Ünuz, Fark Yaratanlar’da “Biz Bize Kız Muhabbetleri” adlı stand up gösterisinde yükselen kahkahaların Türkiye’ye yayıldığı Bilek ile sohbet etti.

Adı üstünde, 'Biz Bize Kız Muhabbeti'...

Diz dize yapılıyor.

İçeri erkek sinek girmesi bile yasak.

Her gösteride sadece 50 kadın izleyici ve bir de Benan Bilek.

Ne mi oluyor?

Benan Bilek, Türkiye'de bir ilke imza atarak +18 kadın meddahlığa soyunduğu sahnede bizi bize gösteriyor...

Kızların birbirine fısıldayarak anlattığı öyküleri, kadının fendini, erkekleri, aşkı ve seksi yüksek dozda mizah içeren bir stand up gösterisiyle anlatıyor.

Hepimizi belki de uzun zamandır gülmediğimiz kadar güldürüyor, kırıp geçiriyor.

Peki nerede?

Alsancak Coffeeco'da...

İzmir'de reklam ve halkla ilişkiler camiasının yakından tanıdığı zeka ve fırlamalığın yoğunlaşmış hali Benan Bilek, başka neler yapıyor?

'İnce eliyor...'

Kendi bulduğu teknikle un eleklerini renkli ipliklerle işliyor, naif resmin enfes örneklerinden oluşan sergiler açıyor ve eleğin üstünde kalanlarla yoluna devam ediyor...

Son olarak, tüm hem cinslerini tek kişilik göstersinde birlikte kıkırdamaya davet eden Benan Bilek diyor?

'Gülersen ne olur?

En fazla kırışırsın...'

Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar'da 'Biz Bize Kız Muhabbetleri' adlı stand up gösterisinde yükselen kahkahaların Türkiye'ye yayıldığı Benan Bilek ile sohbet etti.

Sevgili Benan yolun ne zaman ve nasıl İzmir'e düştü?

Arnavut bir ailenin çocuklarıyız, doğma büyüme İstanbul. Babam tam Arnavut'tur, çok çekinirdik. Ben de anarşist ruhlu bir çocuktum. Özgürlüğüne fazla düşkün. '18 yaşında burada olmayacağım' diyordum. 18 yaşına girdim ertesi gün üniversite sınav sonucum geldi… Çok reaksiyoner, isyankar bir çocuktum. İzmir'e Türk Dili ve Edebiyatı okumaya geldim, bir daha da dönmedim.

Arnavut kızlarının uslu olması beklenir ama…

-Evet. Uslu olmayınca da evden kaçıyor. Halam İzmir'de yaşıyordu, babam bir tek ona izin verdi. Ben çok şanslı bir kadınmışım ama tabii büyüyünce anlıyorsun. Çünkü hep havalardasın… Ben, benim gibi bir kızım olmasını istemezdim.

Bu isyanın bir neden var mı?

-Tabii. 'Neden erkek değilim' sorusu. Çünkü erkek olsam tiyatro yapabileceğim, sokağa çıkabileceğim. Bu kadar net.

Kadın olmak daha sonra kolaylaştı mı?

-Hiç kolay olmadı. Ama zaten zor şeyleri sevdiğim için iyi geldi. İyi ki kadın olmuşum.

İzmir'de tek başına yorulmadın mı?

-Çok yorucuydu. Kızım altı aylıktı ben eşimde boşandığımda. Severek evlendim. İkibuçuk yıl sonra boşandım. altı aylık kızım var, düşün emeklemiyor bile. Ayrıldım ve dönmemek için çok direndim. Başarmak için direndim, çünkü başaramazsam İzmir'den İstanbul'a döneceğim. Kızım Neşem, gerçekten neşem oldu. Kim kimi büyüttü bilemem. Bence o beni büyüttü laf aramızda.

Gönlünde yatan sanatçı yıllarca etrafını mı gözlemiş meğerse?

Gözlermişim. Ben metin yazarıyım. Ben yıllarca vana, brülör bile yazdım. Vanayı yazmak için öğrenmen gerekiyor… O zaman Google da yok. Halkla ilişkiler uzmanıyım aslında. Yöneticilik de var. Ama metin yazarlığını hiç bırakmadım. Keyif alıyorum. Bırakmamamın nedeni de ilgilenmediğin bir şeyi araştırıp yazdığın kısmı. Bir de para kazanmak. Yazabiliyorsan para da kazanıyorsun. İyi bir halkla ilişkilerci olmamın nedeni gözlem yapabilmek.

VUR EÐLENCENİN DİBİNE

Her şeyi görmek insanı takip eden bir lanet olmalı...

-Ben işimde çok prensipliyim. Benimle çalışmak dünyanın en kolay işidir ve benimle çalışmak dünyanın en zor şeyidir. İşte çok disiplinliyim. İş zamanı iş, eğlence zamanı vur dibine.

Eğlence deyince, gelelim 'Biz bize kız muhabbeti' adlı gösterine... Ne zaman başladın?

-Tam 14 ay oldu. 20'nci oyunu İstanbul'da yaptık. 'Biz bize kız muhabbeti' çok samimi bir şey. Stand-up'ı yapan kişi kendini açan insan olmalı. Ben biraz fazla açıyorum stand-uplarda. Bunu yaparken hedefim karşımdakinin de kendisini açması.

Nereden aklına geldi böyle bir şov yapmak?

-Ben 50 yaşındayım. Benim bir büyük arkadaşlarım var, bir de küçük arkadaşlarım var. 30 - 35 yaşındaki hanımlar benim küçük arkadaşlarım. Benim küçük arkadaşlarımdan Öznur çok sevdiğim bir insan. Yakın arkadaşlarım bana Beno der. Bir gün otururken 'Beno bir şey yapsak, küçük bir yerde buluşsak ayda iki kere. Sen gelsen, anlatsan, konuşsak, yesek içsek' dedi.

Projelendirdi gösteriyi yani.

-Hüznü kendi kendine konuşabilirsin, oysa kendi kendine neşelenemezsin. Neşe biraz daha kolektif bir şey. En az iki kişi arasında oluyor. Gülüşmek her şeyde olduğu gibi en az iki kişiyle yapılıyor konuşmak gibi. 'Aslında ben de isterim ama acaba olur mu?' dedim. Çünkü o zaman yönetici, halkla ilişkilerci kimliğim vardı. Sana bir etiket yapıştırıyorlar ve öyle olmanı bekliyorlar. Erol Taş gibisin. Bir kere kötü role çıktın mı ömrün boyunca kötü role çıkıyorsun. Ama ben Okan Bayülgenciyim. İnsan yapabileceği her şeyi yapabilmeli. Şarkı söylemek istiyorsa söylemeli. Fotoğraf çekmek istiyorsa çekmeli.

FISILDAYAMAYAN KIZ

Heyecanlandın mı ilk oyunda?

-Çok. Hala heyecanlıyım. Formata göre gelenleri misafirliğe gelmişler gibi karşılıyorum. Evde kendisine ait bir odası olmadığı için arkadaşlarına gidip fısıldayamayan bir kızın büyümüş hali. Gerçek bu. Tabii her şeyden haberdar olmuş bir kız hali.

Mesela?

-'Sen ondan hoşlanıyor musun' dan, 'Sen onunla yattın mı?' ya dönüyor muhabbet. Büyüdükçe şekil değiştiriyor ama merak da, öğrenme isteği de, paylaşma isteği de kalpte aynı kalıyor.

Erkek olmak istemişsin bir zamanlar ama anlaşılan kadın olmanın keyfini de çıkardın...

-Tabii canım. Bedensel faaliyetlere başladığın anda kadın olmanın erkek olmaktan çok daha güzel olduğunu anlıyorsun zaten. Yapabildiklerinin daha fazla olduğunu keşfettiğin zaman. Her şeyi bir arada yapabilme yeteneğini Tanrı sadece kadınlara vermiş. Programım da bununla ilgili.

Kaç kişi olmuştur gösteriyi izleyen bugüne kadar?

-Bin kişiyi geçti. Genelde 50 kişilik bir seyirci grubu oluyor ama mesela Balıkesir'de 82 hanım vardı.

Teklif mi geliyor dışarıdan?

-Evet. Özel gösterimlere de gidiyorum.

Oyun başlamadan önce sınıf başkanı gibi yoklama yapıyorsun...

-Programdan önce isim listesi istiyorum. Yoklamayla başlıyorum. Kim nerede oturuyor bilmek istiyorum, göz göze bakarak konuşabilmek istiyorum. Çünkü o benim odamdaki kişi. Bana Benan demesini istiyorum. Bunu istediğim için de onun adını bilmem gerekiyor. Formattan hiç çıkmıyorum. Balıkesir'e, Bursa'ya, İstanbul'a gittiğim zaman ben onların evine gitmişim gibi konuşuyorum.

Üç saat boyunca fütursuzca güldürdün hepimizi...

-'Biz bize'nin beni en çok tatmin eden şeylerden bir tanesi fütursuzca gülünmesi. Herkes kendi yaşadığını biliyor. Ama o 50 kişinin içinde tabii ki aynı değil öyküler. Sahnede egzajere ettiğim şeyler de var. Önemli olan buluşmak. Duyguların paylaşacağı ortamı yaratmak. Azız aslında. Sanıldığı kadar çok değiliz. Bir sebepten teğet geçmişiz, işte burada buluşuyoruz.

Benan Bilek kadın grubu gibi bir oluşum...

-Bir araya geldik. Aile dizileri yapan bir arkadaşım var. Orada tanışıyorlar 'Aaa Benan'ın Ayşegül'mü?' diyor. Çünkü buraya geldi. Ortak paydada buluştuk. Gülümsemeyi bilen kadınlar grubu diyorum ben buna. Gülersen en kötü ne olabilir? En fazla kırışırsın.

İncinmişlikleri tespit ediyorsun…

-Çok incindiğim için incinmişi hemen görürüm.

KADININ KADINA YAPTIÐI

Kadınların birbirlerine davranışlarını gözümüze sokuyorsun tatlı tatlı…

-Ben kendimden yola çıkarak yapıyorum. Aslında hepimiz aynı hataları yapıyoruz. Eşinden izin alarak gösteriye gelme durumunda kalan hanımlar var ya da eve gidince burnundan getirilenler var. O yüzden bu üç saat benim için çok önemli. Çok ciddi bir adrenalin. İlk başta direnç gösteren oluyor. Bok atmak için de gelen oluyor. Sahnedekini provoke etmek için arka tarafta konuşan oluyor. Alabilecek kadar olursa zarf atıyorum. Ama en doğru şey yok saymaktır, ben de yok sayıyorum. Onun diğerlerine haksızlık etmesine izin vermiyorum. Benden rol çaldığını sanıyor ama diğer kadından alıyor. Kadının kadına yaptıkları üzerine örneklemeler yapıyorum. Günlük hayattan örnekler bunlar. Çok zor değil.

Kalıcı etkisi oluyor mu oyunda anlattıklarının?

-Benden çıktıktan sonra beni izleyen kadın onu yapmasın yeter. Eğitim alırız. Doğan Cüceloğlu şirketimize eğitime gelir orada bir örnek verilir, şef 'Bizim müdür de böyle yapıyor' der. Hiç demez ki 'Ben de öyle yapıyorum'. Kimse kendi üzerine almaz. Telaffuz etmeyebilir belki ama içinden bile söylemiyor. Bize göre hep başkaları kabahatli…

+18 DİLLE KONUŞUYORUZ

Bu kadınsı bir özellik mi?

-Yok insansı bir şey. Başka ülkeleri bilemem ama biz çok benciliz bir kere. Benim programıma gelen kadınlar artık arkadaşlarına 'Boyan gelmiş' demiyorlar. Benim için o yeter. Diyet yaptığını biliyor, 'Kilo almışsın' diyor. Buna rağmen benim programımı bilmem kaç kere izleyip beni gördüğü anda 'Senin yüzün şiş' diyen arkadaşlarım var ama izin verdiğin kadar olmalı. Sınırı aşmamalı. Tabii ki erkekleri de eleştiriyoruz. +18 dille konuşuyoruz.

Kadın kadına kötü davranır diye biliriz…

-Kadın sadece kadına kötü davranmıyor. Kadın erkeğe de kötü davranıyor. Ama bunu kötü davranmak adına yapmıyor, kadın komplike düşünebiliyor. Kadın beyni farklı çalışıyor. Hepimizde aynı beceri, aynı yapabilirlikler var. Nasıl kullandığına bağlı, haremde entrikada çevirebilirsin, Madam Corie de olabilirsin. O bir tercih. Zaten benim gösterime hazımsız kadın gelmiyor….

Gelirse…

-Gelenler de Görevimiz Tehlike'deki gibi kendi kendini imha ediyor. Kötü niyetle geldiyse, pislikse kendi kendini yok ediyor. Gerçekten… Cosss diye yanıyorlar (kahkahalar)...

VUR EÐLENCENİN DİBİNE

Hep etrafını mı gözlemişsin meğerse bunca yıl?

-Gözlermişim. Ben metin yazarıyım. Ben yıllarca vana, brülör bile yazdım. Vanayı yazmak için öğrenmen gerekiyor… O zaman Google da yok.

Ağırlıklı olarak metin yazarlığı mı yaptın daha önce?

-Halkla ilişkiler uzmanıyım aslında. Yöneticilik de var. Metin yazarlığını hiç bırakmadım. Keyif alıyorum. Bırakmamamın nedeni de ilgilenmediğin bir şeyi araştırıp yazdığın kısmı. Bir de para kazanmak. Yazabiliyorsan para da kazanıyorsun. İyi bir halkla ilişkilerci olmamın nedeni gözlem yapabilmek.

Her şeyi görmek insanın yakasını bırakmayan bir lanet olmalı...

-Ben işimde çok prensipliyim. Benimle çalışmak dünyanın en kolay işidir ve benimle çalışmak dünyanın en zor şeyidir. İşte çok disiplinliyim. İş zamanı iş, eğlence zamanı vur dibine.

Meslek hastalığı özel hayata da sirayet ediyor mu?

-Evet. Bazen çemkiriyordum kocama. O da 'Ben senin elemanın değilim' diyordu. Artık demiyor çok şükür. Özel hayatımda şımartılmayı tercih ediyorum. Ben nereden besleneceğim? Arkadaşım beni şımarttı mı en iyi arkadaşımdır. Ben de onun için her şeyi yaparım.

Gösterine yer de bulunmuyor kolay kolay...

-Coffeeco 21 yıldır Alsancak'ta ve henüz cafe kelimesi geçmediğinde açılmış bir yer. Dilek Kublay'ın yeri. Burada olmamın en önemli sebebi Dilek'in beni anlaması. Ben ona 'Amerikanvari' diye anlatırken o 'Burada yapalım' dedi, 'Nasıl olacak' dedim, 'Sinema düzeni yaparız. İkram olur' dedi. Çünkü ben hep onu istiyordum. Anladı yani. Dipnot yazmadan gülebilen insanlara bayılırım. Açıklama yapmadan anlayan insanlara bayılırım. Dilek işi çok iyi biliyor. Onun için buradayım. 50 kişilik yerimiz var, o nedenle de rezervasyon yapıyoruz.

BENİM YAŞAM ELEÐİM

Böyle buluşmalar az oluyor…

-Aynen. Mesela bana 'Sergiyi başka yerde aç' diyorlar. Anti parantez söylüyorum, ben sergide herkesin ellemesini herkesin bakmasını istemiyorum ki. Bilen, ilgi duyan insan gelsin. Alması da önemli değil. Alması benim için elbette çok önemli hayatım bunlarla geçiyor ama baksın, anlasın, önünden fotoğraf çeksin. Benim için en değerlisi o.

Artık belirleyici olmak mı istiyorsun?

-Yok. Seven insanlarla bir arada olmak istiyorum. Ayıklayabilmek istiyorum. Herkese açık olmasın hiçbir şey. Seni birçok kişi seviyorsa problem vardır. Bak ülkeye. Sana çok kişi oy veriyorsa sende bir problem var bana göre. Benim yaşam eleğim böyle.

Eleği nasıl oldu da keşfettin?

-Ben hep değişik şeyleri seviyorum. Ben bir cafe açmıştım Narlıdere'de. Ve bir cafen varsa arkadaşlarınla görüşmenin tek yolu sana gelmeleri. Bir gün bir meslektaşım geldi. O dönemde de halkla ilişkilere küsmüştüm. Meslektaşım 'Bilmem kimle karşılaştım. Seni sordum. O da bana, Benan ununu eledi duvara astı' dedi: 'Ben o eleği öyle bir asarım, o da satın alır' dedim. 7 yaşımdan beri nakış, resim yapıyorum. İkisi birleşti bu oldu.

Bir un eleğini işlemek ortalama kaç gün sürüyor?

-15 gün falan.

Kaç elek işlemişsindir şimdiye dek?

-245 tane yapmışım. 500 tane Benan etiketi yaptırdıydım oradan çıkardım. Üçüncü sergiyi açtık.

Eleklerinden ayrılmak zor olmuyor mu?

-Hayır. Gidecek ki yenisi gelsin. Benden her elek satın alan benim kalbime bir gül ekiyor. O gidiyor ve ben yenisini yapabiliyorum. Hayat öyle değil mi? Bir şeyler çıkacak yenisi gelecek. Aynı olsaydı hem bakış açın, hem de sendekiler aynı olur. Onlar gidecek ki sen yeni bir şey yapabilmek için heyecan duyacaksın.

HAZIMLI ERKEK NE DEMEK?

Başına oturduğunda ne yapacağını biliyor musun?

-Bu sefer büyük bir deniz feneri yapacağım diyorum. Ufuk çizgisi çiziyorum. Onun dışında çizmiyorum çünkü ipliklerin boyanmaması lazım. Bunu evine asıyorsun ve seninle birlikte yaş alıyor. O evin neşesi, kokusu ona siniyor. Onun için çizmiyorum. Çizersem beni kısıtlar.

Simetriyi nasıl yakalıyorsun? Çok kısıtlı bir alan elek.

-Çok kısıtlı bir alan. Naif ressamlar nasıl yapıyorsa öyle yapıyorum. Naif resmi çok seviyorum. Ahmet Yeşil'e bayılıyorum. Urganlarla anlatıyor her şeyi. Bu bir seçim...

Çizmeden nasıl yapıyorsun?

-Ben iğne ipliği kalem gibi kullanıyorum. Bir de çok güzel bir eşim var. Hazımlı bir erkek.

Hazımlı bir erkek ne demek?

-Deli bir kadını kaldırabilecek zekada, yürekte, beyinde olan adam demek. Tabii ben eleye eleye aldım bunları. 16 yıllık evliyim, ikinci kocam. Artık bilinçli bir tüketiciyim. İbrahim'in bakış açısı beni yükseltiyor ve şımartıyor. Çok destek veriyor. Bütün elekler onun elinden geçiyor, hepsini boyuyor ben vakit kaybetmeyeyim diye.

AŞK ÇOK ZARARLI

Aşık mısın İbrahim'e?

-Hayır. Derin bir sevgi. Aşk kadar zararlı bir şey yok. Aşk lazım ama kalıcı olan sevgi. İbrahim'in beni sevişini seviyorum. Sevmek, onun istediği ve hak ettiği özgürlükleri tanımak demek. Aşkta o yok. Aşkta ya benimsin, ya toprağın. Birisine bayılıyoruz ondan sonra çıkmaya başlıyoruz. Zor bela birbirlerine denk geliyorlar. Ama 'Hayatım saçlarını uzatsan ya...' Ulen sen bunu böyle beğendin. 'Hayatım kırmızı ruj sürsene...' Kırmızı ruj sürse, o olmaz. Ya da 'Hayatım şu bıyıkları kessene...' Öpüşüyordun daha önce o bıyıkla ya sen. Biz bunları değiştirmeye çalışıyoruz. Değişemiyor da, eskisi gibi de kalmıyor. O zaman yaratıklaşıyoruz. İki yaratık bir araya geliyor. DNA'sıyla oynanmış hale geliyor. Arafta kalıyor. Ben empatiye de inanmam. Senin benim gibi düşünmen mümkün değil. Farklı geçmişler…

Anlamaya çalışmak olabilir.

-Bravo. Doğru kelime o. Kendini onun yerine koyamazsın. Sen bu değerinle sen, o da o değerleriyle o oluyor.

Kırılıyor, dökülüyor ve üstte sana ait olanlar mı kalıyor?

-Eleklere beni bağlayan şey o. Yaşam eleğinin üstüne başka bir şey yok. Sana öyle güzel eletiyor ki. Hayatının büyük parçaları kalıyor. Güçlü duygular, arkadaşlar kalıyor. Tozlar gidiyor. Varmış gibi olan ama aslında hiç olmayanlar da elenip gidiyor.

PLAYBOY GÜNLERİ

Psikiyatriste gittin mi hiç?

-Üniversitedeyken gideyim dedim psikolog bana aşık oldu. Ben korktum. Psikoloğu psikopat yaptım ben. Çok konuşuyordum adam yeter dedi herhalde. Gitmedim. Çok okuyorum ve bunlar hoşuma gidiyor.

Zor atlamışsın bu zor bünyeyi.

-Dışavurumcu olduğum için atlattım. İçimde yaşasaydım saykoya bağlardım. Ama bu arada herkesle anlaşamam mesela. Mütemadiyen bir endorfin hali var bende. Elimde değil. Annem çok güçlü bir kadın. Üç çocuğu tek başına büyüttü sayılır. Şanslıyım. Daha üniversitede okurken çalışmaya başladım. İlk işim Karacan yayınları. Playboy'da çıplak kadın çekerek iş hayatına başlıyorsun, gözün dönüyor bir anda. En fazla kendininkini görmüşsündür. Her şey değişiyor. O yüzden çocuklara üniversitedeyken çalışmaya başlamalarını söylüyorum.

Kadınları biraz utandırıyorsun. Sen de utanır mısın?

-Ben gösterilerimi kapalı mekanda yapıyorum zaten sırf onlar rahat gülsünler diye. Ben de utanırım.

ÇOK SESLİ BİR KADINIM

Sen neden utanırsın mesela?

-Fazla komplimandan. Hem Aslan'ım egom iyi olur, hem de 'Tamam yeter, durur musun' derim. İyi bir şey dediler mi, 'Tamam' derim. Maddi şeylerden utanırım. Gerçekten kocaman bedenimde minik sevinçlerim vardır ama sesim hep yüksektir. Ağlarken de, gülerken de sesliyim. Ama nedense kızgınlıklarım sorun olur. Çok sesli bir kadınım. Sesin olmadığı bir şey olmaz. Neşe, kahkaha, paylaşmak hep bir fon müziği. Filmden fon müziğini kaldır bir şey anlayamazsın.

İstanbul'da olsaydım dediğin oldu mu?

-Olmadı. Ama geçen seneki Elek sergisini 'İstanbul'da açsaydım' dedim, çünkü ilk sergiyi orada açmıştım.

Nasıl bir fark yaşadın?

-Maddi manevi besliyordu. Ama zaten İzmir'de yaşamayı seçtiysen saç boyamaya, kesmeye, föne 80 lira veriyorsan İstanbul'da 180 lira veriyorsun. Bu kadar net. Hangisi senin tercihin? Çok meraklıyız. BBG'yiz. İzmir'e kırgın mısın dersen hiç kırgın değilim. İzmir böyle olmasaydı, ben böyle olmazdım. Popona bir yer açmak gibi. Dip dipe oturuyoruz. Yer açmak için biraz onu, biraz da öbürünü itiyorum yerleşiyorum. Popoya yer açma çabası beni ben yaptı. Ben İzmir'de medyaya kızıyorum. Ben İstanbul'da sergi açtım. Bir sene sonra da İzmir'de açtım. Yerel kanal bile o zaman fark etti. O kadar haberdar değil ki. Elekleri 11 yıldır yapıyorum ben. Türkiye'de ilk ben yaptım şimdi taklit ediliyor. Eleği bir şekilde yapar ama bu resmi yapamaz. Çünkü orada resim bilgim, perspektifim, renk bilgim var. Bir kere mucidi benim. Bu bana yeter.

Yaşam hepimizi eliyor demişsin bir yerde...

-Evet. Çok iyi yapıyor.

Üstte kalanlar mı devam ediyor maça?

-Tabii. Sen yola kiminle devam edeceğini bulamıyorsan yaşam eliyor. Eleye eleye en güzeli kalıyor.

Tercih de ediyorsun ama…

-Bazen etmiyorsun. Ne ilişkisi olursa olsun çok sabırlıyımdır. Aile, iş, eş her türlü ilişki bitmesin diye her şeyi yaparım. Ama bittikten sonra arkama bakmam. Bitmesin diye çok uğraşırım. Çok uğraşıyorsan bitince dönmeme hakkın var. Ya o değil, ya da sen o değilsin. Bazen çok iyiydik diyorsun ama hayat da sana nah diyor.