'İyi Bir Komşu' temalı 15. İstanbul Bienali'nde göçmenler, mülteciler, kadın hakları, gay hakları kadar yer kaplamış olan mevzulardan biri de dünyadaki 'inşaat deliliği' idi…

Ev, aidiyet, ortak yaşam, mahalle ve göç kavramlarına dikkat çeken önemli eserler bu yıl Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Yoğunluk Atölyesi, Ark Kültür ve Küçük Mustafa Paşa Hamamı olmak üzere 6 farklı durakta sergileniyor.

Şehir yalnızlığının her geçen gün biraz daha fazla hissedildiği ve insanların artık aynı binada oturduğu komşularını tanımadıkları, aynı mahallede her gün aynı insanlarla karşılaşıp selamlaşmadığı günümüzde, küratörler Elmgreen & Dragset oldukça hassas bir noktamızdan bizi yakalamayı başarmışlar.

Sanatçılar inşaata takmış durumda ama Bienal'in bir numaralı mekanı İstanbul Modern'in bahçesinde ayakkabılarınızın inşaat çamuruna bulanmadan yürümeniz neredeyse imkansız… Önceki yazıda sponsorlar üzerinden sözünü ettiğim başka bir oksimoron da bu… İstanbul Modern'e giderken şu sıralar inşaat yüzünden hasar görmüş yolda, betonla kaplanmış alanda yeni sürülmüş saban izlerinden yürüdük. Müzeye girerken altüst edilmiş, beyaza boyanmış, 24 metrekare bir stüdyo dairenin altından geçersiniz. Sonra öfkeli göstericilerin duvarlarından, yarısı çoktan soyulmuş ve zeminde enkaz gibi uzanan duvarlardan ilerlersiniz. İnşaat çitleri yolunuzu keser ama tüm bunların ötesinden tarihi binaların harabeye dönmüş sütunları ve yeni olanların temelleri boyunca ilerleyerek yolunuzu bulursunuz. Dozer bıçağı, fidanların narin gövdelerini bir köşeye itmiştir içeride…

Rayyane Tabet'in Kil Ayaklı Dev Heykel işi de kentsel dönüşüm sürecine Beyrut'daki bir hikaye üzerinden bakıyor. Aç gözlü bir müteahhidin yaptıkları …

***

Mahfi Eğilmez'in tanımıyla Türkiye, 1980'lerde Özal ile birlikte, dünyada yavaş yavaş egemen olmaya başlayan başka bir öncü sektör seçme modasına kapıldı: İnşaat sektörü. Çok daha az yatırım gerektiren, çok daha kolaylıkla teknolojiye adapte olabilen, hemen sonuç verebilen ve büyümeyi derhal sıçratan bir sektördü inşaat sektörü. Her bir apartman dairesinde yaklaşık 150 sanayi ürünü kullanılıyordu (çimento, demir, kum, boya, cam, pencere, kapı, fayans, parke, lavabo, musluk, elektrik teçhizatı vb.) Dolayısıyla bir daire inşa ederken bu kadar sanayi ürünü üretimine yol açılıyordu. Oysa imalat sanayi, sonuçta üretimde kullanılacak bir ürün (örneğin bir torna tezgahı) üretiyordu. İlk görünüm böyleydi ve bu ilk görünüm siyasetçinin gözlerini kamaştırıyordu. Çok daha basit, çok daha kolay bir yoldan giderek ekonomi canlandırılmış ve büyüme sağlanmış olacaktı. Ama önce üretilen konutlara talep yaratmak gerekiyordu. Bunun için de devlet teşvikleri, destekleri devreye girmeliydi. Özal, bu sektörü devlet teşvikiyle canlandırabilmek için Toplu Konut İdaresini kurdu. Modern bütçe yaklaşımının temel ilkelerinden olan 'adem – i tahsis' (devletin gelirlerinin belirli giderlere tahsis edilememesi) ilkesinin çiğnenmesine aldırış edilmeksizin, devletin vergi ve benzeri adlarla aldığı gelirlerin bir bölümü kurulan fon kanalıyla bu idareye aktarılmaya başlandı.

Ne var ki bu ilk görünüm bir illüzyondan ibaretti. İnşaatı yaptığınızda fiziksel üretim büyümüş olur, hepsi o. Oysa imalat sanayisine dayalı bir büyüme modeli uyguluyor olsaydık her üretim bir başka üretimin alt yapısını oluşturacaktı. Örneğin torna tezgahı üreten bir fabrika düşünelim. Bu fabrika bir torna tezgahı ürettiğinde büyümeye katkı yapmış olacaktı. O torna tezgahını satın alan işletme o tezgahta otomobilin bir parçasını ürettiğinde o da büyümeye katkı yapmış olacaktı. Otomobil parçasını alıp yerine takan firma da büyümeye katkı yapmış olacaktı. İnşaat sektörü ilk üretimden sonra büyümeye çok kısıtlı katkı yapar. Oysa imalat sanayi büyümeye çok seferlik katkı yapan bir sektördür. Hatta inşaatta kullanılan birçok ürün de o imalat sanayisinde yapılan tezgahlar aracılığıyla üretilir.

İmalat sanayisi sofistike emek isterken inşaat sektörü düz emekle işi yürütebiliyordu. Bu da inşaat sektörünün çekiciliğini artıran bir başka faktördü. Ülkenin önde gelen sanayicileri zaman içinde bütün bu çekiciliklerin etkisinde kalarak inşaatçı olmaya başladılar.

***

Pera Müzesi'ne ulaşmak için İstiklal'i, İstanbul'un bir çok yerinde inşaattan yürüyemeyen yıpranmış yaya merkezini geçince Osmanlı tablolarından oluşan koleksiyonunun ortasında arkası kiremit kırmızısı duvara patlatılmış yarısı betonla kaplı bir resim görürsünüz… Çağdaş sanatçılar da takmış durumdalar inşaat deliliğine. Hem de dünyanın her yerinde… Bakalım nereye gidecek bu iş…

Alejandro Almanza Pereda, müzenin koleksiyonundaki bir tabloyu kaldırıp yerine bunu koymuş… Bundan iyi inşaat eleştirisi olur mu bilemedim