2006-2014 yılları arasında Birleşik Krallık Savunma Akademisinde hocalık yapan Sheila Tremlett ile Oxford Üniversitesinde Atamız hakkında sohbet ediyorum. 'Atatürk 'Öğretmen mum misalidir. Etrafını aydınlatır ancak kendisi erir ve tükenir' demişti. Bunu söylerken aklında kendisi var mıydı bilinmez ama Mustafa Kemal Atatürk'ün ülkesinin hizmetinde kendi hayatını tükettiği kesindir', diyerek söze başladı.

'Öğrencilerim hem Birleşik Krallık ordusu hem de uluslararası orduların farklı kanatlarından gelen orta seviyede subaylardı. Değişik liderlik tarzlarına örnek olan kişilerin liderlik kariyerlerini araştırma ve sunum yapmaları gerekiyordu. Örnekler yirminci yüzyılın en iyi bilinen askeri, siyasi, ahlaki ve kültürel liderlerinin arasından seçiliyordu. Dersin sonunda öğrencilere hangi örneği en etkileyici bulduklarını sordum. Atatürk'ü seçtiler' sözleriyle devam etti.

Ulus Mimarlığı
'Öğrencilerin Churchill, Eisenhower, Mandela, Mao ya da Gandi gibi 'olağan şüphelilerden' birini seçmelerini beklediğim için biraz şaşırmıştım. Halbuki şaşırmamalıydım. Modern tarihte devlet adamlığı ve hatta ulus mimarlığı bir kenara, başarılı siyasetçi bile olabilen askeri liderlere pek az rastlanabiliyor. Olabilenlerin hepsinde ise göze çarpan bir özellik bulunmakta: keskin bir amaç ve görev algısı. Bu genellikle hayatlarının ilk evrelerinden beri bulunur ve hayatlarının geri kalanı bu amaca ulaşma isteğiyle şekillenir. Selanik'te doğan ve nispeten sıradan bir aileden gelen Mustafa bu kalıba oturuyor. Akademik konularda üstün başarılıydı; özellikle matematikte. Öğretmeni ona 'Kemal', yani mükemmel, lakabını vermişti' diye ekledi.

'1908'in Jön Türk Devrimi sırasında hala genç bir adam olan Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı sırasında, özellikle Çanakkale'de Müttefik Kuvvetlerinin saldırılarına karşı direnişi dahiyane yönetimiyle öne çıktı. Bu, Batılı güçlerin Osmanlı kuvvetlerini yöneten kumandanların direncini hafife aldığı ne ilk seferdi, ne de son. Ama Mustafa Kemal'in 'Modern Türkiye'nin Atası' unvanı Mondros Ateşkes Anlaşması (30 Ekim 1918) sonrasında Müttefiklerin Anadolu, İstanbul ve Çanakkale Boğazı işgaline direnişi ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı sırasındaki hem askeri hem siyasi liderliğine dayanır' diye devam etti.

İlkeye Uygun Olmayan Gizli Anlaşmalar
Sözlerini şöyle sürdürdü: 'ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın meşhur On Dört İlkesi'nden (Kongre Konuşması, 8 Ocak 1918) on ikincisi 'Osmanlı İmparatorluğunun Türk kısmına egemenlik güvencesi verilmelidir' demekteydi. Bu maddeye bilerek işlenmiş belirsizlik ve onun sağladığı çeşitli yorumlamalara rağmen, geç de olsa Osmanlıya dayatılan Sevr Antlaşmasının (Ağustos 1920) bu ilkeye uymadığı açıktı. Aynı zamanda, savaş sırasında İngiliz, Fransız, Rus, İtalyan ve Yunanların gizli anlaşmalarla Türk anavatanını kendi aralarında ve kanatlarının altındaki Ermenilerle ve Kürtlerle paylaşmaları da bu ilkeye uygun değildi.'

'Mustafa Kemal kendisini bu parçalanmaya karşı ulusal direniş harekatının başına koyarak Osmanlı yönetimiyle çatışma yoluna girdi. İyi eğitimli bir subay için emirlere karşı gelmek muazzam bir adımdır, ama yol ayrımı Mustafa Kemal'in aşağılayıcı gördüğü Sevr Antlaşmasını Osmanlı Devleti imzaladığında önüne geçilemez oldu. Sonraki iki yıl üç cephede Yunan, Fransız ve Ermenilerle yoğun bir savaşla geçti ve Türkiye'deki tüm yabancı ordulara karşı bütün bir zaferle sonuçlandı'.

Ender Görülen Liderlik Becerileri
'Bu olayları dönemin siyasi, askeri ve ekonomik bağlamında düşünürsek olağanüstü cesaret, kararlılık ve ender görülen liderlik becerileri gerektirdiği açıkça görülmektedir. Osmanlının askeri ve ekonomik kaynakları Birinci Dünya Savaşının zorluklarından dolayı son derece kısıtlıydı. Lakin devrimci ve değişimci bir lider olarak, Mustafa Kemal milliyetçi kuvvetleri anavatanlarını savunmaları için motive etmeyi başardı. Kurtuluş Savaşından sonra kurduğu Cumhuriyet ve yaptığı devrimler ile ender görülen liderlik becerini gösterdi' diyerek Atamızı anlatmayı sürdürdü.

Atamız 101 inci yılını kutladığımız Cumhuriyetimizde bir 10 Kasımda daha anılırken tüm dünyaya ve ülkemize ışık olmaya, kalplerimizde yaşamaya devam ediyor.