Gönül Soyoğul
Patronların aybaşı sancısı, ideolojik ve pornografik bir saldırıdır!
13 Ocak 2010 Çarşamba

’“Sanko’’nun patronu Abdulkadir Konukoğlu beyefendi, 37 yıldır yürürlükte olan ama binlercemizin bihaber olduğu ’‘kadınlara 5 günlük regl izni’’ hakkıyla ilgili niye birdenbire celallenip de 4 bin kadın çalışanını çıkararacak acaba?’” deyip, konuyu ’“bir bilene’” soracağımı, bu gürültünün ’“perde arkasını’” öğrenmeye çalışacağımı belirterek bitirmiştim yazımı.’¶
Bir bilen, bir dostun tavsiyesi ile Ankara’’da telefonla ulaştığım Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişi, eski Çalışma Genel Müdür Yardımcısı ve eski DİSK Genel Sekreter Yardımcısı Perihan Sarı.
 
Perihan Hanım, çalışma hayatına dair kanun/yönetmelik/yükümlülük ne varsa, konuya hakim bir isim.
Üstelik bir kadın.
Ayrımcılık değil elbet ’‘kadın’’ kimliğinin altını çizmemin nedeni.
Bir tekstil devi, hükümetin çalışma hayatına getireceği yeni yasaları, madem ki biz kadınların ’‘aybaşısı’’ üzerinden tartışmaya açıyor; o zaman, konunun açıklayıcı muhatabının bir kadın olması da, bence daha anlamlı.
’“Çalışan kadının halinden en iyi, çalışan bir kadın anlar’” deyip, Perihan Sarı’’ya ilk sorumu yönelttim:
’“Niye 37 yıllık yasa şimdi gürültülü biçimde ortaya konuldu?’”
 
PERİHAN SARI: ’“Gerçekte bu düzenleme, 1475 sayılı Yasa uyarınca çıkarılmış olan, 19.4.1973 tarihli Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü’’nde de düzenlenmiş olan ve yıllardan beri yürürlükte olan bir hüküm.
Tüm iş/işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin kurallar, işverenler tarafından görmezden gelinen ve uygulama önceliği olmayan konulardandır. Ancak, iş/işçi sağlığına ilişkin tüm diğer kurallar gibi, kadınların özel günlerinde izinli sayılmamalarına uygulamada itibar edilmeyişi, hukuki yükümlülüğü ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz.’”
 
’“Peki niye 10 yıl, 15 yıl önce değil de, bugün keşfedildi?’”
 
P. SARI: Bugün yeni keşfedilmiş bir konu gibi gündeme getirilmesinin asıl nedeni, 15.5.2008 gün ve 5763 sayılı Yasa ile getirilen ’“yeni’” yükümlülüktür. Buna göre, işverenlerin ağır ve tehlikeli işlerde istihdam edecekleri işçilerde ’‘mesleki eğitim koşulu’’nu aramaları gereklililiğidir.
4857 sayılı Yasanın değişik 85’’inci maddesine göre Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği kapsamında bulunan işyerlerinde çalışacak işçilerin mesleki eğitimlerine dair yayınlanan 31.5.2009 günlü Bakanlık Tebliği’’nin 5. maddesinde, ’“Ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılacak işçilerin işe alınmadan önce mesleki eğitime tutulmaları zorunludur’” denmektedir. Tebliğ, çalışma yaşamının taraflarını oluşturan işçi ve işveren konfederasyonları ile birlikte hazırlanmıştır. İlgili Yönetmelik hükmü gereğince de uygulamasının iş müfettişleri tarafından denetlenmesi öngörülmüştür.
5763 sayılı Yasa ile yapılan yasa değişikliğindeki madde metninde, Yönetmelik ve Tebliğde de, çalışmakta olan işçilerin gerekli eğitimi almaları ile ilgili açık bir düzenleme olmamasına karşın,  yeni işe alınacak işçilerde aranacak niteliklerin yükseltilmesi, işverenler tarafından gündeme getirilen sorunun özünü oluşturmaktadır.
 
’“Yani, asıl neden işçilerin eğitim alması ve yeni alınacaklarda niteliklerin yükseltilmesi mi?’”
 
P. SARI: ’“İşsizliğin bu denli yüksek oranlarda seyrettiği, yani daha düşük ücretle çalışmaya hazır milyonlarca işçi varken; ’‘ucuz işgücüne ulaşmada engel oluşturan böyle bir koşul getirilmesine’’ işverenler karşı çıkmaktadır. Mesleki eğitim koşulu, işe alınacak kadın ve erkek tüm işçiler için aranan bir koşuldur. Ancak, karşı çıkışın, kadınlar için yıllardan beri var olan ve uygulanmayan, görmezden gelinen, savsaklanan bir düzenlemenin öne çıkarılarak gündeme getirilmesi; kadın işçilerin işten atılmaları ile ilgili bir meydan okumaya kadar gitmesi; gerisinde başka bir düşünce ve amacı gizlediği kanısı yaratmaktadır.’”
 
’“Nasıl bir düşünce ve amaç olabilir bu?’”
 
P. SARI: Gerçekte, çalışabilir nüfusun yarısını oluşturan kadınların ancak ’‘dörtte biri’’ istihdam edilebilmektedir. Kentte ve eğitimli kadınlar arasında, bu oran daha düşüktür. Kadın istihdamının artırılması konusunda, AB sürecinin dayattığı bazı yükümlülükler söz konusudur. Kadın istihdamının artırılması, ulusal istihdam politikasının bir parçası olmak zorundadır. Ancak, yıllardan beri bu doğrultuda bir politika uygulanması ile ilgili koşullar bir türlü sağlanamamakta ve bütünsellikten uzak politikalarla, neredeyse bu hedeften uzaklaşmak doğrultusunda yol alınmaktadır. 
2008/5763 sayılı Yasa ile istihdam artışı yaratmak amacıyla işveren yükümlülüklerini azaltan bir dizi kural getirilmiştir. Prim teşvikleri, istihdam yükümlülüklerinin kaldırılması, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin satın alma yoluyla yapılabilmesi gibi ’“işverenlerin üstündeki yükleri azaltma’” amaçlı bir dizi düzenleme yanında, işverenler için ’‘işyerlerinde kreş açma zorunluluğu da kaldırılarak’’, bu zorunluluk hizmet satın almaya dönüştürülmüştür.
 
’“Ki, biz çalışan anneler için en zaruri ihtiyaçlardan biri işyerinde kreş olmasıdır’…’”
 
P. SARI: İşte bu nedenle diyorum ki’… Kadın istihdamını artırmanın en temel araçlarından biri olan çocuk bakımı yükünün kurumsal destekle toplumsallaştırılması konusu gözardı edilerek, işverenlerin kreş açma yükümlülüğünün kaldırılması, ancak ’“erkek işçilerin istihdamını artırmak’” amaçlı stratejinin bir parçası olabilir.
’‘İstihdamı artırma’’ iddiası taşıyan önlemlerin, ’‘kadın istihdamını azaltacağı’’ açık olan bir kuralı geçerli kılarak uygulamaya dönüştürülmesi öngörü eksikliği değilse, ’‘kadın istihdamındaki artışı gereksiz gören’’ bir tutumun yansımasıdır.
 
’“Kreşi işveren için zorunlu olmaktan çıkar, yerine kadının aybaşı mazeretini koy! Çok çağdaş(mış) gibi görünüyor sahiden!’”
 
P.SARI: O nedenle, bugün işverenler için ucuz emeğe ulaşmada bir engel olarak görülen eğitim konusundaki yükümlülüğün değil de, aynı içerikte yıllardan beri var olan ve uygulanmayan bir düzenlemenin öne çıkarılarak kadın istihdamının tartışılması, bu anlayışın bir sonucudur.
Bu anlayış, kadın emeğini her zaman ikincil ve ucuz emek olarak gören, emeğin ucuzlatılması stratejilerinin bir aracı olarak, kadını işgücü piyasasına kimi zaman çağırıp, kimi zaman dışlayan; ’‘gerçekte kadının yerini, bakmakla yükümlü olduğu en az üç çocuğu ile birlikte evi olarak gören; kadını kocasına ya da babasına bağımlı kılan’’ egemen anlayıştır.
Bu egemen anlayış, toplumda kar dışında her türlü değeri dışlayan kapitalist anlayış; erkek egemen anlayış ve kadını erkekle eşit haklara sahip bir yurttaş olarak görmek istemeyen kültürel anlayışın bileşkesinden oluşmaktadır.
 
’“Bu kadar kafa karışıklığı arasında, çalışma hayatındaki yasaları bilen, sendikal hayatta da rol almış bir kadın olarak, ne öneriyorsunuz çalışan hemcinslerinize peki?’”
 
P. SARI: Bu süreçte, kadının sahip olduğu fiziksel ve cinsiyet farlılığına yönelik bu ideolojik ve pornografik saldırıya direnirken, geri adım atmamak gereklidir. Kadınların toplumda konumlarını geriletecek bu saldırı karşısında, ’‘kadının çalışma hakkı, onurlu bir yaşam sürdürmek için yeterli gelir elde etmek hakkı, eşit davranılma hakkı, eşit değerde işe eşit ücret hakkı, çalışırken özel olarak korunma hakkı, istihdamda ayrımcılığa uğramama hakkı, işten çıkarılmada cinsiyetçi uygulamalara karşı iş güvencesi hakkı’’ gibi kazanılmış tüm haklarının korunması, savunulması ve gündemde tutulması gereken konular olmalıdır.
 
’“Aman ha! Ne yardan, ne serden vazgeçelim diyorsunuz, doğru mu?’”
 
P. SARI: Evet. Çünkü çalışma hakkının, pozitif ayrımcılıkla desteklenmesi, bu hakkın kullanımını güçlendiren bir durumdur. Kadının ’‘özel durumu’’ nedeniyle korunması gibi bir konunun kadınlar tarafından,  ’“kadın istihdamını daraltacağı’” düşüncesiyle gözden çıkarılması ya da bu alandaki korumacı önlemlerin salt istihdamı artıracak boyutuyla tartışılması, kurulan tuzağa düşmek demektir. Kadını korumaya dönük bu nitelikteki kurallar, emeğin korunmasını hedefleyen sağlık ve güvenlik kurallarının bir parçasıdır ve toplumsal bir nitelik ve işlev de taşır.
 
’“Kadının kadın olarak, ’‘kadın olmanın getirdiği özellikler nedeniyle’’ korunarak çalıştırılması gereklidir diyorsunuz da’… Bu hangi işverenin işine gelir ki? Ellerinde ’‘işten çıkarmak’’ gibi bir silah varken üstelik!’”
 
P. SARI: Kadının kadın olarak, kadın olmanın getirdiği özellikler nedeniyle korunarak çalıştırılması gereklidir kesinlikle’… Bunun tersine olan her uygulamanın, istihdamda kadına yönelik ayrımcılık olarak nitelendirilmesi gerekir. Bu durum, 4857 sayılı Yasanın 5. maddesinde yasaklanmıştır. İşe almada cinsiyete dayalı ayrımcılık yasaklandığı gibi, kadına yönelik özel düzenlemeler nedeniyle kadın işçi istihdamından vazgeçilmesi de ayrımcılık kapsamda değerlendirilmesi gereken uygulamalar olacaktır. Cinsiyet ayrımcılığı olarak nitelenecek bu uygulamayla çalışmakta olan işçilerin işten çıkarılması, işten çıkarmada ’“mücbir sebep’” olarak ileri sürülemeyeceği gibi, iş akdinin feshi geçersiz olacak ve yargıdan ’“işe iade kararı’” ile dönecektir. 
* * *
 
Bir kadın çalışan, 30 yıldır çalışma hayatı içinde yer almış bir anne olarak, bu konuyu çok kısa bir aradan sonra, ’“hükümet kanadı’”ndan bir kadınla ele alacağım. (Adını, her ihtimale karşı bir aksilik olur diye vermiyorum)
Kadınların hakları/eşitliği konusu, önce biz kadınların ’“farkındalığını/hassasiyetini’” ve de ’“dişe diş savaşını’” gerektiriyor çünkü.
Haklarımızı savunmasını erkeklerden beklersek eğer, daha çoooook bekleriz/bekletiliriz çünkü.
Bunu bilir, bunu söylerim ben.
 
VE BİR NOT: Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişi, eski Çalışma Genel Müdür Yardımcısı ve eski DİSK Genel Sekreter Yardımcısı Perihan Sarı, 14 Ocak Perşembe, saat 17.30’’da Kanal B’’de, bu konu üzerine konuşacak. Bilginize.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Kartla ödemede 'derin' sorular!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Yolun sonu
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Hangisi?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Buraya kadar!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Pişmanlıklar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gürgen Kral
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (6) “Hamam mı? yoksa Spa mı?”
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Rüşvet ile jest arasında!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva