Ege TV karardı… Üzgünüz. Benim de hayatımın 14 yılında olan bir kurum… Belki de en uzun süreli yayın… 14 yıla sığmış 400 küsur adet 'Rotamız Lezzet'… Önce Erol Yaraş ve Hamdi Türkmen ile 'Haftalık' adlı programda 7 yıl, daha sonra da sevgili Gönül Soyoğul ve Ümit Yaldız ile 'Söz Meclisten İçeri' adlı programda 6 yıl ekrandaydık. EXPO 2015 ve EXPO 2020 sürecleri için yaptığımız programlar, haber yayınları, çıktığımız başka yayınlar…

Ekmeğini yedik… İnsan üzülüyor ister istemez… Bence yaşayabilecek, yaşatılabilecek bir kanaldı Ege TV… Özellikle son yıllarında bir 'itibar' kaynağı olarak görülmedi. Kimse sahip de çıkamadı. Memleketin siyasi durumu da engel oldu belki ama yine de yaşatılabilirdi diye düşünüyorum… Medyanın kılıç veya kalkan olarak algılanmadığı günleri de yaşayacağımızı düşünerek sevgili Nihat Demirkol üstadın 1 Mayıs günü Hürriyet'te yayımlanan yazısı ile kapatıyorum ben de Ege TV defterini. İzmir üzerine yazılmış en gerçekçi yazıdır… Hele son günlerde özellikle de referandum sonrası beyaz Türklerin İzmir güzellemelerine aldırmayın bu yazıyı okuyun derim…

***

'Bu Halleri, 'Gavur' Değil 'Osmanlı…'

'Arkadan konuşmak' kolaydır ! Sonradan, 'ben demiştim' diye söylenmek de… Onun için, böyle yapmayalım. Sadece sayfaları çevirelim… Çok yıllar önceydi; daha takvimler 'ikibin'li küsûrata ulaşmamıştı bile. Yine bir yönetim krizi ve 'başsızlık' yaşanıyordu Televizyonda…

Pazar günleri 'Bir Başka Deyişle'diyoruz Öcal Uluç Usta'mla. Haftanın diğer günlerinde ise, 'Ana Haber' öncesinde, 'Hayatın İçinden' ile ekrana çıkıyorum. Daha, '2 Dirhem 1 Çekirdek' ekibine, (son bölümü dün yayınlanan) 'Ferah Kahvesi' sohbetlerine, RADYO EGE'deki 'Bir Nefes Alaturka' mesaisine yıllar ve yıllar var…

Bir randevu rica ettim Cem Bakioğlu'ndan. Kendisi de hatırlayacaktır; Organize'deki fabrikada ziyaret etmiştim. 'Bir ahenksizlik var' dedim; 'bir sıradanlık, sahipsizlik. Bunu görmemeniz mümkün değil ! Şu anda, çok başarılı ve prestijli bir danışmanlık şirketinin Genel Müdür Yardımcısıyım. Üstelik televizyoncu da değilim. Bu kurumu 1 sene bana teslim edin. Nereden nereye geldiğimize, Siz bile inanamayacaksınız. Açıkçası, 'EGE TV'nin Genel Müdürlüğü'ne talibim.…'

Büyük bir ciddiyetle ve saygıyla dinledi teklifimi: 'İnanıyorum' dedi, 'şimdiden inanıyorum ama, meslekten birini düşünüyorum; daha doğrusu söz verdim. Samimiyetin çok kıymetli ve aidiyetin için de teşekkür ederim…' (Geçmiş gün, buna benzer bir diyalog olmalı…)

Bu görüşmemizden sonra, birkaç dikiş atıldı 'Genel Müdür' koltuğuna. Kimseye karne yazmak haddim değil. Beni tanıyanlar bilir; şahıslarla hiç işim olmaz. Oyuncuya değil, topa vurmayı tercih ederim çünkü.

Bugün, 20 yıla yaklaşan bu hatıranın tebessümüyle, içimden bir ses, 'medya patronu olamadı denilen işadamı, (kendimi kastetmiyorum…) işi, 'meslekten olmayan 'herhangi biri'nin eline bıraksaydı, bugün, belki de başka bir yerdeydi EGE TV' diyor… Yani meslekten olmayan 'herhangi biri', meslekten olan 'herhangi biri'nden daha iyi şeyler yapabilirdi. Bu önerme, çok da mantıksız gelmesin.

Daha net söyleyeyim: 'ihtimal ben de en fazla bu kadar batırır, en fazla bu kadar elime yüzüme bulaştırabilirdim herhalde…'

Madalyonun diğer tarafında ise, 'bir markanın böyle 'hiç' edilemeyeceği ve 'hiçbir krizin böyle yönetilemeyeceği' realitesi ile yüzleşmek' gerekiyor. Bu 'yere düşmüş aşûre kasesi resmi'nin baş aktörü, kuşkusuz 'patronun kurmayları'dır. Şimdi herkes, ihaleyi birbirinin üstünde bırakmaya çalışıyor ya…

Soru, 'bu kötü final kimin eseri ?' Oysa yanıtı, Normandiya Çıkarması'dan sonra, 'başarı sizin mi kurmaylarınızın mı ?' diye soran gazetecilere, 'başarısızlık halinde Divan-ı Harp'e beni vereceklerine göre, benimdir !' diyen General Eisenhower çoktan vermiş bile…

Burada 'okkanın altına giden', tartışmasız biçimde çalışanlardır. Uzun yıllara dayanan emek ortaklığımız var onlarla. Bir değil, iki değil çok kalabalıklar… Maddî - manevî 'yoktan var ederek yayın yapan bir kahramanlar ordusu'ydu onlar. 'Manga' sayısına indirilip, 'tasfiye edildiler'.

'Programcısından, çaycısına, kameramanından, yönetmenine kadar, kimseye teşekkür bile edilmedi parantez kapatılırken; işte bu nezaketsizlik unutulmayacak !

Evimizden götürdüğümüz dekorları bile güvenlik kulübesine bıraktılar da, oradan aldık… Bu dostlar da, 'herşey yolunda gidiyordu da, patron keyfinden mi kapattı ?' sorusu üstünde düşünmeli bence. Düşen bir çığda, hiçbir kar tanesi kendini olup bitenden sorumlu hissetmezmiş, malûm. Cevap Nazım'ın siteminde gizli değildir umarım: '…Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer / ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin /- demeğe de dilim varmıyor ama - / kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!'

Bu paragrafın sonunda burnu sızlayanlar olacaktır. Bir de rahmetli Şükrü Tül gibi, kemikleri sızlayanlar var tabii…

Gelelim, Süper Lig'te futbol takımı ve gazetesinden sonra, televizyonu da kalmayan bu kentin hallerine… Bir devir, sayenizde kapanıyor sevgili hemşehrîlerim ! Keşke 'Penguen'den esirgemediğiniz ve elbette bu kente yakışan alicenap desteğin bir kısmını da EGE TV için verebilseydiniz. Keşke, sosyal medyada, 'göz pınarları kurumasaydı timsahların…' Mesela diyorum; 'İsmi lazım değil bir Grup', satın almış olsa televizyonu, 7/24 ortalığı yıkardı birileri. Koca televizyon kapanıyor; kimseden 'tık' yok; neredesiniz ? Bir omuz versenize !

Sadece seçim zamanlarında ekranı hatırlayan 'politikos tüccarları' neredesiniz ? Koltuklarını, 27 ilçe ve Büyükşehir'de medyaya borçlu olanlar neden hiç çıkmıyor sesiniz? Çok mu zordu, EGE TV'nin bir 'yerel yönetimler havuzu'nda değerlendirilmesi ? Mevzuat mı ? Geçiniz !

Ve nihayet, modaya uyarak, 'Gavur İzmir'in, girişimcilerine de, iki çift lafımız olsun. Bakın bir Anadolu deyişi, (bazılarınız için) ne diyor ? 'Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Eken de yok, biçen de yok… / Yemede ortak Osmanlı !'