabii. Mahkeme bir neticelensin, hepsi olacak. Ceza davaları açacağım. O söyleyenlere ben bir vekalet vereyim, dünyanın her tarafından araştırsınlar. Bulurlarsa onların olsun. Varsa öyle bir şey, hepsi onların olsun. Sahtekarlar, yalancılar, düzenbazlar. Bunlar ahlaki değil. Böyle gazetecilik olmaz. Devletin kurumları öyle söylüyorsa, düğmeye bassınlar, dünyanın her tarafında neyin var neyin yok ortaya çıkar.
SONSÖZ: Sizi çok rahatlamış, çok zinde, çok keyifli gördüm. Ama söyleşiye, sıkıntılı günlerinizden, seçim öncesi, sizin önce gözaltına alınıp ardından tutuklanmanızla ilgili süreçten başlayalım. Sizinle ciddi bir sorunu olmayan herkesi, çok üzen bir süreçti o günler. Nasıl oldu bu? Böyle bir şey beklemiyordunuz herhalde? Kim bekler ki?
ŞEBOY: Hayır, çünkü ben kendimi biliyorum, kendimi tanıyorum, ne yaptığımı biliyorum. Benim bugüne kadar hayatımda para ile pulla ilgim olmadı. Benim servetim belliydi. Şu andaki servetim belli. Para yoksa bu işin içinde, silah yoksa, ne var? Ben o zaman da söylemiştim. Beni satın alacak para basılmadı, basılması da mümkün değil. Bu sözü tırnak içine alır, parantezi açarsanız, para yok, pul yok, rüşvet yok, silah yok, adam dövme yok, adam öldürme yok, ne var o
zaman?
SONSÖZ: Evet, ne var o zaman?
ŞEBOY: Bunu ben de bilmiyorum. Ama bakın yani şu adamın şeyi. Okudunuz mu? (Yeni Asır'da manşetten verilen eski süper savcı Murat Gök'ün taciz mesajlarıyla ilgili haberi gösteriyor.) Sağlıksız bir adam. Çamur atmadığı, sataşmadığı, tezgah kurmadığı kimse yok. Ama kimdir bu adam, neyin nesidir, kimin fesidir?
SONSÖZ: Bir yerlerden mi emir aldı?
ŞEBOY: Öyle midir, hasta mıdır, bilmiyorum ki?
SONSÖZ: Sanki bir yerlerde düğmeye basıldı gibi oldu, seçim öncesi.
ŞEBOY: Tabii.
SONSÖZ: Şöyle bir düşündünüz mü? Büyükşehir olmazsa, seçim defterini kapatacağınızı aylar öncesinde söylemiştiniz. Eğer, böyle bir şey söylememiş olsaydınız, Buca'ya yeniden AKP'den aday olsaydınız, bunlar başınıza gelir miydi?
ŞEBOY: Bilmiyorum ki, daha çözemedim. İlerde, bu olay belki çözülecek. Ama şimdi gerçekten bilmiyorum. Ne söylersem yalan. olur.
SONSÖZ: O güne dönersek, nasıl oldu sizi gözaltına almaları?
ŞEBOY: Valla o gün eve geldiler, evi aradılar, 40'a yakın belediyedeki arkadaşımı da aldılar ki, oradaki arkadaşların çoğunu ben ilk defa orada gördüm.
SONSÖZ: Eve geldiler, ne dediler?
ŞEBOY: İşte arama emrini gösterdiler, arama yaptılar. Ne buldularsa götürdüler. Zaten benim gizleyecek hiçbir şeyim yoktu.
SONSÖZ: Şok muydu sizin için?
ŞEBOY: Elbette şoktu. Ama tabii kendimden emindim, sonuna kadar. Parayla pulla işim yoktu. Yasal olmayan hiçbir şey yoktu. Bu konuda benim kadar titiz davranan belediye olduğunu sanmıyorum. Yanlış yapmamak için, yanlış yaptırmamak için. Ha, hata olabilir. Çünkü 24 tane müdürünüz, müdürlüğünüz var, onların altında çalışan binlerce insan var. Bunların hepsini işe ben almadım ki, benden önceki belediye başkanı arkadaşlarımdan devraldığım bir belediye burası. Bunların içerisinde, her kesimde olduğu gibi yanlış yapan insanlar da vardır. Yapabilir ama benim önüme, bu adam hatalıdır, bu adam yanlış yaptı deyip de dilekçe veren biri olur da ben bir işlem yapmadıysam, o suçu üzerime alırım. Ben bunu da yaptım. Başkan yardımcılarım dahil, en ufak bir şikayet geldiğinde teftiş heyetine hemen haber verdim. 15 yılda ben her sene kendim savcılığa ihbar ettim, tutuklattım, cezaevine attırdım.
SONSÖZ: Daha önce belediyede müfettişlerce incelemeler olmuştu yanılmıyorsam…
ŞEBOY: Tabii tabii, müfettiş hiç eksik olmaz. Bütün belediyelerde müfettiş vardır zaten. Onlar kadrolu gibi orada dururlar. Odaları da vardır. Belediyeler yoğun bir denetim altındadır. Her sene Sayıştay'dan gelirler. İçişleri'nden gelirler, iftira da olsa, yalan da olsa bakarlar, kamunun parasını harcarlar. Ama o iftira atanın bir cezai müeyyidesi yoktur. Siz şimdi oturun, atıyorum Antalya belediyesi hakkında yazın verin bir ihbar, müfettişler yarın orada!
SONSÖZ: O ihbarı yapana, asılsız çıktığı zaman dönüp 'kardeşim sen bunu dedin ama böyle bir şey çıkmadı' demek, asılsız bir ihbar olduğu için ceza vermek yok mu yani?
ŞEBOY: Yok öyle bir şey. Mesela ben bana imzasız gelen ihbarları bile işleme koymuştum, müfettişlere inceletmiştim.
SONSÖZ: Kaç gün sürmüştü cezaevi günleri?
ŞEBOY: 15 gün.
SONSÖZ: Nasıldı o günler, o 15 gün nasıl geçti, ne hissettiniz?
ŞEBOY: Şimdi şöyle, ben orada fazla durmayacağımı biliyordum, tutamazlardı beni. Çünkü dediğim gibi kendimden emindim. Aylarca telefonlarımı dinlemişler. E bu kadar sürede bir tane telefon görüşmesi çıkmaz mı? Çeteymişiz madem...
SONSÖZ: Çete suçlamasıydı evet.
ŞEBOY: Çete evet, Adam yaralamışız, adamı nasıl yaralamışız? Bben araba kullanıyormuşum, sivil araba. Tanımadığım bilmediğim bir adam; o da dükkanın önünde duruyormuş, ben arabayı üzerine sürmüşüm, adam da kendini dükkanın içine zor atmış yaralanmış.
SONSÖZ: Böyle bir olay oldu mu, yani başına gelmiş bir kaza falan?
ŞEBOY: Yok alakası yok. Adamı tanımıyorum, bilmiyorum. Hiç kaza falan yapmadım. Bir sürü insanın menfaatine dokunduklarımız vardı tabii. İşte ben sizi yeşil sahadan kurtaracağım, ben sizi yoldan kurtaracağım deyip para toplayıp da bize getirdiler işte. Ben hiç yolu, yeşili kaldırır mıyım, imara açar mıyım hiç?
Bütün Buca'da imar planı yapmış olduğum yerler… Ben göreve geldiğimde Buca'nın imar planı yoktu. Kaçaktı. Ruhsatları yoktu. Tabii yol koyduk, yeşil alan koyduk o planlara. Onları bazen işte menfaatçiler, biz sizin arazinizi yeşilden çıkarıp deyip para toplayanlar, bize plan tadilatı için yolladıkları, bizim de reddettiğimiz adamlar vardı. İşte bunları kullandılar.
SONSÖZ: Tek kişi mi kaldınız cezaevinde?
ŞEBOY: Yok, F tipinde iki kişi kaldık.
SONSÖZ: Kimdi koğuş arkadaşınız?
ŞEBOY: Durmuş Akgün'le kaldık. Kitap okuduk. Bir de dava ile ilgili okuduk, suçlamaları.
SONSÖZ: Nasıl davrandılar size? Bir problem oldu mu?
ŞEBOY: Yok yok, çok iyi davrandılar. Hiçbir sorun olmadı. Zaten benim yaptırttığım cezaeviydi Kırıklar.
SONSÖZ: Gerçekten de. Siz cezaevine girince aynı şeyi düşünmüştüm.. Kadere bak demiştim.
ŞEBOY: Şimdi bazen ben kadere inanırım. Hayatında yaşanacak şeyler vardır, onlar yaşanır. Ama dediğim gibi ne yapıp yapmadığımı Tanrı da biliyor, kendim de biliyordum. Onun için ben orada fazla kalmayacağıma emindim. Adalete güveniyordum. (Gazetedeki Murat Gök resmini göstererek) hepsi kötü insanlar değil yani. Düzgün insanlar var.
Sorulara inanamazdınız. Bana diyor ki, Migros'u niye sattın? Migros orada duruyor. Belediyenin altında. Satacaktık onu, para gerekiyordu, meclise götürdük, meclis kabul etmedi, satmadık. Yani böyle saçma sapan şeyler. Kesinleşmeyen plan değişikliğini sordular bana. Sanki benmişim gibi onun tek sorumlusu. Plan değişikliğiyle talep meclise gelir; haklıysa kabul edilir, haksızsa kabul edilmez. Bu yasayla verilmiş bir haktır meclise ve ben meclisin sadece bir üyesiyim. 37 meclis üyesinden birisiyim. Ve bunlar ilçe meclisinden geçtikten sonra Büyükşehir'e gider, Büyükşehir onaylar veya reddeder. Sonra askı süreleri vardır, bunlar valiliğe yollanır. Kolay değildir. Niye plan değişikliği yaptınız ya da teşebbüs ettiniz diye sorulur mu? Sordular.
SONSÖZ: Baskın yapmadan sorgulanamaz mıydınız; yani istedikleri evrakları sizden isteseler, vermem diyebilir miydiniz?
ŞEBOY: Tabii canım. Gözaltına alınan bazı insanlar mesela, komisyonlara iki dakika girmiş çıkmış, yedek. Neyse yine de fazla konuşmayalım bu konu hakkında, dava devam ediyor.
SONSÖZ: Oradan çıktıktan sonraki süreçte, aday belli olmuştu. O süreçte kendi partinizden nasıl bir tavırla karşılaştınız. Hapisteyken ve dışarı çıkınca?
ŞEBOY: Benim yanımda değillerdi, onu söyleyeyim. Dışarı çıktıktan sonra bir tek sayın Milli Savunma Bakanımız Vecdi Gönül aradı, ziyarete geldi. O ilgilendi. Onun dışında gelen olmadı. Ama CHP milletvekillerinin hepsi geldi. Buradan da teşekkür ediyorum. Diğer partilerden de gelenler oldu.
SONSÖZ: Ne öğretti bu size? Politikada vefanın olmadığını mesela?
ŞEBOY: Ben zaten biliyordum bunu. 15 yıl gibi başkanlık yaptım, öncesi de vardı politikada, tecrübem var. Ben politikada sadece halka güvenirim. Halk yanımdaydı. Bu bana yeter. O gelmiş, bu gelmemiş önemli değil. Şimdi hala gelenler oluyor. Ama bana halk yeter. Benim çıkmamdan yarım saat önce gelip tahliye olacaksın dediler. Ben de dedim ki, haber verin de aileme, araba yollasınlar. Cezaevi müdürü güldü. Millet daha duyar duymaz, binlerce insan cezaevinin önüne toplanmış. Artık ben belediye başkanı değilim ama gelmişler. Bir saat içinde o kadar insanın oraya toplanması, 5 bin kişi oraya geliyorsa, bu bana yeter. (gözleri doluyor…) Öteki tarafta siyasiler gelmiş, bakan gelmiş, benim hiç umurumda değil.
SONSÖZ: İnsan en sevdiklerine kırılır. Mesela o süreçte ben size, sizin beklemediğimiz bir şey yapsaydım, kırılırdınız.
ŞEBOY: Elbette, sizden beklemezdim.
SONSÖZ: İşte, böyle insanlar oldu mu o süreçte?
ŞEBOY: Yok olmadı. Çünkü ben siyasileri dostum olarak görmedim pek. Beklemedim onlardan. Sokakta dolaşıyorum şimdi, aynı ilgiyi, sıcaklığı görüyorum. Başkanken onlarla dolaşıyordum, şimdi değilim, yine onlarla dolaşıyorum. Aralarındayım. Bana yeter. Çıktım mı sokağa, oh diyorum ya. Onlar için açtım bu büroyu. Niyetim yoktu. Baktım, 'abi seni görmek istiyoruz, özlüyoruz, yanına gelmek istiyoruz' diyorlar. O zaman bir irtibat bürosu açalım da adresimiz belli olsun dedik.
SONSÖZ: Siyasi olarak, defteri tamamen kapattınız mı?
ŞEBOY: Yok, şöyle söyleyeyim, belediye başkanlığını kapattım ama… Yalancı çıkmamak için milyonda bir ihtimal oluyor, binde bir ihtimal oluyor, yapmak zorunda kalıyorsunuz. Onun o kısmında çok az bir aralık bırakıyorum.
SONSÖZ: Yani milletvekilliği gibi mi?
ŞEBOY: Evet, öyle, genel siyaset. Belediye başkanlığı fazla bile yaptım, bu ister Büyükşehir belediye başkanlığı olsun, ister Buca. Bu ülkede, bu şartlarda, bu yasalarla yapılmaz.
SONSÖZ: Röportaja başlamadan önce demiştiniz ya, delilik başkanlık diye.. Biraz deli olmak mı lazım başkanlık yapmak için?
ŞEBOY: Biraz değil, tam deli olmak ya da çok aptal olmak lazım. (kahkahalar)
SONSÖZ: Şu an yeni seçilen belediye başkanları bunu anlamayabilirler ama…
ŞEBOY: Vallaha şu kadar söyleyeyim, Allah yardımcıları olsun. Çünkü hakikaten bu sistemle, bu yasalarla çok zor bu iş.
SONSÖZ: Özellikle ilçe belediyeler açısından mı söylüyorsunuz?
ŞEBOY: Hepsi için hepsi. Büyükşehir'in daha da zor. 50 km'lik çemberde hepsinin hesabı senden soruluyor. Birebir hem de. İnsanın ayağı çukura girse, hesabı senden soruluyor. Nasıl kontrol altında tutacaksın? Bizim telefon dinleme yetkimiz yok ki. Benim istihbarat birimim yok ki. Ne yapacağım yani, belediyenin içinde telefon dinleme sistemi mi kuracağım, istihbarat birimi mi oluşturacağım. Nasıl hakim olacaksın? Ama hesabı senden soruluyor.
SONSÖZ: Ayrıca, hepsine eşit biçimde nasıl hizmet götüreceksin?
ŞEBOY: Tabii. Her şeyi de sizden istiyorlar. Milli eğitimin görevini bile sizden istiyorlar. Okulları boya, temizle diyorlar. Her şey resmi kurumlar sizden istiyorlar. E, bütçeniz belli, yetkileriniz belli. Elinizi ayağınızı bağlamışlar. Çok gözü kara olmak lazım. Ben ilk başkanlığa başladığımda çok tecrübeli bir siyasetçi bana (gırtlağını göstererek) buradan geçmedikten sonra korkma dedi. Ben onu dinledim. Korkmadım ve cesaretle çalıştık. Sizler de biliyorsunuz. Yıktık, kırdık, döktük, açtık. Allaha şükür veremeyeceğimiz hesabımız olmadı. Hizmetin hesabını soruyorlar. Şimdi bana bu sorgularda dediler ki, Atatürk maskını niye yaptın diyorlar mesela.
Antalya'daki mask ile yapmışlar duvarın üzerine 7.5 ton demirle, bizim yaptığımız maskı mukayese ediyorlar.
Neden diye soruyorlar?
Bu soru sorulmaz, gidersin oradaki projeleri alır, öyle karşılaştırırsın. İmalatlarını görürsün. O niye, bu niye diye sorulur mu? Olacak şey mi?
SONSÖZ: Atatürk maskına geldik madem, biz de soralım. Bu konu yargıda mı?
ŞEBOY: Yok canım, sorulan sorulardan bir tanesi de buydu işte. Daha kesinleşmemiş. İmalatı ortada, ihale yoluyla yapılan bir proje bu. Ve anıt proje. İzmir ilerde belki bu proje ile anılacak. Çünkü dünyanın 10. büyük heykeli. 25 tane üniversiteden hoca çalıştı üzerinde. 500 ton çelik gitti. Mesela size başka bir örnek vereyim. Karşıyaka'da bir anıt yaptılar. Kaç para gitti? 4 trilyon. Cevat bey yaptı. Karşılaştırsınlar. O proje ile bu projeye baksınlar. Basın, bilirkişi, mimarlar odası, gitsin baksın. Karşılaştırın. Bizim 3.9 trilyona çıktı, o 4 trilyona. Hangisi daha büyük, hangisi daha kapsamlı, detaylı, baksınlar. Orada kullanılandan çok daha fazla çelik var bizim projede.
SONSÖZ: O dönemde CHP bu projeye karşı çıkmıştı… Sizce neden karşı çıkmışlardı?
ŞEBOY: CHP, oraya harcanacak parayla başka işler yapılmasını falan söylemişti.
SONSÖZ: Siz ne düşünmüştünüz o projeyi isterken?
ŞEBOY: Bana söyleyin diyordum o zaman, Buca'da ne eksik, onu yapayım, söyleyin. Ne istiyorsunuz, bir proje getirin diyorum. Zaten bizim eksik tarafımız, anıtlar, projeler yapmamamız. Bakın bir Eiffel kulesi yapmışlar, 20 milyon turist gidiyor. Fransa deyince akla Eiffel kulesi geliyor. Biz ne yapmışız? 1800'lerin sonunda padişah bir saat kulesi yapmış 13 metre boyunda; başka? Yok.
SONSÖZ: Kalıcı bir şey olsun istediniz?
ŞEBOY: Elbet, kalıcı olmalı.
SONSÖZ: Yeri konusundaki eleştirilere ne diyorsunuz? Gecekonduların ortasında, pis bir dereye bakıyor…
ŞEBOY: Evet ama kent yenilemeye de böyle başlanır. Benim yaptığım projeler, bir merkezden başlar kentin dışına doğru açıldım ben. İşte Evkalar, kültür merkezini nereye götürdüm, Kuruçeşme'ye. Kozağaç mahallesine. Hep gecekondu vardı oralarda. Ama yaptıktan sonra giydirme cepheli apartmanlarla doldu. Gidip bir baksanız tanıyamazsınız. Kent böyle yenilenir. Kentin dışına doğru bir şeyler yaparsanız, onunla beraber etrafı da yenilenir.
SONSÖZ: Yeşildere yolunu bir süre sonra, mesela 10 yıl geçtikten sonra çok farklı mı göreceğiz?
ŞEBOY: Tabii ki çok farklı göreceksiniz. Çünkü neden, ben yanında 10 tane evi birden istimlak ettim zaten. Temizledim. Benim orası son sınırım. Bir de o proje, öyle bir yer istiyor. Buca'da düşünün bakalım, onu yapacağınız başka bir yer var mı? Herkesin gelip geçtiği, görebildiği, Buca'nın sınırının başladığı yer.
SONSÖZ: Açılışa çağırdılar mı sizi?
ŞEBOY: Belediye başkanı telefon etti.
SONSÖZ: Sonra iptal ettiler…
ŞEBOY: Önemli değil, proje orada. İmalatı orada, buyursunlar desinler ki 10 torba çimento fazla kullanıldı. 6 aydır belediye ellerinde. Kesin kabul olmayan bir proje daha. Kendileri daha geliştirebilirler. Benden sonra.
SONSÖZ: Statla ilgili eleştiriler ne?
ŞEBOY: Tapusu yokmuş. Böyle bir rezalet olur mu? Düne kadar tapusu mu vardı, bütün molozlar, çöpler dökülmüyor muydu oraya? Dökülüyordu. Eee. Biz onu adam ettik. Ben zengin bir belediye değildim ki. Ne yapıyordum, yere para vermedim. Ama gittim tapusunu da aldım. Üç gün sonra aldım tapusunu.
SONSÖZ: Tapusu var yani?
ŞEBOY: Tapusu var. Ama sonrasında aldım. Hizmet bu.
SONSÖZ: İtiraz ettikleri nokta bu mu?
ŞEBOY: Evet, tapusu yok.
SONSÖZ: Yani parayla ilgili, şu kadar fazla harcanmış falan gibi bir durum yok mu?
ŞEBOY: Bakın o ihaledir zaten. İhalede hak edişler vardır. Yapılan her işin hak edişi vardır. Yapılmayan bir şeyin parasını alabilir misiniz? Ne mühendis imzalar, ne hesap işlerinde ödeme yapanlar atar imzayı. Olur mu? Tek tek hak edişler incelenir, mühendislerce, hesap işlerince, imzalar atılır. Bir de yapılan ihale var. Bu proje şu kadar ihale edildi. Neden, projeden çıkıyor imalat. Şimdi orası 14.5 trilyon liraya mal edildi. Yalnız stadyum değil, çevresiyle beraber yürüyüş yolları voleybol, basketbol sahaları. Bilmiyorum gezdiniz mi? Işıklandırılması harika bir proje oldu. Gece maçları oynanıyor. İzmir'de yok böyle bir stat. Kendinizi İngiltere'de zannedersiniz maç seyrederken. Kaç para çıktı bu proje? 14.5 trilyon. Ben iddia ediyorum, alsın bu projeyi devlet kendisi yapsın, 35.5 trilyon lira.
SONSÖZ: Başkan Tatı ile yaptığım röportajda stat projesi için 'ben orayı yıkar yeniden yaparım, 7.5 trilyona mal ederim' demişti.
ŞEBOY: O bilmez ki, yani inşaatçı değil. Nereden bilecek? 7 trilyon liraya yapsın, ben diplomamı yırtarım. O arazide!. Hayatında bir çivi çakmamış, inşaatın ne olduğunu bilmeyen bir adam, nereden bilecek? Bilmesi mümkün değil tabii. O araziyi bu hale nasıl getirdiğimize baksın, ışıklandırma kaç para, ona baksın. Bilmez. Hayatında iş yapmamış ki.
SONSÖZ: Öğrenecek ama.
ŞEBOY: Öğrenmez, öğreninceye kadar 5 sene geçer. Önceden bilgiyle gelecek. O birikimin varsa üstüne bir şey koyarsın. Ben neden yaptım o projeyi. Niye 14.5 trilyon lira gitti? Araziden dolayı bitirdim. Düz arazide yapabilir misiniz o projeyi 14.5 trilyon liraya? Yapamazsınız. Sen düz arazide Halkapınar stadı gibi yaparsın işte. Yapsınlar bakalım şimdi işte 40 bin kişilik stat. Benimki 10 bin kişilik. Yani o zaman 60 trilyon liraya bitirsinler bakalım stadı. Görelim bakalım. Üstelik Buca'daki sadece stat değil, arka tarafında semt sahası var. Yürüyüş yolları, kafeteryalar, voleybol, basketbol sahaları, spor kompleksi. Halı sahalar. Çöplüğü çevirdik. Niye para vereyim ben hazinenin yerine? Tapusuz olan bir yere. Ben aptal mıyım? İşte 10 trilyon eder. Niye 10 trilyon lira vereyim ben devletin çöplüğüne? Devlet satsın bakalım satabiliyorsa.
SONSÖZ: Nasıl değerlendiriyorsunuz Buca Belediyesi'nde yaşananları, yapılanları? Eski başkandan öte, bir Bucalı olarak.
ŞEBOY: Vallaha ben kavgadan başka bir şey görmüyorum şu anda.
SONSÖZ: Vatandaşlardan size gelen duyumlar nasıl?
ŞEBOY: Vatandaşlardan çok şey var. Bu kavgalardan dolayı memnuniyetsizlik var. Tabii hizmet için henüz erken.
SONSÖZ: Onu soracaktım. Siz belediye başkanlığı yaptınız. Ne kadar avans tanırsınız, yeni bir belediye başkanına?
ŞEBOY: Bir yıl tanımak lazım. 1 yıl sonra da ufak ufak ortaya çıkması lazım yapılan şeylerin. 1 yıldan önce konuşmak yanlış olur. Şimdi kadrosunu kurmaya çalışıyor doğal olarak, sistemini oturtmaya çalışıyor. Bir şey demem yani. Bana da yakışmaz zaten. Şu anda çalıştı çalışmadı.
SONSÖZ: Erken yani.
ŞEBOY: Erken de, 2 yıl geçse de demem yine. Olmaz. Halk kararını versin. Çünkü ben o koltuğu bıraktım. Terk etmiş bir insanım. Beni de eleştirenler oldu, normaldir.
SONSÖZ: Yanlış anlaşılır diye mi?
ŞEBOY: Yanlış anlaşılır, takdiri halk versin. Mukayese etsin, bundan önceki dönemi, şimdiki dönemi. Halk mukayese eder, halk çok akıllıdır, bilir yani.
SONSÖZ: Yapamadığınızı düşündüğünüz ne var? Bir cezaevini biliyorum, çok istemiştiniz oraya alışveriş/kültür merkezi tarzı bir kompleks yapmayı. Bir de Şirinyer pazaryerini modern bir merkeze dönüştürme projeniz vardı.
ŞEBOY: O başladı ama biliyorsunuz. Taşınacağı yer olan Şakran Cezaevi çok hızlı biçimde devam ediyor, bitmek üzere. 2011'de bitecek, ondan sonra da Buca Cezaevi taşınacak. Burasının plan projesi için biliyorsunuz rahmetli Piriştina ile 5 sene tartıştım. Plan proje hazır şu anda. Cezaevi taşındı mı artık özelliştirme ile altı otopark, çevresi yürüyüş yolları. Çarşısı, okulu ile çok güzel bir merkez olacak.
SONSÖZ: Pazaryeri?
ŞEBOY: Orasını vermediler işte. Bir Akmerkez gibi düşünmüştüm. Sonradan pazaryerinin üzerini kapatalım, otopark gibi yapalım dedik, ona da Büyükşehir'den ret geldi. Engellendiği için tamamlayamadım.
Bir doğal yaşam parkı vardı istediğim, onda da ormana, yasalara takıldık. Yasada değişiklik yapılması gerekiyordu; ormanda hayvan bakabilirsiniz diye. Sonra hazırladıklarımız vardı ama onlar bu döneme sarkacak projelerdi.
SONSÖZ: Neler vardı mesela?
ŞEBOY: Tramvay hattı vardı. Mevcut tren yolu hattını, Beyoğlu'ndaki gibi nostaljik tramvay gibi yapacaktık. Ulaştırma Bakanlığı'nda projeleri bitti. Teklifleri yapıldı. Buca istasyonundan Şirinyer istasyonuna kadar. O duvarlar yıkılıyor, gezinti yolları yapılıyor. Aynı Beyoğlu gibi olacaktı. Projeleri belediyede. 2 milyon 750 bin avroluk bir bütçe çıktı. Böyle bir proje sonrası, düşünün oraya bakan evler, dükkanlar kafelere restoranlara dönüşecek.
SONSÖZ: En büyük projeniz bu muydu?
ŞEBOY: Benim en büyük projem, Gölet çevresini İzmir'in bir eğlence merkezi yapmaktı. Disneyland, aqua parklar, safari parklar, golf sahaları. Nif dağlarında, Kaz dağlarında olduğu gibi butik oteller.
SONSÖZ: Buca'dan taşınmayı hiç düşünmediniz mi?
ŞEBOY: Yok hayır ama Kaynaklar'a taşındım. Ben burada doğdum, büyüdüm. Ailem, ta 1924'lerden beri… Bırakmazlar da beni, onu da söyleyeyim.
SONSÖZ: Eşiniz demedi mi gidelim buradan diye?
ŞEBOY: Yok hayır. Bakın, kimler gider? Eğer 15 yıllık belediye başkanlığında sokağa çıkmamışsanız, dostlarınıza sırtınızı dönmüşseniz, o arkadaşlarınızı tekrar eskiden olduğu gibi aramamışsanız, o zaman sokağa çıkacak yüzünüz olmazdı. Benim öyle bir olayım yoktu ki. Ben işim bitince saat kaç olursa olsun, bitti mi, ben o insanların arasındaydım. Hiç korumayla dolaşmadım ki.
SONSÖZ: Doğru, hiç dolaşmadınız, şahidim.
ŞEBOY: Gittim arkadaşlarımla beraber oldum. Dün ne yapıyorduysam, bugün de aynı şeyleri yapıyorum. Hiçbir değişikliğim olmadı. Hatta şimdi insanlar daha fazla ilgi var. Artık rahatladım, insanlar sizi daha çok görmek istiyoruz diyorlar, beni o memnun ediyor.
SONSÖZ: İktidarın insanları değiştirdiğini düşünüyor musunuz? 15 yıl önceki Cemil Şeboy, her başkan seçilişinde aynı Cemil Şeboy muydu? Neler gözlediniz kendinizle ilgili?
ŞEBOY: Olgunlaşıyorsunuz. Bir olgunlaşma var. Ama beni hiç şımartmadı. Bana verilen bir görevdi o. Onun süresini bilmiyordum. İçinde bastırılmış duyguları olanlar değişiyor. Bende o yoktu. Ben hiçbir zaman o koltuğu, bu yaptıklarımın benim olduğunu, şahsi malım gibi, makamım gibi hiçbir zaman görmedim. Bir emanet bana verildi, bu üç sene olur, beş sene olur, o bakımdan hiç değişmedim.
SONSÖZ: Şu an iktidar olanlara, bu görevi ilk kez yapanlara bir tavsiyeniz var mı?
ŞEBOY: Tavsiyem, o koltukların kimsenin olmadığını iyi bilmeleri. 15 yıl da kalsanız, 20 yıl da kalsanız, oralar bir emanet. O kocaman belediye binasını ben yaptım. Hiçbir zaman bu benim gözüyle bakmadım. Hiç bakmadım. Görevim bitti, nasıl geldiysem, öyle gittim. Çok rahatım. Bütün arkadaşlarıma da o duyguya kapılmamalarını söylerim. Sonra çok zor olur. Onlar için işte o zaman orada oturamazlar. Belediye başkanı olmadan önce o kentte o sokakta, o apartmanda oturuyorsan, yine orada oturman lazım.
SONSÖZ: Merdivenleri çıkarken, bir gün ineceğini de bileceksin diyorsun.
ŞEBOY: Kesinlikle. Bir de ben, siyasette tanıdığım insanların yüzde 80'ine güvenmem. Benim siyasetten önce tanıdığım insanlar, benim gerçek dostlarım.
SONSÖZ: Tekrar siyasi hayata dönecek olursanız, bu yeniden AKP olabilir mi? Yoksa benim için AKP defteri kapandı mı diyorsunuz?
ŞEBOY: Şimdi hiçbir şey demiyorum. Şu an parti olarak da, siyasi olarak bir şey düşünmüyorum. Çok teklif yapıyorlar. Yeni kurulan partilerden başka yerlerden. Ama yarın ne olacağını bilmiyorum. Benim için çok erken. Üstelik içimden siyaset yapmak da hiç gelmiyor. Rahata alıştım ben. Çok rahatım. Sorumsuzluk çok güzelmiş yani.
SONSÖZ: Tembellik hakkını kullanıyorsunuz.
ŞEBOY: Aynen. Belediye başkanlığı yaparken geçerdim yoldan, bakardım bahçeli yerlerde, kahvelerde insanlar ne güzel oturmuşlar, sohbet ediyorlar. Özenirdim onlara.
SONSÖZ: Üçüncü dönenimizde ben şahit olmuştum, üzerinizde bir bıkkınlık vardı.
ŞEBOY: Evet, hep problem çünkü. Sabah gelirken eyvah bugün hangi problemle karşılaşacağım diyorsun. Senin masana güzel haber gelmez ki? Çözülmeyen haber gelir değil mi? İnsan kalp hastası olur, hep şikayet.
SONSÖZ: Belediye başkanlığı kaç dönem yapılır sizce?
ŞEBOY: İki. En fazla iki.
SONSÖZ: Üçüncü fazlaydı diyorsunuz.
ŞEBOY: Evet, fazla. Bir dönem yetmez, üç dönem fazla. İki dönem ideal. Ciddi yapmazsan işi, kapatırsın kapıyı. Gelen davetlere yurt dışına gider gelirsin. O zaman beş dönem de yetmez sana.
SONSÖZ: Borcunuz fazla diyorlar belediye için?
ŞEBOY: Bunlar doğru değil. En az borcu olan belediyelerden biriyiz. Bornova'nın parası vardı, Cengiz harcamadı, sonra gelen de öyle. Bizim öyle değil. Bu yanlış tabii.
Bir de belediyenin parası olmaz. Piyasada da bu böyledir. İş yapan insanlar böyledir. Ben piyasadan geldim, inşaat yapıyordum. Bugünkü maliyetle yarınki maliyet aynı değildir. Bugün elinde 10 milyarlık paran varsa, 20 milyarlık iş yapacaksın. Çünkü yapamazsın sonra. Ha, şimdi Tedaş'a borç var. Niye ödeyim Tedaş'a para? Ödemem ya. Şimdi olsam, yine ödemem.
SONSÖZ: Neden?
ŞEBOY: Niye ödeyeyim? Sokak aydınlatmalarını bizden istiyorlar. Niçin ödeyecekmişim o parayı? Tedaş istediği yere gidiyor dikiyor. Dağın parasına dikiyor direği, parasını ver diyor bana. Vermem.
Piyasa borcumuz olsa olsa 5-6 trilyondur. Hiçbir şey değildir o para.
SONSÖZ: Buca'nın gelirleri nasıldı?
ŞEBOY: Buca zengin bir ilçe değildir. Bugün Buca'nın bütçesi 70 trilyondur. Biz bunları 70 trilyonluk bütçe ile yaptık. Ama nasıl yaptık? Ben 15 senede 50 kişi alabildim belediyeye. İşte o almadığım işçilerin parasıyla yaptım. Bugün Buca Belediyesi'ne 400 tane, 500 tane adam alırsanız, ancak maaşları ödeyebilirsiniz. Hiçbir şey yapamazsınız. Şimdi onlar oluyor. Onun için örtsünler diye belediyenin borcu var diyorlar. Çünkü bir şey yapamayacaklar ya. Güneşi balçıkla sıvayamazsın. Ama o kadar da alacağı var bu arada.
SONSÖZ: Benzin istasyonu gelirlerinin önceden alındığını söylüyordu başkan Tatı.
ŞEBOY: Aldım, kirasını uzattım. Bana sorulan sorulardan biri budur. İki benzin istasyonu. Bu benzin istasyonları benden önce Ertan Erdek zamanında yapılmış, yeşil alana yapmışlar. Ve plan harici kullanırsan, bunu vatandaş mahkemeye veriyor. Arsa sahibi, 'Ben yeşil alanı terk ettim, belediye benzin istasyonu yaptı' diyor. Mahkemeyi kazanıyor ve anında gidiyor, Onurlar diye bir şirkete satıyor. Tapu üzerine geçiyor. Bizim de orada 150 metre bir yeri var belediyenin. Adamlar burayı satın bize dedi. Satalım. Kaç para dedik, 1.5 trilyon dediler. Baktım tapuya, 800 milyar lira göstermişler alım satımını. Şufa hakkı denilen bir hak var tapuda, ben de onu kullandım. Tekrar 800 milyar liraya, o adamların benzin istasyonunun tapusunu aldım. Belediyenin üzerine. Çağırdım içindekileri, 5 sene kira artırımı yaptım. Size dedim, 5 sene kira artırımı yapıyorum, 5 küsur trilyon lira kira aldım. Belediyeye. Hem bedavaya getirmiş oldum, hem de kasama 5 trilyon lira para koydum. Tapusunu da aldım. Bu suç mu? Niye almayayım? Niye yapmayayım? Sen de para bulacaksın. Buca'nın çıkışında bir benzin istasyonu var. Kendisine de söyledim. Bak dedim orada duruyor.
SONSÖZ: Yeniden mimarlığa dönme gibi bir durumunuz olur mu?
ŞEBOY: Yok dönmem. Ancak kafamda bir proje var. Çok farklı. Ama sermayem yok. Sermayeyi tükettik. 15-20 tane dairemi sattım. Hiçbir şey kalmadı.
SONSÖZ: Başkanlık dönemince mi?
ŞEBOY: Evet, tabii.
SONSÖZ: Gerçekten mi?
ŞEBOY: Evet. Şimdi son oturduğum bir yer var, onu satıyorum. Kaynaklar'da yaptığım bir ev var. Babamdan kalan bir dairem var. İşte 15-20 daireden bir tanesi kaldı. 4'te bir dükkanım var.
SONSÖZ: Başkanlık dönemi, sizin gelirlerinizin azaldığı dönem olmuş. Neden böyle oluyor?
ŞEBOY: E, ben laf olmasın dedikodu olmasın diye hiç iş yapmadım. Daha önce müteahhitlik yapıyordum. Aldığım 3-4 milyar bana yemek parasına yetmiyordu. Satarak hep ayakta durdum.
SONSÖZ: Düğünlere gidiyorsunuz, takıları cebinizden mi takıyordunuz?
ŞEBOY: Hepsini, hepsini cebimden karşılıyordum. Belediyenin kasasından bir tane yoktur, bulamazsınız. Takabilirdim, onu da söyleyeyim. Ama ben kendime yakıştıramadım. Bizi oraya belediye başkanı diye çağırıyorlar. Tabii ki dostlarım vardı ama. Hep cebimden karşıladım. Yaz sezonunda 100'ün üzerinde altın takıyordum. Hepsi cebimden.
SONSÖZ: E, hakikaten delilikmiş başkanlık. Hem hizmet et, hem cebinden ver.(gülüşmeler)
ŞEBOY: Eğer ben işe devam etmiş olsaydım, 100 tane dairem, dükkanlarım olurdu. Ben kendi yaptıklarımı sattığım gibi babam kent içinde 50 dönüm yer bıraktı bize. Kaykamamlığın arkasında. Onlar da gitti. Ondan sonra bir de çamur yedik.
SONSÖZ: Miami'deki evlerinize ne oldu?
ŞEBOY: Ya, Miami'de. Bir bulabilsem. Çatır çatır yiyeceğim ama bulamıyorum işte!(kahkalar)
SONSÖZ: Bu iddialarla ilgili yasal bir yola başvuracak mısınız?
ŞEBOY: Olacak tabii. Mahkeme bir neticelensin, hepsi olacak. Ceza davaları açacağım. O söyleyenlere ben bir vekalet vereyim, dünyanın her tarafından araştırsınlar. Bulurlarsa onların olsun. Varsa öyle bir şey, hepsi onların olsun. Sahtekarlar, yalancılar, düzenbazlar. Bunlar ahlaki değil. Böyle gazetecilik olmaz. Devletin kurumları öyle söylüyorsa, düğmeye bassınlar, dünyanın her tarafında neyin var neyin yok ortaya çıkar.