Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da Kırçiçeği’nin Genel Müdürü Meryem Dilşad İpbaş ile sohbet etti...
İzmirli gencecik bir kadın...
Kırçiçeği restoran zincirinin başına geçtiğinde...
İlk iş olarak ne yapmış olabilir diye sorsam?
Bilemezsiniz.
Ben söyleyeyim...
İzmir'in marka işletmelerinden Kırçiçeği'nin Genel Müdürü Meryem Dilşad İpbaş, aile şirketinde CEO koltuğuna oturduğunda ilk iş olarak pide ustalarının bıyıklarını kestirmiş.
Hijyen açısından...
Bıyığını kesmeyen ustalarla yollar ayrılmış.
Kırçiçeği'nin Genel Müdürü Meryem Dilşad İpbaş…
Kabına sığmayan, ışık saçan, bir o kadar da doğal cıva gibi bir işkadını.
Henüz 27 yaşında ve tam anlamıyla Egeli…
Fark yaratmak kanında var.
Meraklı, heyecanlı, yenilik peşinde koşan, dur durak bilmeyen bir karakter.
Henüz 19 yaşında iken aile şirketi Kırçiçeği'nde sıfırdan başlıyor.
Gerektiğinde çay taşıyor, sekreterlik yapıyor, kasada duruyor.
Direksiyon başında 300 bin kilometre yapmışlığı, iş için Anadolu'yu dere tepe gezmişliği var.
Yerel bir markayı önce Türkiye'de şimdilerde de uluslararası platformda tanıtmak için kolları sıvamış.
Meryem Dilşad İpbaş, İzmir'den yola çıkıp bir Türkiye markası olan aile şirketi Kırçiçeği'nin 30. yılında 30. şubeyi üç ay sonra Amerika Dallas'ta açmaya hazırlanıyor.
Siz bu genç yaşta neler yapmışsınız. Kaç yaşındasınız gerçekten?
-27 yaşındayım, 1988 Temmuz İzmir doğumluyum. Aslen Aydın Karacasuluyuz. 8 yıldır aile şirketimizde görev alıyorum. Ben Kırçiçeği ile birlikte büyüdüm.
Kırçiçeği'nin öyküsü nasıl başlıyor?
-İlk olarak 1985'te İzmir Bornova'da babam ve amcam tarafından kurulmuş. Önümüzdeki ay açılacak şubeler ile birlikte 22 şubemiz var. İstanbul ağırlıklı büyüyoruz. Bayilik vermiyoruz. 850 kişilik büyük bir aileyiz.
Ailenin geleneğinde var mı pidecilik?
-Biz aslen aydın Karacasuluyuz. Osman amcam çok iyi bir pide ustasıdır. Babam muhasebe mezunu. Halk Bankası sınavlarını kazanmış atama beklerken Osman amcamla böyle bir yolculuğa giriyorlar. Ben işe başlarken babam 'Ürünlerle ilgili sıkıntı yok. Ürünlerle çok oynama' dedi bana. Ben de idari kısma yöneldim.
Pidenin Ege'ye özgü olduğuna yönelik bir savınız var...
-Karadeniz pidesinin, Konya pidesinin şekli farklıdır. Ege'de pidenin merkezi Karacasu'dur. Hamuru, çamuru, demiri derler Karacasu için. 1930'larda okuma yazma oranının yüksek olduğu bir ilçe. Karacasu pidecilerin merkezidir. İzmir'de, Ege'de, Aydın'da, Nazilli'de çoğu pide ustası Karacasuludur. Küçük bir ilçe olmasına rağmen 14 pide salonu vardır.
Kırçiçeği 30 yaşında ve şimdilerde yurtdışına açılmaya hazırlanıyor?
-2016'nın sonuna kadar 30 şubeyi tamamlamış olacağız. Amerika'da Teksas'a, Dallas'a bir şubeyle gidiyoruz. Onun organizasyonunu oturtmak, izinler ayrı bir proje işi. Belki 10 şubeye bedel. Dallas'ta 29 + 1 gibi bir hedefimiz var. Bir otel ve AVM içinde yer alacak Dallas şubemizi 1 Haziran'da açmayı hedefliyoruz.
FARK YARATMAK İSTEDİM
Kırçiçeği üç masalı bir girişimden 30 şubeli uluslarası bir zincire uzanan İzmir'in başarı öyküsü. Normal şartlarda babalar oğulları prensliğe hazırlar. Genel müdür olmayı siz mi istediniz?
-'Bu şirketin başına geçeceğim' diye başlamadım ben. Zaten böyle başlarsanız tökezlersiniz. Ben, 'İşimi iyi yapacağım, öğreneceğim, fark yaratacağım' diyerek başladım. Ben bu işi severek yaptım. Erken yaşta başlamam büyük bir avantajdı. Öğrenmeye olan açlığım çok tetikledi. Bizim şu andaki yapımızda bir her şeyden yapıyoruz. Biraz etçiyiz, biraz ekşiyiz, tatlıyız, mimarız, halkla ilişkiler uzmanıyız vs. her şeyden var. Biraz inşaatçıyız. Dokunmadığımız hiçbir şey yok. Bu öğrenme duygusu benim çok hoşuma gitti. Macera gibiydi. Adım adım öğrendim her şeyi.
Yani yavaş yavaş pişirdiler sizi...
-Babam istişareyi çok sever. Çocukluğumuzda bile gelir sorardı. Hala daha sorar. Burada bir şey olsa, babam gelse 'Bir şey soracağım. Hanzade hanım siz de dinleyin' der. Bunu çok yapar. Bunu bize de hep yapardı.
19 yaşından beri çalışıyorsunuz.
-Evet, mutfağa hiç girmedim. Kasaya iniyordum, babayla şantiyelere gidiyordum.
300 BİN KİLOMETRE YOL YAPTIM
Burada bir Egeli farkı var. Babanızın açık olması, paylaşımcı olması, ailenin de sizi kabul etmesi...
-Bu çok uzun bir yol. 2013 Haziran'da genel müdür olarak atandım. Daha yeni. Gerisinde bir 6 yıl var. 13 - 14 saat çalışılmış ve hiç tatil yapılmamış bir 6 yıl var. 300 bin kilometre, direksiyon başında geçirilmiş bir 6 yıl var. Bakıldığında ben hiçbir zaman amcasının yeğeni, babasının kızı olarak gelmedim. Bunu hep reddettim. Danışmanlıklar aldım, hocalarıma sordum, babamdan, Osman amcamdan yardım istedim. Sorayım, söylesinler, öğreneyim istedim.
300 bin kilometrede neler yaptınız?
-Hayvan çiftliklerini geziyorum, şube ziyaretleri yapıyorum. Hep yollardayım.
BABAMI GÖRMEK İÇİN...
Çeşme, güneş, plaj, tatil varken zorunuz nedir?
-Bu soruyu ben de çok sordum kendime. Hiç bilmem öyle bir hayatı. Bir arkadaşım bir Paparazzi'nin satın alma müdürü. Otururken 'Meryem sen gelir miydin Paparazziye?' dedi. 'Hiç gelmedim' dedim. Hiç çıkmadım. Herhalde anlamlı gelmiyordu. Zorum herhalde öğrenme açlığıydı. Bizim iş çok yorucu. Babamla, amcamla vakit geçirmek için bir fırsattı ve biz babaya özlemle büyüdük. Babamızla birlikte akşam yemeği yemedik, tatile çıkmadık... Babamı hiç göremiyordum. Babamı görmek için havaalanına bırakırdım.
Çocukken nasıldı baba - kız aşkı?
-Çok güzeldi. Hala daha öyle. Niteliksel kısmı çok güzeldi. Bundan dolayı özlüyorduk. Bu iş de bir fırsattı babamla vakit geçirebilmek için. Onun dışında öğrenmenin yarattığı bir haz vardı. Bir şey başarmış olmak çok güzel. Kendini aşmaya çalışıyorsun.
BENİM YARIŞIM KENDİMLE
Sektörel anlamda rekabeti seviyor musunuz?
-Ben rekabete çok inanmıyorum. Rekabet beni besleyen bir şey değil. Benim yarışım kendimle. Beni şu an zorlayan bir şey yok. Onu da yap, şunu da yap değil. Esinlenmek çok güzel ama bu her zaman kendi kulvarından olmuyor. Bazen bir müzisyenden, ressamdan esinleniyorsun restoran işletirken. Bir öğretmenden esinleniyorsun.
Hayattaki her türlü lezzeti sektörün içine dahil edebilirim diyorsunuz.
-Kesinlikle. Ya da her türlü başarı öyküsü insana referans oluyor. Rekabet o yüzden çok anlamlı değil. Orada ticari bir kaygı var. Yaşamaya çalışmak var. Bir direnmek var aslında. Kendinle yarıştığında aşağıya bakıyorsun, tık tık yükseliyorsun. Benim rakibim olunca ben duracak mıyım, bekleyecek miyim? Bekleyemem ki. Kendinle yarış halinde olduğunda, öğrenmekten bıkmadığında o rekabet içinde olanların yanından sıyrılıp geçiyorsun.
Yurtdışında yeni bir şey görünce 'Çok iyi akıl etmişler' dediğiniz oluyor mu?
-Çok oluyor. Çok güzel uygulamalar var. Dallas'ta bir ısıtma sistemi yapmışlar çok güzel, çok basit ve o kadar estetik ki. Ve çok kolay, 'Bu niye Türkiye'de yok' diyorum. Şu anda onu uygulamaya çalışıyorum. Bir restorana gittiğimde dayanamayıp, 'Bunu niye böyle yapıyorsunuz? Bak bu var, böyle yapın, telefonu var isterseniz arayın' diyorum...
Genel bir iyileşmeden...
-Bundan haz duyuyorum. Bizde yok derken, 'Türkiye'de niye yok. Bu kadar para veriyoruz, enerji harcıyoruz' diye düşünüyorum. Toplam kaliteden bahsediyorum.
Paylaşımcısınız yani…
-Evet. Babam da 'Paylaşacak birileri yoksa kazanmanın anlamı da yok' der. Kazanmak sadece para değil tabii ki. Bilgi, deneyim, her türlü şey.
GÖNÜL ÇELEN
Dilşad (gönlü hoş, kalbi hoş) demekmiş…
-Dilşad gönül çelen, tatlı dilli ve iyi kalpli anlamında da kullanılıyor... Arapça, Farsça ve Kürtçe de anlamı var ama ben yörüğüm. Benim babam kıl çadırda doğmuş. 150 yıl önce yerleşik hayata geçmiş bir Yörük köyü, Aydın Karacasu Palamutçuk köyünde. Dilşad, gönül çelen, tatlı dilli ve iyi kalpli anlamında da kullanılıyor...
HEP BÜYÜME TELAŞIM VARDI
Bu işi yapmaktan mutlu musunuz?
-Ben çok mutluyum. Ama müziğe, tiyatroya karşı da bir ilgim vardı çocukluk yaşlarında.
Tiyatro yaptınız mı?
-Okullarda yaptım. Halk müziği konserlerimiz olurdu, yıl sonu gösterilerimiz olurdu. Şarkı, türkü söylerdim. Seramiği çok severim. Hepsinden biraz biraz yaptım.
Neden sanata, müziğe yönelmediniz?
-İstedim ama babam izin vermedi. Liseden sonra 'Müzik öğretmeni olursun' dediler bana, ben de 'Hiç söz veremem' dedim. Göndermediler. İktisat bölümüne başladım. Lise hazırlığı, iktisat hazırlığı da atladım. Üniversiteye başladığımda 17 yaşındaydım. Sürekli büyümek gibi bir telaşım vardı benim.
Neden?
-Bilmiyorum.
Abla olmaktan mı?
-Çok anaç bir tarafım var ve hep büyüklerle sohbet etmekten zevk alırdım. Bunda annemin ve babamın etkisi var. Kardeşime ve bana evde hep birey gibi davranıldı, önemsendik. Yaşıtlarımızla vakit geçirmekten çok hoşlanmazdık. 15 - 20 yıllık arkadaşım vardır ama çok azdır. Biz hep ailelerle birlikteydik. Lisedeyken apartmanda komşu günleri benim ders programıma göre yapılıyordu.
O neden?
-Meryem de gelsin derlerdi, komşu günlerini bana göre ayarlarlardı.
BAŞARMAYI SEVİYORUM
Abla oldunuz, günlere çağırıldınız ...
-Önce Atatürk Lisesi sonra Dokuz Eylül Üniversitesi'ne gittim. İktisat bölümünden çok hoşlanmadım, çok da sevmedim ve ikinci dönem ben fakülteyi bıraktım. 'Konservatuar okuyacağım' dedim.
Sanat damarı zorlamış...
-Zorladı. TRT Halk Müzik Gençlik Korosu'ndaydım. Korodan çıkmak istemiyordum, üniversite sınavı başvuru tarihlerini kaçırmıştım konservatuar için. İktisata devam ettim ve ısınmaya başladım. Staj yapmak istiyordum, babam 'Ne stajı? Gel ofiste çalış' dedi. 2008'de öyle başladım, bir daha çıkamadım. Üniversiteye de düzenli gidemedim, 8 yılda bitti.
Peki içinizdeki sanat aşkı oldu?
-İyi bir dinleyici olarak hayatıma devam ediyorum. Bir de hiperaktifim. Sürekli müzik dinliyorum. İlgimin kaybolmaması için arka planda bir şey dinliyorum.
Ne burcusunuz?
-Aslan. Yükselenim Yengeç. Ay burcum da Kova. Çok şanslı bir insanım. Hepsinden var ve kötü taraflarını törpüleyen bir üçlü bu. Aslan'ın egosunu Yengeç'in anaçlığı törpülüyor. Kova'nın havailiğini Aslan biraz aşağıya çekiyor. Yengeç biraz eve bağlıyor.
Hırslı bir insan mısınız?
-Hırs değil de… Üretmeyi ve başarmayı seviyorum. İşe yaramış olmayı seviyorum. Hayatta evde oturamam. Çok uyumam. Uçak kaçırdıysam üzülmem, oturur kitap okurum.
Hayat telaşınız yok mu yani?
-Eskiye göre azaldı diyelim. Bunu da birkaç yılda öğrendim. Yoksa hep bir yetişme telaşım vardı. Ben çocukluğumdan beri dokuz kere ayak bileğimi burktum. Çünkü hep bir telaşım, acelem, hızım vardı. Ben hızlı yürürüm, hızlı giderim. Hızlı konuşurum, yavaş konuşan insanı dinleyemem. Tabii annemin yataktan çıkaramadığı günler de vardı ama… Genelde hep bir ritmim vardır.
KADIN ERKEK EŞİT DEÐİL
Babanız sizi nasıl yetiştirdi? Büyük çocuk kız olunca babalar oğluymuş gibi davranır bazen...
-Babam beni erkek gibi büyütmedi aslında. Ama ben yaz tatillerinde köy hayatını yaşadım. Köydeki kadınlar buradaki gibi değil, çok cabbar. Sabah 06.00'da kalkıyor ekmeğini yapıyor, tarlaya gidiyor, çocuğu sırtında, evine geliyor, yemeğini yapıyor, çamaşırını yıkıyor. Hep bir mücadele var. Bizim annelerimiz de böyledir. Anadolu kadını belki şehre erkeksi geliyor. Ama Anadolu'daki kadınlık zaten bu. Orada normal bir şey. Ben kadınla erkeğin eşit olduğuna inanmıyorum ve feminist düşünceyi de çok savunmuyorum. Fiziksel olarak zaten ayrı yaratılmışız. Birbirimizin tamamlayıcısıyız. Öyle bir kaygım yok, yarışım yok. Aslında normal olan sanki bizim yaşamımız, bu tempo. Bu tempoya erkek gibi diyorlar. Halbuki bu her kadında bu güç ve enerji var.
ETİKETE BAKMAM
Peki ne zaman çok kızarsınız?
-Çok sabırlı bir insanım ama patladığım zaman da sinir krizi geçiririm, hastanelik olurum. Ama çok sabırlıyımdır.
Her konuda mı?
-Her konuda. Ama rtık sabrımı çok zorlayacağını düşündüğüm şeyleri hayatımdan çıkarıyorum. Gittikçe daha az sinirleniyorum. Bir sebepten olmuyorsa, onları çok zorlamıyorum. Çünkü beni yoracak. Çok duygusal bir insanım, aile olarak iyi olmak gibi bir bakışımız var. Ona dikkat ediyorum.
Hayatta neye öncelik verirsiniz?
-Ben samimiyetsizliğe katlanamıyorum. Samimiyetsizlik yalancılığı, riyakarlığı, ihaneti barındırıyor. Samimiyet çok dar anlamlı bir kelime gibi durur ama böyle değil. Samimi insanlardan hoşlanırım. Olduğu gibi davranan insanlardan hoşlanırım. Hiçbir zaman etiket merakım olmadı, öyle insanlardan hazzetmem. Kırçiçeği'nin kızı olmak değil, Meryem olmayı beslemek önemli. Çok fazla insanla anlaşamam ve hayatımda çok fazla insan yoktur.
BIYIKLARA VEDA
Pide ustalarının bıyıklarını kestirmişsiniz?
-Ben işe başladıktan bir sene sonra gıda mühendisimiz Selay Turgutay ile şubeleri geziyoruz... Babam yıllardır ustalara maske taktırır, kep taktırır. Ama bıyık var. Nem, rutubet ondan sonra ne kadar olsa bıyığın düşmesi bir risk. Kolluklarını taktırıyoruz. Orada kıyamet kopuyor. Rahatsız oluyorlar, istemiyorlar. En son 'Bu bıyıklar kesilecek' dedim. Babam Selay'a 'Önce bizi eğit' dedi. Selay bizi eğitti sonra bıyıkları kestirmeye başladık. Birkaç ustamız istifa edip gitti. Bir tanesi kesti, çok rahatsız oldu bir hafta 10 gün sonra işi bıraktı. Şu anda kolluksuz, bıyıklı ustamız yok. Saç traşları muntazam oluyor. Mutfaktaki üretim kısmı ve hijyen çok önemli.
Şirkette genel bir kadın egemenliği görülüyor zaten...
-O benden sonra oldu... Şu anda mutfaklarda da çok fazla bayan var. O yapının içinde başladığı zaman yayılıyor.
Günde kaç müşteri ağırlıyorsunuz?
-Sezonda 10 bin diyebilirim. Ama ortalama 8 bin kişi.
SEN YEMEZSEN BEN YERİM Kİ...
Sosyal sorumluluk projesi olarak HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) ile işbirliği içinde sokak hayvanları için özel tabaklar tasarlattınız...
-Evet. Yüksel Ünal tasarladı. Muhteşem Yüzyıl'ın Şeker Ağa'sı. Dolu dolu birisidir.
Günde ne kadar atık yemek toplanıyor?
-Ayda iki ton kadar. Misafirlerimiz tabaklarındaki yemek artıklarını bu tabaklara ayırıyor. Bunu mutfakta bizim yapmamız risk. İçine kürdan, peçete kaçmış oluyor. Biz şimdi misafirlerimize 3 bin baskılı tabak yaptırdık, masalara koyduk. Şubelerimize gelen konuklarımı yemedikleri yiyecekleri bu tabaklara ayırıyor.Akşamları HAYTAP gönülleri bu temiz artıkları alıyor. Hem israf önleniyor, hem de can dostlara katkı oluyor.
Yüksel Aksu'nun 'İftarlık Gazoz' filmine sponsor oldunuz... Bu sponsorluk kimin aklına geldi ve devam edecek mi?
-Biz 'Çanakkale: Yolun Sonu' filminin de sponsoruyduk.
Bu işe nasıl girdiniz?
-Bu da sosyal sorumluluğun bir parçası. Antalya Altın Portakal'ın iki yıldır yiyecek sponsoruyuz. Bizim mobil restoranımız var...
DOYMAMAK GEREKİYOR
Zaten zor bir işin başındasınız. Bir de Antalya festivaline sponsor olmak, x filmine sponsor olmak. Nereden çıkıyor bunlar?
-Babam 2007 yılında 30 bin tane kitap basıp yılbaşı hediyesi olarak dağıtmış bir adam. Bu artık bir miras gibi. Bu bakış açısıyla büyüyorsunuz.
Kitabın konusu neydi?
-Demirci Mehmet Efe'yi anlatıyor. Böyle gördük bunun üzerine gidiyoruz. Sanata karşı hep bir heyecan hep bir merak. Bana 'Ne iş yapıyorsun?' diye sorduklarında 'Pide-kebap satıyorum' diyemiyorum. Benim için doyurmak farkında olduğum, bildiğim her şeyi paylaşmak herkese fayda sağlamak. İyi yemek satmaktan ibaret değil ki doyurmak. Doymuyoruz zaten. Doymamak da gerekiyor. Filmdeki hikaye bir dönem filmi. Köyde bizde de herkes tütüne giderdi, ben de giderdim.
KADERE İNANIRIM
İzmirlisiniz, girişimcisiniz ve artık ünlü İzmirli girişimci diyebiliyoruz size...
-Ünlü olmak bir tercih bence. Babam hep 'Adınızı bilsinler cisminizi bilmesinler' derdi.
Babanızın çok ilginç felsefeleri var...
-Var. Tanışmanızı çok isterim. Ben de buna inanıyorum. Arkadaşlarım ben işe başlayana kadar Kırçiçeği'ni bilmezlerdi. Kırçiçeği'nin kızı olmak istemedim. Meryem'in içini doldurmayı çok istedim. Ünlü, medyatik olmak beni mutlu etmiyor, korkutuyor. Özgürlüğünüzü elinizden alıyor. Onu sevmiyorum.
Kadere inanır mısınız?
-İnanırım. Ama kader doğum-ölüm-nikah bence. Kader alıp bir tarafa koyuyor ama irade diye de bir şey var. Camideki imam hikayesi vardır. Köyü su basıyor, 'insene' diyorlar, 'Allah beni kurtarır' diyorlar. En sonunda da boğuluyor, ölüyor. Huzura çıktığında da 'Allahım o kadar dua ettim, niye beni kurtarmadın' diyor, '3 kere merdiven gönderdim. Niye inmedin?' diyor. Nikaha çok inanırım.
Nikah derken?
-Evlilik. O da çok yönetilecek bir şey değil.
Hayatın lezzeti desem?
-Öğrenmek…
Mutfağa giriyor musunuz?
-Reçellerimi kendim yaparım. Bu yaz 7 kilo bamya ayıkladım. Kardeşim şimdi otel işletiyor. Filmin galasından sonra gittim. Kuruttuğum bamyalardan çıkardım, bamya yemeği yaptım. Isırgan salatası, kabak pane yaptım. Köyde de salçalar, tarhanalar yapılırdı. Ben de yardım ederdim.
RUH EŞİMİ ARIYORUM
Bundan sonraki hayaliniz nedir?
-Evlenip üç çocuk doğurmak.
İşten koparak mı?
-Üretmediğim zaman mutlu olmam. Ama önceliğim ailem. Onlara zaman ayırmazsam kıymeti yok. Yoğun olduğum bir dönem oluyor. Onun dışında dengede götürmeye çalışıyorum. Kendime ayırdığım en güzel zaman aileme ayırdığım zaman. İşkolik değilim, paranın peşinde de değilim. Çocuğumu kendim büyütmeyi istiyorum...
Aşkın sırrı nedir o zaman?
-Bulmanın yolu kader. İnşallah karşıma çıkar. Sırrı da, ruh ikizi boyutuna inanıyorum. Bazı insanlar 'Seni seviyorum'u duymak ister. Sevgi dili farklı. Kimisi de 'Benimle zaman geçiriyor ya' yeter der. Aklıma, kalbime, beynime hitap eden bir adam olması lazım. İlham almalıyım ve ilham vermeliyim. Ruh eşimi arıyorum. Çocuklarımın ailesiyle büyümesini arzu ediyorum. Beni seven insanın, benden çok anne babamı sevmesi lazım. Bunların hepsi bir bütün olmalı.