Denizli: Bizim kız sözü hoşuma gidiyor

İZMİR - Kamuyonun İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD) Başkanlığı'nın yanı sıra bir dönem CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na danışmanlık yapmasıyla tanıdığı İlknur Denizli, pekçok kişiyi şaşırtarak 12 Haziran'da AK Parti'den milletvekili adayı oldu.

Partisinin İzmir'deki önemli kozları arasında yer alan Denizli, adaylığının İzmir'de nasıl yankı bulduğunu, seçim çalışmalarında neler yaşadığını Habertürk EGELİ'ye anlattı. Kocaoğlu'nun danışmanlığını 2.5 yıl önce bıraktığını belirten Denizli, köyünden kentine, pazaryerinden esnafına kadar dolaştığı tüm İzmirlilerden destek gördüğünü ve İzmirlilerin kendisini "Bizim kız" diyerek bağrına bastığını söyledi. Bu durumun kendisini çok memnun ettiğini kaydeden Denizli "Bu sürecin benim açımdan en hoş tarafı 'Bizim kız' olmak" diye konuştu.

 

 

"Yurt dışında bir çok kişi ve kurumla çalışmalar yaparken iki şeye çok dikkat eder oldum. Birincisi pasaportumu verdiğimde gümrük görevlisinin yüzündeki ifade. İkincisi ziyaretlerde bulunduğumuz veya bizi ziyaret eden dünyanın her tarafından iş insanları ya da örgütlerinin üslubu. Son 10 yılda gördüm ki, pasaportum artık daha değerli, yabancıların üslubu daha ciddi ve ilişki kurmakta, iş yapmakta inanılmaz istekliler. Yürütülen politikalar sonucu Türkiye büyüyor. Ben de daha büyük bir Türkiye hayaline ortak olmak isteğindeyim. Onun için AK Parti.

 

 

"En doğru cevabını Sayın Başbakan ve yönetim kadrosundan alabiliriz sanırım."

 

 

"Ben danışmanlık görevinden ayrılalı tam 2.5 yıl oldu. Bir de şunu söylemeliyim ki, kampanya döneminde insanımız karşısına çıkanın gözüne bakıyor, samimi olup olmadığını kısa sürede anlıyor, ondan sonra ne söylediğinizle ilgileniyor. Anlık bir ilişki ile güven verebiliyorsanız, sizi benimsiyorsa olumlu bir kanaatle ayrılıyor oradan. Bu kadın benim için kaygılanır, beni düşünür, benim için çalışır diyebiliyorsa, beni gerçekten hissetmiş demektir.

 

 

"Seçim çalışması iyi organize olmayı gerektiren ve kalabalık bir ekiple yapılan bir iş. Ve işin anahtar kelimesi; kendinizi anlatmanız. En iyi anlatma yolu ise tek tek seçmene ulaşmak ve diyalog kurmak. Ben de onu yapıyorum. Samimiyetle çıkıyorum İzmirlilerin karşısına. Esnafla, pazarcıyla, memurla, kadınlarla görüşüyorum. Onları dinliyorum. Dertleşiyorum. İzmir hayalimi anlatıyorum. Tabii ciddi bir avantaj da yaşıyorum. Ziyaret ettiğim sivil toplum örgütüne de, sanayi sitesine de, semte de bir biçimde ya dokunmuşum ya da yaptıklarımı medya aracılığıyla takip etmişler. Yani tanıdık birini karşılıyorlar, ‘Bizim Kız' diyorlar. Bu sürecin benim açımdan en hoş tarafı bu; "Bizim Kız" olmak.

 

 

"Tüm ailem destek oluyor, ellerinden geleni yapıyor. Zaten bir sivil toplum örgütü yöneticisiyseniz, bilirsiniz ki, bir büyük aile içinde yaşarsınız. Hep sorumluluklarınız, başkaları için yapacaklarınız vardır. İyi ki, siyaset öncesi bir sivil toplum geçmişim olmuş. Ailece, ben değil, biz demeyi başarabilmişiz. Bu arada ilginç şeyler da yaşıyoruz tabi. Oğlum Pusat 8.5 yaşında. Seçim kampanyası nedeniyle onu sık göremiyorum. Babasına 'Seçim kampanyası ne demek' diye sormuş ve babası da 'Adaylar her gün oy topluyorlar' demiş. Bu konuşmadan kaç gün geçti bilmiyorum karşıma geçip bana 'Anne, topladığın oyları ne zaman eve getireceksin, ne zaman sayacağız?' diye sordu. Oyları her gün toplayıp eve getireceğimi, sonra da hepsini sayacağımı düşünüyor. Ben ciddiyetle cevapladım: '12 Haziran'da toplayacağız annecim' dedim.

 

 

"Hep benim bu kentle ilgili derdim var diye konuşurdum yıllardır. Derdim dertleri azaltmaktı. Eğer Ankara'da İzmir'i temsil edebilirsem, İzmir'in yüklerini hafifletmeye çalışan bir vekil olacağım. Kadın bir sanayici iş adamı derneği başkanı olarak, kadınların ekonomik hayatta daha fazla yer alması için çalışmış olmam son derece doğal. Bu ülkeyi büyütmenin, güçlü kılmanın en doğru yolu üretici olarak ekonomik hayatın dışında kalan kadınları üretime dâhil etmek. Kadınları üretimin aktif bir unsuru yapmak için çalışma azmim, Ankara'da da olsam, İzmir'de de olsam değişmeyecek."

 

 

"Kale tanımlaması, ne İzmir için ne de başka kentler için doğru değil. Partiler açısından da doğru bir yaklaşım değil. Bu ülke bir bütün. Şurası CHP'nin kalesi, burası AK Parti'nin kalesi olmaz. Halk yatırıma, çalışmaya, hizmete bakar. Bakmalıdır da. Bu mantıkla siyaset yaparsanız; halkı yorarsınız, kentteki ortamı gerersiniz. ‘Kale' bakış açısını yaygınlaştırırsak, güçlendirirsek; telafisi mümkün olmayan zararlara yol açarız. Çünkü kale yaklaşımı ‘biz ve öteki' ayrışmasını getiriyor. Vurguyu güçlendirseniz ‘biz ve düşmanımız' ayrışmasına kadar varır. Bu yaklaşımdan hepimiz zarar görürüz. Ülkemiz, şehrimiz, çocuklarımız zarar görür. El ele vererek daha güçlü bir İzmir için çalışmalıyız

 

 

"Ben, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ndeki görevimden 2.5 yıl önce ayrıldım. Yerel seçimlerin öncesiydi. Aynı zamanda İZSİAD Başkanı olduğum için siyasi yarış ortamına katılmak istemedim ve Başkan Danışmanlığı'ndan istifa ettim. İZSİAD ve yönetiminde bulunduğum diğer sivil toplum örgütleri içinde projeler üretmeye devam ettim. Büyükşehir Belediye'sinde görev yaptığım 2.5 yıl boyunca, İzmir için çalıştım. İzmir'in büyümesi, güçlenmesi, hakça paylaşması için projelerimle katkıda bulundum. Son günlerde yaşananları hukuk çerçevesinde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Türkiye anayasal bir hukuk devletidir. Devletin uyması zorunlu olan hukuk kuralları bellidir. Bu çerçeve içinde bireylerin hakları da bellidir. Hukukun çözümünü beklememiz gerekiyor.

 

 

"Tahmin yapmak bir uzmanlık işi. Seçmen ne takdir ediyorsa kabulümüzdür. Herkes için öyle olmalıdır."( Nihal Aşkın / AHT)