Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), hakkında yürütülen bir soruşturma nedeniyle Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Hoşcoşkun'u açığa aldı. Türkiye'de üniversitelerin en tepesinde olan kurum bunu yaparken yerine soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için üniversite içinden birisini değil dışarıdan 'bağımsız' bir isim olan YÖK kurul üyesi olan Prof. Dr. Beril Dedeoğlu'nu atadı. Dedeoğlu, 22 Eylül-24 Kasım 2015 tarihleri arasında, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki geçici seçim hükümetinde Avrupa Birliği Bakanı olarak görev almıştı. Dedeoğlu, HDP'li Bakan Ali Haydar Konca'nın istifa etmesinin ardından, Kasım 2015 erken genel seçimleri sonrası yeni bir hükümet kurulana kadar da görevde kaldı. İstanbul Aydın Üniversitesi ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi'nde ders veren Dedeoğlu'nun, uluslararası güvenlik ve strateji, Avrupa Birliği ve uluslararası ilişkiler alanlarında birçok kitabı ve makalesi bulunuyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Altan Gümüş'ün kızı olan Dedeoğlu, çözüm sürecinde aktif çalışmalar yapan 'akil insanlar' toplantılarına da katılarak panellerde konuşmalar yapmıştı. Bu arada İzmir'e yabancı olmayan Dedeoğlu'nun ismi, FETÖ soruşturması nedeniyle kapatılan Gediz Üniversitesi'nin 'devlet üniversitesi' haline getirilip isminin Bakırçay Üniversitesi olarak belirlenmesinden sonra atanacak rektör adayları arasında geçiyordu. Zaten, üniversitenin rektörü de halen belli olmadı. Ege Üniversitesi'nde Hoşcoşkun'un göreve getirdiği yardımcıları Prof. Dr. Handan Ak ile Isparta'dan transfer edilen Prof. Dr. Hasan Kalyoncu'nun da yetkileri alındı. Yani üniversitede şu anda akademik üst yönetim yok. İdari anlamda göreve getirilenler ve kurum içi atamalara ise dokunulmadı.

Peki, Hoşcoşkun neden görevden el çektirildi? Konuşulan iki önemli mesele var. Birincisi yönetimsel zafiyetler ve üniversitenin başta hastanesi olmak üzere vatandaşla doğrudan bağlantılı bölümlerinin ekonomik olarak çöküşe doğru gidiyor olması. Bir zamanlar sadece bölgenin değil Türkiye'nin markası olan hastanede malzeme temini konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Fiziki koşullar ve hastalara müdahalede kullanılan tıbbi cihazların arızaları bile tamir edilemiyor. Göreve yeni atanmış bir kişinin ve getirdiği ekibin mali açıdan bu kadar kısa bir sürede yasa dışı bir organizasyonla haksız kazanç elde edebileceğini düşünmek de zaten mantıksızlık olur. Hoşcoşkun'un görevden el çektirilmesinin ikinci ve en önemli sebebinin ise FETÖ/PDY soruşturmaları olduğu dile getiriliyor. Bu konuda ise hem savcılık hem de YÖK tarafından çok üst düzeyde yürütülen bir soruşturma zaten vardı. Üniversitenin içerisine yönelik araştırmada idari anlamda bir engel çıkartılmasın denilerek üst yönetimin görevden el çektirilmesi de savcılık soruşturmasının yürütüldüğü zamana denk geldi. Daha önceki yazılarımda Hoşcoşkun'un, FETÖ'den kapatılan Şifa Üniversitesi'nin sahibi Türkiye Tabipler Vakfı'nın noterdeki kuruluş yönetiminde kardeşi ile birlikte yer aldığını, Afrika ülkelerine giden doktorları organize eden ESAFED'in toplantılarına katıldığını ifade etmiştim. Hoşcoşkun'un geçmişten günümüze kadar olan süreçteki siyasi-fikirsel düşüncelerindeki değişim sonunda kendisini Birlik Vakfı'nın İzmir Şube Başkanlığı görevine kadar getirmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan sıcak ve karışık atmosferde 8 üniversite rektörü ile birlikte 12 Ağustos tarihinde göreve atadığı Hoşcoşkun bilindiği gibi seçimde aldığı 232 oyla dördüncü olmuştu. Üniversitede iki dönem rektörlük yapan Prof. Dr. Candeğer Yılmaz'dan koltuğu devralan Hoşcoşkun kadrolara da büyük operasyon yaptı. Birçok fakültenin dekanı ve bölüm başkanları değiştirildi. Ana bilim dalı başkanlıkları ve fakülte kurullarında görev alanların büyük bölümü seçimle gelmiş olmalarına rağmen istifa ettirildi. Bu arada üniversite yönetiminin verdiği raporlar ve bilgiler de değerlendirilerek OHAL dönemi nedeniyle çıkartılan KHK'larla üniversiteden atılan akademisyenler oldu. Akademi camiasında bazı kesimler rektör açığa alındığı için yaptığı çalışmaların iptal edilip edilmeyeceğini de merak ediyor. Tabi ki şimdilik bu soruların da yanıtı yok. Çünkü görevlendirilen yeni Rektör Prof. Dr. Dedeoğlu çok kısa bir süredir İzmir'de ve üniversite ile yeni temas kurmuş durumda…

Rektör Hoşcoşkun'un yeniden göreve dönmek için büyük gayret gösterdiğini de ifade edelim. Araya 'hatırlı' kişileri koyarak yeniden koltuğa oturmak isteyen Hoşcoşkun ilk hamlesini zaten açığa alındıktan hemen sonra üniversitelerdeki FETÖ soruşturmalarıyla ilgili yaptığı açıklamalarla gündeme gelen AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ün katıldığı panelde protokole oturarak yapmıştı. Salonda sahneye atlayışını, fotoğraf karesine girme çabasını ve Külünk ile temas kurma gayretini farklı yorumlayanlar da oldu. Bu arada Külünk'ün İzmir ziyaretinde, FETÖ ile başı bir hayli dertte olan Katip Çelebi Üniversitesi'nin üst yönetimi de oldukça yoğun 'yakınlaşma' çabası sarf etti. Tabi bunlar işin gözlem boyutu.

YÖK tarafından görevlendirildikten sonra bizzat görüştüğüm yeni Rektör Prof. Dedeoğlu'nun açıklamalarını kamuoyu ile paylaşmıştım. Dedeoğlu'nun görevlendirilmesinin 'kalıcı' ya da 'geçici' olduğu yönünde bir netlik yok. Zaten kendisi de buraya soruşturmanın selameti açısından görevlendirildiğini, üniversitedeki işlerin aksamaması gerektiğini anlattı. Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24 Şubat'taki Manisa ziyaretinden önce Hoşcoşkun'un YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç tarafından İstanbul'a çağrıldığı ve bizzat istifasının istendiğini öğrendim. Göreve geldiği günden bu yana durumu ile ilgili onlarca bilgi, belgenin olduğu bir ortamda Hoşcoşkun istifası istenildikten sonra 'bazı yerlere' Erdoğan'ın onayının olup olmadığını sormuş. Tabi ki bunu Saraç görüşmesinden sonra yaptığı için çabası da yeterli gelmemiş. Bizzat Erdoğan'ın atadığı ismin yine bizzat Erdoğan'ın onayıyla mı açığa alındığı da henüz ise bilinmiyor. Başbakan Binali Yıldırım gibi bir ismin çok yakından bildiği İzmir'de, 15 Temmuz gibi kritik bir sürecin ardından atanan, sonra açığa alınan bir rektöre referans olup sürecin bu noktaya gelmesine 'katkı' koyanların ayrıca düşünmesi gerekiyor. Çünkü hem Erdoğan hem de Yıldırım, kamuoyunda 'açığa alınacak birisi neden baştan atandı' soruları karşısında referans noktalarına dönüp gereken hesabı soracaktır. Sanıyorum bunun da bir süresi, zamanı bekleniyor. Dedeoğlu'nun açıklamalarının satır aralarında geçen 'bu durum dönemeçlerden bir tanesi' sözleri sürecin farklı yönleriyle de şekilleneceği anlamına geliyor. Hep birlikte sonucunu izleyip yaşananları göreceğiz.

Bu arada altı çizilmesi gereken çok önemli bir konu daha var. O da bir ay gibi kısa bir süre önce Ege Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevine atanan Prof. Dr. Hasan Kalyoncu'nun durumu. Soruşturma nedeniyle imza yetkisi dondurulan Kalyoncu, geldiği Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi ve akademik camiada 'ülkücü-milliyetçi' bir isim olarak biliniyor. Trabzon Vakfıkebir'de imam hatip lisesinden mezunu öğrendiğim Kalyoncu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yürütülen birçok projede ise su kirliliği ve biyoloji konularında bilim adamı sıfatıyla çalışmış. Yani, mevcut iktidar ile de ortak yanları var. Bilindiği gibi, Ülkü Ocakları'nın üniversite temsilciliğini yapan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4'üncü sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu, 20 Şubat 2015 tarihinde çıkan olaylarda hayatını kaybetmişti. Çakıroğlu'nun ardından, sadece MHP-Ülkücü camia değil her kesimden milyonlarca kişi duruma tepki gösterdi ve ailesine sahip çıktı. Aradan geçen zamanda Hoşcoşkun'un, yardımcısı olarak ülkücü kimliği herkes tarafından bilinen bir ismi ataması hem üniversitedeki sorunların aşılması hem de referandum öncecinde AK Parti-MHP birlikteliği açısından da ayrı bir anlam taşıyor.

Son olarak OHAL döneminde çıkartılan ve daha sonra yasal hale gelen KHK'lar ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'a üniversite rektörlerini doğrudan atama yetkisi verildi. Üniversitelerde seçime, YÖK'ün isim önermesine bile gerek kalmadı. Yani, oluşan son duruma göre teknik olarak kızakta bulunan Rektör Yardımcısı Prof. Kalyoncu rektör olarak atanabilir. Buna yasal olarak hiçbir engel de yok. YÖK ve tabi ki Erdoğan bu konuda ne yapacak o da bilinmiyor. Onu da zaman gösterecek. Ama bilinen-görünen en önemli mesele 1956 yılında Türkiye'nin dördüncü üniversitesi olarak faaliyete başlayan Ege Üniversitesi'nin bilim-ilim ve akademik başarılar ile gündeme gelmemesi. Bünyesinde 14 fakülte, 9 enstitü, 7 yüksekokul, 9 meslek yüksekokulu ve 28 araştırma ve uygulama merkezi barındıran, 50 bin öğrencinin eğitim gördüğü bilim yuvasının yeniden ayağa kalkması gerekiyor. Eski günlerine dönüp başarılarıyla gündeme gelen üniversite, bugün hayatta olmayan Ord. Prof. Dr. Muhiddin Erel, Prof. Dr. Yusuf Vardar, Prof. Dr. Sermet Akgün ve Prof. Dr. Refet Saygılı gibi isimlere de vefa borcunu ödemiş olur…