İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nin Başkanı Hilmi Uğurtaş, yazarımız İhsan Özbelge Özduran’ın sorularını yanıtladı…
Bu haftaki söyleşi konuğumuz; kısa adı 'İAOSB' olan 'İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş...
O, çocuklarına olan sevgisini, işine olan saygı ve bağlılığını daima üst düzeyde tutan bir iş insanı ve yönetici…
Düzenli spor yapmayı ve sağlıklı beslenmeyi yaşam biçimi haline getiren; okumayı, seyahat etmeyi, entelektüel bağlamda araştırma ve tartışmayı seven Hilmi Uğurtaş'la 'bir fincan kahvenin 40 yıl hatırına' bir dost sohbetinde Ege'de SonSöz sayfalarında buluştuk...
***
NASIL SANAYİCİ OLDU, BUGÜNLERE NASIL GELDİ?
İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, kendini nasıl anlatır? Tabii, sanayici kimliğini de cümlelerinin içine katarak…
İzmir'de doğdum... İlk, orta, lise eğitimimi İzmir'de tamamladım. 1978'de Ege Üniversitesi Tekstil Fakültesi Boya Terbiye Bölümü'nden mezun oldum. İş hayatım; mezun olduğum yıl Bursa Merinos Fabrikası'nda başladı… 1984'te İzmir Yün Fabrikası'nda İşletme Müdürü, bir yıl sonra da Genel Müdür Yardımcısı oldum… 1987 yılında tekstil yan sanayinde yıkama ve boyama alanlarında hizmet veren kendi işimi, Özgün Boya San. ve Tic. Ltd. Şti. adı ile kurdum. Şirketimiz tamamen ihracata gönderilen denim tabir edilen giysilerin yıkanması ve boyanmasını gerçekleştiriyor... 1994 yılında ise daha geniş bir yerde çalışma ihtiyacı sonucunda, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB) içindeki sekiz bin metrekarelik yeni tesisimize taşındık… Atatürk Organize'nin 2003'te gerçekleştirilen ilk Genel Kurulu'nda Yönetim Kurulu Başkanı seçildim… O günden bugüne tüm Genel Kurul'larda katılımcılarımızın güvenine mazhar olarak bu görevi sürdürmekteyim…
Bu arada 'OSB'ler Ortak Platformu' gibi yapılanmayı da hayata geçirdiğinizi biliyoruz…
Doğrudur; 2006 yılında Türkiye'nin öncü Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB ) oluşturduğu 'OSB'ler Ortak Platformu'nun kurucu başkanı seçildim... Bu platform 2008 yılında dernekleşerek Türkiye Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) olarak yapılandı… Ben de derneğin ilk döneminde Kurucu, Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptım; derneğin yönetim kurulları içinde bulundum… 2019'da arkadaşlarımın talebi ve desteği ile tekrar dernek başkanlığına getirildim…
Ege Bölgesi Sanayi Odası ( EBSO)'n da Meclis Üyeliği, EBSO 14. Kumaş ve Tekstili Bitirici Hizmetler Sanayi Meslek Komitesi'nde görev yaptım. 2005-2009 döneminde de EBSO Meclis Başkan Vekili görevlendirildim.
Sizin, bu arada Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nin Kurucu Temsilcisi olma mutluluğu yaşadığınızı da biliyoruz…
İAOSB'de geçen yıllar içinde arkadaşlarım ile birlikte çok anlamlı, değerli hizmetler verdiğimize inanıyorum. Ancak, Özel İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lise'mizin Kurucu Temsilcisi olmak ve bu okulumuzda gençlerimizi yüzde 100 burslu olarak, sanayimize nitelik kazandıracak insanlar olarak yetiştirmek beni en çok mutlu eden hizmetimiz olmuştur…
'HİLMİ UÐURTAŞ ÖNCE KENDİ SONRA BAŞKAN OLAN KİŞİDİR…'
İş aleminde hep nasıl anılmak istediniz?
Hilmi Uğurtaş, hayatını adalet, hak, hukuk, bilimsel yaklaşım, empati, tavizsiz bir dürüstlük ve açık sözlülük, çok çalışma gibi değerlerin üzerinde kurmuştur… Kendi mücadelesi ile geldiği yerlerde asla geçtiği yolları unutmayan, daha iyiyi ve güzeli başarmak için sürekli kendini geliştirmeye çalışan biridir... Makamların, kartvizitlerin arkasına asla takılmamış, onları hedefleyen karışık yollara hiç sapmamıştır... Böyle şeylere talip olmamış, talep görmüştür... Hilmi Uğurtaş, önce kendi olan, sonra başkan olan bir kişidir, diyebilirim…
İzmir'de kendi Genel Kurulu ile kendini yönetme hakkı elde eden ilk organize sanayi bölgesisiniz... Bu yapı içinde seçilen ilk yönetim kurulu başkanı olarak da, o günden bugüne süregelen istikrarlı ve başarılı bir döneminiz var... Sizce istikrarın ve sanayicinin yıllar boyunca güvenine sahip olmanın sırrı nedir?
Ben ve benim gibi düşünen pek çok OSB Başkanı, OSB'lerin kendi katılımcıları tarafından yönetilmesinin en doğru yönetim biçimi olduğunu düşünmektedir… İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi 1990 yılında faaliyete geçmesi ile birlikte bölge sanayicisinin güven ve ilgisini kazanmış, hızlı ama aynı zamanda kaliteli bir yapılanma ile sadece İzmir'in değil tüm Türkiye'nin ilgisini çeken, övgüsünü alan bir OSB haline gelmiştir. Böylesine sürekli büyüyen, gelişen, sunulması gereken hizmetlerin çeşitlendiği, beklentilerin arttığı bir zamanda İAOSB artık kendi katılımcıları ile yönetilme olgunluğuna gelmişti… Bu değişim sonrasında gerçekleştirilen ilk genel kurulda ise sanayici dostlarımız benim başkanlığımda bir yönetim kurulu seçtiler. O dönemde bu görev çok zorlu ancak bir o kadar da onur ve sorumluluk gerektiren bir görevdi. Ancak arkadaşlarımla birlikte görev yaptığımız ilk günden itibaren katılımcı sanayicilerimizi dinlemeyi, onların görüş ve önerilerini alarak karar vermeyi, gerektiğinde stratejik her kararda genel kurulumuza danışmayı, bölgemizin menfaatlerini her türlü kişisel düşüncenin üzerinde tutmayı, dürüstlük ve açıklıktan asla ödün vermemeyi ve bir işi yapıyorsak en iyi şekilde yapmayı kendimize ilke edindik… Bölge kendi özerkliği içinde geliştikçe, büyüdükçe ciddi bütçelere ulaştı. O aşamada da bölgenin tek kuruşunu ziyan etmeyecek, her kuruşun hesabını gönül rahatlığı ile verebilecek bir anlayış içinde çalıştık... Elimize gelen kaynakları en verimli bir biçimde kullandık… Gelen kaynakları finansal kazanç için tutmaktan ziyade bölgenin ihtiyacı olan yatırımlara kullandık… Gelişen ve değişen dünya sanayisinin ihtiyaçlarına göre çalışma programlarımızı belirledik. Aklımızda hep, dünyadaki gelişmiş sanayi bölgelerinde ne varsa, hatta daha da iyisi bizde olmalı, düşüncesi vardı… Bölgemiz için çoğu zaman kendi iş ve özel yaşamımızdan feragat ederek çalıştık. Tüm bu yaklaşımlarımız, yaptığımız hizmetlerin doğru ve faydalı olması neticesinde, görev sürekli bizlere tevdi edildi. Yılların içinde oluşan karşılık güven ve inanç işleri yapmamızın daha da önünü açtı. Ve bizler attığımız her adımda, yaptığımız her işte, gösterdiğimiz her duruşta sanayicimizi yanımızda gördük. Bizim başarımızın ve istikrarlı yürüyüşümüzün ardındaki güç bize inanan ve güvenin sanayicimizin asla eksilmeyen desteği ile bu görevleri yapan arkadaşlarımızın samimi ve özverili çalışmaları olmuştur…
NEDİM UYSAL MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ'NİN BAŞARISI…
Nitelikli eleman yetiştirmek adına meslek liselerinin önemi büyük... Bünyenizdeki İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, nasıl bu kadar başarılı eğitim yuvası oldu?
Türkiye'nin gelişmek ve büyümek için üretmekten başka seçeneği yoktur. Üretmek derken de, özellikle küreselleşen dünyada global pazarlarda yer bulabilecek, kısaca satılabilecek ürünler üretmek bu işin anahtarıdır... Rekabet şansı yüksek, yaratacağı katma değer tatmin edici, tercih edilir, güçlü ürünleri üretebilmek için gereken unsurları az, çok herkes sayabilir... Uygun hammaddenin uygun maliyetlerde temini, o hammaddenin uygun yöntem ve teknolojiler ile rekabet edebilecek maliyet ve kalitede üretilmesi için gerekenlerin sağlanması çok önemli süreçlerdir. Ancak burada unutulmaması gereken tek şey bahsi geçen tüm süreçlerin içinde olan, sürecin varlığını ve işleyişini sağlayan unsur insandır. Gelişmek ve büyümek için üretmek zorunda olan Türkiye, parasını verip teknoloji ve makineyi alabilir. Hammaddeyi tesisine getirebilir. Ancak üretim çarkının ana dişlisi o işleri yapacak olan çalışanlarıdır. Dünyanın en iyi makinesini alsanız da, onu kullanacak, yönetecek, planlayacak, gerektiğinde tamir ve revize edecek insandır. Gelin görün ki, çok uzun yıllar boyunca sanayiciliği, üretmeyi sadece kir, toz, yağ, yorgunluk ve az para olarak gösteren sosyal önyargılar özellikle gençlerimizin bu alanlara yönlenmesinin önünü kesmiştir.
Ama yıllar geçtikçe sanayimiz teknoloji ve makine parkı yönünden kendisini geliştirdikçe, rekabette küresel oyuncu haline geldikçe, tüm süreçlerinde o işleri götürebilecek insanlara olan ihtiyacı arttı. Ancak mesleki eğitimden uzak tutan yaklaşım neticesinde her genç üniversite eğitiminin peşinden koştukça, üniversite eğitimlerinde gittikçe düşen eğitim-öğretim kalitesi neticesinde diploması olan ama mesleğini bilmeyen insan kitlelerini yaratıldı. Kendi mesleğinin gereklerini bilmeyen yada uygulayamayan gençlerimiz ne yazık ki, gösterişli üniversitesi diplomalarının yarattığı hayaller ile kendilerine iş öğretecek ama onun içinde onları yoracak, pişirecek iş alternatiflerinden uzak durdular.
Bu noktada piyasa iş olan ama o işe uygun çalışanı bulunamayan bir kör kuyuya düştü… Aslında bu durumun çözümü belliydi… Mesleki ve Teknik Eğitim ile işletmelerin derhal üretime sokabilecekleri, kendilerine değer yaratabilecek mesleki bilgi ve uygulama yeterliliğine sahip insanlar yetiştirilmeliydi. Çok uzun yıllardır bu işi kamuya bırakmanın da çözüm olmadığı görülmekteydi. İşte o anda sanayici kendine lazım olan elemanı kendisinin yetiştirmesi zaruretinden hareket ederek, alan ve bütçe bakımından daha uygun olan OSB'ler içinde kendilerine ait özel mesleki ve teknik okullar açmaya başladı…
Bu lisede eğitim/öğretim nasıl sürüyor; eğitmen kadrosu nasıl oluştu?
İAOSB'de bu gerçeklerden yola çıkarak kendi okulunu kurma hedefi ile işe koyuldu. Bu yola çıkarken, işin eğitim-öğretim kısmı ile finansal kısmının çözülmesi çok önemliydi. Eğitim ve öğretimde şu an kamuda uygulanan sistemin yeterli olmadığı görüldüğüne göre, biz okulumuzda kamunun öğrencilere sağladığı tüm imkanları aşan, onları gerçek üretim ortamına hazırlayan bir program ve yapılanma içine girmeliydik. Bunun için kendi öğretmenlerimizi kendimiz seçtik. Bizim vizyonumuzu paylaşmayan hiç kimseyi takımımıza almadık. Üretim ortamının gerçekliğine uygun olarak atölyeler, laboratuvarlar yaptık. Hayata doğru perspektiften bakabilecek, potansiyeli yüksek gençlerimizi okulumuza çekebilmek için yüzde 100 burs sistemini hayata geçirdik. Gençlerimiz ile birlikte ailelerinin de mesleki ve teknik eğitime bakışlarını değiştirme yönünde gayret gösterdik… Öğrencilerimizin seçimlerinde hakkaniyet terazisini asla bozmadık. Tüm bu özerk yapılanma içinde ortak motivasyon içinde bugüne kadar hedeflerimize varmanın gururu içindeyiz…
ÇIRAKLIK OKULLARININ TÜRK SANAYİSİNE FAYDALARI…
Günümüzde ara eleman sıkıntısı malum… Fabrikaların kendi bünyelerinde çıraklık okulları kurmaları konusunda neler söylemek istersiniz?
Ara eleman yetiştirilmesi hususunda bölgemizde de bulunan Çıraklık Eğitim merkezleri vardır. Ancak ne yazık bu merkezlerde, bağlı olduğu bakanlık ve o bakanlığın mevzuat ve yapılanmasının getirdiği ağırlık içindedir. Yani zaman, zaman dert yandığımız kamu anlayışı buralara da hakimdir. Bu alanda da çıkış noktası, sanayicinin kendi işini kendinin görmesi yani kendi ara elemanını kendisinin yetiştirmesidir. Bu nedenle işletmelerinin kendi sektörlerine, kendi üretim süreçlerine, kendi vizyon ve misyonlarına uygun eleman yetiştirmesi hususunda yapacakları her yatırım ve girişimi mutlulukla karşılıyoruz. Ancak, görevleri çok fazla ama kaynakları çok kısıtlı olan OSB'lerin işletmelerin gerçekleştirmek istediği çıraklık okulları ile ilgili finansal bir destek vermesi mümkün görünmemektedir... O işe atılacak işletmelerimiz ile gönül birlikteliğimiz tamdır…
Bünyenizdeki Mesleki ve Teknik Lisesini, bir Meslek Yüksek Okul izleyecek mi?
Bir önceki soruda bahsettiğim gibi, her yeni yatırım yeni bir kaynak ve organizasyon gerektirmektedir… Ayrıca, bütçemize baktığımızda temel görevlerimiz olan altyapı hizmetlerinin sunulmasında da geçen zaman ve değişen ihtiyaçlarla paralel yapılması gereken tamir, yenileme ve yeni projeler gibi işlerimiz vardır. Bu nedenle bütçemizi çok akıllı planlamak ve kullanmak zorundayız. Ancak şu bir gerçektir ki, İAOSB olarak imkanlarımızı elverdiği anlarda aklımıza gelen ilk yatırım alanı mesleki ve teknik eğitim olmuştur, öyle olmaya da devam edecektir.
Türkiye'nin en büyük sanayi bölgelerinden biri olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi için, yeni yatırımlara imkan verecek bir genişleme alanından söz edilebilir misiniz?
Bölgemiz yaklaşık 7 milyon metrekare alana yayılmış durumda... Bu alanın 4,5 milyon metrekaresi sanayi parselidir. Doluluk oranımız tamdır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İAOSB belki Türkiye'nin en büyük OSB'si değildir ancak örnek alınan, saygı duyulan, her sanayicinin içinde olmak istediği önder bir OSB'dir… Burada bahsettiğim gibi bölgemize sanayicilerimizin olan ilgisi azalmadan devam etmektedir... Ancak bulunduğumuz coğrafi bölge ve çevremizdeki kentleşmenin geldiği noktada ne yazık ki, genişleme alanımız yoktur…
TARİŞ Pamuk Birliği ile İAOSB arasındaki arazi ihtilafı konusu vardı; son durum nedir?
2011 yılında gerçekleştirdiğimiz bir alım ile sahip olduğunuz bu arazi ne yazık ki, 2020 yılı başına kadar hukuki sürece mahkum kalmış ve kullanılamamıştır. Bu dönemin bölgemize ve en temelinde Türkiye sanayisine yarattığı kayıp çok büyüktür. Böylesine bir alan, yıllarca yatırımdan dolayısıyla, üretimden, istihdamdan uzak kalmıştır. Ancak, sonuçta hukukta gidilebilecek tüm yollar kat edilmiş ve hukuk daha önce olduğu gibi bir kez daha bölgemizin haklılığını, bir daha bozulamayacak şekilde tescil etmiştir…
ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ İHTİSASLAŞMALI MI?
Organize sanayi bölgelerinin ihtisaslaşması konusunda neler söylersiniz?
Bu konuya Ege Bölgesi hatta İzmir özelinden bakmak istiyorum. İl sınırlarımız içinde özellikle tarımsal hammaddeler bakımından ciddi bir çeşitlilik vardır. Hammaddenin yerinde temini ve yerinde işlenmesinin maliyetler bakımından ciddi avantajları vardır. Ayrıca aynı sektörde belli bir yerde kümelenmenin getireceği faydalar o sektör için çok değerlidir. Bu nedenle yöresel hammadde ve üretim süreçleri etrafında sanayi kuruluşlarını bir araya getirmenin çok doğru olduğuna inanıyorum.
Bu noktada iki gerçeği de vurgulamak isterim. İzmir ve çevresinde çok büyük organize sanayi bölgeleri kurmaya uygun arazi ne yazık kalmamıştır. Bu nedenle sektörel odaklama içinde, daha makul arazi boyutlarında OSB'leri yapılandırmak akıllıcadır. Ayrıca, OSB'lerin finansal kaynaklarının kısıtlı olduğundan bahsetmiştim. Karma OSB'ler içindeki farklı sektörlerdeki işletmelerin talep ettiği farklı hizmetleri sunmak için ciddi bütçeler gerekmektedir. Oysa ihtisas OSB içinde yapılacak her yatırımın oradaki her katılımcıyı kapsaması çok önemli bir finansal avantajdır…
Pandemi sürecini İAOSB bünyesindeki işletmeler nasıl yaşıyor; sıkıntılar nerelerde yoğunlaşıyor?
Küresel salgınının ekonomiye etkileri, salgının hissedilen gücü ve mevsimsel veriler ile değişkenlik göstermiştir. 2020 yılı Mart ayı ile Türkiye'de başlayan sürecin ilk döneminde insani ve temel ihtiyaçlarını sunan sektörler hariç, diğer tüm sektörler ciddi daralmalar ve hatta süreli kapanmalar yaşadı. İkincil ihtiyaçlar diyebileceğimiz ürünleri üreten firmalar da büyük bir üretim kaybı yaşarken, temel ihtiyaçları üreten firmalar kapasitelerinin üstüne çıktı. Panik ve korkunun şekillendirdiği bu dönemden sonra pandemi ile yaşamaya alışma dönemi içinde yavaş yavaş normalleşme adımları atıldı. Bu dönemde bazı sektörler için birkaç aylığına boşalan piyasaların tekrar talep yarattığını görüyoruz. Bu, sanayinin genelinde bir toparlanma trendi olarak yaşandı.
Çok zorlu geçen bu ilk dönemde, firmalarımızın en çok sıkıldığı konu birdenbire kesilen nakit döngüsü nedeniyle pandemi öncesinden gelen ve her ay düzenli olarak devam etmesi gereken ödemelerin karşılanması oldu. İstihdamın korunması için alınan tedbirler bireylerin işlerinin varlığının devamını sağladı. Bu dönemde kamunun desteği ile açılan yeni kredi kanalları ile sanayici borçlanarak yaşamını sürdürme zarureti içinde hareket etti. Ötelenen mali sorumluluklar dönemsel olarak nefes aldırsa da günü geldiğinde ötelenen borçlar ile güncel borçların toplamı, karşımıza ciddi bir kaynak ihtiyacı getirdi.
OSB'ler içinde en çok yaşanan soruna gelirsek; kanunumuz gereği bildiğiniz gibi elektrik, su, doğalgaz, atık su, iletişim ve diğer temel hizmetler bölgeler tarafından karşılanmaktadır. Ancak, üretim ve işletmenin yaşamı için temel olan bu girdilerde tedarikçilerin özel sektörde olmasından dolayı, herhangi bir indirim, öteleme, erteleme sağlanamamıştır. Bu dönemde sanayicilerimiz söz konusu kalemlere yönelik ödemelerini ya öz kaynaklarını kullanarak ya da daha çok borçlanarak gerçekleştirebilmişlerdir. İAOSB'de olduğu gibi ihracatı yüksek olan OSB'lerde ihraç için üretilen ürünlerin karşı tarafın kabulü ya da lojistiği ile ilgili sorunlar da ortaya çıkmıştır. Ertelenen teslimatlar, vazgeçilen siparişler, karşı taraf beklediği halde ulaştırılamayan ürünler nedeniyle ya üretim durdurulmuş ya da stoka çalışılmıştır.
Ayrıca ithalata dayalı üretim süreçleri olan bazı işletmelerde hammadde temini ya da ara malı temininde de sıkıntılar yaşamıştır.
Ancak bölgemiz geneline baktığımızda, ihracata çıkan firmalarımızın çok hızlı toparlandığını görmekten memnunuz. Demek ki bu firmalarımız ürünleri ve kaliteleri ile uluslararası piyasalarda bir yer edinmiş, tercih edilen firmalardır. Kimi firmamız sahip olduğu altyapı, Ar-Ge ve teknoloji gücü ile bu durumu sağlarken, kimi firmalarımız ise özellikle Çin ve çevresindeki ülkelerde ortaya çıkan lojistik sorunlar nedeni ile talep almaya devam etmişlerdir. Bir yılı dolduran bir pandemi sırasında üretim, ihracat gibi konular tamamıyla o gün için hissedilen pandeminin gücü ile şekillenmektedir. Bu dönem şunu göstermiştir; küreselleşen dünyada sadece sizin iyi olmanız yetmemektedir. Herkes iyi olmalıdır.
Buna paralel olarak da son günlerde döviz kurlarında yaşanan çalkantıyı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu ay birinci yılını tamamladığımız küresel salgın döneminde ekonomi yönetiminin elinde iki enstrüman vardı… Mali ya da parasal düzlemde hızlı ve etkin kararlar almak zorundaydı. Daralan iş hacmi ve çalışanların korunması yönündeki politikalar doğal olarak parasal enstrümanlar ile şekillendirildi. Ekonomik yapı pek çok unsurun etkisini yaşadı. Enflasyon, faiz, döviz kuru, kredi kaynaklarının sunumu ve kullandırılması gibi hususlar, ekonomik devridaimi etkiledi. Aslında bu noktada yaşanan en büyük zorluk, bahsettiğim bu alanlardaki verilerin ya beklentilerden çok farklı gelişmesi ya da özellikle dövizde olduğu gibi kısa süreli, ancak yüksek volümlü değişimlerin yaşanması oldu. Değişkenliğin bu denli çok olduğu bir ortamda öngörülerin doğruluk payı içinde kalmasını sağlamak gerçekten çok zordur. Herhangi bir öngörüye dayalı verdiğiniz kararlar, planladığınız operasyonlar bu değişkenler altında başarısız olma riskini barındırmaktadır. Böyle durumlarda verilerin hangi düzeylerde gezdiği değil, istikrar için hareket bantların mümkün olduğunda dar olması istenmektedir… Bu durumun en güzel örneği bugün yaşadıklarımızdır. Daha birkaç gün önce döviz kurundaki düşüsün etkilerini konuşurken, bugün döviz kurların yüzde 15'leri aşan artışın neden ve sonuçları tartışılmaktadır. İşte sanayicinin bu anlarda istediği tek şey, bu iniş ve çıkışların hızının makul olması ve volümünün öngörülebilir olmasıdır. Yarın hatta dört saat sonra ne olacağınızı bilmediğiniz döviz kuru ile nasıl ithalat nasıl ihracat yapar, nasıl üretim planlaması yapar, nasıl maliyet hesap ederek, fiyat verebilirsiniz?
KISA ÇALIŞMA ÖDENEÐİNİN SONA ERMESİ SANAYİYİ NASIL ETKİLER?
Kısa Çalışma Ödeneği bu ay sonu bitiyor... Bu durumun sanayiye etkisi nasıl olur?
Sanayi üretimi küresel salgının ülke içinde ve ülke dışındaki hareketlerine göre şekillenmektedir. Bugün rakamlar iyi dediğimizde, yarın karşımıza mutasyona uğramış bir Covid-19'un ortaya çıkması ile olumsuza dönmesi mümkündür. Şu bir gerçektir ki, siz iyi olsanız bile dünya iyi olmadıkça özellikle ekonomik anlamdaki kısıtlar ve sıkıntılar sürecektir. Bu nedenle işletmelerin çok doğru üretim planlamaları yapmaları çok zordur. Bu nedenle bu denli değişken bir ortamda var olan istihdamın korunması için devletin verdiği desteklerin, ortam olabildiğince iyileşene ve stabil bir hale gelen kadar devamı çok önemlidir. Bu nedenle pandemi döneminde işletmelerimize çok faydası olan ve istihdamımızı korumamızı sağlayan Kısa Çalışma Ödeneği'nin devamı gerekli görülmektedir…
İklim krizi ve su sıkıntısını da konuşalım mı? Su deyince, gelecekte nelerle karşılaşacağız?
Bugün bu iklim değişikliklerini gören, yaşayan bir toplum olarak günü geldiğinde geç kalmış olmak bizim için yapılabilecek en büyük hata olacaktır… Son yüzyılda insanoğlu doğa ile barış içinde yaşamayı beceremedi… Bu nedenle düne kadar bize uzak konular gibi gözüken küresel ısınma, su kaynaklarının azalması, iklim dengelerinin bozulması gibi konular artık kapımızın önünde. Eğer bu olumsuz gelişmelere kayıtsız kalır, bugünden dur diyemezsek ve getireceği kıtlıklara bugünden çözüm üretemezsek, günü geldiğinde çaresiz kalacağız. Küresel iklim değişiklikleri ile yağış alımı azalan ülkemizde, su tasarrufu bilincinin olmaması, su dağıtımlarında yaşanan kayıp ve kaçakların yanında, var olan su kaynaklarının kirliliğe yada su havzalarının yaşamsal yapılara teslim edilmesi neticesinde ciddi bir tehdit altındayız. Bu yoksunluğu sadece içme suyu olarak da görmemek gerekir. Yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi sanayi içinde su vazgeçilemez bir girdidir. Günü geldiğinde yaşanabilecek bir su kıtlığı pek çok sanayi tesisinin kapanmasına, üretim ve istihdamın kaybolmasına neden olabilir. Bu nedenle bugünden tüm bu konular konuşulmalı, tartışılmalı alınacak önlemler, uygulanacak politikalar toplumsal uzlaşı halinde oluşturulmalıdır… Bu sorumluluk sadece belediyelerin ya da ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının değildir. Tüm organizasyonların ciddi sorumlulukları vardır… Bölgemiz firmalarında kaynak verimliliğin sağlanması, firmalarımızın rekabet gücünün artırılmasına çevresel uygulamalar ile katkıda bulunmak için İzmir'de Eko-Endüstriyel Park dönüşümü: Yeşil İAOSB Projesi Fizibilite Raporu kapsamında, uzun zamandır Yönetim Kurulumuzun gündeminde olan ancak, finansal kısıtlar nedeni ile adım atamadığımız İleri Arıtma Projesi, 2021 yılı içinde odaklanacağımız en önemli projelerimizden biri olacaktır. Bu sistemde atık su arıtma tesisimizden çıkan arıtılmış atık su, ileri bir arıtma sürecinden geçirilerek en az şu an kullanılan İZSU suyu kadar kaliteli bir suya dönüşecektir. Bu konuları çalıştıkça, karşımıza çıkan en büyük sıkıntının finansman olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, ülkemizde çevre ile ilgili yatırımlar hala yüksek maliyetlere sahiptir. Bu tür projelere uygun vadelerde, uygun ödeme ve faiz şartlarında krediler bulmak da zordur. Ancak, başta da söylediğim gibi o kötü gün geldiğinde 'ne yapacağız' sorusuna teslim olmamak için bugünden bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzun altını özellikle çizmeliyim. Bu konulara katkı verecek tüm kurum ve kuruluşların bir arada, ortak çözümler üretmesine de imkan verecek ortamlar yaratılmalıdır…
Organize sanayi bölgeleri paydaşlarına neredeyse belediye hizmetlerinin tümünü veriyor... Bu hizmet çeşitliliğinin OSB'lere yaşattığı sıkıntılar neler? O sıkıntıları aşmak için OSB'lerin nelere ihtiyacı var?
Organize Sanayi Bölgeleri kanununu şöyle bir inceleyen herkes, OSB'lerin sanayi için ne denli önemli ve temel hizmetleri verdiğini görebilir. Elektrik, su, doğalgaz, katı atık, atık su, yollar, çevre ve peyzaj çalışmaları, iletişim, güvenlik gibi temel hizmetlerin yanında sağlık, eğitim, spor, kreş, sosyal yaşam gibi yan alanlarda da hizmetler verilmektedir. Her gün 50 bine yakın çalışanın girip, çıktığı, yılda 30 milyona yakın araç giriş, çıkışının olduğu, 8 milyar dolara varan üretim hacmi, bunun yarısı kadar ihracat, ihracatın yarısı kadar ithalat hareketi yaratan bölgenin bu hizmetleri vermek için gelirlerine şöyle bir bakalım… Gelirler de gözümüze çarpan ilk şey aidatlardır… Ancak, pek çok dolaylı vergi ve masraflarla karşı karşıya olan sanayiciye ona sıkıntı yaratacak aidat bedelleri belirlemek mümkün olmamaktadır. Sonra gözünüze bölgenin sahip olduğu gayrimenkullerden elde edebileceği kiralar gelir. Bunun içinde önce bu tür yatırımlara uygun alanlarınız olmalı, sonra bu gayrimenkulleri inşa etme kaynağınız olmalı ve en sonunda da bölgenizin cazibesi ile bu gayrimenkulleri düzenli ve sürekli kiralayabilmelisiniz. Bu iki gelir kaynağından da elde edilen gelirlerin yatırım ve hizmet giderlerinin çok azını karşılayabileceğini görürsünüz... Sakın elektrik, su, doğalgaz satıyoruz diye düşünmeyin. Sanayicimize en uygun şartlarda bu temel girdileri sağlamak maksadı ile kanun yapıcı OSB'lerin bu hizmetlerinden bir kazanç elde etmesini yasaklamıştır. Peki, sonunda gelir kalemi olarak elimizde ne kalıyor derseniz; o da arsa satışlarıdır. Ancak 2019 yılı başında değişen OSB Uygulama Yönetmeliği ile elde bulunan arsaların metrekare satış bedelleri ile ilgili de kısıtlamalar getirildi. Eğer bu kısıtlara uyarak bir satış bedeli belirlerseniz, güncel metre kare değerlerinin çok uzağında kalabilirsiniz. Yani bu gelir kalemi de bir anlamda budanmıştır. Bu durumun değişmesi için kanun yapıcılar nezdindeki çalışmalarımız aralıksız sürmektedir. Peki, gelir konusunda bu denli sıkışan OSB'lerin üretimi ile, istihdamı ile, yarattığı devasa ekonomik katma değerden bir payı var mıdır? Ne yazık ki, hayır… Bizler OSB'lerin hayatlarını sürdürebilmeleri, sanayiciye verilen ve gelecekte verilmesi gereken hizmetlerin gerçekleşmesi düzenli ve yeterli gelir kaynağına sahip olması gerektiğini söylüyoruz. Bunun tek yolu da, OSB'ler içinde kamunun elde ettiği gelirlerin makul bir kısmının OSB'lere yönlendirilmesi olacaktır. Burada OSB'lerin ne yerel yönetimlerin, ne de merkezi yönetimin gelir kaynaklarına göz dikmesi gibi bir durum yoktur. Talebimiz sadece dağılımın içine OSB'lerin de katılması ve hakkaniyetli olunmasıdır. Herkes şunu düşünmelidir. OSB'lerde satılacak arsalar bittiği gün ne olacaktır?
Daha müreffeh bir Türkiye için, üretimin önemine vurgu yapacak tek bir cümleyi, hangi kelimelerle kurarsınız?
Küreselleşen dünyada bireysel varoluştan, ulusal varoluşa kadar giden yolda, güçlü olmak zorundayız. Rekabet dediğimiz şey, tatlı bir çekişmenin çok ötesine geçmiş, bir savaş halini almıştır.
Kısıtlı kaynaklar ve sınırlı piyasalar içinde var olmak için üretimimizle güçlü olmak zorundayız. Bu savaştaki gücün asıl kaynağı ise fabrikalarımızdır... Bu nedenle ben üretimin gücü ve stratejik önemini anlatmak için Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünü kullanmak isterim: 'Her fabrika bir kaledir…'