17 Eylül Pazartesi günü tüm yurtta ziller çaldı. Anasınıfından lise son sınıfa tüm öğrenciler okula koştu. Her yıl okullar açılırken benim öğretmen yüreğim pır pır olur heyecanla. İçimdeki hiç büyümeyen çocuk yerinde duramaz. Yazı sessizlik içinde geçiren okulum çocuk cıvıltılarıyla dolar bir anda. Anne baba heyecanı karışır çocuk cıvıltılarına. İşte o gün, benden mutlusu yoktur…
Hayat bulur okul, bahçesi, sınıfları… Öğrencilerimin de okulu, arkadaşlarını, öğretmenlerini ne kadar özlediğini anlarım. İlk ders tüm okullarda sevgili Atatürk ile başlar. Sonra yeni öğretmenlerle tanışır öğrenciler, dersler başlar…
Ancak maalesef bu yıl bu güzel heyecana hayli karmaşa, kaos eklendi. Bir anda ilköğretimin ilkokul ve ortaokul olarak ikiye ayrılması hem eğitimcileri hem de velileri hazırlıksız yakaladı. Bir de 60-66 ay karmaşası da eklenince iş çözülmesi zor bir düğüme dönüştü. Okul bahçesinde ağlayan çocuklar, tuvalet ve lavabolara boyu yetişmeyen anaokulu bebeleri önlüklerini giyip okul yolunu tuttular.
Öğretmenlere verilen 'şikayet etmeyeceksiniz' ültümatomu ile öğretmenler köşe bucak, gizli saklı şikayetleri başlattı. Yıllarca aynı müfredatı uygulamış öğretmenler 'altı ay oyun oynayacaksınız, ders yapmayacaksınız' talimatı ile bahçede el ele oyun oynamak dışında öğrencileri ile ne yapacaklarını şaşırdılar. Ama açıkça şikayetlerini dile bile getiremediler. Onların zaten fikri de sorulmamıştı bu karar alınırken…
Ama mutlu mu başladılar yıla? Heyecanla mı başladılar? Hayır, hangi birinci sınıf öğretmeni ile konuşsam doğru düzgün bir eğitimden geçirilmeden bu durumun içine düştüklerini, ne yapacaklarını bilmediklerini ancak Ankara'dan gelen ultümatomla bu konuda konuşmamaları gerektiğini, konuşma özgürlüklerinin bile olmadığını, çok mutsuz olduklarını belirttiler.
'Uydu ile eğitim verilecek, televizyon başına geçin' komutları da fos çıktı. Öğretmenler sabah erkenden okullarında toplandı. Ama çoğu okulda uydu bağlantısı kurulamadı, öğretmenler saatlerce bekledikten sonra evlerine yollandılar ve 4-5 gün sürmesi gereken televizyon eğitimi başlamadan bitti. Ama görünüşte işler yapıldı…
Bugün ben bu satırları yazarken okulların ikinci haftası bitmek üzere... Keyifli heyecanımızı trafik karmaşası da örseledi. Okula gitmek için trafiğe çıkan binlerce araç kendi haline bırakılan, önlem alınmayan yolları kilitledi. Öğrenciler ve öğretmenler okullarına geç kaldı. Güzel ülkemin plansız ve keşmekeş halleri…
Bu arada bizleri yeni eğitim öğretim yılı nedeniyle kutlamak için ziyaretimize gelen dershane yöneticilerinden onların sıkıntılarını dinledik. Dershaneler kapanırsa ne olacak? Merdiven altına, etüd merkezlerine, özel ders bürolarına, kayıt dışına mı kayacaklar? Ülkede bu kadar kayıt dışı işletme varken bunlara dershane sistemi de mi eklenecek? Peki, bu dershaneler başbakanın dediği gibi özel okullara dönüşebilecek mi? Çok zor. Dershanelerin çoğu apartman katlarında, bahçesiz, ufak odaları derslik olarak kullanan yerler. O mekanlar özel okula dönüşmez, dönüşürse özel okullar son derece kalitesiz, ticaret yuvalarına dönüşür.
Oysa özel okullar ticari kurumlar olamazlar. Eğitimde 'ticaret' olmaması gereken bir konsepttir. Kısacası eğitim açısından yıl çok büyük sorunlarla başladı. Ne yazık ki her yıl yaşadığımız güzel heyecanı bu sorunlar azalttı. Tüm bu olumsuzlar olsa bile, ben ülkemin bütün çocuklarına ve öğretmenlerine iyi bir yıl dilerim.