Türk asıllı yıldız futbolcu İlkay Gündoğan “Fark Yaratan” hikayesini Hanzade Ünuz’a anlattı…
Ben futboldan öyle fazla anlamam.
Kritik transfer haberlerini takip etmem, işin gizli dedikodularını hiç bilmem.
Ancak iyi bir hayat hikayesi, çarpıcı bir başarı öyküsü bulursam kaçırmam.
Bir süre önce gittiğim Almanya'da dünya futbolunun önde gelen yıldızlarından İlkay Gündoğan ile röportaj şansı bulunca da kaçırmadım doğrusu.
Köln'den Dortmund tren istasyonuna vardığımda buluşacağımız kafeye gitmek için bindiğim taksi şoförü hem Türk, hem de İzmirli hemşerim çıkınca ilk işim İlkay'ı sormak oldu.
'Çok seviyorum, harika bir çocuk. Hepimizin gururu' dedi.
Daha önce profesyonel ünlü bir futbolcu ile tanışmamıştım.
'Çok ünlüyüm' tarzında hava yapan biriyle karşılaşmaya hazırlamıştım kendimi.
Oysa kafeye girdiğimde gülümseyen samimi gözlerle bakan, son derece yalın genç bir adam karşıladı beni.
Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından 25 yaşındaki futbol yıldızı İlkay Gündoğan...
En rahat, en kendi gibi haliyle karşımda oturuyordu.
Borussia Dortmund'da oynadığı son 5 yıl içinde milyonların sevgilisi olmuş, asistleriyle tribünleri ayağa kaldıran dünya çapında futbol yıldızı o değildi sanki.
Yıllardır tanışıyormuşuz gibi açık yüreklilikle anlattı hikayesini.
Balıkesirli gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya'nın Gelsenkirchen kentinde doğan İlkay beni hayrete düşüren zenginlikteki Türkçesi'yle yanıtladı tüm sorularımı.
İlkay Gündoğan son derece kibar, sakin ve dengeli tarzıyla genç yaşta taşıdığı şöhreti fazlasıyla hazmetmiş genç bir adam.
Futbol yeteneği henüz sadece 3 yaşındayken keşfedilmiş.
Sanki içgüdüsel olarak hep futbolun peşinde koşmuş.
Sohbetimiz boyunca beni neredeyse 'Siz çok ünlü bir futbolcusunuz biliyorum, beni kandıramazsınız...' dedirtecek kadar alçakgönüllüydü.
Ama kazanmaktan bahsediyorsak eğer,
İşte tam o anda iddialı, yakıcı bir İlkay Gündoğan çıkıyor karşınıza...
Disiplinli azmi ve aklıyla yönettiği hırsıyla hep daha iyi olmanın peşinde koşan bir sporcu.
Transfer haberlerinin havada uçuştuğu ama henüz hiçbir şeyin kesinleşmediği dönemde yaptığımız bu sohbetimizde 'Patron antrenördür' derken meğerse önemli bir tüyo vermiş İlkay bana…
Ama ben 'anlamamışım'…
Şimdi ise anlaşıldığı üzere Barcelona performansıyla dünya futbolunda çığır açan ve Bayern Münih'te büyük başarılara imza atan ünlü İspanyol teknik direktör Pep Guardiola ve İlkay Gündoğan İngiltere Premier Ligi'nin dev ismi Manchester City'de buluştu.
İlkay Gündoğan kendisini daha önce de Bayern Münih'e almak isteyen ancak başaramayan Pep Guardiola'nın önümüzdeki sezon çalıştıracağı Manchester City'e transfer ettiği ilk isim oldu.
'En büyük amacım Messi`yi dünyanın en iyi futbolcusu yapmaktı, ama o beni dünyanın en iyi hocası yaptı' diyen Guardiola...
Ve
'Messi aslında bu dünyadan biri değil' diyen İlkay Gündoğan...
Yolları nihayet kesişti.
30 milyon euroya Borussia Dortmund'dan Manchester City'e transfer haberlerinin ardından birkaç soru daha yöneltme fırsatı bulduğum yıldız futbolcu şimdi İngiltere'ye yolculuk için hazırlık yapıyor.
İlkay Gündoğan, sonunda kavuştuğu Pep Guardiola'nın öğrencisi olmak için eşyalarını toplamaya başladı.
İlkay ile tanışmak bana dünyaca kabul gören star başarılarının ardında yatan gerçek ve değişmez nedeni dünya gözüyle görme, anlama fırsatı vermiş oldu.
Yaptığı işe naifliğini korumuş bir hal ve tutkuyla bağlı olmak...
Yeşil sahaların görüp görebileceği en mütevazı, en sevimli futbolcusu İlkay Gündoğan ile hayatı, futbolu ve de aşkı konuştuk...
Borussia Dortmund'dan Manchester City'e 30 milyon euroluk transferiyle dünya futbol gündemine oturan Türk asıllı yıldız futbolcu İlkay Gündoğan 'Fark Yaratan' hikayesini Hanzade Ünuz'a anlattı…
-Henüz 3 yaşındayken futbol oynamaya başladığınız doğru mu?
Evet ama aslında o kararı ben vermedim. Yani babamın yanına gidip de, ben futbol oynamak istiyorum demedim. Abim futbol oynuyordu, ailem beni de kulübe yazdırdı.
-Ailede futbola meraklı biri mi vardı?
Yok hayır öyle bir kimse yoktu. Babam ve annem çocukları sokaktan uzak kalsınlar, takım içinde arkadaşlarla tanışsınlar, okul dışında da arkadaşları olsun diye düşündüler. Gelsenkirchen'de disiplinli bir çevrede yetişmemizi istediler. Bugüne kadar geleceğimi doğrusunu isterseniz düşünmemiştim. Yani böyle profesyonel bir futbolcu olacağımı. Nasipmiş artık…
KAYBETMEK BENİ ÇILDIRTIR
-Akrep burcusunuz… Akrep burcu çok hırslıdır. İnanıyor musunuz burçlara?
Hayır hiç inanmıyorum burçlara ama saha içinde futbol oynarken mutlaka hırsım vardır. Kaybetmeyi hiç sevmem, hatta nefret ederim. Çocukken parkta oyun oynarken bile kaybetmeyi sevmezdim. Ama hırsım en çok sahada futbol oynarken ortaya çıkıyor. Saha dışında çok sakin biriyim, çok fazla dışarı çıkmam. Evde arkadaşlarımla oturmasını severim.
-Kaybedince hırstan ağladığınız oldu mu hiç?
Maçta olur, 1-0 geride olduğumuz bir maçta hırslanırım. Kaybetmeyi sevmediğim için hırslanırım. Hatta bayağı kızarım. Takım arkadaşlarıma da kızarım, kendime de kızarım. Hocaya da kızabilirim ama pek fazla göstermem, içimden kendi kendime kızarım.
-Diyelim ki top geldi ama güzel vuramadınız…
Kendime kızarım. Aklımda birkaç dakika durur, keşke şöyle yapsaydım diye farklı pozisyonları düşünürüm. Ama kaybetmekten nefret ederim. O beni bayağı bir çıldırtır.
BENİM BÜYÜK ŞANSIM FUTBOL
-Futbol dışında da kaybetmeyi sevmiyorsunuz sanırım. Hedefleriniz var…
Her zaman. İnsanların her zaman hedefleri olması gerekiyor. Hedefi olmazsa motivasyon oluşturmak da zor.
-Hedef koymayı, hedefe doğru yürümeyi nasıl öğrendiniz?
Annem ve babamın bize bunu öğrettiğini düşünüyorum. Sonuçta her zaman 'Ne yaparsan en iyi şekilde yap' dediler abime ve bana.
-Başarılı olmak nedir size göre?
Başarı kendi hedeflerine ulaşabilmektir benim için. Herkesin kendisine ait hedefleri vardır. Sporda olsun, okulda olsun, işte olsun…
-İnsanlar çoğu zaman kendilerine bir yol çizmekte zorlanırlar. Özellikle de gençler…
Benim büyük şansım çok erken yaşta spora başlamak. Sporda her zaman hedeflerin olur. Sporun dışında hedefim okulu bitirmekti. Okuldan sonra zaten hayatımda spordan başka bir şey kalmadı, yol çizilmişti.
-Peki futbol olmasaydı hangi mesleği seçerdiniz?
Benim büyük şansım hayatımda futbol olması. En iyi arkadaşlarım üniversitede okuyorlar ama benim kafamda öyle belirli bir meslek yoktu. Zaten okul bittikten hemen sonra profesyonel futbol başladı. Başka bir şey düşünecek zamanım olmadı, mecbur da kalmadım. Futbol devam ettiği için böyle bir şey düşünmem gerekmedi.
AİLEM MUTLU OLMAMI İSTEDİ
-Rüya gibi bir başarı var ortada ama bugünlere gelmek de öyle kolay olmamıştır…
Tabii ki kolay olmadı. En zor zamanlar aslında 15 – 16 yaşlar dönemiydi. Haftanın 5 günü antrenman yapıyorduk . Her gün okula gidiyordum. Okuldan sonra hemen bir şeyler yiyip antrenmana gidiyordum. Akşamları da geç çıkıyordum. Pek zamanım kalmıyordu. Sadece biraz dinlenmeye vaktim oluyordu.
-En büyük destekçi kimdi evde?
Annem ve babam pek karışmazlardı bana. Sonuçta sen futboldan memnun olduğun kadar oynayabilirsin, istediğini yap gibi davranırlardı. Bir gün profesyonel olacaksın ya da profesyonel olsan iyi olur gibi sözler söylemediler hiçbir zaman.
-Başaracaksın diye bir baskı olmadı yani…
Yok, hiçbir zaman yoktu. Ailem sadece mutlu olmamı istedi, önümde bir hedefim olmasını önemsedi. Futbolun beni bu kadar motive edeceğini belki de beklemiyorlardı. Onlar için de sürpriz olmuştur.
-Size de sürpriz oldu mu başarınız?
Benim için de sürpriz oldu, ben de buraya kadar geleceğimi, profesyonel olacağımı hiçbir gün beklemezdim.
FUTBOL ZEKASI DİYE BİR ŞEY VAR!
-Ünlü bir futbolcu olmak isteyen on binlerce genç var ama bir elin parmakları kadar yıldız futbolcu çıkıyor. Sırrı nedir bu işin?
Yetenek, çalışma azmi ve fedakarlık. Arkadaşların dışarıda gezerken, sinemaya giderken sen her gün antrenman yapıyorsun. Dediğim gibi bazen haftada bir gün boşum oluyordu. Sadece o gün akşamüstü en iyi arkadaşlarımla buluşabiliyordum.
-Peki yetenek?
Yeteneğin nereden geldiğini bilmiyorum. Ama ayaklarının yatkın olması kadar futbol zekası da önemli. Futbol zekası diye bir şey var tabii ki… Hem fiziksel, hem zihinsel bir yetenek gerekiyor.
-Ne zaman 'Evet, ben gerçekten yetenekliyim' dediniz?
17 – 18 yaşlarımda ilk profesyonel adımlarımı atmıştım. O zaman belliydi zaten, arada boşluk kalmamıştı. Profesyonel olmaya çok yakındım ve o zaman daha çok istemeye başladım. O beni daha da çok motive etti. İlla profesyonel olmak istiyordum. Ondan sonra da başka bir şey yapmak istemedim zaten. Sadece futbola konsantre oldum.
-Futbolcular soyunma odasından yeşil sahaya yürürken ne hissederler, doğrusu hep çok merak etmişimdir?
Çok güzel bir his… Belki de milyonlarca kişi bu hissi yaşamak istiyor. Ama 90 dakikalık maçta sadece maçı kazanmak için konsantresin, sahaya o şekilde çıkıyorsun. Statta kaç bin seyirci var diye düşünmüyorsun. Tek futbolu ve kazanmayı düşünüyorsun.
MESSİ BU DÜNYADAN DEÐİL
-Kimi örnek aldınız futbolcu olarak?
Gerçeği söylemek gerekirse örnek aldığım pek kimse yok. Birkaç yıl önce Barcelona'nın takım olarak oynadığı oyunu seyretmeyi çok seviyordum.
-Şimdi beğenmiyor musunuz?
O dönem daha da başkaydılar, oynadıkları futbol tarz olarak bambaşka bir şeydi. Onları seyretmeyi çok seviyordum ama öyle örnek aldığım biri pek yok.
-Ronaldo ve Messi gibi olmak mümkün mü?
(Gülüyor) Ronaldo belki olunabilir ama hiç kimse Messi olamaz. Messi bambaşka birisi, aslında o bu dünyadan değil. Oynadığı futbol bambaşka. Çünkü Messi'de hem zeka, hem yetenek en üst seviyede. Ronaldo'nun daha çok çalışarak oralara geldiğini düşünüyorum . Messi de tabii ki çok çalıştı ama onun yeteneği bambaşka . Öyle bir yetenek ben hiç kimsede görmedim.
-Messi başka bir galaksiden mi yani?
Öyle olması gerekiyor aslında...
-Futbolcular örnek olmak gibi bir sorumluluk hissederler mi?
Tabii ki her şeyin yerinde olması gerekiyor. Bizi milyonlarca kişi izlediği için, çocuklar da izlediği için örnek alıyorlar. Bizim de ona göre davranmamız gerekiyor.
ARDA TURAN'I GURURLA İZLİYORUM
-Türkiye'den arkadaş olduğunuz futbolcular var mı?
Bugüne kadar tanıştığımız bayağı kişi oldu. Hakan abi, Hakan Ünsal ile zaman zaman mesajlaşırız. Bizi unutmuyorlar sağ olsunlar. Ara sıra hal hatır soruyorlar.
-Türkiye'de tuttuğunuz bir takım var mı?
Eskiden bir takım vardı ama profesyonelliğin getirdiği sorumlulukla şu anda tuttuğum bir takım yok. Ama Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğunda çok etkilenmiştim, gurur duymuştum.
-Arda Turan ile tanışıyor musunuz?
İstanbul'da bir kere görüşmüştük. Hatta halı saha maçı yapmıştık. 2012 yılı kış izin dönemindeydim, yılbaşı tatil için İstanbul'daydım.
-Arda'nın başarısını örnek alıyor musunuz?
Tabii ki, Arda Turan'ın şu an oynadığı takım dünyanın en iyilerinden birisi. Bunu söylemek lazım. Her futbolcu için oraya ulaşmak… Barcelona dünyanın en iyi takımlarından birisi yani. Dünyanın en büyüklerinden ve Arda abi sonuçta bir Türk olarak bütün Türkiye'yi ve bütün Türkleri temsil ediyor. Bu herkes için gurur verici, bizim için de tabii ki. Biz de onu takip ediyor. Başarılı olmasını istiyoruz. Zaten biraz tanıştığımız için de bambaşka gözle bakıyoruz. Gerçekten çok gurur verici, Arda abiyi gururla izliyorum.
KIZ ARKADAŞA ZAMAN YOK
-Şu anda futboldan başka bir şeye yer var mı hayatınızda? Kız arkadaşınız var mı örneğin?
Yok. Zaman kalmıyor zaten.
-Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Yok canım… Kimle evleneceğim? Kız arkadaşım, hiçbir şeyim yok (Kahkahalar) … Önce bir kız bulmamız, ondan sonra görüşmemiz gerekiyor. Birkaç sene anlaşmamız gerekiyor. Ondan sonra evlilik…
-'Yok canım' diye topu taca atanlar yakalanır ama ilk önce…
İyi olur aslında ama iyi birini bulmak gerekiyor. O da bizim olduğumuz pozisyonda biraz zor.
GOL ANLATILMAZ, YAŞANIR
Gol atınca ne hissediyorsunuz?
Pek fazla gol atmadığım için … (Kahkahalar). Bayağı bir zor…
-Borussia Dortmund'u finale taşıdığınız goller var ya…
Gol atınca önemli gol oluyor… Aklıma hemen gelen birkaç gol var örneğin, benim için bambaşka yeri olan. Tabii ki bu hisler anlatılmaz. O hissi yaşamak için insanın onu yaşaması lazım.
-Biz faniler için hayal gibi bir şey… Rüyanıza girdiği de oluyor mu?
Maçtan önce uyuyamam. Gerginlik olur, hep maç anını düşünürüm. Maç sonrası iyi bir sonuç almışsan rahat rahat yatarsın. Memnunsun, çünkü her şey istediğin gibi oldu. Yatarsın, hemen kafayı vurup uyursun. Ama kötü sonuç var ise kaybettiğin toplar varsa, öyle şeyleri düşünürsün. Onlar akılda kalır.
PAS ATMAYI SEVİYORUM
Orta saha oyuncusunun özelliği nedir?
Hem defans sorumluluğu olur, hem de ofans. İkisi de olur. Orada bir balans sağlamak önemli. Ben pas atmasını sevdiğim için gol pası olsun, önemli paslar olsun…
-Asistleriniz var efsane olan…
Çok değil (Gülüyor).
-Çok mütevazısınız ama ben de dersime çalıştım. Maçın kaderini değiştiren asistleriniz var. Vikipedia'da bile öyle yazıyor…
Onlar neye baktılar, hangi istatistiklere baktılar bilmiyorum… (Gülüyor)
Gol nasıl atılır, orta saha oyuncusunun gol atması beklenir mi?
Yanlış kişiye soruyorsunuz… (Gülüyor). Orta saha oyuncusunun da gol atması gerekir tabii ki, kaleci de gol atabilir. Ama gol atmak için en büyük şans forvetlerdedir.
SONUÇTA BİZ DE İNSANIZ
-Çimlerde kayarak seyirciyi selamlamak keyifli olmalı…
Maçı alırsak, hele kendi stadımızda çimin önünde sevinmek çok güzel tabii. Dortmund'da 80 bin kişilik stadımız da, seyircimiz de çok özel olduğu için... Zaten bir tribünde, siz fanatik diyorsunuz galiba 25 bin kişi oluyor kale arkasında. Onların önüne gideriz, onlarla beraber seviniriz.
-Maçtan sonra Dortmund'da gezerken sevgi gösterileri oluyor mu?
Oluyor tabii… İyi tarafları da var, kötü tarafları da. Ama ben aslında ikisini de pek sevmem. Ben evde oturmayı, televizyon seyretmeyi, arkadaşlarla buluşmayı severim. Kendi çevremde olmayı severim. Pek dışarı çıkmam, bazen yemeğe gideriz. Belirli yerlere gideriz zaten, Dortmund gibi futbolu seven bir yerde dışarı çıkmaz zor. Çok ilgi gösteriliyor.
-Türkiye'de futbolcular gece kulüplerini, gezmeyi çok seviyor oysa…
Ben basının abarttığı kadar olduğunu sanmıyorum. Sonuçta biz de insanız, bizim de akşam dışarı çıkmaya hakkımız var. Türkiye'de zaten önemli futbolcuların her attığı adımı kontrol ediyorlar. Futbolcular da ona göre hareket ediyor.
RÜYA GİBİYDİ
-Alman milli takımını seçmek zor bir karar mıydı?
Zordu ama ben U18'den itibaren Alman milli takımında oynadığım ve bana çok emek verdikleri için Alman milli takımını seçtim. Türk milli takımından da istek vardı. Aradılar sağ olsunlar, izlemeye geldiler. Ama hem burada doğdum büyüdüm, hem ilk adımlarımı burada attım. Hem de ilk onlar davet etti beni milli takıma. Yarı yolda bırakmayı istemedim ve Alman milli takımını seçtim.
-Borussia Dortmund'un Almanya lig şampiyonluğunda kupayı kaldırırken neler hissettiniz?
Rüya gibiydi. 22 yaşındaydım, Dortmund'da ilk sezonumdu. Başta adaptasyon sorunu yaşamıştım. Nürnberg'den transfer olmuştum. Bambaşka bir dünyaydı, Nürnberg'de küme düşmemek için oynuyorduk. Dortmund bir önceki sene de şampiyon olmuştu. Dortmund için oynamak bambaşkaydı, ilk aylarda o nedenle problem yaşamıştım. Ondan sonra bir çıkış yakalayıp devam ettim.
-Yatırım yaptınız mı kazandığınız parayla?
İşin o yanını pek düşünmedim. Ben sahaya çıkmak, futbol oynamak ve zevk almak istiyorum. Yatırım işlerine babam ve amcam bakıyor. Onlar benim için yapıyorlar o işleri. Ben daha çok futbola konsantre olmak ve futboldan zevk almak istiyorum. Benim başka bir hedefim yok.
ANTRENÖRÜN İSTEMESİ...
-Futbolcular aldıkları transfer teklifini neye göre değerlendirir?
Futbol hayatının içinde oyuncular her zaman teklif alırlar. Sonuçta en önemlisi antrenörün beni istemesidir. Bazen kulüp ister ama antrenör çok fazla istek göstermez. Ama sonuçta futbolcunun patronu antrenör olacak. Her gün görüşeceksin, ondan öğrenecek şeylerin olacak. Takım içinde antrenör ile bir bağlantının, diyaloğunun olması ve bana öğretebileceği çok şey olması benim için en önemlisidir.
-Antrenörden çok şey öğrenilir mi?
Tabii ki… Her antrenörün kendine ait düşünceleri vardır. Futbolu nasıl oynatmak istediklerine göre farkları vardır.
-Türkiye'den teklif var mı?
Eskiden vardı ama ben kariyerimi Avrupa'da sürdürmek istedim.
PEP BENİ İSTEDİ...
-Pep Guardiola sonunda transfer etmeyi başardı. Yeni adres Manchester…
Pep Guardiola beni uzun zamandır takip ediyormuş, ta ki Barcelona zamanından beri. Beni çalıştığı kulüplere istedi, bugüne nasip oldu. Benim için en önemli faktör kendisi ve yeni projesi City idi. Pep ile birlikte önümüzdeki yıllarda büyük atılım yapacağını düşünüyorum.
-Şu anda dizden talihsiz bir sakatlık yaşıyorsunuz, ne zaman sahada göreceğiz sizi?
Evet, benim için çok talihsiz bir sakatlık oldu. Dünya Kupası'ndan sonra Avrupa Şampiyonası da nasip olmadı. İnşallah Eylül´de sahalara dönerim.
-Formu korumak için nelere dikkat etmek gerekiyor?
Fedakarlık ediyoruz, dikkat ettiğimiz günler çok. Ama bazen kaçırdığımız şeyler oluyor. Makarnayı bıraktım fazla yemiyorum. Artık daha çok balık yiyorum. Her türlü şekerli şeyi bıraktım, bal yiyorum daha çok. Bazı günler ben de dondurma yiyorum ama haftada bir kere oluyor bu.
-Ciddi bir mahrumiyet var yani…
Olması gerekiyor. Profesyonel demek bu demek. Futbolcu olarak en azından 7 -8 saat uyumam gerekiyor. Aksi takdirde güne kötü başlarsın zaten.
ANNEM FANATİK OLDU
-Anne ne diyor futbol meselesine?
Annem fanatik oldu, maç kaçırmaz. Stada gelir, her maça bakar. Annemin maçı kaçırması için çok büyük bir şey olması lazım. Babam da seyreder ama o daha sakindir. Anneler çok heyecanlı oluyor.
-Bazı oyuncular fair-play'e daha mı yatkın oluyor?
Ben kendi futbolumu oynarım, kimseyi sakatlamayı istemem. Takımla birlikte başarılı olmak isterim.
-Hakemlerle aranız nasıl?
İyi. Burası Türkiye kadar sorunlu değil.
-Hiç kırmızı kart gördün mü?
Hayır, çok az sarı kartım var.
FUTBOL MELEÐİ VAR MI?
-Şansa inanıyor musunuz?
Şansa inanıyorum, her insana gerekiyor. Ama fedakarlık, çalışmak, kendine güven de gerekiyor. Çalışmayan insan pek fazla şans da görmez.
-Futbol meleği var mıdır gerçekten, ne dersiniz?
Evet vardır, öyle maçlar olur. Karşı tarafın beş altı pozisyonu olur atamaz, senin bir pozisyonun olur atarsın. Maçı 1 – 0 alırsın, öyle maçlar da olur. Ama çalışmak en önde gelir her zaman, şansı hak etmek gerekiyor.
ŞANSI HAK ETMEK GEREK
-Küçük yaştaki futbolcu adaylarına ne önerirsiniz?
Dediğim gibi başarılı olmak için herkesin çalışması gerekiyor. Şansı hak etmek gerekiyor. Vazgeçmemek lazım. Benim futboldan hiçbir zaman büyük bir beklentim olmadı. Yaptığından keyif alman gerekiyor, zevk alman gerekiyor. Zevk alınca zaten başarılı da olursun, geri kalan her şey de gelir. Hiç sorun değil. Sonuçta bir yere ulaşabilmek için herkesin çalışması gerekiyor.
-Hayallere ulaşmak mümkün yani…
Hayatta her şey mümkün.