Başarısız Müsteşar,

Başarısız Genel Müdür,

Başarısız Ceo,

Başarısız Müdür,

Başarısız komutan,

Başarısız sekreter,

Başarısız…

Görevden alınır.

Ya başarısız Genel Başkanlar?

Girdikleri bütün kongreleri kazanırlar.

Bu garip çelişki sadece Türkiye'mize mahsus bir durumdur.

Bu sebepledir ki:

İki kez iktidar olmuş ve pek çok hizmetleri bulunan ANAP diye bir parti yoktur…

Demokrat Parti geleneğinden gelen DYP diye bir parti yoktur.

DSP diye bir parti yoktur…

Refah Partisi diye de bir parti yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi son derece sıkıntılı günler yaşamaktadır.

(Burada kullandığım 'yoktur' ifadesi artık siyasi hayatta etkin olmadıklarını anlatmak içindir)

Bir gün Genel Başkanlar 'benden bu kadar' derlerse veya delegeler 'seninle buraya kadar' diyebilirlerse inanınki hem demokrasi, hem partiler ve hatta Türkiye kurtulacaktır.

Biz o günleri görebilecek miyiz, pek ümidim yok ama inşallah görürüz.

Şimdi diyeceksiniz ki, hep eleştiri hep eleştiri.

Hayır.

Mesele öyle değil.

Ben 5 Kasım 1996 tarihinde TBMM Başkanlığına bir kanun tefli verdim. Yani 24 Aralık 1995'te seçildiğime göre seçildikten 10 ay sonra.

Kanun telifinde dedim ki; 'Siyasi partiler kanunu değiştirelim; il, ilçe ve büyük kongreler hakim gözetimi altında ve bütün üyelerin iştirakleri ile olsun…'

Peki ne oldu?

Her zeminde dile getirdiğim halde TBMM'nin tozlu raflarında yerini aldı. Ama ben vicdanen rahatım çünkü gereğini yerine getirdim taaa o zaman.

O kadar mı? Hayır. Bir Genel Başkan bir önceki seçimde partisinin aldığı oydan bir puan dahi az alırsa veya yükseltemezse seçim akşamı istifa etmiş sayılır hükmünü tüzüklere koyalım.

Ben söyledim ben işittim.

Şimdiki durum ise özetle şu: Genel Başkan delegeleri seçiyor delegeler de Genel Başkanı.

Oysa Genel Başkanların 'Kurultayı', şu veya bu salon değil, 1200 delege değil, 'halkın kurultayı' yani 'sandık' yani yerel ve genel seçimlerdir. Şimdi ise ve en önemlisi 'Cumhurbaşkanlığı' seçimidir. Herkes boyunun ölçüsünü o seçimde alacaktır.

Bir kez daha altını çizerek vurgulamak isterim:

1999 Genel Seçimleri sonrası Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Tansu Çiller, Sayın merhum Bülent Ecevit, Sayın merhum Necmettin Erbakan, Sayın Devlet Bahçeli gereğini yerine getirselerdi yani 'bizden bu kadar' diyebilselerdi Türkiye şimdi yaşadığı sorunların hiçbirini yaşamayacaktı.

Ama tarihten ders almak da bir sağduyu meselesidir.

İlaveten CHP'nin Kurultayı'na AKP ve MHP'nin temsilci göndermediklerini öğrendim.

Usulen ve kolay bir nezaket kuralını bile yerine getirmeyenler,

Bir de 'milli birlik, milli mutabakat, milli beraberlik'den dem vururlar…..

Hadi canın sende… Hadi canım sende….