Binyılın şafağında iktidara geldiler, dönemin koşulları onlara Türkiye'yi altın tepside sundu, fakat bu tarihi fırsatı çok kötü kullandılar…
İslamcı hareket artık iktidarda tutunamıyor. Haziran seçimlerinde başlayan düşüş sürüyor.
Ne ki gerçeği kabullenemeyen iktidar zümresi direniyor; gitmemek için yasaları, teamülleri ve kuralları sonuna kadar zorluyor. Sonuç; beş ay arayla iki seçim…
Ergenekon ve Paralel, Erdoğan'ın devlet yönetimini ve kamu düzenini sünni islam normlarına göre yeniden yapılandırmak için kullandığı operasyonlar olarak siyasal tarihimizdeki yerini almıştır.
Davutoğlu'nun 'Stratejik derinlik' kavramıyla teorisyenliğine soyunduğu bu dönemde, Türklerin islam dünyası üzerindeki etkinliği artırılacak, Türkiye, lider devlet konumuna gelecekti. Olmadı. Yeni Osmanlıların nasibinde 'dünya liderliği' yokmuş…
Ne var ki Erdoğan ve Davutoğlu, nasiplerinde olmayanı ne yapıp edip var etme konusunda son derece kararlı davranıyor. Velev ki bu kararlılık Batı ile ilişkilerini bozmuş olsun.
Osmanlı kimliğinin emperyal gücünü kuşanma fikri, içerideki malum %50 üzerinde istenen etkiyi yaptı. Gel gör ki dışarıda tuhaf karşılandı. Batı, Mehter takımı gibi ortaya çıkan Yeni Osmanlılara bir anlam vermekte çok zorlandı.
Bunlar Osmanlı hanedanından desen, değil; yeni hanedan desen, o da değil. Biri Rize'den, diğeri Konya'dan, soy sop belli. Şıracı kılığıyla ekrana çıkan tarihçi onlara kefil oluyor olmasına da, bu müsamereyi ciddiye alan yok.
Haziran ayında, genel seçimleri izleyen günlerde, ne olduğunu anlayamadan önce Suruç katliamı, ardından da güneydoğuda adeta iç savaşı andıran manzaralar… Ortadoğu'da görmeye alıştığımız savaş görüntüleri bir anda ekranlara akmaya başladı.
Son olarak Dağlıca'da yaşananlar, Erdoğan'ı, 400 vekille alamadıklarını bu yoldan almak konusunda cesaretlendirebilir. Kriz tırmandırılıyor. Her şeye hazır olmalıyız; Çünkü çok çaresiz.
Erdoğan o kadar çaresiz ki, 200 kadar AKP'li, Erdoğan'ın '400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı' sözlerini Twitter'da paylaşan Hürriyet Gazetesi'ne saldırıyor. Oradan da Zaman Gazetesi'ne…
Erdoğan'ı önceleri alkışlıyorlardı, şimdi ise düşürmek için sürekli sallıyorlar… Tabii ki sadece Erdoğan sallanmıyor, ülke de sallanıyor; Tıpkı Mısır, Libya, Tunus, Suriye'de olduğu gibi…
Her nerede 'Arap Baharı' yaşandı ise, 'Baharı' felaketler izledi ve o ülkelerin bir daha iki yakası bir araya gelmedi.
Ülkede olan bitene bakınca insan endişeleniyor; Sıra Türkiye de olabilir mi?
Erdoğan, Müslüman Kardeşler'den IŞİD'e uzanan bir gerilim hattında, Ortadoğu liderliğine oynadı. Oynadı ve kaybetti. Cepheleri bir bir çöküyor. Elinde kalan son mevzi, sarayına sığındı.
Görünen o ki Erdoğan sonuna kadar direnecek. Teslim olduğu anda başına gelecekleri biliyor. Gerçi, teslim olmasa da başına gelecekler var. İlişkiler çığırından çıkmış bir kere... Burjuvaziyle bütün köprüler atılmış, uluslararası sistem kendisini gözden çıkarmış. Yani Bahar'ın sonu gelmiş.
Gerek Erdoğan'ın tutumu gerek güneydoğu illerindeki destabilizasyon, bize, yaşanmış Bahar felaketlerini fazlasıyla hatırlatıyor.
Hal böyle olmakla birlikte, umudumuz tükenmiş değil. Türkiye'nin güçlü devlet geleneği var. Cumhuriyet Aydınlanmasının getirdikleri var. Genç kuşakların eşitlik ve özgürlük talepleri var. Uçurumun kıyısından dönmeyi bilen barışa hasret bir toplum var.
İç dinamikler işlemeye başladı, toplumdaki olumlu hareketlenme, ülkeyi yeniden ayağa kaldırabilir. İlk sınav, yinelenen genel seçimlerde verilecek.
Tabii ki sağ salim seçimlere ulaşabilirsek!