Hayır, yeni değil.
Dünya düzeninin 'yeni' olduğunu söyleyen büyük Efendilerimizden daha iyi bilecek halim yok ama…
Hani, bunu onlar da biliyor, dünya düzeninin yeni bir tarafı yok.
Medya üzerinden gerçekleştirilen algı yönetimi, 'yeni' kavramını zihinlerimize kazıdı. Fakat ortaya 'yeni' bir dünya düzeni çıkmadı. Çıkar mı, o da belli değil. Zaten yeni bir dünya düzeni kurulsun diye insanlığın bir şeyler yaptığı da yok.
Tek kutuplu dünyada değişen neydi?
Soğuk savaş döneminin son bulmasından sonra, özgür dünyanın Efendileri, insanlığa yeryüzü cenneti vaat ettiler. Ancak 35 yıl içinde, kapitalist sistemde böyle bir cennet olmadığı ve olamayacağı anlaşıldı. 'Yeni dünya düzeni' söz konusu olmadığı gibi, kapitalizmin en büyük iddiası olan 'özgür dünya'nın bütün yaldızları da dökülmüş bulunuyor.
İşte dünya sistemi kapitalizmin yeni dünya düzeninden insan manzaraları:
Dünyanın yoksul nüfusu daha kalabalık ve daha yoksul. Zenginlerin sayısı daha az ama daha zenginler. Amerikan rüyasından uyanan orta sınıf boğazına kadar borca batmış vaziyette, büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Çevre sorunları hiç olmadığı kadar arttı. Küresel tehdit köyleri vuruyor. Dünya daha az güvenli. Kapitalist sistem, sosyal devletin sırtında yük olarak gördüğü yoksulları hibe ve sadakayla geçinmeye mahkûm etti. Buna karşın yoksulluk önlenemez şekilde artıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık %75'i yoksul..
Bütün bu olan bitenin neresi yeni?
Yüz yıl önce dünyayı hangi nedenlerle paylaşmak ve sınırları dizayn etmek istediyseler, bugün de aynı nedenlerle ama farklı yöntemlerle dünyaya hükmetmeyi sürdürüyorlar. Yani değişen bir şey yok.
İnsanlık kullandığı teknolojilere bağlı olarak büyük toplumsal değişimler ve devrimler gerçekleştirdi. Ne ki gerek iletişim gerekse bilişim alanında yaşanan büyük değişim henüz toplumlarda devrimlere yol açacak etkiler yapmış değil. Belki de bu değişime devrim de denmeyecek. Çünkü bilişim toplumu kapitalist sistemin sonunu getirebilecek dinamikleri de barındırıyor. Yani sistemi kendi içinden dönüştürmek yerine yıkabilir; tıpkı feodalizmin çöküşü gibi.
Kapitalizm, sosyalist sistemi tasfiye etmeyi başardı; lakin dünya egemenliğini ilan ederken vaat ettiği yeni dünya düzenini kuramadı. Kapitalist sistem, onun yerine yeni bir söylem geliştirmeyi tercih etti. Tarihi yeniden okumak ve ideolojiyi yeniden söylemekten ibaret yeni söylem, 'tarihin sonu' ve 'ideolojiler bitti' yanılsamalarıyla ambalajlanıp sunulunca, başlangıçta heyecan yarattı fakat bu heyecan uzun sürmedi. Sistemin vaatleri boş çıktı, yeni dünya düzeninin büyüsü bozuldu.
Mülkiyet ilişkileri, bilişim, para politikaları, sonsuz sermaye birikimi, tüketim toplumu; sistemi taşıyamıyor.
Dönüp dolaşıp geldiğimiz yerde yine savaşlar var, gözyaşı var, kanlı iktidar mücadeleleri var; İslam dünyasında 1400 yıllık mezhep savaşları olanca vahşetiyle sürüyor; Batı, milliyetçilikle faşizm arasında gidip geliyor; Dünya, faşizme ve diktatörlüklere teşne… Bu olan bitenin neresi yeni?
Kuşkusuz hayatımızı derinden etkileyen yenilikler var. Özellikle bilim ve teknolojide yaşanan büyük değişim, paradigma çökmesine yol açacak düzeyde sistemi zorluyor. Bununla beraber, sistemde yeni olarak tanımlanacak bir düzen ortaya çıkmadı.
Her tarihsel sistem gibi kapitalist dünya sisteminin de sona yaklaşıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle, yeni bir dünya düzeni beklerken, tarihsel sistem çökmesi yaşanabileceğini de öngörmek gerekir.
Gerçekten yeni ve adil bir dünya düzeni arzu ediyorsak; bunu, dünyayı yöneten bir avuç muktedirden beklememek gerektiğini anlamalıyız.
Büyük insanlığın 'herkes için yaşanabilir bir dünya' fikri ve talebi olmalı ve bu arzusunun takipçisi olmalı. Ancak bu ahvalde, dünya düzeninde yeni bir şeylerin ortaya çıkması mümkün olacaktır. Yoksa eski efendiler gider, yeni efendiler gelir; biz de buna 'yenilik' der ve salak salak seviniriz…