15 Temmuz darbe girişiminin ardından ülkenin içinde bulunduğu durumun da getirdiği atmosferde her alanda olduğu gibi üniversitelerde de belirli kıstaslar göz ardı edildi. Mesela bir üniversitede öğretim üyelerinin oyunu alarak birinci ya da ikinci sıradan ipi göğüsleyenlerin yerine çok arka sıralardan gelen isimler 'bize yakın, sorun çıkartmaz' mantığı ile görevlere getirildi. Devletin yetkili makamlarında bulunanların en yakınlarında duran, görevlendirilen isimler bugün kırmızı kitaba 'terör örgütü' listesinin birinci sırasından girince tabi ki bu hal de kaçınılmaz oldu!
Bu aralar tüm akademik camia, Türkiye'nin anlı şanlı üniversitelerinde görev yapanlar, FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle açığa alınıp ihraç edilen Denizli Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı'nın yerine atanan Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi yeni Rektör Vekili Prof. Dr. Hüseyin Bağ'ın yaptıklarını konuşuyor. Göreve gelir gelmez neredeyse tüm üniversiteyi üzerine yapan ve tüm dekanlıkları kendisine bağlayan rektör aradan geçen zamanda koltukları azaltsa da bu kez transfer ettiği eşi yüzünden başını ağrıttı. Psikolojisini ve içinde bulunduğu karmaşık ortamı izah etmekte zorlanan Rektör Bağ, 'Benden önce, kuruluşundan beri görev yapan tüm rektörlerin eşleri çalışıyordu. O zaman her şey normaldi de şimdi mi anormalleşti? O zaman etik sorun yoktu da şimdi mi problem oldu' dese de Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın, 'Liyakatlı olmuş olabilir, hak etmiş olabilir ancak bir de genel kural var ki bir hak eden, bir liyakatlı olan o mu vardır? Bir de vatandaşın algısı gerçeğin önündedir' sözleriyle başlayan 'ince ayardan' sonra çark etti.
15 Temmuz'un ardından sıcak ortamın normalleşmesi, FETÖ/PDY bağlantılı akademik yapılanmada temizlik harekatı gibi önemli süreçlerin sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önüne konulan YÖK onaylı listelerden vizeyi alan 'seçkin insanlar' yeniden ele alınacak gibi görünüyor. Sadece 'itaat' mantığının geçerli olmadığı liyakat ve bilimin de 'idarecilik' gibi farklı meziyetlerle zenginleştirilmesi gerçeğini herkes kanıksamış görünüyor. Bu yüzden 15 Temmuz sonrası atanan isimler tekrar masaya yatırılacak. Yeni atanacakların da ince elenip sık dokunduğu biliniyor. Bu yüzden FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle kapatılan İzmir'deki iki üniversiteden birisi olan Bakırçay (Gediz) Üniversitesi'ne halen uygun bir isim de bulunmuş değil.
Tabi ki tüm bunlar yaşanırken tam altı kamu kurumu, iki özel üniversitesi ile on binlerce öğrenciye ev sahipliği yapan 'üniversite kenti' İzmir de yaşananlardan nasibini aldı. Herkesin bildiği gibi birçok referansın yan yana gelerek güç verdiği Ege Üniversitesi'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Hoşcoşkun FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle hem görevinden alındı hem de üniversiteden atıldı. Erdoğan'ı bu karışık süreçte yanıltan ve bu ismin hakkındaki istihbarat raporlarını perdeleyenler 'zamanı' geldiğinde gereken yerlere durumun izahını da herhalde yapacaktır. YÖK onaylı Erdoğan destekli yeni Rektör Vekili Prof. Dr. Beril Dedeoğlu'nun Ege'de yerini sağlama almaya çalıştığı da bilinen bir gerçek. YÖK'ün yeni süreçte rektörlük başvuruları için başlattığı yarış da kısa sürede tamamlanacak. Üniversitenin geleceği açısından bu durumun da bir an önce sonuçlanmasında fayda var.
İzmir'de karışık olan üniversite sadece Ege Üniversitesi değil. İzmir'in dördüncü kamu üniversitesi ünvanını taşıyan Katip Çelebi Üniversitesi'nin Rektörü Prof. Dr. Galip Akhan'ın üstündeki kara bulutlar henüz dağılmadı. Bizzat kurucusu olduğu üniversitede mantar gibi çoğalmış ve ahtapot gibi her yeri sarmış FETÖ/PDY uzantılı isimlerin sayısı ve miktarı dikkat çekiyor. Gelinen süreçte 'üç maymunu' oynayan üniversite yönetimi, aradan geçen zamanda savcılığın yürüttüğü süreci ve emniyet operasyonlarını durdurabilecek bir noktaya gelmiş değil.
Karışık ve gerilimli üniversiteler kervanına uzun süredir 'iç operasyonların' sürdüğü Dokuz Eylül Üniversitesi de eklendi. Bilindiği gibi üniversitenin rektörlük koltuğunda Prof. Dr. Adnan Kasman oturuyor. Kasman'ın A Takımı'nda ciddi kavgalar var. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Türkay Baran başta olmak üzere bazı isimler 'fikir ayrılığı' gerekçesiyle görevlerinden ayrılmıştı. Buraya kadar her şey normal seyrinde gidiyordu. Fakat Kasman, göreve geldikten sonra yardımcısı olarak bizzat atadığı Prof. Dr. Banu Esra Aslanertik ile yollar ayırdı. Üniversitede yeni krizin adı ise çok önemli bir koltukta bulunan ve üniversitenin tüm idari birimlerinin başında yer alan Genel Sekreter Ahmet Cevdet Oral'ın durumu. Yine Kasman tarafından göreve getirilen Oral'a 'kampüs koordinatörlüğü' görevi verilirken yerine Prof. Dr. Özlem Çakır getirildi. Peki ne oldu da üniversite bu hale geldi? Rektör ile kritik görevdeki Oral'ın arası niçin açıldı?
İddialara göre, Ege Üniversitesi'nde Hoşcoşkun'un atanması sürecinde aktif görev alan 'danışman' ekip Prof. Dr. Dedeoğlu'ndan beklediği ilgiyi bulamayınca ibreyi 9 Eylül'e çevirdi. Hoşcoşkun'un geçmişte İzmir Şube Başkanlığı'nı yaptığı Birlik vakfı'ndaki bazı isimler Rektör Kasman'dan alamadıkları elektriği Genel Sekreter Oral'dan aldı. Oral'ın geçmişte Birlik Vakfı'nda Hoşcoşkun'un yardımcılığını yapmış bazı isimlerle rektörden habersiz Ankara ziyaretleri, konuya ilişkin sosyal medya fotoğrafları ve izinde olduğu süreçteki kritik, gizemli temasları rektörlükte şimşeklerin çakmasına neden oldu. Bu arada Genel Sekreter Oral'ın 19 günlük yasal izni halen bitmiş değil. Yerine vekaleten görevlendirme yapıldığı için üniversitenin WEB sitesinden fotoğrafı bile kaldırıldı. Aynı şekilde üniversite bünyesinde yer alan Birlik Vakfı'nın o dönemki yapılanması ile fotoğrafları bulunan Prof. Dr. Mustafa Bakraç da geçtiğimiz günlerde FETÖ/PDY operasyonunda gözaltına alındı. Konuyla ilgili son kararı savcılık ve mahkeme verecek. Bir üniversitede görevde bulunan rektör tarafından atanmış genel sekreterin kendisine açmaya çalıştığı yeni yol, yeni kanallar sürecin bu noktaya gelmesinde en büyük gerekçe olarak gösteriliyor. Rektör Kasman ile Genel Sekreter Oral arasındaki savaş Ankara'ya kadar ulaşmış durumda. Oral'ın siyasi hamleleri ve rektörü temaslarla köşeye sıkıştırma gayreti dikkatlerden kaçmıyor.
Kısaca son dönemde, akademik camianın kamuoyunda karmaşa konusunda birinci sırada yer alan siyasetten bir farkı kalmadı. Bilim ve ilim yuvası olması gereken üniversiteler boğazına kadar siyasete bulaşmış durumda. Ayak oyunları, kuyu kazmalar, operasyonlar ve bel altı vuruşlar yeni mecrasında kendisini farklı bir şekilde gösteriyor.
Ne diyelim; Allah sonumuzu hayır etsin!