İZMİR - Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, "Silivri'den Ses Var" yazı dizisinin dördüncü ve son bölümünde Silivri 5 nolu Cezaevi'nde tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal ile yaptıkları görüşmeden izlenimlerini yazdı.
SİLİVRİ’DEN SES VAR (4)
MEHMET HABERAL İLE BİR SAAT…
“GÜNDE 14-15 İLAÇ ALIYORUM”
Cumhuriyet Bayramı’nın ilan edildiği gün doğmuş Mehmet Haberal. 29 Ekim 1944’de Rize’nin Pazar ilçesinin Subaşı köyünde… İlkokula burada başlamış ancak Zonguldak’ta bitirmiş. Beşinci sınıfı Zonguldak’ta okumuş ardından Çelikel Lisesi’ni bitirmiş.
Başkent Üniversitesi kurucusu…
1988 yılında Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Türkiye’de ilk kez kadavradan aldığı karaciğerle insanlara yaşam veren tıp adamı… 1967 yılında mezun olduğu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden tutuklandığı güne kadar bir dakikasını bile boş geçirmeden çalışmış, çalışmış… Biz Haberal’ı beklemedik görüş salonunda, onu bizi beklerken bulduk.
5 Nolu Cezaevi yönetimi bizim son ziyaretimizi gerçekleştirdiğimizi biliyor olsa gerek. Haberal konuşmaya başlamadan tek tek el sıkıyor, herkes kendini takdim ediyor.
Haberal konuşuyor:
“13 Nisan 2009 pazartesi günü gözaltına aldılar. İstanbul’a getirdiler. Dört gün boyunca gözaltında tutuldum ve tutukladılar.
Metris Cezaevi’nde 2 metrekarelik hücreye koydular. Bu dört günü, hücreyi anlatmaya, bundan sonrasını dinlemeye ne sizin zamanınız yeter, ne de benim…
Hücrede yükseldi nabzım 200’e, tansiyonum 18’lerde… Adli Tıp oldu götürdükleri yer. Ağır depresyona girdim. Rüyamda görsem inanmazdım, hayal görüyorum, dedim. Haberal 2 metrekarelik bir hücrede.
Psikiyatrist sordu:
- Şikayetiniz nedir?
- Siz hayatınızda hiç suçsuz yere tutuklandınız mı?
Evet, bu soruyu sordum. Siz hiç hayatınızda suçsuz yere tutuklandınız mı? Mehmet Haberal niye burada? Niçin Silivri zindanlarında? Çok şükür Allah’a ki ülkemiz var. Demir parmaklıklar arasında, 10 santimetre aralıklı demir pencereler, demir kapılar ardında da olsan çok şükür ki ülkendesin. Hücremde Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum, bu ülkeyi bize verdiler.
Ülkemin bu ortamı yaşamasından elbette büyük üzüntü duyuyorum, ancak bu durumu düzeltmek bizim elimizde.”
Rektör, Kanal B, Başkent Üniversitesi kurucusu Mehmet Haberal’ın üzerinde kahverengi bir mont var, lacivert bir kot ve ayaklarında terliği andıran rahat bir ayakkabı.
Ses tonunu bir parça daha yükseltiyor Haberal ya da bana öyle geliyor. Çocukluk yıllarını anlatıyor:
“Odun ateşinde ders çalışan Mehmet Haberal’ım. Karda çıplak ayak yürüyerek okula giden Haberal’ım. Rize Pazar Subaşı’nın halkı tanıktır, çocukluk arkadaşlarım bilir. Okulun inşa edilmesi için taş taşıyan Haberal’ım, bin metreküp taş taşıdım. Sonra Zonguldak, ilkokul 5’inci sınıfı burada okudum. Ortaokulu, Liseyi. Zonguldak Çelikel Lisesi’ni bitirdim. 1944 yılından beri Zonguldak’tayım.
Çayı bardakta gören Haberal değilim, çayı yetiştiren… Fırtına deresinde katırcılık yapan Haberal’ım. Kendi arazilerinden yol geçiren. Bir devrimcilik söz konusu ise ben devrimciyim. Fikir devrimcileri çok var ama ülkemizin icraat yapan devrimcilere ihtiyacı var.
1973’de 250 dolar öğrenci bursuyla Amerika’ya eğitime gittim. Genç bir genel cerrahi uzmanı olarak, Teksas’da Shiriners Yanık Enstitüsü’ne, John Seally Hastanesi’nde çalıştım. 1974-1975 yıllarında Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kadrolu öğretim üyesi olarak çalıştım. Eylül 1980'de Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı'nı kurdum ve 2 yıl sonra Mart 1982'de, Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı'na bağlı hemodiyaliz merkezini açtım.”
12 EYLÜL AYDINLAR DİLEKÇESİ
“Allah bir daha yaşatmasın” dediği 12 Eylül askeri darbesinden de söz etti Haberal. “Bu ülkede kardeş kavgası bir daha yaşanmasın diye mi yapıldı 12 Eylül yoksa iktidar için mi?” diye sordu.
Ülkenin geleceği için mi, iktidar için mi?
“12 Eylül olduğunda üniversitede grup kurdum. 1984 yılı, Prof. Dr. Hüsnü Göksel ile birlikte Aydınlar Dilekçesi’ne imza atanların başındayım. Ben 12 Eylül darbesinin en baskıcı günlerinde Aydınlar Dilekçesi’ne imza attım. O günlerde ağzını açmayanların, darbecilere methiyeler düzenlerin bugün bana darbeci, kendilerine demokrat demeleri çok ağırıma gidiyor... İlhan Selçuk’la, Yalçın Küçük’le aydınlar dilekçesine imza atarken görüştüm. 1982 yılında profesörlüğe başvurmuştum. İmzalama, seni atarlar, dediler. Atarlarsa atsınlar dedim ve ilk ben imzalayacağım, dedim. Üniversiteden disiplin cezası verildi, hak ettiğim halde 6 sene profesörlük verilmedi”
Türkiye’de demokrasiye geçişte sancılı yıllar geçirdiklerini anlatan Haberal, yasakların kaldırılması referandumu sırasında da aktif rol üstlendiğini anlattı ve Rize’de yasakların kaldırılmasına ilişkin çalıştığını dile getirdi.
Haberal hiç susmadan konuşuyor. Belli ki birikmiş anlatacakları. Yüreği dolu, beyni dolu… Soluksuz anlatıyor. Anlattıklarına yeniden dönerek anlatıyor. Haberal’ın getirildiği bölümün kapısı açık, bizim ziyaretçi bölümünden girdiğimiz bölümün kapısı da… Atilla Özsever rüzgarı hissediyor, üşüyor, kalkıyor benim bulunduğum yani Haberal’ın oturduğu bölüme masanın karşısına geçiyor… İki kapı arasında inanılmaz bir esinti var…
Haberal anlatmayı sürdürüyor:
“Telefonum çok uzun süreyle dinlenmiş. İddianamede çok komik ve trajik bölümler var. Ben 3 defa Cumhuriyet’i bombalatmışım. Beni gözaltına aldılar, 96 saat terör bölümünde beklettiler. 22 saat ifade verdim. Hakim ise beni 10 dakika dinlemeden tutukladı.”
KILIÇDAROĞLU’NA TEŞEKKÜR EDERİM
“Sayın Kılıçdaroğlu’na, kendisine çok teşekkür ediyorum. Bana güvendi ve inandı. 1960’lı yıllara gelirken oturduğum kentte 3 mahalle vatan cepheli bir tek Haberal Mahallesi CHP’liydi. Rahmetli babam İl Meclis üyeliği yaptı. Bülent Ecevit’in seçilmesi için sandığa kamyonuyla insan taşıyan adam.
2000 yılında Başbakan sayın Bülent Ecevit bana Cumhurbaşkanı adayı olmamı önerdi. Ben bu arayışın meclis içinden yapılmasını doğru olduğunu söyledim. Düşünün kabul etsem Cumhurbaşkanı olacak olan ben Haberal, bugün Silivri zindanındayım. Ne işim var benim burada? Suçu ne Mehmet Haberal’ın. Günde 14-15 ilaç alarak yaşamımı sürdürüyorum. Çamurda çıplak ayakla bilye oynayan, odun ateşinde okuyarak üniversite kuran Mehmet Haberal’ım. Görüyorsunuz ne hale geldim.”
Haberal Amerikan Cerrahları Kongresi, Amerikan Cerrahları Derneği onursal üyesi olduğunu hatırlatıyor. Dünya Yanık Derneği kongresinin İstanbul’da yapılması için çok mücadele ettiğini dile getiriyor. Tutuklu olduğu için yabancı bilim adamlarının Türkiye’yi protesto etmek istediğini ve kongreyi iptal etmek istediklerini anlatıyor. Bu duruma şiddetle karşı çıkmış, avukatlarının ulaştığı sekreteri aracılığı ile kongrenin özellikle Türkiye’de yapılması isteğinde bulunmuş. Bir şart koymuş:
- Ziyaretime gelmeyin… Kongre süresince benim durumumu asla dile getirmeyin, bu beni üzer.
SİZE AŞK OLSUN
Mehmet Haberal, GÖP adına gelen 10 kişinin adının özenle telefonuna yazılmasını istiyor. Telefon numaralarını da alıyor. Ziyaret onu çok mutlu etmiş. Teşekkürlerini arada dile getiriyor:
“Siz meslektaşlarınıza sahip çıktınız, bize sahip çıktınız. Ama bizim meslektaşlarımız bizlere sahip çıkmadı, çıkamadı. Bugüne kadar 4 rektör tutuklandı. Kendi üniversitem hariç, bilim adamları da sahip çıkmadı. Kurduğum tüm tesisleri ülkem için kurdum, hiçbirinde hissem yoktur. Kanal B’yi kurduğum için çok mutluyum. Çok şükür ki kurmuşum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları bu kanala çıkacak, bu kanal vatandaşların kanalı. Rant için kurmadım, vatandaş için, iletişim fakültesi için kurdum. “