Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Oda seçimlerinde Deniz Ticaret Odası (DTO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olan Yusuf Öztürk, denizcilik sektöründen EXPO’ya; Gezi Parkı olaylarından devlet bürokrasisine kadar pek çok konudaki düşüncesini sizlerle paylaştı. DTO İzmir’de 12 yıl başkan olarak görev yapan Geza Dologh’dan görevi devralan Öztürk, sektöre ilişkin duygu ve düşüncelerini Egedesonsöz ile paylaştı.
Kutay GÜROCAK/Yeşim YAVUZER-EGEDESONSÖZ - Deniz Ticaret Odası (DTO) İzmir Şubesi'nin geçtiğimiz ay gerçekleştirilen seçimlerinde Yönetim Kurulu Başkanı olan Yusuf Öztürk, denizcilik sektörüne ilişkin duygu ve düşüncelerini EGEDESONSÖZ'e anlattı. DTO İzmir'e 12 yıl başkanlık yapan ve şimdi Meclis Başkanı olan Geza Dologh'dan görevi devralan Öztürk, EXPO 2020 adaylığından Gezi Parkı olaylarına; Alsancak Limanı'ndan devlet bürokrasisine kadar birçok konuyu sizler için değerlendirdi. Pilot olma hayaliyle çıktığı hayat yolunda, kendini denizcilik sektörünün kalbinde bulan Öztürk, sektörle ilgili duygu ve düşüncelerini sizlerle paylaştı.
Dilerseniz görüşmemize, İstanbul Gezi Parkı'nda başlayan ve ülke çapına yayılan gösterilerle başlayalım. İzmir'de de yoğun destek gören; olumlu olduğu kadar olumsuz yönleriyle de dikkat çeken bu kitlesel eylemlerin, İzmir'in EXPO adaylık sürecine etkisi ne olur? Sonuçta birçok negatif haber, uluslar arası basında yer aldı.
Öncelikle şunu söyleyeyim. Ben, İzmir'in EXPO 2020 adaylığını gönülden destekliyorum. İnşallah bu olur ve bir aksilikle karşılaşmayız. Çünkü gerçekten çok emek sarf edildi. Mesela kendi Odamızdan bir örnek vereyim: Sevgili büyüğümüz Geza Bey, yaşına rağmen EXPO için 6 günde 5 Güney Amerika ülkesi dolaştı. Sonuçta EXPO için çalışarak; hem zamandan hem de ailenizden fedakarlık ediyorsunuz. Elbette bir şeyleri elde etmek bunu yapmamız gerekiyor. Sonuçta kimse size 'Gel EXPO'yu yap' demez ancak bu süreç çok kırılgan ve onu yönetmek de bir o kadar zor. Son olaylar, bu süreci biraz etkileyecek gibi gözüküyor. Hiç kimse, böyle olacağını beklemiyordu. Parkta üç ağaç diye yola çıkıldı ama başka noktalara gelindi. Çünkü olayın özü o değildi. Politika yapmak benim işim değil ancak ortada bir durum var. Maalesef İzmir'in EXPO adaylığı, bu olaylardan kısmen etkilenebilir. İnsan, keşke böyle şeyler olmasaydı diye düşünüyor ancak demokrasi de beklemez. Benim Türkiye karşısında şans tanıdığım tek ülke ise Dubai. Olayların ne derece etkili olacağını yaşayıp göreceğiz.
Bir süre önce, son derece sakin ve seviyeli geçen bir seçimle göreve geldiniz. Önceki Başkan Geza Dologh gibi, uzun yıllar DTO İzmir'e hizmet eden bir isimden görevi devraldınız. Bu sizin için proje anlamında ayrı bir zorluk olsa gerek. Nasıl geçti seçim süreci?
Biz ekip olarak bir yıldır çalışıyor ve projeler geliştiriyorduk. Sonra 22 Mayıs 2013'te yapılan seçimlerde yönetim kurulumuz seçildi. Böylece göreve geldik. Bizim temel amacımız, diğer Oda ve Borsa yönetimlerinde olduğu gibi, üyeye yakın olmak ve onların sorunlarıyla yakından ilgilenmek. Biz projelerimizi, bu mantık üzerine kurguladık. Deniz Ticaret Odası'nın amaçları ve birtakım kriterler var. Dolayısıyla ilk etapta bunları yerine getirmeye çalışacağız. Seçim aşamasında gördüğümüz aksaklıkları düzeltmek için çalışmalarımız sürüyor. Bilgi güncellemesi, iletişim adresleri gibi temel başlıklar üzerinde çalışıyoruz. Seçimlerle ilgili şunu söylemek istiyorum: Oda ve Borsalarda ister yönetim ister meclis üyeliği olsun, bunlar gönüllük esasına dayanıyor. Böyle olduğu için de 'menfaat' diye bir şey söz konusu olmuyor. Evet seçimlerde Geza Bey, tekrar aday olabilirdi ancak olmadı. Kendisi, 'Bu çocuklar genç ve bu işi yaparlar' diyerek Meclis Başkanı olarak daha faydalı olacağını söyledi. Bizde aynı şekilde düşündük ve birlikte hareket ettik. Sonuç bu oldu.
Seçimlere giderken, yaşınız ya da tecrübenizle ilgili insanların kafalarında soru işareti var mıydı? Bu süreçte genel merkezle diyaloğunuz nasıldı?
Seçim sürecinde merkezle aramız çok iyiydi. Sonuçta bizim DTO merkeziyle herhangi bir sürtüşmeye gidebilecek lüksümüz yok. Böyle bir şeye gerek de yok. Fakat seçim süreci bu ve doğum da sancısız olmaz. Muhakkak bir takım tartışmalar yaşandı. Ancak bunları olumlu algılamak gerekiyor. Ekibimizin çok genç olması, akıllarda birtakım soru işaretleri uyandırmadı değil. 'Acaba yapabilirler mi yapamazlar mı?' diye düşünenler olmuştur. Çünkü Oda'da görev almak ayrı, bir şey şirkette çalışmak ayrı... Sonuçta burası bir kamu kurumu. Biz de daha önce kamuda çalışmamış insanlardık. Ancak arkadaşlarımız da alanlarında çok iyi isimlerdi. Dolayısıyla seçim öncesi kendimizi ve projelerimizi iyi anlattık. Böylece zihinlerdeki soru işaretleri ortadan kalktı. Ben üç dönemdir yönetim kurulu üyesi olarak hizmet ediyordum. Biz yola çıkarken 'Allah yüzümüzü yere döndürmesin' dedik ve öyle de oldu.
Her ne kadar denizci bir toplum olmasak da, İzmir'in tarihi mirasının kente yüklediği bazı misyonlarda var. Sonuçta yüzyıllarca Doğu'nun Batı'ya; Batı'nın da Doğu'ya açılan kapısı olmuş bir kentten söz ediyoruz. İzmir'de denizciliğin insan kaynakları ve eğitim noktasında geldiği aşama nedir?
Yönetim olarak bizler, denizcilik eğitiminin üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bugünün çocukları yarının denizcileri olacak. Sloganımız zaten belli, 'Denizci millet denizci ülke'. Dolayısıyla 'Madem eğitime çok önem veriyoruz; o zaman bunun bir altyapı çalışmasını yapalım' dedik. Bu hedeften yola çıkarak mevcut durumu tespit etmek istedik Yani bölgede denizcilik eğitimi veren kaç tane okul var? Ya da kaç tane denizci, kaç tanesi makinacı ya da güverteci... Bunun bir envanterini hazırlamaya başladık. Sonuçta bu öğrencileri nereye yönlendirmemiz gerektiğinin bir fotoğrafını çekmemiz lazımdı. Şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. Ancak bu şekilde sektöre daha fazla katkımız olur ve bu veriler ışığında yeni projeler inşa edebiliriz. Biz, hızlı adamlarız; başladık mı bitiririz. Vakti çok hızlı değerlendirmek zorundayız. Bunu da yapıyoruz zaten.
Biraz da sektörün İzmir'de bilinen konu ve sorunlarına gelelim. Kentte yönetimler değişse de sorunlar bir türlü değişmiyor. Alsancak Limanı, gözümüzün önünde. Çok yazılıp çizildi, hatta limanın kruvaziyer turizme yönelmesi gerektiği söylendi. Sizin limanla ilgili sizin düşünceniz nedir?
Bildiğiniz gibi Alsancak Limanı, 2007 yılında özelleştirmeye tabii tutuldu. O dönemde limanı, 1milyar 275 milyon dolar teklif veren bir grup aldı. Hatta gurubun içinde Ege İhracatçılar Birliği(EİB)'de yer alıyordu. Fakat o dönemde neyi, ne için istediğini bilmeyen 'istemezükçüler' de vardı. Sonrasında limanın özelleşip özelleşmemesi gerektiği tartışılmaya başlandı. Sonuçta süreç o kadar uzadı ki, Danıştay'ın olumlu kararına karşın özelleşme treni kaçtı. Paralar ödenemedi ve eski hale dönüldü. O tarihten bu yana da liman, ağır aksak, kör topal gitti. Bu süreçte TCDD Genel Müdürlüğü ve Liman İşletmesi, elinden geldiğince hizmet vermeye devam etti. Sonrasında, 'Tamam kriz bitti. Özelleştirelim artık' dendi. Bunu yapmadan önce de limanın, yük ve yolcu olmak üzere ikiye ayrılması düşünülerek yola çıkıldı. Ancak yolcu limanı olarak özelleştirmeye bir firma hariç kimse gelmedi. O da kanunen olabilecek bir ihale koşulu değildi. Bu normal çünkü tek başına yolcu limanı iş götürmezdi. Ben olsam ben de almam. Çünkü para kazanmam mümkün değil. Limana 5 gemi gelecek ama sen bir sürü yatırım yapacaksın. Sadece rıhtımlardan para kazanman mümkün değil. Zaten bu tür yerlerde para, sahadan kazanılıyor. Yani restoran ya da alışveriş merkezlerinden... Böylece katılım olmadığı için de ihale iptal edildi.
Peki bu süreçte yapılan bir hata ya da yanlış yok muydu? Belki ihalenin zamanlaması ya da teknik şartnamesi. Bir de Çandarlı Limanı konusu var.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bu gelişmeler sonunda neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin bir çalışma başlattı ve süreç içinde birçok konuyu inceledi. Sonra görüldü ki, bu limanın özelleştirme aşamasında ayrılmasının mümkün değil. Yani yük ve yolcu limanı olarak ayrı ihale edilmesi mümkün gözükmedi. Geçtiğimiz haftalarda ise Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Çandarlı'da yapımı süren Kuzey Ege Limanı'nın devreye girdikten sonra, İzmir Alsancak Limanı'nın kruvaziyer gemilere ayrılacağını ve buranın özelleştirilmesinin de gündemlerinde bulunmadığını söyledi. Yani burası gelecekte yük limanı olmayacak, sadece yolcu limanı olarak hizmet verecek. Çandarlı Limanı bittiği zaman yükün hepsi bu bölgeye kaydırılacak. Plan bu. Ancak Sayın Bakanımızın bu yaklaşımı çok doğru değil. Elbette devletimiz daha iyi bilir ancak, Alsancak Limanı senelerdir var olan ve hali hazırda da bir sürü yatırımın yapıldığı bir yer. Günümüzde bile revizyon amacıyla yatırımlar devam ediyor. Burada 300 milyon dolarlık bir tutardan söz ediyoruz. Taşıyıcı vinçlerle ilgili ihale bile tamamlandı. Şimdi teslimat bekleniyor.
Söylediklerinizden anladığımız bu işin zamanında bitirilmesiydi. Sanıyorum ki, özelleştirmeyle ilgili farklı düşünceler de ortaya çıkınca iş çıkılmaz hale geliyor?
Bunu Oda olarak değil, Yusuf Öztürk olarak söylüyorum. O ihaleye ben girseydim 900 milyon dolardan fazla para vermezdim. Çünkü, 300 milyon dolarlık bir yatırım gerekiyordu o dönemdi. Zaten şu aşamada o rakamları bulmak da mümkün değil. O yüzden diyorum 2007'de madem bu parayı verecek birisi vardı, ne diye uğraştırdılar mahkemeyle? Zaten bugün limanın o rakamı bulması mümkün değil. Devlet 300 milyon dolar yatırım yapıyor; üzerine bir o kadar parayı da satın alan yapacak. Rakam çıkacak 2 milyar dolara. Kim verebilir o kadar parayı? Mümkün değil. Geçen sene liman, yaklaşık 705 bin TEU; 9 milyon ton da dökme yapmış. Aliağa'daki dökme tek başına 43 milyon ton yapıyor zaten. Toparlayacak olursak TCDD Liman İşletme Müdürlüğü, devletin yatırım kararıyla çok doğru şeyler yapıyor. Vinçlerin yenisi geliyor. Rıhtımlar hazırlandı geri saha da tamam. Çalışmaması için geriye bir şey kalmadı. Sadece personel problemi var limanda. Bunun çözülmesi gerekiyor.
Dünyada liman işletmeciliği konusunda gelinen nokta nedir? İzmir'e örnek olacak ve işi gerçekten iyi yapan limanlarda süreç nasıl işliyor?
Singapur, Hong Hong, bazı Çin Limanları, Avrupa'da Hollanda ve Almanya'daki bazı limanlar buna örnek gösterilebilir. Öyle limanlar ki bunlar; örneğin Rotterdam'da bir tane adam bulamazsın rıhtımda çalışan. Her şey otomatik. Yükler şoförsüz kamyonlarla ya da demiryollarıyla taşınıyor. Her şey bilgisayar kontrolünde. Günümüzün olması gereken limancılık anlayışı budur. Biz de ise yapılması planlanan su altındaki gemi yaklaşım kanallarının ÇED raporu bile henüz yok ama liman içinde rıhtımlar açılmaya başlandı. Bu kulağı ters göstermek gibi bir şey. Ama en azından bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Özel bir şirketin, liman işletmesi kadar güzel bir şey yok açıkçası. Çünkü her şey kısa sürede çözülmeye çalışılıyor. Alsancak Limanı'ndaki vinçlerde bir arıza olsa, onun yedek parçasını ihale olmadan alamazsınız. Devlet işi bu bir şey de denmez. Sonuçta herkesin parası var orada. O zaman ne oluyor: Kısırdöngü. Bunu samimiyetimle söylüyorum, buradaki liman işletme müdürleri zoru başarıyorlar.
Bürokrasi ve mevzuat hemen her sektörün üzerinde durduğu ve sıkıntılı görünen konuların başında gelir. Sizin sektörde temel çıkmaz ya da belirsizlikler nelerdir?
Her iki konu da bizim sıkıntılarımızın başında geliyor. Aslında bunları aynı kefeye koymak mümkün. Bence ilgili mevzuatlar hazırlanmadan önce Oda, meslek örgütleri ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK)'ndan görüş alınmalı. Çoğu zaman böyle oluyor ancak bazen gözden kaçıyor. Bize sorulursa çözüm önerilerimizi sıralıyoruz. Diğer bir konu da Türkiye'deki belirsizlikler. Biraz önce bahsettim. Vinçler alındı ama ne zaman gelecek? Çandarlı Limanı söylendiği gibi 2015'de mi bitecek? Aliağa'daki yol problemi nasıl çözülecek? İzmir körfezine büyük tonajlı gemiler derinlik nedeniyle gelemiyor. Bu nasıl halledilecek? Dediğim gibi bunlar hepsi belirsizlik. Denizcilik sektöründe konuya makro bakmak gerekiyor. Bu da dengeler anlamında çok zor. Çünkü devlet yönetmekle şirket yönetmek çok farklı. Sasalı'ya liman yapılması düşünülüyordu. Burası ihracatçı ya da ithalatçı için iyi; Kuş Cenneti için kötü bir proje olabilir. O zaman devlet olarak madalyonun her iki tarafını da görmek gerekiyor. Öyle olunca da işin içine bürokrasi giriyor ve süreç uzuyor.
Uluslar arası büyük firmalar sektörle ilgili kararları alırken nelere dikkat eder? Örneğin Türkiye ile Yunanistan limanları arasında tercih yapacak bir firma nasıl davranır?
Akla ilk gelen şey 'maliyet' unsurları olabilir. Evet bu çok o önemlidir ancak düşünülmesi gereken tek şey de bu değildir. Olaylara geniş bir perspektiften bakmak gerekir. Yani işin içinde o ülkenin kanunları da olur, demokratik yapısı da, yargılama ya da eğitim süreci de... Belki 50 bin tane kriter. Uluslararası yatırımcı bunların hepsini tek tek gözden geçirir. Çünkü yatırdığınız paranın karşılığını almak için çalışırsınız, spor olsun diye değil...Hangi ülkenin daha iyi olduğunu da bunlar belirlemiyor mu zaten? Sorunuzun cevabına gelince. Dünyanın en büyük 'Line'ı iki ülke arasında bir tercih yapmak zorunda kalsa ve o işin başında ben olsam, tercihimi Türkiye'den yana kullanırım. Neden? Çok basit çünkü Yunanistan'da grev var ve adamlar her şeyde işi bırakıyor. Öyle olunca şehir ve limanlar duruyor. Sistem ve ekonomi çöküyor. Ekonomist değilim ama dışardan gözlemleyen bir kişi olarak söylüyorum: Yunanlılar rahat insanlar, yiyelim içelim havasındalar. Hal böyle olunca tercihi Türkiye'den yana yapıyor insan
Son olarak biraz da kendinizden bahsedebilir misiniz? Stajyer olarak girdiğiniz şirketin şimdi sahibisiniz. Nasıl oldu bu iş?
Aslen Yozgatlıyım. Ancak köyüm Kayseri'ye daha yakın olduğu için orada doğmuşum. Denizci olacağım hiç aklıma gelmezdi, çünkü pilot olmanın hayalini kuruyordum. Sonrasında denizci oldum. Yapım itibariyle özgür olmayı seven bir adamım. Denizi çok seviyorum. Orada sınır yok. Laf dinlerim ama bana müdahale edilmesinden de hoşlanmam. Yaklaşık 25 yıldır sektördeyim. İşi mutfağını bilirim. 12 yıldır Oda'da çalışıyorum. Şirket sahibi olmama gelince. Evet, Denizcilik Fakültesi'nde okurken stajyer olarak başladığım firmanın sahibi oldum. Nasıl oldu bu? Kimseyi ne kandırdım ne de bir şeyleri zorla ellerinden aldım. İşin ekonomisinde en verimli şey nedir? Çok riskli olmadan para kazanmak. Firmanın eski sahipleri şu an çok para kazanıyorlar hiçbiri riskte de değil. Ama bu insanlar o dönemde benim elimden tuttular ve bana fırsat verdiler. Ben de bu fırsatı iyi değerlendirdim ve çalıştım. Şunu da unutmadan söyleyeyim. Ben çok şanslı birisiyim. Herkese şans gülmez.