30 yılını eğitimde geçiren bir eğitimci ve akademisyen olarak ben konuya şu soruyu sorarak farklı bir açıdan girmek istiyorum: Geçtiğimiz günlerde 13 yaşlarında bir öğrenci tarafından öldürülen Sevilay öğretmenin ölümünde Milli Eğitim'in hiç sorumluluğu yok mu? Varsa nerede eksik kalmıştır? Daha başka Sevilay öğretmenlerin şehit olmaması için neler yapılabilir?
Hemen yanıtını vermek isterim: Hem yerel, hem de ulusal Milli Eğitimin sorumluluğu çok yüksek derecede vardır. Nerede eksik kaldığını da hemen açıklayacağım. Hem yerel, hem de ulusal Milli Eğitim son yıllarda öğretmenleri ve okul yöneticilerini güçsüzleştirmiştir. Hem yönetmeliklerle, hem de yazılı ve sözlü bildirilerle, kararlarla, uygulamalarla…
Ulusal düzeyde, öncelikle disiplin yönetmeliği günümüzün gereksinmelerine ve toplumumuzun yapısına uygun değildir. Günümüz çocuklarından bazıları yaşlarının ve medyanın da etkisiyle isyankar, devre devre saygı sınırlarını aşan farklı davranış içindedir. Bazıları bunalımdadır, bazıları şımarıklık yapmaktadır. Öğretmenlerin ve okulların derse geç giren, sigara içen, isyankar, okul kuralarına uymayan, konuşmalarında saygı sınırlarını aşan davranışlar içinde olan öğrencilere karşı eli kolu bağlıdır. İlköğretimde (şimdi ilkokul ve ortaokul oldu) disiplin yönetmeliği hiç yoktur, lisede yönetmelik etkisizdir. Uygulamak, İlçe Milli Eğitim'i aşmak çok güçtür.
Yerel düzeyde, İl ve İlçe Milli Eğitimde çalışan Milli Eğitimin yöneticileri; öğretmenleri, okulları ve okul yöneticilerini desteklemeyen, anlamak istemeyen, anlamak için hiçbir çaba göstermeyen, sormayan, okulları, öğretmenleri güçsüzleştiren bir tutum içindedir. Benzer bir hadise birkaç ay önce gözlerimin önünde gerçekleşti. Yaşananlara inanamadım, hala daha da inanamıyorum, somut ve ileriye dönük bir örnek olarak paylaşmakta fayda görüyorum:
Her bir öğretmeniyle sürekli saygı sınırlarını aşan, okul kurallarına uymayan, sınıf kapılarını tekmeyle açan taşkın bir lise iki öğrencisi, Sevilay öğretmende olduğu gibi derse geç giriyor ve öğretmeninin sorduğu 'nerede kaldın' gibi sorularla saygısızca girdiği ağız dalaşında öğretmenine tüm öğrencilerin önünde 'manyak' diyor, şükür bıçaklamıyor. Öğretmen öğrenciyi disipline veriyor, okul disiplin kurulu öğrenciye kısa süreli okuldan uzaklaştırma cezası veriyor. Buraya kadar yaşanan her şey olağan, her zaman okullarda yaşanan şeyler, sonrası çok garip…
Aile İlçe Milli Eğitim Müdürü'ne gidiyor. Bu kişinin yönlendirmesi ile aile cezayı tebellüğ etmiyor ve İlçe Milli Eğitim Müdürü'ne öğretmenle ilgili şikayet dilekçesi veriyor. Hemen ertesi gün İlçe Milli Eğitim öğretmen hakkında soruşturma açıyor. Ertesi gün okula konuyu soruşturmak için yakınlardaki bir köyden köyün ilkokul müdürü muhakkik olarak geliyor. Lisede bir tek derse girmemiş, bu konuda tecrübesiz, lise öğrencisini ve davranışını tanımayan köy ilkokul müdürü öğretmene bir geçmiş olsun bile demeden, tüm okul çalışanlarına beden dili, bakışı, duruşu ile suçlu muamelesi yapıp soruşturmaya başlıyor.
O sınıfın her öğrencisini bir odaya alıyor, 30 dakika içeride, kapalı kapılar ardında öğrencilerle tek tek bir şeyler konuşuluyor. Çıkan düzgün öğrenciler evde ailelerine 'öğretmenimizin dedikodusunu yaptırdı' diye huzursuzluklarını dile getiriyorlar, aileler okulu arayıp bu rezilliğe, seviyesizliğe son verilemesini istiyor, ama okul yönetiminin eli kolu bağlı. 'Soruşturma geçiriyor onlar, suçlu'… Öğretmen ve diğer eğitimciler öncelikle bu şekilde aşağılanarak manen cezalandırılıyor…
Bu durum, soruşturma, öğrencilerle uzun uzun görüşme bir ay sürüyor, daha öğretmene 'ne oldu hocam' diye soran yok o ay boyu… Okulda ilişkiler geriliyor, öğrencinin anne ve babası Milli Eğitimden aldıkları güçle okula sık sık gelip öğretmen ve yöneticilere hakaret ediyor, koridorda yöneticilere bağırıyor, okuldaki huzur ve asayiş bizzat Milli Eğitim tarafından bozuluyor! Bu esnada İlçe Milli Eğitim Müdürü, okulu bir tek defa arayıp bilgi almıyor, sormuyor. Öğrencilerin öğretmenlerine ve birbirlerine saygısız davranışı artıyor. Ertesi hafta aynı okulda bir lise 3 öğrencisi bir sınıf arkadaşının çenesine ve kaşına iki yumruk atıyor, sonra da 'Benim de babamın çevresi geniş, biz de İlçe Eğitim'e başvururuz, ceza almam' diyebiliyor…
Bu arada öğrencinin ceza dosyası yönetmelik gereği İlçedeki üst disiplin kuruluna gidiyor ve son hızla öğrenci (yönetmeliğe uymadığı halde) affediliyor. Affedildiği günün ertesi günü aile çocuğun kaydını apar topar başka bir okula nakil alıyor, yine belli İlçe Milli Eğitimin yönlendirmesi ve bilgilendirmesi ile…
İnanılır gibi değil… Ceza alması gereken öğrenci affediliyor, eğitimciler ise tüm öğrencilerin karşısında soruşturma kisvesi altında küçük düşürülerek, aşağılanarak cezalandırılıyor…
Okul pes etmiyor, disiplin dosyasını tekrar hazırlayarak bu sefer İl Milli Eğitim'e başvuruyor. Saatler boyu çaldığı her kapı yüzüne kapanıyor. Kimse (İl Milli Eğitimdeki orta düzey yöneticiler) dosyayı kabul etmiyor, hatta 'gelen evrak'tan sildirilmesi için baskı yapılıyor. Saatler sonra çalınacak kapı olarak yalnızca İl Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı'nın kapısı kalıyor…
Saat 17:15, mesainin bitmesine 15 dakika kalmış. Vefa Bardakçı atlatmıyor, kapısını kapamıyor, açıyor. Konuyu dinliyor, anlıyor, disiplin yönetmeliğini inceliyor ve hak veriyor, dosyayı kabul ediyor. Bu arada saat 17:30'u da geçiyor. Sonuç olarak, Vefa Bardakçı İzmir'e yakışan, dolu, bilgili, ciddi, yönetmelikleri bilen, çalışkan, öğretmenin, eğitimcinin yanında, dürüst, yapıcı bir eğitimci olarak yerini alıyor, eğitimcilerin güvenini kazanıyor.
Ancak, şimdi soruyorum: İlçelerden İl Milli Eğitim'e, herkes bu tıkanıklık içinde çalışırsa, ezilirse, aşağılanırsa, her ufak konuda İl Milli Eğitim Müdürü'ne gitmek zorunda kalırsa, koca İzmir'de bu çark nasıl döner, bir tek kişi tüm bu işlere nasıl yetişir? Bu ekip işidir. Ekip, öğretmeni ve okulları bu kadar güçsüzleştirirse, ezerse, öğrenci gözünde eğitimciyi böylesine aşağılarsa, öğrenciyi ve veliyi bu kadar şımartırsa bu ülkenin öğretmenleri nasıl görev yapar? Nasıl bu ülkenin çocuklarını eğitir? Can güvenlikleri nasıl sağlanır?
Sevilay öğretmen görev başında işini doğru yapmaya çalışırken, öğretmenlik sorumluluklarını yürekli bir şekilde, Milli Eğitim'den desteksiz yerine getirmeye çalışırken yaşamını kaybetti, bir eğitim şehidi olarak ışıklar içinde yatsın. Ailesine ve eğitimci tüm arkadaşlarıma sabırlar dilerim. Umarım bu satırlarım Milli Eğitim tarafından da dikkate alınır, eksikler hassasiyetle tamamlanır, eğitimciye hak ettiği saygı gösterilir ve başka eğitim şehitlerimiz olmaz…
Çok değerli bir eğitimci arkadaşımın sözleriyle, 'Çocuk Kalbi' kitabında annesi çocuğuna öğretmenlerine teşekkür etmesini söyler ve ekler: Öğretmenlerin sana öğrettiklerinin yanında verdikleri cezalarla da hayatı öğrettiler. Bu cezalar için de teşekkür etmelisin… Biz eğitimciler öğrencilerimize ceza verirken de onların iyiliğini, geleceklerini, onları eğitmeyi düşünmekteyiz. Ancak, öğrenciyi kontrolsüz şımartmak, kuralsız bir ortam yaratmak, eğitimciyi öğrenci karşısında küçük düşürmek ne öğrenciye ne de bir başkasına hiçbir kazanım sağlamaz… Milli Eğitim biz eğitimcilerin çocuklar için çarpan, sevgi dolu, hassas, idealist kalbini görebilmeli, hak ettiğimiz saygıyı bizden esirgememelidir…