Üyesi olmaktan, yoluna çalışmaktan gurur duyduğum hareketlerden biri de, uluslararası 'Slow Food' girişimidir. Az ve öz söylemek gerekirse, bu hareketin hedeflediği şey, her insanın hakkı olan 'iyi, temiz ve gerçek gıda'dır. Çünkü daha iyi bir dünya; ancak iyi, temiz ve adil koşullarda üretilmiş gıda ile mümkündür. Dikkatinizi çekerim, dünyanın 150 ülkesinde üyesi olan bir girişimden söz ediyorum.
11 Temmuz 2011 tarihinde arkadaşlarla toplanmış, Kırklareli'nin Vize ilçesinin 'Cittaslow' oluşunu kutluyorduk. Haber, okulların yaz tatilinde olduğu bir zamanda geldi; ancak çok önemliydi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından, o gün yayınlanan 'Okul Kantinlerindeki Gıda Satışı' konulu bir genelge, İl Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilmişti.

Özetle bakanlığa bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrenci, kursiyer ve çalışanların güvenli, sağlıklı beslenme bilinci kazanmalarına katkı sağlamak ve şişmanlığı önlemek amacıyla yayınlanmıştı bu genelge...

Var olan bir madde şöyle değiştirilmişti: 'Eğitim kurumlarının, yatılı veya pansiyonlu yemekhaneleri dahil olmak üzere kantinler, çay ocakları, büfeler, vb. yerlerde; çocukların dengesiz beslenmesine, şişmanlığa (obezite) neden olabileceğinden; doğal maden suları hariç, enerji yoğunluğu yüksek-besin değeri düşük olan enerji içecekleri, gazlı, aromalı ve kolalı içecekler ile kızartma ve cipslerin satışları yapılmayacak; otomatik satış yapan makineler de bulundurulmayacaktır. Bunların yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndan üretim veya ithalat izni bulunan süt, ayran, yoğurt, meyve suyu, taze sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyve bulundurulacaktır.'

Ömer Dinçer bir süre sonra 'bilinmedik' gerekçelerle görevden alındı ve tahmin edebileceğiniz gibi bu genelge de tavsadı. Doğrusunu isterseniz, gazlı- kolalı içecek ve de kızartma-cips endüstrisi o kadar güçlü ki, insanın aklına her şey geliyor.

Neyse ki Milli Eğitim Bakanlığı, bu yaz yeni bir genelge yayınladı ve okul kantinlerinde satılacak ürünlere yeni bir düzenleme getirildi. Kola ve gazlı içecek satışından sonra, endüstriyel olarak hazırlanmış kek, gofret, muffin, lolipop ve şeker gibi ürünlere de satış yasağı konuldu. Bu son derece güzel bir şey, ülkede ters giden birçok şeyin yanında yürek ferahlatan bir şey…

Çocuklara satılması yasaklanan ürünler de şunlar: Enerji içecekleri, gazlı içecekler, aromalı içecekler (sözde soğuk çay gibi), kolalı içecekler, aromalı doğal mineralli içecekler (meyve kokulu sodalar gibi), aromalı şuruplar, içecek tozları, aromalı sular, meyveli içecekler, meyveli içecek tozları, yapay sodalar, sporcu içecekleri, sporcu suları, meyve nektarları, meyve suyu konsantreleri, gofretler, şeker ve şekerleme türleri (jöle şekerleme, sert şekerleme, yumuşak şeker, lolipoplar, vb.) ve tatlandırıcı içeren bütün yiyecek ve içecekler.
Bana sadece alkışlamak düşüyor, çünkü atılan adım gerçekten önemlidir. Önümüzeki günlerde atanacak yeni Milli Eğitim Bakanından beklentim, 'Bu işin arkasında' durmasıdır…

Kimya yemeyen Fransız…

Bu yıl yaz tatilinde 15 gün de Güney Fransa'daydık eş-dost ile… Fransızların ulusal her şeye olan aşırı bağlılıkları, hele hele kendi şaraplarına olan hayranlıkları malumunuzdur. Adamlar kendi şarapları dışında bütün şaraplara dudak büküp 'kimya' gözüyle bakıyorlar. Biz bu gezide de yolumuzu, bile isteye yoğun turist almayan bölgelere düşürdük ve Marsilyalının, Avignonlunun ne yiyip içtiğini rahat rahat gözlemledik.
Bir gün arkadaşlarımdan birinin Marsilya'da satın aldığı gazeteden tesadüfen öğrendik ki; Fransa'daki sağlık sisteminde yapılan modernizasyonlar kapsamında, kamusal alanlarda gazlı içeceklere ücretli ya da ücretsiz erişimi sağlayan şirket çeşmelerinin kullanımı yasaklanmış. Kararda 'Şekerli ve yapay tatlandırıcı içecekler içeren ve ücretli ya da ücretsiz self servis imkanı veren çeşmelerin halka açık alanlara yerleştirilmesi yasaktır.' ifadesine yer verilmiş. Bu 'çeşme'lerin ne olduğunu biliyorsunuz aslında... Fast-food restoranlarda da sıklıkla kullanılan, sektör tarafından 'soda çeşmesi' adı verilen ve her bir deliğinden başka bir gazlı içeceğin aktığı aletler yasaklananlar. Ayrıca gazetede, konulan yasağın damar sertliği, şeker hastalığı ve kalp hastalıklarını önlemek için yürürlüğe girdiği de vurgulanmış.
Daha önce beslenme ile ilgili okuduğum bir makaleden öğrenmiştim. Fransa'da yapılan bir araştırmada, düzenli olarak gazlı içecek tüketmenin alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmasıyla birlikte siroza yol açtığı ortaya çıkarılmış. Genellikle fazla miktarda alkol tüketimi nedeniyle oluştuğu bilinen siroz hastalığı, son zamanlarda aşırı şeker tüketimine bağlı olarak oldukça yaygın olarak görülmeye başlamış. Bilim insanları gazlı içeceklerin açıkça siroza neden olduğunu ve bu şekilde gelişen karaciğer hastalıklarına karşı alınacak tek önlemin de, beslenme alışkanlıklarını değiştirmek olduğunu söylüyorlar.
EXPO'da da tartışıldı…
Memleket meselelerinden fırsat bulup bir türlü yazamadığım Milano'daki EXPO'da da, ayrı bir oturumda tartışılan 'Metabolik Steatohepatit' konusu, sözünü ettiğim karaciğer hastalığı ile ilgili… Orada da öğrendim ki, 'alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması' gazlı içecek tüketmenin doğal bir sonucuymuş.
EXPO'da Boston Üniversitesi'nden Nicola M. McKeown'u dinledim. Orta yaşlı 2 bin 643 kişinin katılımıyla düzenlenen araştırmaya göre, düzenli olarak gazlı içecek tüketmenin karaciğer yağlanması, diyabet ve kalp hastalıklarıyla bağlantılı olduğunu rakamlarla açıkladı. Dünyada en az 1.46 milyar kişinin obez olduğu düşünülüyor. Yani beş kişiden biri obez… Sadece Amerikalıların yüzde 30'u ila 50'sinin karaciğerinin aşırı yağlı olduğu vurgulanıyor.

Dünya ciddiyetle bunları tartışıyor. Biz de okul kantinlerinde bunların satışına yasak koyarak iyi bir başlangıç yapıyoruz. Ama iş bununla bitmez, ailelere de büyük iş düşüyor. Elinizden düşürmediğiniz bir şeyin zararlı olduğunu çocuklarınıza anlatamazsınız. Sevgili anne-babalar çocuklarınıza bunları içirmeyin, yedirmeyin. Evde hazırladığınız şerbetlere- şuruplara, kurabiyelere-keklere alıştırın çocuklarınızı… Bunların da şekerinde sınırlı, kullanımında kontrollü olmak şartıyla… Unutmayın, gerçek gıda tüketmek bir insan hakkıdır! Bunu kendinizden ve çocuklarınızdan esirgemeyin.

Slow Food hareketi de işte bu yüzden 'iyi, temiz ve gerçek gıda'nın peşinde… Biz de 'adaletli' davranalım dedik ve şu seçim gününde siyasete bulaşmadık.

Bugün yapılan seçimler, umarız ülkemiz için iyi, temiz ve adil sonuçlar doğurur.