İstanbul Sapphire'ı duymuşsunuzdur. Duymayanlar için açalım. Anten kulesiyle birlikte 261 metre yüksekliğe sahip… Türkiye'nin tamamlanmış en büyük binası… Kiler Holding'e ait ve İstanbul 4. Levent'te… Bizans semalarına saplanan yeni bir hançer gibi göğü delerken, bu muhteşem yapılardan birine 1 milyon ile 7.5 milyon dolar arasında bir bedelle sahip olabiliyorsunuz.
Tıpkı 'eski' Göztepeli Mehmet Sepil'in, o dönem 'bir Folkart dairesi' ile kıyaslanan 1 milyon 300 bin dolar bedelle Altınbaş Holding'e geçen Göztepe A.Ş'yi şimdi yeni rayiciyle devraldığı gibi…
Amerikalarda dahi şirket yönetmiş, Hüseyin Altınbaş, sevabıyla günahıyla yönetimini tamamladı. Yedi yıl sonra A.Ş.'nin yeni sahibi kulübün anahtarlarını devralacak.
Altınbaş yönetiminde Göztepe adına, gün oldu şampiyonluk sevinci, gün geldi küme düşme üzüntüsü yaşadık. Yine Avrupa laflarına tanık olduk. Sportif başarı ortada, fakat Göztepe'nin yıllardır düşünü kurduğu tesis için de adım atıldı ve sonuna gelindi. Yine zaman geldi Göztepeli holdinge ve Altınbaş'a kızdı, hakaret etti, ne var ki teşekkür de etti. Ama Hüseyin Altınbaş da holdingin cimriliğini bir türlü kıramadı veya kırmak ister gibi göründü. Belki gücü yetmedi, ağabeylerini aşamadı, günahı boynuna… 'Göztepe'yi satın alacak para daha basılmadı' dedikten bir hafta sonra da devir bombası patladı.
Altınbaş Holding şu kadar para harcamıştır. Zarar veya kar etmiştir. Orası onların bileceği iş. Dünya pazarlarına iş yapan koskoca holding, bunun mali tablosunu elbette bu işe girerken de çıkarken de bizden iyi hesap etmiştir.
Bizim cephemizden (İzmir futbolu ve Göztepe) bakınca, yedi yıl boyunca Göztepe için bu birlikteliğin yarar mı, zarar mı sağladığı hala ortadadır. Hala denklem ortada duruyor. Holding almasaydı Göztepe nerelerde olurdu? Kimlerin eline kalırdı? O kara günleri yeniden yaşar mıydık?
Ama olayın bir başka boyutu da var ki; enerji, finans, mücevherat ve lojistik alanlarındaki çalışmalarını sürdüren holding de para bir yana bu işten çok fazla kazanç sağlamıştır.
Örneğin ben de sizler gibi Göztepe'yi devralmadan önce holdingi ve yöneticilerini bu kadar fazla tanıyamazdım, tanıyamazdık.
Altınbaş ismi, pırıltılı mücevherlerin, sarı sarı altınların yanında, Ya ATV dizisi 'Aliye' ya da Show TV klasiği 'Çemberimde Gül Oya' nın başında sonunda bir ibareydi çoğumuz için ya da 'beşinci büyük olmak isteyen' ALPET'in sahibiydi sonuçta…
Bir sosyal sorumluluk projesi olarak Göztepe A.Ş.'yi devralmak; gelip giden paralar dışında holdinge çok büyük bir manevi itibar ve yöneticilerine de para ve reklamla asla sağlanamayacak bir tanınırlık kazandırmışır.
Hangi kapıları açtığını bilemeyiz. Ancak harcanan rakamların da son dönemde finans sektöründe atak yapan ve KKTC'den Ukrayna'ya açılacak olan holding için 'devede kulak' misali olduğunun farkındayız. (Sadece finans; KKTC'de 14 şube… Aktif toplam 1.160 milyon TL. Özkaynaklar 82 milyon TL. Hedef Ukrayna'da 100 şube)
İşin üzücü yanı ise, harcanan bunca paraya karşın, holdingin bu sosyal sorumluluk projesinde şirket ilkeleri doğrultusunda cimri davranarak, hem Göztepe'nin taraftar potansiyeli ile akla hayale gelmeyecek işler yapma fırsatını kaçırması, hem de gönüllere yıkılmaz bir taht kurma şansını tepmesidir.
Daha amatörden çıkarken dahi işi beceremeyen ve Aliağa Belediyespor'un yarışma haklarını satın alarak Göztepe'yi dillere düşüren Göztepe A.Ş. yönetim kurulu, sürekli sağın solun lafıyla hareket etmiştir. Bunun sonucunda da Göztepe daha bir maçta bileti kesilen antrenörlerin ve bonservissiz futbolcuların birbiriyle yarıştığı, bazılarının bu işe yaramaz trafikten yol bulduğu bir toz bulutu içinde kalmıştır. Sarı kırmızılı armada bırakın bir sezonu, devre arasında, ara transferde dahi baştan aşağı yeni takımların kurulduğu ve onlarca futbolcu ve teknik adamdan oluşan bir küskünler ordusunun resmi geçit yaptığı bir antrenör ve futbolcu değirmeni olmuştur.
Oysa tüm bunlara gerek yoktu. Yönetim doğru adresi işbilen profesyoneller ve Göztepe camiasının içinde arasaydı, genel kurullar şirket çalışanlarıyla değil, gerçek Göztepeliler'le yapılsaydı, holding akıl hocalarına inandığı kadar Göztepeliler'e güvenseydi, sıkılıp Göztepe'yi satan bir firma yerine, uzun yıllar konuşulacak bir başarı öyküsünün, gönül kahramanı olarak anılacaktı.
Tüm dünya genelinde 3 milyar alıcısı olan ve yıllık cirosu 500 milyar doları aşan bir dev global sanayi olan futbolda, şirketleşme modellerine öykündüğümüz Chelsea'den, Manchester'e, PSG'den, Milan'a bir çok başarı örnekleri dolu. Yılların Fransa'sında Araplar, tutucu ingilizler'de Ruslar…
Bir kaç imtiyazlı kulüp dışında, sadece giderin olduğu gelirin çok az olduğu, artık renk aşığı şahısların cebini çoktan aşan futbol piyasasında dış sermayenin birleşik kaplar örneği bu zorlu ortamda yerini alması da kaçınılmazdır.
Ancak biz de özellikle aile şirketlerinden oluşan modellerde Malatyaspor'dan İstanbulspor'a, Dardanel'den Adanaspor'a hep hüsran yaşanmış. Göztepe şu ana dek iki deneyim yaşadı. Üçüncüsü yolda.
Sorun sadece Göztepeli olmakta, ya da dışarıdan gelip kulübe konmakta mı?
Göztepeliler dendiğinde ilk akla gelerler, herhalde, Adnan Suvari'dir, Ahmet, Mustafa Cücen'dir. Sihirli Kedi, Alisi'nden, Koca Kaptan Gürsel'ine Nevzat'ına, Halil'ine 'efsane'nin üyeleridir. Özdemir Arnas'tır, Levent Ürkmez'dir, Bülent Özkul'dur. Nezihi babadır. Esat ağabeydir. Atalay'dır. Sado'dur, Şarlo'dur. Küçük Ali'dir, Cengaver İsmail'dir, Özer'dir, Ercan'dır. Arnavut İsmet'tir, İsmail'dir… Göztepe uğruna tribünlerde can veren, kan verenler, amatörde bile takımı yalnız bırakmayanlardır. Ve dahası buraya değil, adları sayfalara sığmayacak kadar engin bir denizdir Göztepe ve Göztepeliler.
Yeni patron Mehmet Sepil de Göztepeliymiş. Yıllarca kulübün yanında oturmuş. Sonra ABD'ye gitmiş. Petrol, enerji işine girmiş, trilyoner olmuş. Karamehmet'in ortağıymış. Allah daha da arttırsın. Göztepeliliği aklına düşmüş, bir Folkart parasına giden Göztepe A.Ş.'yi yedi yıl sonra bir Sapphire ederine satın almış. Hayırlısı olsun.
Belki dünden, bugünden çok daha iyi olacaktır. Bekleyip göreceğiz. Önyargıya, istemezükçülüğe, ya da kraldan çok kralcılığa hiç gerek yok.
Ammaaaaa… Göztepeliler yine kenarda, köşede ya da tesislerde bir tuğladan ibaret kalacaksa. Göztepe İzmir'den değil, Bizans'ın kapalı kapıların ardında, çok şey bilir gibi görünüp, kendi dümenini yürütenlerin akıl hocalığıyla yönetilecekse, genel kurullar şirket çalışanlarıyla yapılacaksa ve proje ömrünü tamamladığında, ya da canlar sıkıldığında yine bir daire fiyatına elden çıkarılacaksa, bu hem bunu yapanların, hem de İzmir'in bu çok önemli değerini bu hale düşüren, 'Göztepeliyim' diyenlerin ve dahi İzmir'in bir ayıbı olarak tarihe geçecektir.
Unutulmasın ki, Göztepe A.Ş. şu kadar milyon dolar edebilir, ya da lüks bir daire fiyatına gidebilir. Ama tarihiyle, kültürüyle, sevgisiyle 8 bin yıllık bu kentin en önemli değerlerinden biri olan Göztepe ve Göztepeliliğin bedeli hiçbir parayla ölçülemez.