‘Patronlar Kulübü’ ESİAD’ın Başkanı, Ege’de Sonsöz’ün konuğuydu.
Türkiye'nin, iş dünyasını da tedirgin eden zor zamanlardan geçtiği… Özellikle bazı koltukların ateşten gömlekle eş görüldüğü dönemlerde…
O, hem devleti, hem özel sektörü tanıyan ama hepsinden önce, 'çelebi' kimliği ve doğru eleştirileri 'gülümseyerek' söyleyebilen uzlaşmayı bilen kimliğiyle…
ESİAD'taki 'bayrak değişimi'nde üzerinde uzlaşılabilen tek isim olarak öne çıktı.
Ve Ege'nin 'patronlar kulübü' Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği ESİAD'ın Başkanı oldu.
Mustafa Güçlü, hassas dengelerle yürüyen iş dünyasında, göreve geldiği ilk gün söylediği 'Türkiye'nin uzlaşıya ihtiyacı olduğu' vurgusuyla, iki yıldır özveriyle görev yapıyor. 'İzmir'in gerginlikten kazanacak bir şeyi olmadığı' inancıyla, 'barış ve uyum içinde çalışılırsa kent ekonomisi de olumlu etkilenir' düşüncesiyle, 'zor zamanların ağabeyi' olarak, doğduğu kente 'patronlar kulübünün başkanı' olarak da katkı koymaya çalışıyor.
ESİAD Başkanı Mustafa Güçlü, Ege'de Sonsöz Sohbetleri'ne konuk oldu. Gazeteciler Fahrettin Dokak, Gönül Soyoğul, Fatih Yapar, Hanzade Ünuz ve Onur Deniz'in sorularını; yanmadan/yakınmadan, 'büyük fotoğrafı göstermeye çalışarak' yanıtladı.
EGE'DE SONSÖZ: Ülke gündemiyle başlayalım… Başbakan Yıldırım ilk konuşmasında ekonomik hamlelerden söz etti. İzmirli bir Başbakan sanayiciler açısından ne gibi bir umut barındırıyor?
MUSTAFA GÜÇLÜ: İzmir'le ilgili konularda iki farklı tutum var. Bir tanesi böyle 'Yanma, yakınma, öldük, bittik, geriledik' tarzında, bir tanesi de daha böyle nötr tutum… Bu özellikle yanma-yakınma tarzı tutumu hiçbir şekilde benimsemiyorum. İzmir'de tabiî ki 1970'li yıllara göre önemli bir değişiklik yaşadık. Bir transformasyon dönemi yaşadık. Bu dönem bir megapolü yarattı, İstanbul'u yarattı. İstanbul her şeyin merkezi oldu. Bütün sektörleri merkezi oldu ve devasa bir boyut kazandı. Bu tabi İstanbul'un kilitlenmesi sonucunu da beraberinde getirdi. Kendi işlerimizden de biliyoruz, İstanbul'a bir korku içerisinde gidiyoruz. Ne kadar vakit kaybedeceğiz, işimizi görebilecek miyiz? Bu endişeyle gidiyoruz. Bunları şunun için söylüyorum. Bir defa İzmir'de iş bölümünde bir sanayici kimliği öne çıktı. İzmir'de sanayi bence etkili… 5 bin civarında işletmesiyle, önemli ölçüde ihracat imkanlarıyla, nitelikli üretimiyle İzmir'de sanayi belli bir dinamizmini sürdürüyor. Tabiî ki hani daha ivme kazanması lazım… Dolayısıyla sorunları İzmir odaklı gibi fazlaca düşünüyoruz bazen yerelde… Tabiî ki İzmir olarak sorunlarımız var, bunların özel de çözümleri olabilir ama ben İzmir olarak ele almaktan çok ulusal boyuttaki sorunların ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Ulusal boyuttaki sorunları sağlıklı çözümlere kavuşturulamazsa İzmir'de de ne yaparsak yapalım istenilen tempo, istenilen hız oluşamayacaktır. İkinci boyut da Türkiye'deki üretimin, hizmetlerin, çeşitli faaliyetlerin konumlandırılması bakımından yepyeni bir plana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yani artık İstanbul merkezli, her şeyin İstanbul'un içinde olduğu bir yapıyla Türkiye hayatını sürdüremez. Doğru bir model değildir. Hem finans merkezi olacaksınız, hem inşaat firmalarının merkezi olacaksınız, hem telekomünikasyon merkezi, hem turizm merkezi olacaksınız… Böyle bir şey mümkün değil, doğru değil… Dünyanın gelişmiş ekonomilerine baktığımızda, mesela Amerika… New York bir finans merkeziyse San Fransisco başka bir şeyin merkezi, Atlanta başka bir şeyin merkezi… Dolayısıyla çok merkezli bir yapılanma söz konusu… Almanya'da işte Frankfurt finans merkezidir ama Hamburg liman ticareti merkezidir. Çok merkezdir ve hiçbir kent de İzmir'den büyük değildir. Biz de acayip boyutlu kentler oluşturuyoruz ve oraya akümüle oluyoruz. Bu İstanbul'la bir rekabet konusu değil, İzmir olarak bizim Türkiye çapında bir örgütlenmede yer almamız lazım…
EGE'DE SONSÖZ: İzmir'in rolü ne? Sizce ne eksik?
MUSTAFA GÜÇLÜ: İzmir'de eksik diye bir şey yok. Mesela serbest bölge bir başarı öyküsüdür İzmir'de… Organize Sanayi bölgelerimiz çok başarılı… Biz sanayide bir defa yine önde olalım. AR-GE'ye dayalı işlerde daha önde olalım. Şimdi tamam bir takım denemeler var ama daha emekleme safhasında… Bunları bizim bir şekilde geliştirmemiz lazım. Biz formülleri çok seviyoruz ama iş üretmeye gelince oralarda bir yetersizliğimiz var. Yani bunu nasıl yapacağız? Sloganlarla iyi yapıyoruz ama yapma noktasında 'en iyi uygulamalar' dediğimi metodu pek kullanmıyoruz. Yani mesele bir Güney Kore nasıl yaptı? Ben 1981'de Japonya'da Güney Kore'nin de katıldığı bir çalışmadaydım… o dönemde Güney Kore ile milli gelirlerimiz eşitti… Şimdi tablo ortada, yarattıkları markalar ortada…
EGE'DE SONSÖZ: Serbest bölge başarı öyküsü dediniz… Ama burada Kaya Tuncer ile Turgut Özal'ın aynı yere yumruğu vurması… Bu anlamda Binali Bey'e İzmir için düşen rol nedir?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Şimdi bakın bazı gelişmelerde o günün şartlarında bazı unsurların bir araya gelmesi ve işi sonuca götürmesi önem taşıyabilir. Ama İzmir'in bir de asırlardır gelen kabiliyeti var. İzmir yüzünü Batı'ya dönmüş, ticaret yapan, ihracat yapan bir liman kenti… Kaliteli insan gücüne sahip bir şehir… İzmir'deki bir takım özellikler var. Bu özellikleri hayata geçirmek, belli dönemin belli şartlarının bir sonucudur. O gün falanca politikacıyla filanca girişimcinin bir sonucu… Yarın bir gün de inşallah yeni bir öyküler bizi mutlu eder.
EGE'DE SONSÖZ: Burada İzmirli sanayici 'inşallah' mı demeli, talep mi etmeli?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Talep ediyor zaten… Bakın şimdi serbest bölgelerle ilgili 1.5-2 yıldır çok ciddi bir çaba var. Konferanslar, paneller, biz de yaptık. Bir yasa tasarısı var gündemde… Yeni serbest bölgelerin oluşması, onların bağlı olacağı kuralların tayiniyle ilgili… Konuşuluyor, bu kadar da başarılı bir örnek var. Ama yeni bir serbest bölge için mesafe alınabilmiş değil… Demek ki tıkanan bir şey var. Ya mevzuatla ilgili ya bir takım endişelerle ilgili… Şimdi bunlar siyasal iktidarla doğru diyalog kurabilmeyle aşılabilir bir yönüyle, bir yönüyle belli bir kararlılıkla aşılabilir… İki yanlıdır.
EGE'DE SONSÖZ: Dönem dönem serbest bölgeler yerel yöneticiler tarafından da eleştiriliyor… 'Direkt olarak bakanlığa bağlı, bize hiçbir faydası yok' deniyor…
MUSTAFA GÜÇLÜ: Yani şimdi Gaziemir'de bir serbest bölge olmasaydı belediye için gelir yaratıcı başka faaliyetler mi olacaktı? Az önce de anlattım, yerel zaviyeden kurtulmamız lazım… Hep kendi mahallemizin sorunları olarak bakıyoruz. Öyle baktığımız zaman da bir kısır döngü içinde kalıyoruz. Bence mahallenin değil yaşadığımız ülkenin boyutlarında hatta dünyanın boyutlarında bakmamız lazım… Laftan lafa atlıyoruz ama önümüzdeki hafta İngiltere'de Avrupa Birliği ile ilgili oylama var. Şimdi bunun sonuçları Avrupa'daki dengeleri, Türkiye'deki ve dünyadaki dengeleri ciddi etkileyecek durumda… Mesela buna ilgimiz oldukça zayıf… Yakın tarihte iki dünya savaşı Avrupa odaklı oldu… Avrupa'daki barış çok değerli bir şey… Barışın bir simgesi de Avrupa Birliği, ekonomik ve siyasi birlik tarafıyla... Yani daha boyutlu düşünmemiz lazım. Yerel gündeme de tabiî ki de önem vereceğiz, ihtiyaçlarını konuşacağız ama hayatı da ondan ibaret saymayacağız.
EGE'DE SONSÖZ: Çek yasası başta olmak üzere yeni ekonomik adımlar çerçevesinde yasa değişiklikleri neler getirecek?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Ülke gündemi derken ben öncelikle şunu söylemek istiyorum. Ülke ekonomisi için, ülkenin büyümesi, kalkınması için en önemli şey istikrardır. İstikrar dar kalıpla siyasal iktidarın devamı olarak algılanabilir ama istikrar bundan ibaret değildir. İstikrar demokratik standartlar, hukuk standartları ve özgürlükler bakımından güvenli bir ülkede yaşamaktır. Bunu hep kendi vatandaşlarımız olarak hem de dünya kamuoyu bakımından bu değerlere sahip bir ülke olarak algılanmaktır. Bunu aslında bakanlarımız Ali Babacan Bey, Mehmet Şimşek Bey defalarca ifade etti. Biz Türkiye'yi barış içinde, hem iç barışı sağlamış hem de komşularıyla, dünyayla barışı belli ölçüde sağlamış, dediğim değerlere sahip bir ülke olarak yaşatmalıyız ki, İzmirlisiyle, İstanbullusuyla, yerlisiyle, yabancısıyla yeni yatırımlar yapabilelim, yeni işler açabilelim, büyüme hedefleri koyabilelim. Yani bir defa ülke genelinde ilk olarak arayacağımız şey bu ortamdır. İş yapabilme, işleri geliştirme ve yatırım yapabilme konusunda irade koymadır. Bakın en son büyüme rakamları açıklandı, hepimiz memnun olduk ama bir analize girdiğimizde tüketim ağırlıklı bir büyüme görüyoruz, stokların artışını görüyoruz, yatırım harcamalarında da küçük de olsa bir azalma görüyoruz. Bizim birinci bakmamız gereken şey yatırım arzusu, bunun gerilememesi… Dolayısıyla ekonomi konuşuyorsak, ülkenin kalkınmasını, iş hayatının canlı olmasını konuşuyorsak öncelikle bu tablonun bu ölçüde olması gerektiğini bileceğiz.
Gelelim Çek Yasası'na… İstersen şöyle girelim şimdi ekonomide bir böyle iyi giden şeyler var. Bakıyorsunuz makro göstergeler gayet olumlu… Söylenecek laf yok! Ama piyasaya geliyorsunuz durum hiç öyle değil… Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde, esnaf dediğimiz kesimde ciddi tıkanıklıklar var. Onun için çekler patlıyor, onun için vadeler teneşir vadelere yayılıyor, onun için birçok işletme kapanıyor, onun için bu iflas erteleme başvuruları artıyor. Bunlar da istatistiklere yansıyor. Ancak makro göstergelerde bunları göremiyoruz. Makro göstergelerde otomotiv, gayrimenkul satışları rekor kırıyor… Ama başka bir yerde de fokur fokur bir şeyler oluyor? Bunu da iyi okumamız lazım… Çek konusunda bugün hapis koyarsın, yarın kaldırırsın! Bunlar çözüm mü? Asıl çözüm orada doğru bir şekilde hayatın devam etmesi… O insanlar hile yapmak için o çeklerini ödemiyor değiller… Çaresizlikten… Ama mekanizmada aksayan bir şey var. Buna hep birlikte oturup bakmamız lazım…
EGE'DE SONSÖZ: Bu iflas erteleme sistemi bir taktik mi?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Yani taktik olarak kullanan da vardır ama adam işi düzgün devam ederken neden böyle bir şeye başvursun. Bozuluyor, bozulunca da kurtuluş olarak görüyor. Tabiî ki o noktada bir taktik olabilir ama işi neden bozuluyor? Önce bunu konuşmamız lazım… Kasten hiç kimse işini bozmak ister mi? Yoksa adamın niyeti üzerinden bir şeyi okuyamayız. Yani özetle barış, huzur, genel olarak temel değerlerde istikrar ve onunla beraber daha iyi bir ekonomik hayat, daha hızla gelişen bir ülke arzu ediyoruz.
EGE'DE SONSÖZ: Hükümetin yıllardır inşaat sektörünü esas almasıyla yılların sanayicilerinin bile bu sektöre kaydıklarını görüyoruz. Hükümetin bu hedefi mi değiştirmesi gerekiyor ya da bu konuda siz sanayiciler olarak ne yapıyorsunuz?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Ülkemizde belirgin olarak 1950'den beri, inşaat olayı altyapı olarak da konut olarak da Türkiye'de daima sağ-liberal iktidarlar tarafından kalkınmada temel araç olarak kullanılmıştır. 1950 şartlarında bunun isabeti hiç kuşkusuzdur. Altyapısı, barajları, yollarıyla yeni imkanlar getiriyorsunuz. Dolayısıyla inşaatın lokomotif sektör olmasını bence eleştirmek yerine, yani bu böyle bir gerçek, ama sadece buna dayalı olarak bizim hayatı sürdürmemiz mümkün değildir, doğru değildir, tıkanırız. Neden tıkanıyoruz? 10 bin dolarda tıkanıyoruz. Orta gelir tuzağı dediğimiz olayda tıkanıyoruz. İnşaatın getirdiği vizyon ve dünya içinde hayatı sürdürüyoruz. Biz de onun için şunu diyoruz. Sanayide bir atılım ihtiyacı, bir devrim ihtiyacı bundan doğuyor. Türkiye sanayini sadece inşaata dayalı malzemelerle sınırlı tutamaz. Bambaşka bir seviyeye taşımak lazım… Onun için teknolojiyi kullanmak, yeni yaratıcı ürünler bulmak, bu tür kavramları hayata geçirmek durumundayız… Bunları nasıl yapacağımızı bizim artık yeni mekanizmalar bulmamız lazım… Oturup çalışıp hayata geçirme koşullarını hem kamu olarak hem de özel sektörün kendi dinamiklerini nasıl çalıştıracağını düşünmemiz lazım. Bu makro planda olabilir ama daha çok sektörel bazda olmalıdır. Çünkü ötekisi daha soyut ve genel bir şey… O düzlemde de konuşulacak şeyler olabilir ama bence sektörel bazda bir takım konseyler, komiteler kurulmalı… Teknik insanları da işin içine katarak böyle bir çalışmanın içine girilmeli… Sahadaki insanların da bu çabanın işine girmesi lazım…
EGE'DE SONSÖZ: Bu anlamda eğitimi ön plana çıkarıyorlar. Örneğin meslek liselerinin sanayi bölgelerine verilmesi gibi…
MUSTAFA GÜÇLÜ: Eğitim tabiî ki önemli… Ben 2-3 dönem Sanayi Odası Meclis üyeliği yaptım, orada çok önemli kişiler tanıdım. Birçok sanat enstitüsü mezunu kişiler… Adamlar böyle tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yere gelmişler. Şimdi Türkiye'nin sanayileşme sürecinde şu haliyle bile o sanat okulları çok önemli değerlerin çıkmasına sebebiyet vermiş. Tabiî ki eğitim çok önemli ama bu işin bir tarafı, önemli bir tarafı tabiî ki… Ama diğer tarafı, sanayideki uygulamalar… Çıraklığından ustalığına kadar birçok boyutu var. Bunları böyle kağıt üzerinde teorik, sloganvari yaklaşımlarla değil, hayata geçirerek uygulamak lazım… Yani işin felsefesi, sloganı değil hayata geçirilmesine dönük bir organizasyon içerisine girilmesi lazım…
EGE'DE SONSÖZ: 35 Proje'deki ekonomiyi doğrudan etkileyecek projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmir-İstanbul yolu, Çandarlı Limanı gibi… Bunlar kentin dışarıya açılmasına etkili olur mu yoksa kentin hızla aşırı hırpalanmasına mı neden olur?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Kuşkusuz bütün bu projeler, otoyol projesi, lojistik projesi, Çandarlı projesi, bunlar hep olumlu boyutlar… Ama bunların, özellikle liman konusunun bazı hassas noktaları olduğunu biliyoruz. Çandarlı'nın İzmir Limanı'na bir alternatif değil farklı bir boyut taşıması gerektiğini biliyoruz. Çandarlı Limanı'nın birinci ihalesinin sonuçlanamamasında ölçeklerin aşırı büyük tutulmasının rolü olduğunu biliyoruz. Bunlar işin teknik yanları… Ama genelde bakarsak bu tür iş hayatına destek verecek projeler olumludur. Bunu başta söylemek lazım… İzmir-İstanbul Yolu'na gelince… İzmir-İstanbul uçak seferleri Avrupa'nın en yoğun seferleri… Avrupa'da başka bu kadar sefer olan iki nokta yok! İzmir-İstanbul arasında zaten çok ciddi bir entegrasyon var. Bu entegrasyon iyi bir şey… Bu entegrasyonu anlamlı bir iş bölümüyle desteklemek güzel bir şeydir… Bu otoyol da buna yardımcı olacaktır. Tabi burada arada bir Bursa boyutu da var. Bursa da Türkiye'nin dördüncü büyük kentidir, ekonomik güç bakımından da bu böyledir. Şimdi böyle bir İzmir-Bursa-İstanbul hattı muazzam bir ekonomik gücü temsil eden bir hat… Oradaki ekonomik değerler, üretim gücü muazzam bir güç… Burada ben endişelerden pek hareket etmek istemiyorum. Belki gündelik şikayetler olacaktır, işte 'İstanbullular Çeşme'ye geldi de vs' gibi… Ben geçen akşam Seferihisar Teos'taydım… Uzun süredir gitmiyordum inanılmaz büyümüş. Şimdi sadece İstanbullular gelmiyor, Mersinliler var mesela… Geliyor, yer alıyor. Bizim kıyılarımız sıkıntıları aşsak dünyanın gözünün üzerinde olduğu yerler. O kadar değerli bir coğrafyada yaşıyoruz. Önemli olan İstanbul buraya vahşi gelişmeyi sürdürmek için gelmemeli, İstanbul buraya İzmir ekonomisine katkıda bulunacak şekilde gelmeli… Bunun da önüne geçecek olan biz İzmirlileriz… Vahşi gelişmeye izin vermemek adına bir takım düzenlemeler yaparak… Buradan böyle olumsuz bir şeyler çıkacağını pek düşünmüyorum. Biz olumlu tarafıyla bakalım ama kentle ilgili değerleri koruyacak tedbirlerimizi de alalım…
EGE'DE SONSÖZ: Yeni kent merkeziyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Yıllarca gitti-geldi öyle bir plan yapıldı… Şimdi binalar çıkıyor bakalım göreceğiz. Oraya nasıl bir talep oluşacak? Nasıl bir iş hayatı olacak? Tabi oranın ulaşım ve çevre düzenlemesiyle ilgili sorunlarının da iyi bir şekilde halledilmesi bekleniyor, orada iş yapan müteahhitler tarafından bazı öneriler gelişiyor. Şimdilik planlamaya uygun bir gelişme görüntüsü var. İzleyeceğiz. Ama bir sıkıntıya mahal vermeyecek altyapı tedbirlerinin de alınması lazım…
EGE'DE SONSÖZ: İzmir'deki teşvik sorunu…
MUSTAFA GÜÇLÜ: İzmir'de 13 OSB'miz var. Bölgeyi değerlendirirken şu ayrıma kesinlikle karşıyım. Ben İzmir'i en dar anlamıyla İzmir-Aydın-Manisa entegrasyonu içinde düşünüyorum. Şimdi zaten Bornova'dan Manisa 15 dakika… Bornova'dan Tire, Ödemiş organizelere kaç dakikada gidersiniz? Yani anlatabiliyor muyum? Bir kere Manisa da bölgenin bir değeridir. Organizesiyle, değerli sanayi yatırımlarıyla, Aydın da öyledir. Bu üç il Ege Bölgesi'nin çekirdeğidir. Özellikle kent merkezleriyle kuvvetli bir entegrasyonu vardır, bu gelişmelidir. Böyle bakalım diyorum ben… Bu arada o bölge teşviki çelişkisi maalesef bir sıkıntıdır. Bizim bunu her daim işaret etmemiz ve halletmemiz lazım… Bu kadar iç içe geçmiş coğrafyada bu kadar önemli farklılıklar doğru değildir. Organize Sanayi'de mesela gözde olanlar var, Atatürk Organize Sanayi gibi Tire gibi… Ama Ödemiş yeni… Ödemiş dediğiniz zaman hemen coğrafi engeller çıkıyor. Buralara yatırım yapıldı, buralar neticede alternatif olarak çok önemli ekonomik yatırımlar vardı da buralar atıl duruyor diyemeyiz. Buralara yeni yatırımcılar gelecektir. Yani İzmir hiç olmazsa orta ölçekte böyle bir şeye hazırdır. Ama bizim İzmir'de başka bir sıkıntımızda dev yatırımlar için uygun alan bulunamamasıdır.
EGE'DE SONSÖZ: 'Yerel ölçekten kurtulalım, global bakalım' dediniz… Bu noktada kapitalizmin sonunun geldiği, mevcut gelir dağılımıyla yol alınamayacağı söylemleri var. Türkiye'de ilk kez Ali Koç söyledi. Kapitalizmin sıkışmışlığı ve yeni sistem arayışı hakkında neler söyleyeceksiniz? Bir de neden İzmir'de bu tür tartışmaları duymuyoruz? Bu konudaki sorumluluğunuzu da değerlendiriyor musunuz?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Öncelikle bu soru için teşekkür ederim, bu doğru bir soru… Dediğiniz doğru işte… ABD başkanlık seçimlerinde mesela Clinton'ın parti için rakibi Bernie Sanders bu tür söylemlere ağırlık verdi, sistemin tıkanıklığı, yoksul kesimlere politikaların yetersizliği konularında çok önemli mesajlar verdi ve Hillary'nin daha önce beklenen zaferini erteletti. Aslında şimdi dünyada bir sıkıntı ve arayış var. Ama bunun yansıması yada alternatifi olarak sosyalizm yada sosyalist kavramlar içinde çözümler tek boyut olarak çıkmıyor. Bence daha tehlikeli boyut popülist kimlikli ve ideolojisi çok belli olmayan hareketler olarak çıkıyor. İşte Yunanistan'da Syriza, İtalya'da Grillo… Grillo İtalya'da Roma'da belediye başkanlığı seçimlerinde ilk turunda yüzde 35 aldı… Şimdi bu neyin ifadesidir? Bir basınç var, bir sıkıntı var. Berlusconi de aslında budur. O da çok soru işaretidir. Fransa'da da aşırı sağ olarak çıktı, Cumhurbaşkanlığı birinci turunda öndelerdi, sonrada kaybettiler. Nerede, ne şekilde çıkacağı kestirilemeyen bir takım siyasi hareketler oluyor. Ben şahsen Ali Koç Bey'in mesajlarına yürekten katılıyorum. Onun böyle gerek işadamı olarak entelektüel çaba içinde yaptığı değerlendirmelere saygı duyuyorum. İzmir bu konuda neden konuşmuyor? İzmir konuşuyor hatta konuşmuyor yapıyor. Bu bağlamda bir Raşit Özsoruhan'ı hatırlarsınız… O dönemde sosyalist sanayici olarak bilinirdi. İşçisine yaklaşımı ve uygulamalarıyla çok farklı bir kişilikti… Bizim öncü sanayicilerimiz hep birtakım uygulamaların ilk örneklerini vermişlerdir. Hepsi sosyal anlamda farklı bir portre çizmişlerdir ve İstanbul'un da bu dikkatini çekmiştir. Hep farklı gözle bakmışlardır. Onun için İstanbullu sanayiciler önce bu açığı kapamalı… Neticede toplumun önünde olan sanayicilerin gerek ülkenin makro meseleleri gerekse toplumsal barış konularından dar kalıpların çok ötesinde düşünmeleri ve uygulamaları şarttır. Tabi bu işin bir yanı…
Dünyadaki gidişle ilgili de dediğim gibi ben tek boyutlu bir şey görmüyorum ama tehlikeli istikametlere de yol açabilecek politik şekillenmeler görüyorum. Yani bu şuanda sosyalizm alternatifi sanki o ideolojik kalıbıyla pek ortada yok gibi… Daha çok popülist, pek istikameti belli olmayan hatta yer yer tepkisel hareketler olarak görüyorum.
EGE'DE SONSÖZ: Buradan 'Kapitalizmden umudu kesmedim' sonucu mu çıkarmalıyız?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Ben Ali Bey'in konuşmalarında sistemle ilgili eleştirileri, kapitalizmin işleyişiyle ilgili eleştirileri, kapitalizmin genel anlamda teknik işleyişiyle ilgili eleştirilerinden ziyade vahşi uygulamalarına işaret ettiğine inanıyorum. Bu vahşi uygulamaların tepkisel hareketleri çıkarabileceğini görüyoruz. Yani eleştirileri daha çok öyle algılıyorum. Çünkü sosyalizm, klasik tanımıyla üretim araçlarının çalışanlar tarafından kontrolü olarak alınırsa böyle bir şeyi şuan için mümkün görmüyorum. Sosyalizm derken daha çok kapitalizmin vahşi boyutu, belki mülkiyetin belli noktalarda yoğunlaşması, mülkiyetin yaygınlaştırılması çabalarının yetersiz kalması gibi noktaların öne çıkarılması boyutuyla düşünmemiz gerekecektir.
EGE'DE SONSÖZ: Ali Koç'un sözlerinden hareketle… Dünyada büyük kapitaller artık insana yatırım yapıyor. Bill Gates örneğinde olduğu gibi… Dünyaları kazanıyor ama artık bu kadar kazanmanın bir anlamı olmadığının farkında ve sürdürülebilir bir dünya için insana yatırım yapıyor, paylaşıyor. Bunlar çok büyük kapitaller ve buna ayıldılar. Ali Koç da aynı sinyali verdi aslında… Dünyanın bütün çeperi için geçerli… İşte mülteci akınıyla Avrupa'nın geldiği noktaya bakın… Hal böyleyken İzmirli sanayici kendi ölçeğinde insana yatırım anlamında kafasını nasıl yoruyor? Burada İzmir'de Arkas dışında sanata yatırım yok… Dünyayı, müzeleri geziyor ama İzmir'e sanatsal bir yatırım yapmıyor. Neden İstanbul'da gördüğümüz atılımı İzmirli sanayiciden göremiyoruz?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Aslında bu sorunun içinde cevabı da var. Servet birikimi ve güç neticede belli sınırları olan bir şey… Hiçbir güç sonsuz olamaz. İnsanlar belli bir güce hükmeder hale gelince bunu işe kanalize edebilme kapasiteleri de sınırlanıyor. Amerika'da örneğini verdiğiniz insanlar bu paraları vakıflar aracılığıyla insanlara ayırıyorlar. Bu güçleriyle orantısal bir şey… Ve tabi bazı vergi avantajları da oluyor. Bunu da hiçbir zaman unutmamak lazım… İstanbul ile İzmir sermayesi bir kere eşit değil… Koç Holding güzel örnek… Onlar Türkiye'de bu anlamda da öncü bir kuruluş… İşte vakıf kurdular, Türk Eğitim Vakfı, Koç Vakfı gibi… Çok başarılı işler yapıyor. İzmir'de de tamam çok yeterli görülmeyebilir ama bir yandan da 'İzmir gelişmedi, küçüldü' diye eleştiriyoruz, bunu da söylüyoruz. Şimdi Yaşar Holding 1970'li yıllarda, 80'lerin başında Türkiye 3 büyük holdinginden biriydi… Ama şimdi farklı bir konumda… Yine çok etkili yine çok önemli işler yapıyor. Ama Yaşar Holding bu konuda hiçbir şey yapmıyor diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Yaşar Eğitim Vakfı var, sanatla ilgili birçok faaliyet yapıyor, spora destek veriyor. Ee Çimentaş örneği var. Çimentaş Eğitim Sağlık Vakfı… Çok ciddi kaynaklar ayırıyor Çimentaş… Işıkkent Eğitim Kampüsü diye bir yer var. Çok değerli insanlar yetiştiriyor, insana yatırım yapıyor. İnsaflı bakalım bu konulara… Bir yandan diyeceğiz ki 'Cılız kaldık', bir yandan 'Sosyal sorumluk yok'… Sosyal sorumlulukları yerine getiriyor İzmirli sanayici… İşte İzmir Kültür Sanat Festivali yıllardır yaşıyor. İzmirli grupların desteğiyle yaşıyor. 'Daha çok olsun, daha organize olsun, daha sistematik olsun' diyelim ama 'Yok, yapılmıyor' demek haksız bir şey… İzmirli sanayici bu konuda duyarlı… İnşallah imkanlar artar daha çok duyarlı olur. Samimi söylüyorum İzmirli sanayicinin o konuda sicili temizdir.
EGE'DE SONSÖZ: İzmir'de bir takım kurumlar bir araya gelip Kipa ve Güç Birliği örneğinde olduğu gibi bir sinerji yarattı. Ama ne yazık ki hemen hemen hiç biri yaşamadı. Neden bu modelin devamı gelmedi, hepsi satıldı? Bu size göre bir başarısızlık değil mi? Mesela METAŞ olayı…
MUSTAFA GÜÇLÜ: Şimdi METAŞ'ta apayrı bir öykü var. Neticede bir sermaye grubunundu, kapandı, el değiştirdi falan… Oranın faaliyet gösterememesi en son hissedarlarının yürütememesiyle ilgili ve İzmirli de değiller… Yani onun son bölümü bir İzmir hikayesi değil… Bu çok ortaklı kuruluşları başarısız bulmuyorum ben… Tam aksine Kipa, Kent Hastanesi gibi kuruluşların kurulup faaliyete geçmesi, para kazanır hale gelmeleri sonucundadır ki birileri talip olmuştur. Neticede o artık ekonomiye kazandırılmıştır. Bunun satışı bir başarısızlık değil başarı öyküsüdür. Yenileri yapılsın, yine satılsın… O artık kente ait bir değerdir, kente ait bir ekonomik faaliyettir. Zaten aile işletmelerinin bile kuşaklar itibariyle sürdürebilirliği tartışılırken böyle çok ortaklı yapıların uzun yıllar sürdürülebilmelerinin önünde çok engeller var. Dolayısıyla belli bir aşamasında satılması çok olağan…
EGE'DE SONSÖZ: Peki bunu neden bir başarısızlık olarak görüyorlar?
MUSTAFA GÜÇLÜ: Yine bölgeci bir bakış açısı… 'İzmirliler sahip olsun, İzmirli sermayederler sahip olsun'… Şu anda bile bazı yeni gelişen işadamlarımız için bu tür değerlendirmeler yapılıyor. Yani bunları artık bu çağda çok yanlış buluyorum. Hayır, biz yabancılar gelsin, yurtdışından sermaye gelsin diyoruz. Şunu da görüyoruz, biz İzmir olarak yıllardır göç alıyoruz. İzmir aldığı göçü en iyi şekilde değerlendiren kenttir. İzmir, hep İzmir değerleriyle yaşamıştır. Onun için gelenler de bu değerleri benimsiyorlar. Bu nedenle olumlu buluyorum.