“Buradan meydan okuyorum... Hedefiniz İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve bana ulaşmaksa ara yollar üretmenize gerek yok... İşte siyasi yasak davam orada... Madem hedefiniz benim, onayın cezamı, milleti rahat bırakın...”

Bu sözler...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ait...

Daha çok taze...

Tutuklanan Beşiktaş Belediye Başkanı Akpolat'ın ardından seslendirdi...

Gelişmelere ise...

“Şafak Operasyonu” adını verdi...

***

Özellikle...

İmamoğlu’nun şu sözleri müthiş çarpıcı:

“Yargının önünde herkes eşittir... Gazetelere adeta yeni siparişleri gösterir gibi savcılık kaynaklı, İstanbul'un CHP'li başka belediyelerinin de hedefte olduğu sözde bilgisini vermek ne adalete ne mertliğe ne de insanlığa yakışıyor...”

***

İşte, tam o sırada...

Bir meslektaşımız soruyor:

“Hedefin bütünüyle siz olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

Bundan daha açık cevap olur mu?

Şöyle diyor, Başkan İmamoğlu:

“Vallahi herkes öyle düşünüyor, sadece ben değil ki... Sokakta gidin, hangi partiye oy versin vermesin sorun 100 kişiye, deyin ki; (Bu işlerin sebebi nedir?) İddia ediyorum en az yüzde 90'ı (Evet, o...) diyecek... Bu İstanbul'un koltuğu, 16 milyon insanın koltuğu, millete ait... Seçimle geldik, seçimle gideceğiz... Ben demiyorum, millet diyor...”

***

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını...

Üç kez (biri “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştur!” diyerek tekrarlanmıştı...) kazanan Ekrem İmamoğlu, neden bu kadar kızgın?

Çünkü...

Yıllar öncesinden bir örnek veriyor; inanılacak gibi değil:

“Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde (ihaleye fesat karıştırma) suçundan Büyükçekmece 10. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandığım dava da henüz sonuçlanmadı... Duruşma 11 Nisan’a ertelendi... Üstelik hakkımda iki ayrı bilirkişi heyetinin olumlu raporu var... Dava keyfi olarak uzatılıp sonuçlandırılmıyor...”

***

Şuna karar vermiş...

“Yedi Tepeli Kent”in patronu:

“Bu konu artık sadece CHP’nin ya da bir başka partinin sorunu olmaktan çıkmıştır... Bugün bizim belediye başkanlarımızın meselesi gibi görenler, öyle kafasını kuma sokarak bunu görmezden gelemezler... Buradan beni istemeyene, hayatı bana dar etmeye çalışana meydan okuyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve bana ulaşmak ise hedefiniz, benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza, ara yollar üretmenize gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada, istinaf mahkemesinde... Madem hedefiniz benim, onayın cezamı, milleti rahat bırakın... Hodri meydan. Hodri meydan. Siz istemiyorsunuz ama -Ekrem'in kelime anlamı da merttir- sizi bir kez daha mertliğe davet ediyorum...”

***

Kendisi iddia ediyor ama aslında...

Temiz vicdanlar...

“Özellikle İmamoğlu’nda yargı süreçleri neden bu kadar uzuyor?”

Diye merak ediyor...

***

Bitiriyoruz...

Ömrünün 50 yılını CHP”ye vermiş…

Değerli büyüğüm Bülent Baratalı'ya sordum:

“Ekrem İmamoğlu, neden bu kadar hükümetin hedefinde ve davalar niçin bu kadar uzun sürüyor? Böyle bir ortamda CHP’nin stratejisi nasıl olmalı?

Söz; Sayın Baratalı'da:

“Önceki yorumlarımızda, (İstanbul’u alan Türkiye’yi alır) tespitini yapmıştık... Nitekim İmamoğlu iki seçimde İstanbul’u üç kez aldı; sonunda da CHP ve Türkiye ittifakı Türkiye’yi aldı... Şimdi korkulan İmamoğlu’nun Sarayı ve Türkiye’yi alması... Anlaşıldı ki, İmamoğlu, seçimle yenilemeyeceğine göre siyaseten önü kesilmeli ve Cumhurbaşkanlığı’na aday olması önlenmeli... Bunun için uydurulan iki dava var... Birincisi yıllar öncesine dayalı Beylikdüzü Belediye başkanlığından kalma dava... İki ayrı bilirkişi raporlarına göre İmamoğlu “suçsuz” bulunuyor; ne var ki davanın savcısı mütalaa'' vermeyerek davanın beraatla bitmesini engelliyor... İkinci dava daha ilginç... Sözde İmamoğlu’nun YSK üyelerine “ahmak” dediği iddiasıyla açılan ve ilk mahkemede mahkumiyetle biten dava... Davada beraat kararı vermeye hazırlanan hakim Samsun’a sürülüyor... Dava istinafta devam ediyor; bitirilmiyor! Bu iki davanın sürüncemede bırakılmasından amaç uygun bir zamanda İmamoğlu’nun, başında sallanan kılıcın, O’nu hangi zaman dilimi içinde kesmesi ve siyasi yasaklı hale getirilmesi... İki dava da kamuoyunda tutmuyor... Veee, sahneye Devlet Bahçeli çıkıyor... Terör sorununu bitirmek için kendince gövdesini ortaya koyuyor... Bu “ulvi amacın” arka planı ise muhalefeti hem meclisin içinde hem de meclisin dışında parçalamak! CHP’yi yalnızlaştırmak ve Kürt seçmenlerini ve örgütlerini kendi yanlarına çekmek... Birinci taktik sonuç veriyor... Öcalan havucu ile en sert muhalefet yapan DEM uysallaştırılyor... Gaziosmanpaşa belediye başkanının görevden alınması ile ortalığı inleten DEM, Beşiktaş belediye başkanının görevden alınması protestolarında ortadan yok oluyor; hayalete dönüşüyor, bakar kör oluyor... Böylece “yalnızlaştırılma” stratejisinin birinci taktiği tutuyor... Aslında DEM de bu çabaların sonucunun Erdoğan’ı tekrar seçtirmek olduğunu biliyor... Ama “kazan / kazan” politikası iki partinin de işine geliyor... Stratejinin ikinci taktiği birinci parti ana muhalefetin içini karıştırmak... Kimin cumhurbaşkanı olacağı üzerinden “iç cepheyi parçalamak”... Stratejinin üçüncü taktiği CHP’nin terörizme ve yolsuzluğa bulaşması algısını yürütmek... Gazi Osmanpaşa Belediye başkanı terörden, Beşiktaş belediye başkanını da rüşvet ve yolsuzluk nedeniyle görevden alınıyor... Şimdi gelelim “heybedeki turplara” ... Konya konuşmasında, Tayyip bey, “Turpların büyükleri heybede, iki yıl içinde sokağa çıkacak yüzleri kalmayacak!” söylemiyle dosyalara ve operasyonlara hakim olduğunu ve devam edeceğinin mesajını veriyor... O zaman, biz de turpların gelmesini beklemeden, geriye dönüp büyük turplara bakalım... Bir konutta ayakkabı kutuları içinde bulunan paralar... Para sayma makineleri, çokça para kasaları, bileklerde parlayan milyon dolarlık saatler, çikolata kutuları içinde dolarlar... Bunlar kimlerin evlerinden çıktı? Kamu görevlilerinin kişisel servetleri miydi? Değildi... Peki, neyin nesiydi bu paralar? Hediyelermiş... Bu paralara önce el kondu... Sonra hepsi faiziyle birlikte Devlet’in kesesinden iade edildi! “Ben ne yaptımsa senin dediğini yaptım diye beni görevden alıyorsun!” diyen bakan gördük... Görevden alınan belediye başkanlarını hatırlayalım... Neden alındılar? Neden görevlerini ağlayarak bıraktılar? Bu büyük turplar sorgulandı mı? Hayır... Neden daha görevlerinin bitmesine yıllar kala “veda etmek” zorunda kaldılar koltuklarına? Hala nedenlerini bilmiyoruz! Kendi şirketinin ürünlerini kendi bakanlığına satan bakan gördük mü, gördük! Teşekkür edilerek uğurlandı mı, uğurlandı... Devletin kurduğu Yunus Emre Enstitüsü ve vakfı soyuldu mu, soyuldu! Soyanların arasında kamu görevlileri var mıydı, vardı! Heybeye sığmayan Diyarbakır karpuzu büyüklüğündeki turpları saymaya yeter mi? Yetmez! O zaman CHP ve İmamoğlu ne yapmalı? Hukuk açısından hukuk yollarına giderek bu “siyasi silkeleme”yi durdurmak olası değil... Ancak bu yol sonuna kadar denenmeli; tarihe not düşülmeli... İmamoğlu, bütün gövdesinu ortaya koymuştur... Ve, İmamoğlu artık Köroğlu’dur, Dadaloğlu’dur... Mertçe dayanmaktadır... Yanında tüm demokrasi güçleri ve cumhuriyetçiler yer almaktadır... CHP, başta iktidarın yumuşak karnı olan cumhurbaşkanlığı adaylığı için adım atmalı... En azından adayın büyük kitlelerle birlikte seçileceğini isim vermeden ilan etmelidir... Parti içinin karışık olmadığını, bütün aktörleriyle inandırıcı bir şekilde ifade etmelidir... Meclis’te görev yapacak 20-25 üyesini nöbetçi bırakarak tüm milletvekillerini sahaya yollamalıdır... Partinin 1 milyon 600 bin üyesi var... Eski / yeni tüm rütbeli ve sıra neferlerini katarak turplar heybeden çıkmadan önceki turpları(!) halka anlatmalıdır... Madem savaş ilan edildi, savaşa topyekün katılmak gerekir.. “Ama” ve “Neden” söylemlerini CHP unutmalıdır...  Özgür Özel devam ederse, “Ben ne olacağım, adamlarım ne olacak?” söylemleri terk edilmelidir... Çünkü, sorun artık Türkiye sorunudur... Ülkeyi kurtaran, devleti kuran parti, geride bıraktığı yüzyılda neler gördü, neler geçirdi? Mallarına el kondu, kapatıldı, bütün kadroları tasfiye edildi... Direndi, küllerinden yeniden doğdu ve Türkiye’nin birinci partisi oldu... Ne demiş eskiler? “Mert dayanınca nağmert kaçarmış”...

Dayan İmamoğlu, dayan Cumhuriyet Partisi...

Nokta...