Şair, yazar ve ressam Turgay Gönenç'i 80 yaşında kaybettik. Turgay Gönenç'in annesi Namazgahlı Sırrıye Hanımın, 8 Eylül 1922 akşamı diktiği ve sonra ertesi sabah evinin penceresine astığı bayrağı Yaşar Aksoy katıldığı toplantılarda gösterirdi. Demem o ki Turgay Gönenç Anadolu'nun güzel bir köşesinde doğmuş olsa da kökten bir İzmirliydi.
Mülkiyeli idi. Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışmış, ilk kişisel resim sergisini 1955'te İzmir'de açmıştı. TRT İzmir Radyosu'nda 'Ege'den' (1955) ve 'Şiir Tadında' (1998) adlı programları hazırladı. Haftalık sanat yazıları ve şiirleri aklınıza gelecek dönemin tüm sanat dergilerinde yayımlandı.
Hususi koleksiyonumuzda bulunan Dost Dergisi'nin Haziran 1971 tarihli 80. sayısı 'Halikarnas Balıkçısı Özel Sayısı' olarak yayımlanmış. Bu sayıda Halikarnas Balıkçısı'yla gerçekleştirilmiş ilginç bir konuşma bulunuyor. Tabii ki konuşmayı Turgay Gönenç yapmış.
O konuşmayı ilk okuduğumdan beri ne zaman aklıma gelse gülerim. Bir fırsatta bu köşenin okurlarıyla da paylaşırım. Turgay Gönenç çok değerli bir eleştirmendi de ressam ve yazarlığının yanı sıra…
Işıklarda uyusun derken, aydınlanmacı kişiliğini yansıtan şu sözlerini paylaşıyorum:
KİMLERLE TARTIŞILMAZ?: Anlaşmazlığın kökenlerine inerek, uygar iki insan gibi bir diyaloğa girmek istediğiniz an, karşınızdaki: 'Edebiyatı bırak, felsefe yapma…' diyorsa, yapılacak hiçbir şey kalmamıştır. O anda, aranızdaki boşluğu görüp çekilmezseniz, o boşluğa düşecek siz olursunuz. Karşınızdaki bu iki tümceden birini ya da ikisini kullanmışsa ilkel bir tartışma dışında hiçbir isteği yoktur. Hiçliğin getirdiği kaba bir bencillik her an saldırganlığa dönüşmeye hazırdır. (…) Bunu başardığında ise, bir bakıma, hiçliğin eşdeğerli bir görünümü ile avunur, 'O da benim gibi, ne fazlalığı var benden.' düşüncesiyle ilkel bir rahatlığa kavuşur. Sürekli bir arada olma bağı içinde ise, bu tavır akıl almaz yıkıntılara, boşluklara neden olsa gerek.
ŞİİR BİRİKİMİ: Benim sanat anlayışım yadsıma üzerine değil, gelişme üzerine kuruludur. Kendinden öncekini özümseyip, kendinden sonrakine yol açan bir bakış açısıdır bu. Bu nedenle, yazdığım her şeyi geçmişe borçluyum. Tüm yazdıklarım, bugüne dek yazılanların bir sonucudur. Tüm sanat yaşamım boyunca kararlılıkla aynı yolu izledim. Geçmişi, gelişimi dikkatle incelemek, bunun sonuçlarından geleceğe yönelik, sanatın kendine özgü dili içinde, özgün bir biçem oluşturmak. Böylesi bir sanat uğraşı sürekli hesaplaşmayı, irdelemeyi, araştırmayı zorunlu kılar.
KUŞAKLAR FARKI: Her kuşağın bir önceki kuşağa göre avantajı: Kendilerinden önceki şiir birikimidir. Bu birikim ne denli geniş boyutlu ise, geleceğe açılma o denli elverişli demektir. Önemli olan, bu birikimi doğru değerlendirip, kendinden öncekinden, kendini yaratabilmesidir. Günümüz genç kuşak şairlerinin bu birikimden gereğince yararlanmadığına çok tanık oldum. Genelde çoğu, geçmişi üç isimle tamamlıyor. Bu durum da, kendinden önceki şiire ulaşmalarını engelliyor. Birikimlerini kısırlaştırıyor.
YENİLİK: Yenilik geçmişi iyi anlamakla başlıyor. Çağdaşlık, sanatın sürekliliği içindeki, her çağ için geçerli ve kalıcı olmakla eşanlamlıdır çünkü.
ÇOK YÖNLÜ SANATÇI OLMAK: Günümüz sanatı, kendi alanına kapanan kişiyi artık dışlıyor. Sürekli, yıllardır yazdığım gibi, çok yönlülük günümüz sanatçısının olmazsa olmazıdır. Benim sözünü ettiğim çok yönlülük, ürün verme açısından değil, bilgi ve sanatlara doğru bakmayı öngören bir çok yönlülüktür.
ANADİL: Yazarın malzemesi anadilidir. Bir yazarın kusursuz, şiir yüklü bir anadile ulaşmasından daha büyük bir mutluluk düşünemiyorum.