Erdoğan’dan bir çılgın proje de İzmir’e

Sayın Bakanımız'dan İzmir'in çılgın projesini merakla bekliyorum. Ben de kendi çılgın projemi açıklayan yazımı Sizin aracılığınızla Sayın Bakanımıza arzetmek istiyorum. BU ŞEHRİN URLARI Avrupa veya Amerika’daki siyasiler ve yöneticiler; ülkelerindeki bir büyükşehrin ortasında yüzlerce dönümlük bir at çiftliğini ne durdururlar ne de kurdururlar… Kumarı yasaklayan bir ülkenin devleti ne şehrin ortasında kumarhane açar ve açtırır ne de mevcut kumarhanenin kalmasına müsamaha eder. Bir Büyükşehrin ortasında kalmış, halkın ve şehrin yaşamını ve sosyal dengesini bozan NATO veya benzeri askeri kuruluşların tesisleri; gelişmiş ülkelerde şehir dışına çıkartılır… Ama maalesef Türkiye’de; olmazlar olduruluyor. Şehirler bu olgularla; “ur“ larıyla yaşayan canlılar gibi, yaşamaya çalışıyor. Canlıların içinde ya da dışında oluşan urlar ülkemizde sırıtmasına rağmen, kimse bu urlardan söz etmemektedir. Siyasiler ve basın hiç bir şey yapamıyor mu yoksa yapmıyor mu anlaşılmamaktadır. Edebiyata gerek yok bu urları tarif etmek için. Ben Türkiye’nin her yerinde görülebilecek olan urlardan, “Buca urları” örneklerinden söz açtım sadece. Neden mi Buca’nın? İzmir’in Buca ilçesinde yaşadığım için… Sırıtan iki koca ur var Buca’mızda. Birinci ur: Kumarın yasaklandığı ülkemizde Buca’nın orta göbeğinde dev bir kumarhane tesisi kale gibi duvarlar içinde korunuyor. Geceleri “dantel işlenecek” kadar aydınlatılıyor… Şirinyer Hipodromu burası… Kumarın en lanetlisinin merkezi, resmi beyana göre 479 114 m² alanda, hem de bir tek koyun ve sığırın barındırılmasına izin verilmeyen şehir merkezinde Türkiye Jokey Kulübü’nün bayrağı altında yüzlerce at ve ahırlarıyla hükümranlığını ilan ediyor. Çevresindeki camilerin hocaları cemaatine, okulların öğretmenleri öğrencilerine; bu kuruluşu nasıl izah edebiliyorlar bilemiyorum… Ancak ur olarak anlatabilirler Bence… Bu at çiftliği, bu ocak batıran kumarhane; hangi kanun maddeleriyle şehrin ortasında, apartmanların arasında varlığını sürdürebiliyor anlayamıyorum? Burayı yaşatan kanun maddesi, insan haklarını, aile varlığını, ahlakı ve gençleri kötü alışkanlıklardan kollayan koruma kanunlarından daha mı etkili acaba? İkinci ur: Buca’da eski Aydın demiryolunun, şimdi ki metro hattının doğusunda hipodrom yer almakta batısında da NATO tesisleri yayılmaktadır. Bu iki dokunulmaz tesisin arasına küçük bir mahalle kurulmasına izin verilmiş ki (!) her iki kuruluş çevre duvarlarına servis ve bakım yapabilsin, ulaşım, belediye hizmetleri getirilebilsin ve en önemlisi şehrin dört yakasını bir araya getirmek için yer altı veya yerüstünden kırk geçit veya tünel yapılma zorunluluğu olmasın diye (!)… NATO askerlerinin ve yabancı personelin cıvıklaşmış askerlik anlayışları, cinsiyet ve keyf arayışlarıyla geçen yaşam tarzları; tavizsiz disiplin altında ki askerlerimize manevi işkence nedeni olurken, bu kuruluşun çevresinde kuş uçurtmayan Bizim askerlerimiz de halka sıkıntı vermektedir. Çevre duvar ve tel çit yüksekliği neredeyse dört metreye çıkartılan tesisin içi tüm gizleme çabalarına rağmen; israf ve şaşaa ile kudurtulmaktadır. Batının sarhoş yaşam tarzı ve askerlikten gayri her şeyin barındıran atmosfer Türk askerleriyle, Bucalılarla ve İzmir Halkıyla alay etmektedir adeta. Askeri sır(!)olduğu için kaç dekar ülke ve Buca toprağı esir aldığını tespit edemediğim bu tesis sahası da, koşu arazilerinden aşağı görünmemektedir… Buca bu iki tesisle iki fil yayılımıyla yayılmış, şehir adeta iki koca yama, iki koca ur ile işgal edilmiştir. Her iki kuruluşta bu kadar merkezi yeri işgal etmesine rağmen hâlâ at haraları için, otopark için geniş yerleri para gücü veya siyasi güçle kendi arazileri içine ilhak edebilmektedirler. Koşu ve NATO Buca’nın göbeğinde at oynatmaktadır. Vatandaş ses edemediği gibi yöneticiler ve siyasilerden de “tıs” çıkmamaktadır. Belediye ve Çevreciler “su kısıtlaması” ile ilgili vatandaşın kulağını bükerken, camilerde su vaazları verilirken bu kuruluşların çim sulamada harcadığı, tesislerde kullandığı su vatandaşlarla alay etme boyutundadır. Bu yazı başlangıçtır. Tüm basın yayın organlarımızı, siyasileri, gönüllüleri, Vali’yi, Büyükşehir Belediye Başkanı’nı halkı bu iki “ur”dan kurtarmak için seferber olmaya davet ediyorum… Halkın; ahlakı dejenere ediliyor, cebi boşaltılıyor, alkoliklik yaygınlaştırılıyor… Şehirde yaşam; iki kuruluşun keyfi, rantı ve saltanatı için stres, düzensizlik ve yasakçılık ile doluyor… Nasılsa bir gün süpürülecek olan bu iki sevimsiz kuruluşu atıyla, itiyle şehrin içinden ur gibi kazıyıp kaldırtacak olanlar halkın “sevgilisi” olacaktır… HULUSİ ARMAĞAN

EDİTÖR: yorumunuz gelmedi

yağdır mevlam belki bu izmirlinin kalbi yumuşar