Yazarımız Gönül Soyoğul, CHP İzmir İl Başkanı Ekrem Bulgun'la kent ve siyaset üzerine konuştu.
BAŞLARKEN
Kimsenin yaşı, onunki kadar konuşulmamıştı, bu kadar çok ön plana çıkmamıştı galiba. Hüsamettin Cindoruk için, 'ne işi var partinin başında, otursun evde torun baksın' gibi laflar edilmedi mesela. Oysa ki, Cindoruk'un da yaşı 77.
Üstelik parti genel başkanlığı ile il başkanlığı arasındaki zorluk, kıyas kabul etmez.
CHP İzmir İl Başkanlığı koltuğuna 8. kez oturan Ekrem Bulgun'dan söz ettiğimi anladınız.
Doğrusu bu ya, ben de bu yaş mevzuunda 'Allah Allah, ne oluyor böyle' demedim değil.
Ama şunu da çok merak ettim. Baykal'ın durup durup İzmir İl Başkanlığı için Ekrem Bulgun'dan başka bir isim görememesine, Ekrem Bulgun'un da Selçuk Ayhan'a karşı kaybettiği seçimlere rağmen, bir kez daha 'adayım' demesine… Şaşırdım açıkçası. Ama en çok da birbirlerinde ne bulduklarını merak ettim.
Sadece fotoğraflarından tanıdığım Ekrem Bulgun, bir kere çatık kaşlı fotoğraflarının aksine, şeker gibi bir insan. Tonton. Sevimli. Muzip. Ve en önemlisi de nesli tükenen idealist bir kişilik.
İdealistlik, onun için inandığı bir partiye baş koymak. İnandığı bir lidere ne olursa olsun 'hayır' dememek, sonuna kadar, bedeli ne olursa olsun yanında olmak. Onun için elinden geleni yapmak. Ve inandığı partiyi, asla ve asla, bir geçim aracı olarak görmemek. Tersine; o inandığı parti için varını yoğunu harcamak.
İktidar partisini bir yana bırakalım; bu anlayışta şimdi kaç partili var CHP'de? 'Bal tutan parmağını yalar' diye düşünmeyen kaç partili var Türkiye sınırları içinde?
Deniz Baykal için Ekrem Bulgun'u vazgeçilmez kılan da sanırım bu.
Ve Bulgun gibi bir neferi olduğu, 'yetiş' dediği yerde hazır olan, üstelik hiçbir karşılık beklemeyen böyle bir dosta, sırtını her anlamda bu kadar güvenle yaslayabileceği böyle bir isme sahip olduğu için, Deniz Bey, kesinlikle çok şanslı.
Çok uzun konuştuğumuz Ekrem Bulgun'un anlattıklarını az-biraz kısalttım.
Selçuk Ayhan'a karşı kaybettiği il başkanlığı seçimlerinde kaybetmesinin nedenlerini ise onun isteği üzerine, 'CHP içinde kavga yaratır' dediği için, buraya almadım.
Ama olanı biteni, onun ağzından dinledim ve politikanın kesinlikle 'pis bir mutfak' gibi olduğuna bir kez daha kanaat getirdim.
CHP ve Deniz Baykal'a bağlılığı hiçbir dönemde eksilmemiş, 'gelirimin üçte birini devlete vergi olarak verdim, üçte birini aileme ayırdım, üçte birini de partime' diyen Ekrem Bulgun'u anlamaya hazır mısınız?
GÖNÜL SOYOÐUL: Sorulara başlamadan önce CHP İzmir İl örgütü'nün internette sitesi olmamasını eleştirdiğimi belirteyim. İl Başkanı olarak ne sizinle, ne de sizden önceki il başkanları ve yöneticilerle ilgili derli toplu bir bilgi olmayışı, CHP açısından büyük eksiklik.
EKREM BULGUN: Haklısınız da o talimatı verdim ben, yakında olacak.
SOYOÐUL: Bunca yıl siyasetin içinde olan birisi olarak, sizinle ilgili de doğru dürüst bir bilgiye rastlayamadım internette. Ekrem Bulgun nasıl bir kişiliktir mesela, merak ediyorum…
BULGUN: Enteresandır, benim lise hayatımdan itibaren hep başkanlıklar var. Lisede 3 yıl sınıf başkanıydım. İnönü Lisesi, Namık Kemal'de. Oradan Teknik Üniversite'ye gittim, cemiyet başkanı oldum, sonra geldim askeri lisede sınıf kıdemlisiydim. Ondan sonra geldim, odayı kurdum, Makine Mühendisleri Odası'nı kurdum, onun başkanlığını yaptım. Sonra aktif politikaya atıldım 69-70 yıllarında . 1973 sonunda il başkanı oldum. Sonrasında devam ettim. 1983'de SODEP'i kurdum, onun il başkanlığını yaptım. Yani benim hayatım böyle geçti. Çocuklarım büyürken, oğlum, kızım Karşıyaka'da Ankara İlkokulu'nda okurken;onların koruma derneğinin başkanı oldum. Saint Joseph'te başkan oldum. Bornova Anadolu Lisesi'nde de başkandım; oranın yolunu ve 18 derslik yaptım.
SOYOÐUL: Yani genlerinizde mi var başkanlık?
BULGUN: Bilmiyorum, aslan burcuyum, belki ondandır.(kahkahalar)
SOYOÐUL: Niye hep il başkanlığında kaldınız, niye milletvekili olmadınız/olamadınız siz?
BULGUN: Ben hırslanmadım bu milletvekili olma işine.
SOYOÐUL: Yani hırslansaydım, asılsaydım olurdum mu diyorsunuz?
BULGUN: Yüzde yüz olurdum. Doğruları söyledim, Ecevit'in en güçlü olduğu zamanlarda bile. 76-77 yıllarında. Milletvekili adayı olsaydım, milletvekili olurdum yüzde yüz. Senatoya git dedi bana Ecevit, benden uzaklaşmak istedi. Uzundur gerçi o hikayeler. Arşivleri karıştırırsanız görürsünüz bazı şeyleri. Bazı milletvekillerinin bana müdahalesini hoş karşılamadım. Ama tabii, o zaman Ecevit ve Rahşah Hanım, öncelikle 'kendilerinden misin, değil misin'e bakıyorlardı.
İnönü zamanında İnönü ile anlaşamadım, SODEP'i kurduğum zaman. Kurucu başkanıyım biliyorsunuz. O yasaklıydı, zorla getirdik Paris'ten kendisini. Fakat Erdal Bey enteresan bir insandı. Politikadan çok partiler üstü bir durumdaymış gibi partiyi yönetmek istedi. Yani parti gereklerine göre değil de daha çok kendi ailesinden gelen geleneklere uygun bazı kararlar aldı. Ona ben çalışamayacağımı söyleyip ayrıldım. Gel aday ol milletvekilliğine dedi. Aday oldum ama kart bile bastırmadım yine. Böyle hevesim olmadı; çünkü ben işimi bırakmadım. Makine mühendisliğini, ortaklarımı bırakmadım. İşim devam etti. Devlete ve belediyelere de iş yapmadığım, özel sektörle iş yaptığım için, işimi takip ettim. Milletvekili olmanın, buradaki hizmetlerden daha iyi hizmet vermek olduğunu düşünmediğim için, olmadım.
SOYOÐUL: İnönü ile ilgili konuşurken 'Parti gereklerini değil de daha çok aile geleneklerini gözetiyordu' dediniz. Parti gerekleri ile neyi kastettiniz?
BULGUN: Anlatayım. Halkçı Parti Başkanı Necdet Calp, bana geldi. Bu çok özeldir. Siyasi partilere açılım müsadesi verildiği zaman, biliyorsunuz, üç partiye izin verdi Evren Paşa. Necdet Calp da Halkçı Parti'yi kurdu. Ve İzmir'deki teşkilatı kurmak isterken, randevu aldı, benim yazıhaneme geldi. Bir akşam üzereydi. Yalnız da değildi. Yanında kurmayları vardı. Dedi ki 'İl başkanı olmanı istiyoruz.' Ben dedim ki, olamam. 'Erdal Beyin kuracağı SODEP'te görev almak istiyorum. CHP'nin devamının o parti olacağına inanıyorum' dedim. Bunun üzerine bir nevi rüşvet mahiyetinde Sayın Calp bana dedi ki, 'İl başkanı olursan, birinci sırada adaysın. Milletvekili olup Ankara'ya geldiğin zaman genel yönetim kurulu üyesisin. Hükümet olursak, bakansın.' Bunu söyleyince birden bire canım sıkıldı, o sıkıntıyla belki terbiyesizce bir laf ettim. Dedim ki, 'kusura bakmayın, ben bunlar için politika yapmıyorum. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'nin devam etmesini isteyen bir insanım. Ayrıca da siz bir sene sonra yoksunuz!'
Kızmadı, 'e iyi ya dedi, bize yardım et.' Dedi. 'Kusura bakmayın, beni daha fazla üzmeyin. Ben size yardımcı olamam' dedim. Bak dedi, 'yarın 12'de yapacaktım basın toplantısını, sana ikiye kadar müsaade. Git karınla konuş. Ben seni ikiye kadar bekleyeceğim' dedi. Ben eve gittim, karımı aldım, Kuşadası'na kaçtım. Kendisini daha fazla mahcup etmek istemedim.
Halkçı Parti benim dediğim oldu, bir sene sonra milletvekili vardı ama örgütte sıfırdı. Sayın Calp o gün hatta şunu da söyledi bana. 'SODEP'i bekliyorsan, kurdurmayacağım, ben söz aldım Paşa'dan' dedi. 'Kenan Evren söz verdi, SODEP kurulmayacak' dedi. 'Olabilir, bu seçime girmez, bir dahaki seçime girer' dedim ben de.
Şimdi bir sene sonra SODEP ilerliyor, büyüyor, niyetimiz de zaten CHP açılır açılmaz, SODEP'i CHP yapmak. Fakat Erdal Bey buna yanaşmadı, herhalde CHP olmasını istemediği için SODEP'in, Halkçı Parti ile anlaşmaya kalktı. SHP'yi kurdular. Bu olay Cumhuriyet Halk Partisi'nin bugüne kadar iktidar olamayışının sebebidir.
SOYOÐUL: Gerçekten, böyle mi düşünüyorsunuz?
BULGUN: E tabii. Devamı SHP, CHP, DSP. Oylar üçe bölünüyor! 20 senedir oylar 3'e bölünüyor. Yani şimdi bir tane daha çıktı. Rahşan Hanım bir tane daha kurdu.
SOYOÐUL: Ne olur ki Rahşan Hanım'ın partisinden?
BULGUN: Ne olursa olsun, yüzde 1, yüzde 2. Bunlar olmasaydı, biz CHP'ye mal ederek SODEP'i yok etseydik, DSP zaten yok olacaktı Ecevit'le beraber, CHP bugün tek başına bir parti olarak kalacaktı ve bu sıkıntıyı yaşamayacaktık.
SOYOÐUL: Sizce neden böyle bir şeyi istemedi Erdal Bey?
BULGUN: Bence örgütün CHP ile bütünleşmek istediğini anladı ve ona mani olmak için… Buna da yandaşlar buldu tabii SHP'den. Hikmet Çetin'i buldu, Karayalçın'ı buldu vs. CHP açılınca da yanaşılmadı.
SOYOÐUL: Bilinçli yaptı yani.
BULGUN: Bilinçli yaptı. Sonra gittiler geldiler, tekrar gel dediklerinde de gelmedi. Babası İsmet Paşa istifa etti, ayrıldı ya CHP'den.
SOYOÐUL: Böyle duygusal bir tepki mi vardı altında yani?
BULGUN: Evet, herhalde vardı. Mesela kızı da milletvekilliği yaptı bir dönem. O da ayrıldı gitti yani. Maalesef babalarının CHP'ye olan kırıklığını devam ettirdiler.
SOYOÐUL: İlginç bu söyledikleriniz. Erdal İnönü, konulara bilimsel bakan, böyle duygusallıklara hayatında yer olmayan biri olarak görünmüştür hep bana.
BULGUN: Bilimsel bakıyor, partici olarak bakmadı. Geleneksel aile düzeninin getirdiği dünya görüşünden baktı. Sıfır olan bir partiyle milletvekili var diye birleşilmez ki? Belki yanlış ama benim düşüncem bu… Ondan sonra uzaklaştık zaten bir müddet. Sonra SHP döneminde yüksek disiplin kurulu başkanlığı yaptım.
SOYOÐUL: Baykal ile kader ortaklığınız nedir böyle?
BULGUN: Baykal'la kader ortaklığım benim 1971'de başlar. Baykal, doçentti o zaman üniversitede ve Ecevit'in danışmanlığını yapıyordu. Henüz o zamanlar partide aktif görevi yoktu. Milletvekili değildi. Ecevit'in genel sekreterliği günlerinde, beraber İzmir'e geldiler. Baykal'ı ben karşıladım, bir Ford arabam vardı. Mahmut Türkmenoğlu vardı, bilmem hatırlar mısınız? Gümrük ve Tekel Bakanı'ydı. O bahsetmişti bana Baykal diye bir arkadaş var diye. Ben de tanıyayım bakalım diye arabama aldım. Biz üçümüz o gün, Bakırçay bölgesinde Ecevit'in mitinglerine iştirak ettik. Ben o günlerde Merkez İlçe'nin yönetim kurulundaydım. O gün 8-10 saat uzun uzun konuştuk. Ne zaman milletvekili olacak, ne yapacak? O gün Baykal'a 'benden olsa olsa şehir belediye meclis üyesi olur, ben başka bir şey istemiyorum' dedim. O zaman da milletvekili olmak aklımdan geçmiyordu. Ama onun 73 veya 77'de aday olacağını o gün konuştuk. Ben o günlerde görüşlerini, düşüncelerini, hislerini anladım ve ona 'sana İzmir'de elimden geleni yaparım' dedim. Nitekim bütün il kongrelerinde, 74'te, 76'da beraber olduk.
SOYOÐUL: Baykal'ı nasıl tarif edersiniz? Sıkı bir Baykalcı olarak onu, sizin sözlerinizden dinlesek?
BULGUN: Efendim, Baykal'ın kafasında ülke sorunları birinci yer tutuyor. İkincisi halkın sorunları, üçüncüsü aile sorunları. Ailesine çok düşkün. Çocuklarına, torunlarına çok düşkün. Ama birinci sorun kafasındaki ülke sorunları. Benim tanıdığım günden beri bu böyle. Ve başka şeyle meşgul değil. Bir ticareti falan yok.
SOYOÐUL: Saygı duymanız ve her anlamda ona gözü kapalı güvenmenizin nedeni bu mu?
BULGUN: Evet, evet. Öyle. Çünkü çok okuyan bir insan. Dünya görüşü, ülkenin her tarafını gezmiş bir insan olarak halkı anlayışı, ülkenin durumunu bilen ciddi bir devlet adamı.
SOYOÐUL: Baykal'ı böyle tanımlıyorsunuz da, Ecevit için ne dersiniz? O da çok okuyan biriydi, şairdi.
BULGUN: O da aynı. O zaman bir olay daha anlatayım. Ecevit ile Baykal'ı ben ayırmak istemedim. Ve ben yine bir gün… Bakın bunu her il başkanı yapmaz. Niçin milletvekili olmadınız dediniz ya… Bu kavgayı yaparsam, olabilir miyim? Olamam. Ama ben niçin yapıyorum bunu? Partinin menfaati için yapıyorum.
1975-76 yıllarıydı. Bir gün yine Ecevit'le parti meselesi için görüşürken, parti içinde gruplar muruplar gibi laflar geçti, bundan cesaret buldum. Dedim ki 'efendim, benim herkesten duyduğum ama sizin ağzınızdan hiçbir zaman duymadığım bir laf var. Herkes diyor ki, Baykal'ı Ecevit istemiyor. Baykal Ecevit'e, partiye zarar veriyor diye bir düşünce yaymak istiyorlar. Ben Baykal'ı ağzı laf yapan, konuştuğu zaman kitleleri hareketlendirip heyecanlandırabilen, kitap okuduğu belli olan kültürlü bir adam olarak görüyorum. Partimizde böyle insanlar çoğalırsa, partimiz daha iyi, daha çabuk büyümez mi? Eğer bir kabahati varsa, benim bilmediğim, onu söyleyin, ben de ona göre kendime bir çeki düzen vereyim. Çünkü şu an benim arkadaşım durumunda.'
SOYOÐUL: Ne dedi Ecevit?
BULGUN: Hayır dedi, 'Öyle kabahati olduğuna dair bir düşüncem yok' dedi. Peki dedim, nedir bu ayrılık? Bu söylentiler nereden çıkıyor? 'Galiba, Sayın Baykal, bir takım insanların peşinden gidiyor' dedi. Dedim ki, bir takım insan dediğiniz kim? Parti içinde bir başka grup yok. Bir takım dediğiniz insanlar kim? 'Bunu kendisine sor' dedi bana.
Gittim meclise. İçerdeymiş Baykal, çağırttım kendisini. Kütüphaneye gittik ikimiz. Anlattım kendisine. Dedim ki 'Ecevit'in yanından geliyorum. Böyle böyle bir konuşma oldu ve senin bir takım insanların peşinden gittiğin söyleniyor. Sayın Ecevit, kim olduğunu kendisine sor' dedi.
Benim dedi, peşinden gittiğim kimse yok. Ama benim peşimden gelmeye başlayan bir takım insanlar var. Bir grup oluşturmaya başlamıştı o günlerde. 75 yılları. Kimin peşinden gideceğim ben? Tamam dedim o zaman. Ona da demek yanlış bir şeyler söylendi, durum bu. Ondan sonra takip ettim, Baykal'ı. Peşinden gittiği bir adamı, ben 30 senedir görmüş değilim. (gülüyor) Onun peşinden gidenler oldu. Şu anda mesela ilk Baykalcı olarak ben varım İzmir'de ama, şimdi ben geride kaldım, benden hızlı Baykalcılar var! (gülüyor)
SOYOÐUL: Öyle mi? Kim onlar?
BULGUN: Oooo, tabi çok var. Bugünlerde herkes Baykalcı! Şu anda ben de bu duruma çok memnunum (kahkahalar) Çünkü, biliyorum şu 3-4 sene evvel 'Bu Baykal'la olmaz, partinin başından gitsin' diyenler, bugün 'Baykal çok büyük adam, çok büyük devlet adamı, her şeye zamanında noktayı koyuyor' diyorlar. Ben şimdi susuyorum, benim susma zamanım.
Bugün parti içersinde bazı bilgili, güzel konuşan arkadaşlarımız da var başka. Zaman zaman da ortaya çıkıyorlar. Ama liderlik vasfı başka bir şey. Baykal'da liderlik vasfı var.
SOYOÐUL: Peki siz hiç karşı çıkmaz mısınız Baykal'a?
BULGUN: Çıkarım. Çok acı laflar söylemişimdir kendisine.
SOYOÐUL: Gönül koymuyor ama size...
BULGUN: Koyamaz, çünkü doğru söylüyorum ben. Yalan söylemem ki. O anda bazen anlamamıştır ama bir hafta on gün sonra doğru söylediğimi anlamıştır. Benim sözlerime önem verir.
SOYOÐUL: Sizi hiç kırmadı mı?
BULGUN: Başkası olsa kırılırdı. Ben kırılmadım. Mesela beni (bundan önceki genel seçimleri kastederek) 6. sıraya koydu. Başkası olsa isyan eder. Ben o gün mesela düşündüm sabaha kadar. Hatta hanıma da söyledim. Bırak ben istifa edeyim, bu iş olmayabilir, ne lüzum var yorulacağım edeceğim. Ben yine normal çalışmamı yapayım demiştim. Karar verdik ki sonra böyle kalsın. Olursa olur olmazsa olmaz dedik. Başkası olsa çok kızardı. Çünkü bakın bir dönem Parti Meclisi'ne sokmadı diye çıktı Türk İş Başkanı, karşısına dikildi. Ama ben kızamam. Kızamıyorum. Çünkü bu adam memlekete faydalı bir insan.
SOYOÐUL: Peki hiç sordunuz mu, niye beni 6. sıraya koydunuz diye?
BULGUN: Hayır katiyen, katiyen sormam, sormadım da.
SOYOÐUL: Ya da o size herhangi bir açıklama yaptı mı sonrasında?
BULGUN: Hayır, katiyen o da söylemedi.
SOYOÐUL: Neden sizce öyle oldu? Size bu kadar güveniyor. Güvendiğini de defalarca gösterdi zaten. Niye sizi milletvekili olarak görmek istemiyor?
BULGUN: Şimdi efendim şu var, o benim laf olsun diye bu görevi de yapayım diye düşündüğümü düşünmüş olabilir. Milletvekilliğini sıradan bir parti görevi olarak gördüğümü anlamış, zannetmiş olabilir.
SOYOÐUL: Hırsınızın olmadığını anladı yani…
BULGUN: Hırsımın olmadığını biliyor yani. 'Bu bana gücenmez' diyor. Bir de orada şu var bakın. Selçuk Ayhan nereden aday oldu? Bakın ben yine bunu düşündüğüm için… Bölge dolduruyorsunuz ya aday adayı olurken. Orada hangi bölgeden aday olmak istediğinizi yazmanızı istiyorlar. Ben bir veya ikinci bölge, neresi münasipse diye yazdım. Selçuk Ayhan, ikinci bölge diye yazdı. Selçuk Ayhan, kimin desteğiyle il başkanı oluyor kongrede benim karşımda? Eşref Erdem'in desteğiyle oldu. Liste yapılırken, beni koyacağı sıraya, Selçuk'u da koyması lazım. Denge kursun diye. Beni 3'e 4'e koysa, Selçuk'u koyması mümkün değil. İkimizi de 6'ya koydu. Bunu kimse ölçmez. Düşündüm taşındım, bundan dolayı beni böyle koydu dedim. Bilmiyorum, belki de yanlış.
SOYOÐUL: Siz de bir gecelik kırıldınız, uykusuz kaldınız.
BULGUN: Hayır kırılmadım ben. Çekilseydim diyecektim ki 'teşekkür ederim, ben milletvekili olma hırsında değilim. Bir başka arkadaşımız buradan milletvekili olsun' deyip istifa edebilirdim ama sonra bunun parti içersinde ona karşı yanlışlıklar doğurabileceğini düşünerek, vazgeçtim ve hepsinden fazla çalıştım. Ben geldiğim günden beri sandık diyorum, sandık diyorum. Niye biliyor musunuz? Sandıklarımız boş kaldı 2007 yılında. Bilhassa Konak'ta. Ve bizim oylarımız çalındı.
SOYOÐUL: Öyle mi?
BULGUN: Tabii, ben 200 bin oy garanti bekliyordum Konak'tan. 137 bin oy mu ne çıktı. 50 bin oy eksik çıktı en az. Çalındı oylar. Sonra bundan fazlası geldi yerel seçimde. Çünkü niye? Sandık başında adamlar vardı. Çünkü mahalli seçimler farklı oluyor. Belediye başkanı değil tek aday. Meclis üyeleri var, muhtarlar var, il idareleri var, elemanları var. Sahibi çok oluyor o zaman sandıkların. Belediye başkanlarından iş bekleyenler var. Sandığa sahip çıkıyorlar.
SOYOÐUL: Peki siz Selçuk Ayhan'a karşı o il başkanlığı seçimini nasıl kaybettiniz?
BULGUN: Bunu anlatmayayım, yazarsanız kavga çıkar.
SOYOÐUL: Peki sormamış varsayalım. (yazmamak kaydıyla anlatıyor.) Peki o zaman son il başkanlığı seçimini sorayım. Nasıl ikna ettiler sizi yeniden aday olmaya?
BULGUN: Beni ikna etmediler ki! Yine Baykal bir telefon etti, 'böyle mi karar verdin' dedim, 'evet' dedi. Başka çaresi yok dedi. Yarın ilan et adaylığını dedi. Ettim ben de.
Bakın ben kaçtım, ben duyuyordum, bunu söylemiştim de zaten. Bir ay evvel Foça'ya kaçtım. Aileme de haber vermedim gittiğim yeri. Ben yokum, beni yok farz edin dedim. Çünkü gelen giden başladı yazıhaneye, ortalık karışık. Görev sana düşecek, il başkanı olacaksın, aday ol çık hazırlan falan lafları başladı. Ben istemiyorum adaylık falan. Niye aday olayım bu saatten, bu yaştan sonra dedim. Niye olayım? Kaçtım Foça'ya. Daha lise ikideyken yanıma gelen bir çocuk vardı. Ona resim öğrettik, teknik eleman yaptık. Gece mektebine gitti sonra mühendis oldu. Yanımızda çalıştı. Sonra müteahhitlik yaptı askerden sonra. Burada bir motel yapmış kendisine, Foça'ya gelmiyorsun abi falan diyordu. Ben de fırsat bildim, atladım gittim. Balığa çıkıyordum orada, yürüyüş yapıyordum. Akşamları güzel sofra hazırlıyordu bana balıklı rakılı. (gülüyor) Ben oradan haftada bir gelip yazıhanede görünüp tekrar gidiyordum.
Duydum Rıfat Bey dolaşıyor Anadol'la beraber, imza topluyor. Tamam dedim, bu iş bitti, Rıfat Bey tekrar il başkanı oluyor kararıyla, pazartesi günü öğlen geldim yazıhaneme. Telefonlar başladı sağdan soldan. Başkan bu iş sana dönüyor diyorlar. Belediye başkanları falan arıyor. Gazeteciler telefon ediyor. 'Kardeşim ben aday değilim ya. Duydum 10 kişinin ismi verilmiş, ben yok içlerinde' dedim. Hayır sana dönüyor dediler. Durmadan telefonlar geliyor. Yok böyle bir şey, uyduruyorsunuz diyorum. Olsa beni arardı genel başkanım diyorum. Saat 7'yi geçiyordu, bir telefon.
- Ekrem, ben Baykal.
- Buyurun efendim dedim.
- Yarın il başkan adaylığını ilan et.
- Nasıl olur efendim o iş?
- Oldu tamam, sen yaparsın.
- Baş üstüne efendim.
Beş günde aday olduk. Tabii bu normal bir zamanda kabul edilecek bir şey değil. Örgüt içinde infial yaratır böyle şeyler. Yarattı da.
SOYOÐUL: Demokratik olduğunu söyleyemeyeceğim doğrusu…
BULGUN: Şu var yalnız, demokratik değil tabii de… Daha önce kızmış, buradaki olaylar için, karışmayacağım demiş. Ve İzmir'e de gelmeyeceğim demiş. İzmir'e gelmesini bekliyorlardı. Gelmeyeceğim İzmir'e, ne haliniz varsa görün demiş. Hiçbir şekilde isim telaffuz etmeyeceğim demiş. Buna rağmen durmadan 'efendim benim adaylığım yahut falancanın adaylığı' diye müracaatlar başlamış kendisine. İlk müracaat geldiği zaman kaç tane ilçe başkanı destekliyor, bana bildirin, bana telefon etsinler demiş. Ahmet mesela aday, ilçe başkanı kim destekliyorsa bana telefon etsin demiş. Kimse telefon edemiyor. Veya bir kişi iki kişi telefon ediyor. 30 tane ilçe var, 10 tanesi 15 tanesi bir adam için telefon etse, tamam bu olsun diyecek hemen belki. Kim bunlar diyor en sonunda, bunun ismini yazın bana gönderin diyor, galiba cumartesi günü oluyor. 10 tane isim, herkes var; e bunların içinde Ekrem yok diyor, açıyor telefonu. Ekrem aday değil diyorlar. Altına yazın, bana tekrar fakslayın diyor. Altına yazıyorlar ismimi, fakslıyorlar. Herhalde kendisi de birkaç kişiye açtı, sordu. Sonra çünkü bana bir iki tane belediye başkanı Baykal'la konuştuğunu söyledi. Sıhhatimi merak etmiş. Yaşımla ilgili…belki bir şey var demiştir. Gayet iyi demişler, hiçbir sıkıntısı yok. Ondan sonra kararını vermiş. Yani şimdi burada esasında şu var. Demirsoy'un anlattığı. Bana 15 gün evvel söylemişti o. Aday olayım mı diye. Aday olabilirsin dedim. Genel başkan ne der? Genel başkan karışmayacağını söylüyormuş. Nitekim soruşturdum. Genel merkezden, evet öyle söylüyor dediler. Açtım kendisine, karışmayacakmış dedim. Ama genel sekreter karışır mı bilmiyorum, istersen ona danış, ilan et adaylığını ne bekliyorsun, madem istiyorsun böyle bir şeyi. Yapmadı bunu. Benim adaylığımdan sonra aday olmaya kalktı. Yani eğer mesela o benim adaylığımı ilan ettiğim günden 10 gün önce adayım diye çıksaydı, belki olabilirdi yani. Belki karışmazdı genel başkan.
SOYOÐUL: Peki ne zaman CHP'de demokratik yoldan belirlenecek adaylar? Ne zaman önseçimlerin yapıldığını göreceğiz bu partide?
BULGUN: Önseçimleri benim zamanımda başlatmıştım.
SOYOÐUL: E işte ben de onu söylüyorum. Parti daha demokratik olacağına, daha geriye gitti zaman içerisinde. İl başkanlığı liderin dudağında, milletvekilliği liderin dudağında. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen parti de böyle, AKP de böyle.
BULGUN: Hiçbir parti yapamaz bunu, ben size söyleyeyim.
SOYOÐUL: Neden?
BULGUN: Yapamaz çünkü, üye karışık. Şöyle yani, kitleler üye oluyor siyasi partilere. Siyasi partilerin üyelerinde 'bu parti benim için uygun hareket ediyor, ben bu partide hizmet edersem, ülkeme halkıma yararlı olurum' gibi bir düşünce yok. Maalesef kitleler ikiye bölünüyor. Büyük kitleler, dernekler falan. Hangi parti iktidar olabilir? A parti, B parti. Yarısı oraya, yarısı oraya. İdeal yok. Hiçbir önseçim bunu açıkça söyleyeyim, istediğimiz neticeyi vermez. Daha iyi netice elde edemezsiniz. Belki demokratiktir ama elde edemezsiniz. Bunu bildiği için genel başkan, diyor ki, seçim bölgelerini daraltalım. Mesela burada 13 13 iki bölge var. Mesela diyor, İzmir'i 5 bölgeye ayıralım. Ne olur o zaman 5'şer tane, bir tanesi 6 olur. Bunun iki misli aday gösterelim, 5 olan yerde 10 aday olsun. Halk oy verirken 5 kişiyi işaretlesin. Halk içinden 5 kişiyi seçsin. Bugün en ideal budur diyor. Bunu programa da koydu. Tabii siyasi partiler yasası değişse bu yönde, tüzüğe de getirir. Ama siyasi parti yasası müsait değil şu anda. Ama iktidar olursak, ilk seçimde bunu yapacak.
SOYOÐUL: Siz tekrar bu seçimlerde milletvekilliğini düşünür müsünüz?
BULGUN: Şu anda açık, samimi söylüyorum, böyle bir şey düşünmüyorum. Ama gene bir açık noktası var. Baykal derse ki… Baş üstüne derim.
SOYOÐUL: Yine 6. sıraya koyarsa…
BULGUN: İsterse 12. sıraya koysun! Fark etmez.
SOYOÐUL: Bu kadar çok sözünü dinlediğiniz başka bir insan oldu mu hayatınızda?
BULGUN: Yok olmadı.
SOYOÐUL: Babanız falan?
BULGUN: Babamdan korkardım, münakaşamız falan söz konusu olamazdı. Mümkün değildi.
SOYOÐUL: Eskiden öyleydi çocuk ebeveyn ilişkileri de, diğer liderlerle nasıldı ilişkiniz? Hep böyle miydi?
BULGUN: Ecevit'le de böyle çalıştım, her şeyde baş üstüne dedim. Ecevit'e de ben çok şey verdim.
SOYOÐUL: Peki nedir sizi bu lidere karşı bu kadar saygılı yapan, hiç hayır dedirtmeyen?
BULGUN: Bakın, şudur. Ben memur çocuğuydum. Benim babam, Bulgaristan'dan Balkan harbi sırasında Bulgarlar'ın eziyet etmesiyle özellikle de erkekleri öldürmesiyle kaçmış Türkiye'ye. Önce babası kaçmış, sonra da diğer kardeşleri, annesiyle beraber babam kaçmış. Kaçarken, annesi dağlarda ölmüş. Onu gömmeye bile fırsat bulamadan yola devam etmişler. Burada binbir güçlükle film gibi bir hayatı olmuş. Beni okutan babam. 400 lira maaş alırken, 100 lirasını İstanbul'a bana gönderirdi. Teknik Üniversite'de okudum, daha iyi şartlarda yaşamaya başladım. Evim oldu, yazlığım oldu, arabam oldu, eşim çocuklarım oldu. Ben karar verdim. Ben bunları Cumhuriyet sayesinde aldım. Atatürk sayesinde aldım. Samimi olarak söylüyorum bunu. Aldıklarımın bir kısmını benim iade etmem lazım. Ben kazancımın üçte birini vergi veririm, üçte birini çocuklarım için, üçte biri de partiye. Eğer ben politika yapmasaydım, Alsancak sahilinde 10 tane dairem olurdu. Tektim çünkü mevzuumda bakın. Yoktu başka kimse. Isıtma soğutma. Benim yazıhanemden belki 30-40 tane mühendis yetişti. Herkes Ekrem'i çağırırdı. Fabrika tesisatı Ekrem, buhar tesisatı Ekrem, klima Ekrem. Apartman kaloriferi Ekrem. Yetişemem hepsine tabii. Yanıma aldığım mühendise bakarım ki namuslu çocuk, hisse veririm ortak yaparım. Şimdi benim 0 hissem var, 8 tane ortağım var. (kahkaha atıyor.) Bağkur'dan emekli, 550 lira maaşlı, işsiz bir vatandaşım. Az önceki sorunuzun yanıtı bu işte. Onun için, ülkeye yardımcı olmak için.
SOYOÐUL: Yerel yönetimlerle ilişkileriniz nasıl?
BULGUN: Şimdi herkes bana karşı saygılı ama ben de onlara karşı gereken saygıyı sevgiyi gösteriyorum. Her gittiğim yerde ben şunu söylüyorum. Katiyen kavga sürtüşme yok. Anlaşamadığınız bir şey varsa sorunları kendi içimizde, aramızda konuşalım, çözelim.
SOYOÐUL: Yerel yöneticilerin performansından memnun musunuz?
BULGUN: Memnunum, niye biliyor musunuz? Çünkü birçok zorlukları var. Büyükşehir'de sözleşme yapmak istiyor memurlar. Bu kanunsuz diyor Aziz Başkan. Ben bunu yaptığım anda müfettişler tepeme biner diyor. Ankara'ya, İstanbul'a gitmiyor müfettişler, İzmir'den eksik olmuyorlar. Ufak belediyelere gidiyorum, haciz tehdidi altındalar. İstanbul'da yapıyorlar mı, yok. Ankara'da da yok. Burada var. Buna rağmen bu belediyeler hizmet etmeye çalışıyorlar. Yani boş da değiller. Karabağlar ne yapacak diye merak ediyordum mesela. Geçen gün gittim, gezdim. İki tane projeye başlamış, iki projeyi bitirirse, heykeli dikilir Sıtkı'nın.
SOYOÐUL: 78 yaşındasınız ama maşallah dinç görünüyorsunuz. Hiç sigara içmediniz mi?
BULGUN: Yok canım 40 sene içtim. İl başkanı olduğumda 5 paket sigara içiyordum. Şimdi bıraktım.
SOYOÐUL: Vitamin alıyor musunuz? Özel bir beslenme falan?
BULGUN: Yok efendim, öğlen nohutlu köfte yedim mesela. Sabah bir dilim ekmek. Bir bardak çay. Öğlen bir bisküvi. Evde ne yaptıysa hanım, onu yiyoruz.
SOYOÐUL: Yaşınızla ilgili çok konuşuldu, gücendiniz mi alındınız mı bu sözlere?
BULGUN: Yok canım, ne güceneceğim? Yaşla ilgili beni niye irdeliyorsunuz dedim sadece. Eğer yaşımdan dolayı hata yaparsam, o zaman söyleyin, yaşlı olduğun için bu hatayı yaptın deyin. Şimdi durup dururken hata yapmadan beni niye suçluyorsunuz?
SOYOÐUL: Gençlerin önünü açmak anlamında bu tür görevlere talip olmamak gerektiğini düşünmüyor musunuz?
BULGUN: Kim mani oluyor ki? Ben çekilmiştim. Sonra bir şey var, benim yönetim kurulumda, yaş ortalaması 43. Sonra ben 41 yaşında il başkanı oldum. Benim önümde de vardı yaşı büyük olan. Şeref Bakşık falan vardı mesela. İsteyen olur.
SOYOÐUL: Kaç kez seçilerek, kaç kez atamayla geldiniz il başkanlığına?
BULGUN: Bu sekizinci; dördü seçilerek, dördü atamayla.
SOYOÐUL: Eşiniz ne diyor bu işlere?
BULGUN: Eşim çok kızıyor. Bırak bu işi diyor. Bırakamıyoruz işte. Bazen üzülüyorum. Çocuklarımın büyüme aşamasında çok dikkatli göremedim onları. Onlarla hep eşim ilgilendi tabi.i Bir kız bir oğlan evladım. Üç tane torunum var. Politikanın en büyük zararı aileye oluyor. Gece geç gidiyorsunuz, çocuklar yatmış oluyor. Sabah okula giderken uğurluyorsunuz.
SOYOÐUL: Eşiniz her ne kadar kızsa da destek olmuş sonuçta.
BULGUN: Destek oldu da mecburiyetten mi oldu, yoksa istemeden mi henüz karar veremedim doğrusu..(kahkahalar) Belki bundan sonraki il başkanlığı dönemlerimde …(kahkahalar)
SOYOÐUL: Seçimlere nasıl hazırlanacaksınız?
BULGUN: Bütün ilçe başkanlarım seferberlik halinde şu anda. Sandık kurullarıyla meşguller. Sandıklara sahip çıkacağız. Zabıtlar kesinlikle ilçelere gelecek. Bilgisayardan hesap istemiyorum. Zabıtlardan hababam usulü böyle, tek tek hesap istiyorum. Falanca mahallede falanca sandıktan 30 oy, öbürsünden 50 oy, böyle tek tek hesaplanacak. Hesap istiyorum. Onun dışında geziler, toplantılar olacak. Büyük mitinglerden ziyade ufak ufak toplantılar yapacağız. Daha samimi. Büyük mitinglere o kadar inanmıyorum.
SOYOÐUL: Peki, Mustafa Sarıgül'ü nasıl değerlendiriyorsunuz?
BULGUN: Size bir şey sorayım. Türkiye Değişim Hareketi diyor. Ama il başkanlığı diye levha var. Üstelik konuşmalarında il başkanlığı, il yönetim kurulu üyesi diye adı geçiyor. Peki siyasi pati yasasında böyle bir şey var mı? Hareket diye bir şey var mı? Nedir bu? Şu anda bir gizli örgüt. Niye Ergenokon'la uğraşıyorlar da bu gizli örgütü götürmüyorlar? (gülüşmeler) Gizli örgüt değil mi efendim? Bunlar bir takım insanlardan al para ver para.. Ee bunun hesabı kitabı ne? Nasıl para toplayabiliyor? Soros parayı gönderiyor, hangi bankaya gönderiyor? Nereden harcıyor? Bilgi Üniversitesi mütevelli heyeti ne yapıyor? Her gün geziyor beyefendi, Şişli Belediye Başkanı, harcırah alıyor mu acaba? Görgüsünü artırmak için! Bunlar olmaz şimdi, bunlar çok büyük terbiyesizlik!
SOYOÐUL: Hareketin paraları nereden geliyor diye sorduğumda, herkesin üye aidatı verdiğini söylediler.
BULGUN: Öyle şey olur mu efendim! Aidat veriyorsa, defteri olması lazım. Aidat nerde? Kaydı kuydu olması lazım. Dernek değil, parti değil, bilmemne değil, nasıl oluyor yani? Kimse bunun üzerinde durmuyor. Niçin durmuyor biliyor musunuz? Hükümet destekliyor da onun için! Bunu bir başkası yapsa, hükümetin aleyhinde bir hareket olsa, çoktan götürürler hepsini. Onlar şimdi uyutuyorlar milleti, onlar diyorlar ki 'biz oylarımızı sağ partilerden alacağız' diyorlar.
SOYOÐUL: Niye bunları dile getirmiyorsunuz?
BULGUN: Niye getiriyorum, siz sorduğunuz için söyledim. Niye bunları muhatap kılayım? Bunlar parti olmadılar ki? Parti olsun çıksın karşıma! Parti olmak çok önemli. Şimdi Sarıgül'ün köstebek olduğuna dair, yazılan kitaplar var sonra.
SOYOÐUL: Soros mu destekliyor?
BULGUN: Evet. Amerika'ya gitti geldi, bu şeyi aldı. Bu Bilgi Üniversitesi'ni mercek altına almanız lazım. Bilgi Üniversitesi'ndeki profesörleri televizyonlarda gördüğünüz zaman bir dinlemenizi rica ediyorum. Oradan yetişen gençleri bir dinlemenizi rica ediyorum. Özel olarak orada Türkiye'yi zor duruma, kötü duruma düşürmek için, gençler yetiştiriliyor. Soros yapıyor bunu. Bu da mütevelli heyetinde.
SOYOÐUL: Şansı olur mu sizce TDH'nin İzmir'de?
BULGUN: Hayır, hiçbir şansı olmaz. Alacağı işte yüzde 3, yüzde 5 oy bizi böler, o kadar işte. Başka bir şey yok. Niçin biliyor musun? Bizim küskünler olacaktır, o küskünler gidecektir. Yani her partinin küskünü olabilir. Karmaşık bir şey olur yani. Onların yönetim diye tayin ettiği insanlara bir bakın. Çok etkili bir isim yok aralarında. Hikmet Çetin olacak falan diye reklam yapıyorlar. İnşallah gider oraya da kurtuluruz!
SOYOÐUL: Hikmet Çetin duymasın!
BULGUN: Efendim Hikmet Çetin'i tanıyorum ben. Gelsin yüzüne de söyleyeyim. Devlet Planlama'nın başındayken tanıyorum. Ne olduğunu biliyorum! Tesadüflerin getirdiği bir adam. Tamamen tesadüf. Hiçbir özel şeyi yok. Ne bilgisi var, ne düşüncesi var, hiçbir şey yok. Çok iyi tanıyorum. Türkiye'ye faydalı bir insan değil. Ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin aleyhinde mi? Aleyhinde. O zaman bakın iyi insan diye yazıyorlar!
SOYOÐUL: Son bir soru da İzmir'deki muhalifiniz için sorayım. Nasıl değerlendiriyorsunuz AKP İl Başkanı Ömür Kabak'ın yaptığı çıkışları?
BULGUN: Vallaha kabak tadı vermeden sustu, bakın çok iyi oldu. (gülüyor) çok konuşuyordu. Şimdi normal politikasını yapıyor. Tabii ki yapacak. Ama yanlış şeyler de söylüyor bazen. Bizim belediyelerimize uydurma boş şeyler söylüyor. Aksaklıklar olabilir, onları tek tek sıralasa çok daha iyi olurdu. Ama acemi bir arkadaş. Pişecek. İyidir Ömür Kabak. Beraber televizyona çıkarsak, çarpışırız. Beni ziyarete geldi ama ben henüz daha gidemedim. Bekliyorum daha ne yapayım diye, henüz karar veremedim. Çünkü bu Anayasa değişikliğini içime sindiremiyorum.
SOYOÐUL: Ziyaretle ne ilgisi var Anayasa değişikliğinin?
BULGUN: Şimdi, bu benim kendi düşüncem. Anayasa değişikliği bu ülkeyi 80 sene geriye götürecek. Biz tekrar mı başlayacağız Kurtuluş Savaşı'na? Bunlar iyice azı gemiye aldılar yine. Ayağım şu anda varmıyor yani iadeyi ziyarete. Bakalım daha karar vermedim. Başka ziyaretlerimi yapayım hele bir; belki en son da onlara gideriz…