Son yazılarımdan birini sonlandırırken, sormuştum: 'Tarım ve sanat nasıl bir araya gelecek?' 'İtalya'da ve Fransa'da benzerlerine rastladığımız bir çiftlik, Afyon'da nasıl hayata geçirilmiş ve Türkiye'ye nasıl ilham kaynağı oluyor?'

Bugün bu sorulara yanıt vermeye, bir başka ifadeyle de, çöldeki vahayı anlatmaya çalışacağım. Kıvılcım Pınar Kocabıyık ile 10 gün önce Tekirdağ'da tanıştım, ancak ben Kocabıyık Ailesi'nin doğdukları coğrafyada kıymetli işler yaptığını çok önceleri duymuştum, biliyordum. Kıvılcım Hanım, sohbet sırasında, Afyon'daki Coğrafi İşaret Semineri'nden sonra yaptıkları güzel işleri görebileceğimi söyleyince heyecanlandım açıkçası. Seminer bitiminde Güney Kasabası yakınındaki Tazlar Köyü'nün yolunu tuttuk. Seminer sırasında Kıvılcım Hanım'ın 'Sanat ile Lezzet Arasındaki Köprü: 38° 30°' başlıklı konuşmasını, çiftliğe yaptıkları yatırımları dinledikten sonra; sevincim de heyecanım da katlanmıştı.

Konuşmasında bu yola farklı bir vizyonla çıktıklarını vurguladı öncelikle: 'Ürettiğimiz ürünlerin kalitesiyle dünya çapında markalar yaratmayı, Afyon'un manda kaymağı, sucuğu gibi geleneksel ürünlerini markalaştırmayı, bölgede istihdama katkıda bulunmayı hedefliyoruz.' diyerek.

Afyon'da yapmak istedikleri sadece yöresel ürünler üretmek ve örnek bir çiftlik yaratmakla sınırlı değil. 38° 30° Çitliği markasını özgün bir proje kılan şey, sanat ve kültür alanında da bölgenin kalkınmasını desteklemek, bunu hedefe koymak bence.

Çiftlik için neden Afyon'da, diyebilirsiniz. Kıvılcım Hanım bu sorunun yanıtını şöyle verdi:

'38° 30° Çiftliği, Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Kayınpederim Ahmet Kocabıyık'ın özel girişimidir. Elbette bölgenin iklimi ve coğrafi koşulları önemli, ancak bu yatırımın Afyon'un Tazlar Köyü'nde yapılmasının temel nedeni, ailemizin bu bölgeyle olan özel ilişkisidir. Birçoğunuzun bildiği gibi, Borusan'ın Kurucu ve Onursal Başkanı Merhum Asım Kocabıyık, 1925 yılında Afyonkarahisar'ın Tazlar Köyü'nde doğmuş ve 6 yaşına kadar bu köyde yaşamıştır. Yaşamı boyunca da burasıyla ilişkilerini hiç kesmemiştir.

Köylülerine, hemşerilerine istihdam olanakları sağlarken, köyün kalkınması için birçok projeyi de hayata geçirmiştir. Bunların başında erozyona karşı TEMA ile birlikte yürütülen çalışmayı vurgulamak gerekir. Bu program sayesinde Tazlar Köyü ve çevresinde erozyon önlenmiş ve tarımsal üretimde yüzde 50 artış sağlanmıştır. Ayrıca yine Asım Kocabıyık'ın inisiyatifi ile Afyonkarahisarlı ve Tazlar köylü kadın girişimcilere mikro kredi olanakları sunulmuştur. Asım Kocabıyık'ın bölgeye olan özel ilgi ve yakınlığı şimdi bizlerle devam etmektedir.'

Çiftliğin temeli, 2011 yılında 2.000 dönüm arazide atılmış. 38° 30° ise vizyona dönüşen bir hayalin ürünü. Doğayla koşulsuz bir uyum sergileyen, hayvanların refahına önem verilen, sağlıklı ve lezzetli ürünler elde etmeyi hedefleyen bir çiftlik yaratmak istemişler. Bu çiftlikte üretilen geleneksel tatları, uzun yıllar koruyup gelecek nesillere de ulaştırmak istiyorlar. Yöresel ürünlerin giderek daha fazla önem kazandığı bir dünyada, bu alanda katkı sağlamak istemişler. Düşünecek olursanız, hayvancılık da, tarım da gerçekten zor ve büyük emek isteyen bir iş.

Dünyanın dört bir yanındaki çiftlikleri gezmişler. Babadan oğula iyi tarım uygulamalarını sürdüren çiftçi ailelerle iletişime geçmişler. En önemlisi üniversitelerden de destek almışlar. Ve bugünlere gelmişler.

ÇİFTLİĞİ GEZMEK, MÜTHİŞ BİR HEYECAN

Çiftlikte 250 manda, 150'si süt ineği olmak üzere 400 büyükbaş hayvan yaşıyor. 70'i aşkın çalışan var. Tazlar Köyü ve civar köyler için önemli bir istihdam yaratmışlar. (Bu arada yazmadan geçemeyeceğim, manda yavrularını kendi analarının sütünü vererek ellerimle beslemek de çok başka bir keyifti.)

İki ürün grubu var: Yöresel ürünler ve taze İtalyan peynirleri… Afyonkarahisar'ın kaymağı ve manda yoğurdu, sucuğu ve pastırmasının yanı sıra; Afyon yöresinden isimlerini alan olgunlaşmış peynirleri de (Kırka, Kali, Tazlar, Dadak ) üretiyorlar. Biz (üstelik de Tasarım Ödülü kazanmış) mandırayı gezerken, köylü kadınlar bir yandan kaymak, bir yandan da Dadak peyniri üretiyorlardı örneğin… Ayrıca meraklılarının bayıldığı Burrata, Mozzarella, Ricotta, Stracciatella gibi taze İtalyan peynirleri de üretiliyor. Takdir edersiniz ki, bütün bu çabalar karşılıksız kalmamış, çiftliğin sadık bir tüketici ailesi de oluşmuş. Dahası, üst düzey zincir mağazalarda ve Türkiye'nin en seçkin restoranlarında sunulan peynirler, 38° 30° markası ile özellikle talep edilir hale gelmiş.

Çiftlik kesinlikle endüstriyel bir yer değil. Yedi yıl boyunca yaptıkları her şeyin en doğalını üretme ilkesinden asla ödün vermemişler. Hayvanları kendi ürettikleri yemlerle besliyorlar. Ve yine sadece kendi hayvanlarının sütünü kullanarak üretim yapıyorlar. Hiçbir şekilde yapay gelişim hormonları kullanılmıyor. Ürünlere katkı maddesi de eklemiyorlar.

Mandalar için olabildiğince doğal bir ortam yaratılmış, özgürce dolaşıyorlar, her gün gölete giriyorlar. Hayvanların rahatını, mutluluğunu önemsiyorlar. Bütün bunların yanı sıra 'çevreye sıfır zarar' prensibi ile çalışıyorlar ve sürdürülebilirliği her şeyin üzerinde tutuyorlar.

Çitliğin adı nereden geliyor diye merak etmişsinizdir; merak edip ben de sordum. Kıvılcım Hanım şöyle yanıt verdi: '38° 30° adı, çiftliğimizin coğrafi konumundan, enlem ve boylam koordinatlarından geliyor. İsimlendirirken bu tercihi yapmamızın altında, coğrafi işaretleme konusunun temel meselelerimizden biri olması yatıyor.' Son derece akıllıca, bir o kadar da duyarlı bir yaklaşım.

AFYON'DA BİR SANAT VADİSİ

38° 30° Çiftliği, sadece bu anlattıklarımdan ibaret değil. Uluslararası alanda çok ses getirecek, oldukça büyük bir de sanat projeleri var. Bence işin bir başka heyecanlı noktası da bu… Bölgenin sanatsal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunmayı hedefliyorlar, takdir edersiniz ki, fevkalade kıymetli bir girişimden söz ediyorum. İçinde botanik parkı, göletleri ve butik oteli olan bir vadi yapılıyor. Sanatı 'büyük patlama'dan başlayarak bugüne kadar taşıyacak olan bu muhteşem proje için, 10 farklı mimarın tasarladığı 10 pavyon inşa edilecek. Pavyonlardaki sergilere ek olarak, dönemsel sanat enstalasyonları da sergilenerek dinamik bir yapı sağlanacak. Vadinin küratörlüğünü, Whitney Müzesi'nden Christian Paul üstlenmiş.

Sanat Vadisi için yapılacak gölete yakın bir noktada yer alması planlanan 'teamLab' projesi, doğal ve simülasyon manzara tecrübesinin bağlantılarını ve farklarını ortaya koyacak.

Bir başka pavyon ise, 'Ascension 64' projesine ayrılmış. Kıvılcım Hanım'ın söylediğine göre, büyük boyutlu ışık enstalasyonları ile tanınan Erwin Redl'in projesi, bayırın içine gömülü katmanlı bir enstalasyon olacak ve toprağın üzerinden alt katmanlara kadar ilerleyecek. Eserde, toprağın altında ve üstünde kare şeklinde bir oluşumda, 64 adet uzun ve dar yarı saydam borunun, sekiz metreye sekiz metre kare kafes halinde düzenlenmesi planlanıyor. Her biri lazerle ışıklandırılacak olan borular, toprak altından üstüne doğru hareket ederek değişken ışık dalgaları halinde düzenlenecek. Toprak altında kalacak alan ise ufak deliklerden ışık geçirebilen borularla özel olarak aydınlatılacak. Ben büyük bir heyecanla dinledim, sizin de okurken heyecanlandığınıza eminim.

***

Bütün bu girişimler, ortaya konan hedefler, hayata geçirilecek olan projeler, tek kelimeyle çok değerli ve bir o kadar da muhteşem. Yani diyorum ki, Türkiye'den asla umudu kesmek yok!