Cep telefonları, internet, facebook, bloglar, her çeşit digital iletişim yaşamımıza girdi gireli hayatımız değişti. Onlarsız yapamaz olduk, adeta bağımlılıklar başladı. Bu açıdan bakıldığında yani yanlış kullanıldığında çocuklarımızın ve hatta yetişkinlerin ruh sağlığını bozabiliyor dijital kültür. İngiltere'de milletvekillerinin yaptırdığı bir araştırmada 'cyber bullying' yani 'siber zorbalık' (ya da 'dijital duygusal zorbalık' diyebiliriz) çocukların ve gençlerin depresyon, anorexia (aşırı zayıflama hastalığı), kendilerine zarar verme gibi çeşitli ruhsal bozukluklara yol açtığını belirledi.
Şiddet içeren video oyunları, cep telefonlarından paylaşılan özel hayat bağlamında çekilmiş açık saçık görüntüler ve diğer dijital yanlışlar on sekiz yaş altındaki çocuk ve gençlerde hasar bırakıyor. İngiltere parlamentosunda, sağlık işlerinden sorumlu milletvekili ve yirmi dört yıllık doktor, Sarah Wollaston bu konuya dikkat çekiyor. Eskiden duygusal zorbalık, mobbing sadece sınıfta, okul bahçesinde, yani çocuklar birbiriyle yüz yüzeyken olurdu. Kişiler dedikodu yapacaksa yine insanlarla yüz yüze olurdu. Hiç olmazsa duygusal zorbalık, mobbing evde, parkta, sinemada ve diğer tüm yerlerde peşinizi kovalamazdı.
Şimdi, birisi sizinle uğraşmak, zorbalık yapmak, itibarınızı çalmak istedi mi bunun sınırı yok. Yüz yüze olmanın yanı sıra, internet, çeşitli siteler, facebook, twitter, ekşi sözlük, cep telefonu mesajları ile her an her yerde duygusal zorbalık ve mobbing ile karşılaşmak mümkün. Hem de dijital çağda insanlar gerçek kimliklerini gizleyerek, namertçe, gizli isimlerle de zorbalık yapabilmekte. Ayrıca, bu tehlike tabii ki yalnızca çocuk ve gençleri değil, aynı zamanda yetişkinleri, profesyonel yaşamı, herkesi etkiliyor. Wollaston, bu açıdan bakıldığında internetin artık insanlar üzerinde yoğun bir stres kaynağı olduğunu ekliyor.
İngiltere'de, ruh sağlığı için hastanelere başvuran gençlerin sayısının % 25- % 30 arttığını belirtiyor. Komitenin yaptığı araştırmada on sekiz yaşından ufak olan gençlerin sosyal iletişiminin çoğunun dijital ortamda yapıldığı vurgulanıyor. Dijital kültür ve sosyal medyanın gençlerin ayrılmaz bir parçası olduğu bildiriliyor. İngiltere'deki milletvekilleri okullarda ders olarak e-güvenlik adı altında eğitici bir ders okutulması gerektiğini belirtiyorlar. Okulların çocukların ve gençlerinin internet üzerinden mobinge uğrayıp uğramadığını da takip etmeleri gerektiğini söylüyorlar.
Wollaston bazı gençlerin kendi aralarında fotoğraflamak için birbirlerine açık saçık pozlar verebildiğini ancak daha sonra başkaları tarafından bu resimlerin paylaşıldığı, dijital ortamda hızla dağıtıldığı ve bunun gençleri çok zor durumda bıraktığını açıklıyor. Dijital dünyanın 24 saat/7 gün açık bir dünya olduğu ve bunun da stres seviyesini çok artırdığı ama birçok profesyonelin bu risklerin farkında olmadığını belirtiliyor.
Okullarda, derslerde ortalarda dolanan cep telefonları bir başka problem. Öğrenciler öğretmenleriyle sürekli bir çatışma/tartışma durumunda. Öğretmen almak istiyor, öğrenci özgürlüğünün kısıtlandığını söyleyerek vermemekte direnebiliyor. Öğrenciler öğretmenlerin seslerini kayda alıp, fotoğrafları habersizce çekip daha sonra öğretmene tehdit olarak dönebiliyor. Öğrenciler pahalı cep telefonları kullanarak birbirleri ile bir gösteriş yarışına girebiliyorlar. Ders esansında öğretmenin cep telefonu çalabiliyor. Hatta dersi kesip telefonda konuşan öğretmenlere bile rastlanıyor.
Küçücük çocukların ellerinde bile i-phone'lar var. Gösteriş ve yarış ayrı bir sorun. Sınavlarda cep telefonları kullanılıp kopya çekilebiliyor, sınav, ders, not, eski bizim bildiğimiz, geçtiğimiz yollar, ciddi sistemler artık yok, kalmadı.
Dijital yaşam yaşamımızı bir yandan kolaylaştırıp hızlandırırken, eski dostlarla yıllar sonra tekrar birleşmememizi sağlarken, bir yandan da beklenmedik sorunları da ortaya çıkarıyor. Bu sorunların üstesinden gelmek iki yolla olabiliyor. Birisi devlet ve yasa yoluyla, bu yol yavaş ve arkadan gelse de bazı adımlar atılmakta. Ama daha da önemlisi, asıl ipler halkın elinde, kültürümüzle doğru ve yanlışı ayırt etmekten, yanlıştan kaçınmaktan ve başkalarının yanlışına izin vermemekten geçiyor…
Sonuç olarak, akla şu soru geliyor; dijital kültür mü, dijital kültürsüzlük mü?
Sevgili DİVA dergisini altı yüzüncü doğum gününde kutluyorum… Daha nice senelere…