'Bize en lazım şey, fabrika, yine fabrika[dır]…Türkiye çalışıyor, üretiyor; fakat ürünlerinden başkaları yararlanıyor… Alın teri dökerek elde ettiğimiz iptidaî maddeleri yok pahasına harice satıyoruz, sonra yabancılar bu maddelerin şeklini değiştirerek bize iade ediyorlar. Kırk kuruşa bir okka yün veriyoruz, aynı yünü bin iki yüz kuruşa bir metre kumaş halinde yalvararak geri alıyoruz.' 1921- II. İcra Vekilleri Maliye Vekili Ahmet Ferit Bey (Tek)
Bugün laik-demokratik Cumhuriyetimizin 92. yıldönümünü kutlarken, Shakespeare'in ünlü sözünü hatırlatmak isterim: 'Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir.'

O nedenle, bugünün penceresinden bakarak 1920'li-1930'lu yıları değerlendirirken, dönemin kendine özgü koşullarını göz önünde bulundurmamız gerekir. Bir anlamda 'yoksulların zaferi' olarak da değerlendirilen 'Kurtuluş Savaşı'mızın sonrasında 'Cumhuriyet'in kurulması, aslında 20. yüzyıla atılan büyük ve önemli bir adımdır. 20. yüzyılın dünyasına derken; bilime, sanata ve kültüre, yani aydınlanmaya atılmış bir adımdır.
1923 yılında kurulan Cumhuriyet, yorgun ve yoksul insanların yaşadığı bir ülkede, geri kalmışlığı aşabilme davası / iddiasıdır da aynı zamanda... Osmanlıyı yıkan ekonomik ve mali hastalıkların tümünü geride bırakarak, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi'nde Gazi Mustafa Kemal'in dediği gibi; bu vatanı yeniden 'yurt' yapma, 'çalışkanlar diyarı' yapma kararlığıdır 1923'te kurduğumuz Cumhuriyet...
Köhne imparatorlukların cenaze töreni de sayılabilecek I. Dünya Savaşı ve 1912-1922 yılları, iki yüzyılın kırılma sürecidir. Bu dönemin en derin izlerini de Türkiye'de görmek mümkündür. 18 milyon nüfus barındıran Anadolu, on yıl içinde 5 milyon insanını yitirmiştir. Yaşanan savaş, bu güzel yurdun din ve ırktan daha önemli değerleri olduğunu öğretmiş ve 'Kurtuluş' büyük bir kuruluşla tamamlanmıştır. Bu süreç yeniden ve yeniden değerlendirilmeli, gereken dersler çıkarılmalıdır. 'Büyük devletlerin kurtlar sofrasında yutulmak üzere olan yenik, batık ve yıkık bir halkın başkaldırıp direnerek; yenen, kurtulan ve yeniden devlet kuran bir ulusa dönüşmesi… Kısacası, Mustafa Kemal Mucizesi...' asla unutulmamalıdır.
Ve yine unutulmamalıdır ki, bin bir zorlukla kurulan bu devlet, Lozan'da, dünyanın bütün efendilerini eşitlik dansına kaldırmanın onurunu yaşamış ve yaşatmıştır. Türkiye'nin kendi yaratıcı güçlerinin sahnede olduğu 1923-1938 döneminde, Cumhuriyet, sanayi temelli ulusal bir ekonomiyi emperyalist çıkarların kesiştiği bir coğrafyada ve iki büyük dünya savaşının olağanüstü çalkantılı ortamında yaratmıştır. Bu oluşum toplum yaşamından ekonomiye, hukuktan eğitime, siyasetten uluslararası ilişkilere, yarı sömürgeden bağımsız bir ulus devlete, bilinçli bir tercih ve tutarlı bir stratejiyle köklü bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Stratejik tercihin oturduğu zeminin, doğal olarak bir ideolojik paketi de vardır. Akıl ve bilimi miras olarak bırakmak, başlı başına ideolojik bir pakettir. Bu paket, akıl ve bilimle uygarlığın en ileri aşamalarına varan bir ülke idealini de sarıp sarmalar. Bunun yanı sıra, özünde mali bağımsızlığın yattığı 'tam bağımsızlık' hedefi, bir ülke için varlık ve yokluk demektir; buna uygun bir inşa politikası da kesinlikle olmalıdır. Ve bu inşa politikası, halkın bütününün çıkarlarını gözetir.
Dünya tarihinde başka bir örneği yoktur. (Neyin?) Tarihin hükmünü değiştirme fikri de, sanıldığı kadar kolay değildir. Bunu denemeye kalkanlar, sonuçlarına katlanmak zorunda kalmışlardır. (Muallak bir paragraf, düşününce bu ne demek diyosun)
Cumhuriyetimizin 100. yılını 2023 yılında kutlayacağız; yani 21. yüzyılın dünyasında… Her ne kadar takvim olarak on beş yılını geride bıraksak da, 21.yüzyılın ne kadar farkındayız?
21. yüzyıl, ortalamaların değil en iyilerin dünyasıdır. Bildiğiniz gibi, aklın ve aydınlanmanın yeri de üniversitedir. Yani bilime, dünyaya ve en iyiye erişebilmenin ilk durağı… Ve o durağın adı bugün, 2015 yılında 'Kimya' dalında 'Nobel' kazanan Prof. Dr. Aziz Sancar'dır. İnsanlar gibi ülkeler de, aklın ve bilimin ışığında hareket ederlerse kazanırlar.
20. yüzyılın aklı, 'planlama'nın hakim olduğu akıldır. Bilimde ilerleyen toplumlar da tesadüflerle değil, planlı adımlarla başarıya ulaşmışlardır. 1923 yılında kurduğumuz Cumhuriyet, aynı aydınlık yolun izini sürmüş, geliştirmiş ve bunu da büyük ölçüde başarmıştır. Şimdi, 2023 yılına çok az kalmışken, durumumuzu anlamak, dünyayı analiz etmek ve geleceğimizi şekillendirmek için, bugünü iyi değerlendirmemiz gerekir. Adımlarımızı kendi irademizle çok düşünerek atmamız gerekir.
İktisatçı Serdar Şahinkaya, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi için, 'Cumhuriyetin 100. Yılına Doğru Türkiye Ekonomisi' konulu harika bir rapor hazırladı. Ben bu yazımda İzmirli olmasıyla gurur duyduğum, yayınlarından sıkça faydalandığım Hocam Serdar Şahinkaya'nın bu raporundan yararlandım. Yeri gelmişken de kendisine teşekkür ederim.

Bir kez daha, 'Yaşasın Cumhuriyet!'