Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (6) “Hamam mı? yoksa Spa mı?”
29 Eylül 2024 Pazar

Çocukluğumun geçtiği 1960-1970’li yıllara ait anılarım arasında hamamlar özel bir yer tutar. Bizim nesilden hangimizin anılarında hamam yoktur ki! O zamanlar, modern binalar ve banyolar (küvet ya da duşakabin) henüz çok sınırlı sayıda olduğu gibi, kalorifer ya da şofben gibi su ısıtma sistemleri de yaygın değildi. Biz apartman dairesinde oturmamıza rağmen su ısıtma termosu henüz bizim banyomuza girmemişti. Annem mutfak tüpünü, oturma odasında yere koyar, üzerine de devasa bir su kazanı yerleştirirdi. Sonra yine (banyo dediğimiz yer alaturka tuvaletin yer aldığı küçücük bir alan olduğu için) odanın ortasına, bir yıkanma leğeni, bir de atık suların boşaltılacağı bir leğen koyarak, ben ve kardeşlerimi, teker teker yıkayıp durulardı.

Yıkanma olayı biz çocuklar için genellikle böyleydi ama büyükler en az haftada bir yıkanmak için hamama gitmeyi tercih ettiklerinden, biz de haftada bir gün “hamam günü” ilan edilen günlerde annemle beraber hamamın yolunu tutardık. Bu durum benim için ergenlik yıllarına kadar devam etse de erkek kardeşlerim, ilkokula başladıktan sonra annemle hamama gidemez oldular. Hamamda yıkanan kadınlar, altı-yedili yaşlardan sonra erkek çocuklarının hamama getirilmesine itiraz ediyorlardı. Ya da “kadınlar hamamının” kurallarına göre, erkek çocuklar belli bir yaştan sonra bu bölüme kabul edilmiyorlar, ancak erkek velileri ya da babaları ile hamamın erkekler için ayrılan bölümüne gidebiliyorlardı.

"Hamam" kelimesi, Arapça kökenli bir sözcüktür. Arapça ‘da "hammam" olarak yazılır ve "sıcak" anlamına gelen “hamm” kökünden türemiştir. Bu kelime, suyla yıkanılan sıcak yer anlamına gelir. Arapçadaki “hammam” kelimesi, sadece yıkanma mekânını değil, aynı zamanda bu mekânlarda gerçekleştirilen temizlenme ve arınma işlemlerini de ifade eder.

Hamamların tarihini anlamak için Roma ve Bizans dönemlerine bakmak gerekir. Bu dönemlerdeki hamamlar, sadece yıkanma alanları değil, aynı zamanda dinlenme, sohbet ve sosyal aktivitelerin gerçekleştiği mekanlardı. Roma İmparatorluğu’nun geniş coğrafyasında yer alan tüm büyük şehirlerde termal hamamlar bulunurdu ve bu gelenek Bizans döneminde de devam etti. İstanbul’daki “Yerebatan Sarnıcı” gibi su depolama ve dağıtım sistemleri, hamam kültürünün gelişmesinde büyük rol oynamıştır. 

Hamamlar, Osmanlı döneminde de yalnızca temizlik ihtiyacını karşılayan yerler değil, aynı zamanda birer sosyalleşme ve dinlenme mekânı olarak işlev görmüştür. Hem kadınlar hem de erkekler için belirli günler veya saatlerde hizmet veren hamamlar, toplumsal hayatın merkezi olmuş; düğünler, doğumlar ve diğer özel günler için buluşma noktası haline gelmiştir.

Mimari açıdan Osmanlı hamamları genellikle “soğukluk, ılıklık ve sıcaklık” olmak üzere üç ana bölümden oluşurdu. Hamamın en sıcak kısmı olan "hararet" bölümü, yıkanma ve terleme için kullanılırken, soğukluk bölümü ise dinlenme ve sosyalleşme alanıydı. Ilıklık bölümüne gelince, burası sıcaklık ve soğukluk arasında bir geçiş alanıydı. Ziyaretçiler burada vücutlarını sıcaklığa alıştırır, terlemeye başlar ve genellikle kese yapılırdı.

Hamamlarda tellaklar (erkekler için) ve natırlar (kadınlar için) görev yapardı. Tellaklar ve natırlar, kese yapmak, sabunla masaj yapmak gibi hizmetleri sunarlardı. Özellikle kese işlemi, hamam ziyaretinin olmazsa olmazlarındandı. Kese, deriyi ölü hücrelerden arındırarak derin bir temizlik sağlardı. Hamamlarda çalışanlar genellikle aile mesleği olarak bu işi devam ettirirlerdi. Özellikle İstanbul’un tarihi hamamlarında, yıllardır aynı ailelerin çalıştığı bilinirdi. İstanbul’daki “Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Çemberlitaş Hamamı, Galatasaray Hamamı” gibi yapılar, Osmanlı mimarisinin hamam alanındaki en güzel örneklerindendir.

Çocukluğumda konu komşu bir grup kadın, haftada en az bir gün, bir araya gelerek hamamda buluşur ve uzun saatler geçirirdi. Bu “hamam sefası” denilen zaman, kadınlar için hem yıkanıp paklanma hem çocukların yıkanması hem de sosyalleşme fırsatı sunardı. Bazı hamam ziyaretleri ise adı üstünde tam bir hamam sefasına dönüşen eğlencelere sahne olurdu. Gelin hamamı, lohusa hamamı, nişan hamamı gibi özel günlerde kadınlar, hamamda kutlama ve eğlence de düzenlerlerdi.

Bu özel günlerde kadınlar, yanlarında evde hazırladıkları börekler, tatlılar, meyveler, çerezler ve baklavalar getirirler, böylece hamamın soğukluk bölgesinde dinlenirken, birlikte keyifli bir ziyafet çekilirdi. Bazen gün boyu süren hamam sefaları, özellikle “gelin hamamı” gibi ritüellerde daha da önemli bir hale gelirdi. Gelin hamamı, bir nevi düğün öncesi kutlama niteliği taşırdı (bugünün bir tür bekarlığa veda partisi).  

Hamam eğlencelerinin vazgeçilmez bir diğer unsuru ise tef çalma ve şarkı söyleme geleneğiydi. Kadınlar, hamamda bir araya geldiklerinde yanlarında tef getirir, şarkılar söyleyerek hamam ziyaretini tam anlamıyla bir kutlamaya dönüştürürlerdi. Özellikle gelin hamamı gibi özel günlerde, tef çalınarak tempo tutulur, çeşitli halk şarkıları, türküler ve maniler söylenirdi. Şarkı ve tef eşliğinde yapılan eğlenceler sırasında, bazen hamamın göbek taşı denilen en geniş yerinde göbek dansı türünden oyunlar da oynanırdı.

Hamamların mekânsal bir diğer önemli işlevi ise eskiden bir ailenin oğulları için uygun bir gelin adayı bulma yeri olmasıydı. Evlenecek kızın fiziksel görünümü, sağlık durumu, davranışları ve kişiliği, kız isteme sürecinde önemli rol oynardı. Ancak Osmanlı ve kapalı çevrelerdeki toplumların muhafazakâr yapısı nedeniyle, gelin adayını birebir görmek, onunla doğrudan temas kurmak her zaman mümkün değildi. Bu nedenle, özellikle kızın fiziksel sağlığını ve güzelliğini daha rahat gözlemleyebilmek için kadınlar, gelin adayını hamama götürme yoluna başvururlardı.

Hamama gitmek, bir nevi inceleme ve gözlem fırsatı sunardı. Hamamda gelin adayının ten rengi, saç yapısı, dişlerinin durumu, elleri, ayakları, cildi gibi pek çok fiziksel özellik yakından gözlemlenebilirdi. Ayrıca hamamda geçirilen süre boyunca, gelin adayının davranışları, terbiyesi, konuşma şekli ve çevresiyle olan ilişkisi de değerlendirilirdi. Gelin adayını incelemek için hamama gitmek, bu dönemde hem fiziksel hem de karakter analizinin yapıldığı bir uygulama olarak öne çıkıyordu.

Hamamda, gelin adayının beğenilip beğenilmediğine dair karar, genellikle aile büyükleri ve yakın akrabalar tarafından verilirdi. Gelin adayı ve oğlan tarafı genellikle aynı hamamda buluşur ve birbirlerinden çok uzakta kalmazlardı. Oğlan tarafının kadınları, adayın cildine, duruşuna ve genel bakımına dikkat ederdi. Ayrıca, gelin adayının temizlik alışkanlıkları ve beden sağlığına verdiği önem, bu gözlem sırasında belirleyici olurdu.

Hamam ortamı, gelin adayının gerçek anlamda tüm özelliklerinin ortaya çıktığı bir yer olarak kabul edilirdi. Adayın doğal haliyle, makyajsız ve süssüz bir şekilde gözlemlenmesi, onun gerçek güzelliği hakkında daha net bir fikir edinilmesini sağlardı. Ayrıca hamam, adayın ne kadar alçakgönüllü, nazik veya zarif olduğunu gösteren bir platform olarak kabul edilirdi.

İstanbul’daki hamamlar ise sinema tarihine de konu olmuşlar, bazı hamamlar mistik atmosferleri ve kültürel zenginlikleriyle hem Türk hem de yabancı filmlere önemli sahneler kazandırmıştır. İstanbul’da geçen hamam sahneleriyle dikkat çeken bazı Türk ve yabancı filmler şunlardır:

Türk Filmleri: Hamam (1997) Ferzan Özpetek: Ferzan Özpetek’in yönetmenliğini yaptığı bu film, İtalyan-Türk ortak yapımıdır. Filmin büyük bir kısmı İstanbul'da geçer ve bir hamam mirası üzerinden hem bireysel hem de kültürel dönüşüm hikayesi anlatılır. İstanbul’daki tarihi hamamlardan biri, hikâyenin merkezindedir.

Eşkiya (1996) Yavuz Turgul: Türk sinemasının en önemli filmlerinden biri olan Eşkiya, bir sahnesinde İstanbul’daki bir hamamda geçer. Şener Şen’in canlandırdığı Baran karakteri, bu sahnede eski geleneklere bağlılığı ve şehirdeki değişimi izleyiciye hissettirir.

Gelin (1973) Ömer Lütfi Akad: İstanbul’da geçen bu filmde hamam sahneleri, dönemin toplumsal yapısını ve değişen şehir hayatını anlatan önemli simgelerden biridir. Özellikle köyden kente göç eden bir ailenin hikayesini anlatırken hamam, geleneksel İstanbul yaşamını temsil eder.

Yabancı Filmler: Skyfall (2012) Sam Mendes: James Bond serisinin bir parçası olan Skyfall, İstanbul'da geçen pek çok sahneye sahip. Bir hamam sahnesi de bu şehirde çekilmiştir. Bond'un aksiyon dolu sahneleriyle dolu bu filmde, İstanbul'un geleneksel mekanları arasında hamamlar da kullanılmıştır.

The International (2009) Tom Tykwer: Clive Owen ve Naomi Watts’ın başrollerinde olduğu The International filminde, İstanbul’da geçen pek çok sahne bulunur. İstanbul'un tarihi dokusu, filmin kilit sahnelerinde kullanılırken hamamlar da birer arka plan mekânı olarak yer alır.

Taken 2 (2012) Olivier Megaton: Liam Neeson’ın başrolde olduğu bu aksiyon filminde, İstanbul’da geçen bir dizi sahne vardır. Filmin bazı bölümlerinde, tarihi ve kültürel dokusu ile dikkat çeken hamamlar ve sokaklar yer alır.

Türk kültüründe, günlük yaşamın bir parçası olmasından dolayı hamama ilişkin bazı deyişler de dilimizde yer kazanmıştır. Bunlardan en yaygın olanları şunlardır:

"Hamam tası ile kısmet olmaz.": Bu deyiş, kişinin kendi çabası olmadan, sadece etraftaki olanaklara güvenerek başarı ya da kısmet beklememesi gerektiğini anlatır.

"Hamamcının tası kalaylı olur.": Bir meslek erbabının, işini iyi yaparak kendi alet ve araç gereçlerine de dikkat ettiğini anlatan bu deyiş, aynı zamanda işinde başarılı olan kişilerin düzgün ve titiz çalıştığını ima eder.

"Hamama giren terlermiş.": Bazen bir işi yapması istenen kişinin, işin zorluklarından bahsetmesine gönderme yapar. Zorlu bir iş için hazırlık yaparken, yorulmanın kaçınılmaz olduğunu ifade eder.

"Hamamın namı tasıyla olur.": Bu deyiş, bir kişi ya da yerin, sahip olduğu araçlar ve özelliklerle tanındığını ifade eder. Hamamın temizliği, hizmeti ve araç gereçleri ne kadar iyiyse, o kadar nam kazanır.

Dünün Türkiye’sinde önemli bir işleve sahip hamamların şarkı ve türkülere yansımaması elbette düşünülemezdi. İşte çok bilinenlerden iki tanesi:

“Hamamcı Teyze”; hamamın toplumsal hayatın içindeki yerini mizahi bir dille ele alır. Hamamcı teyze figürü, hamam kültürünün bir sembolü olarak anlatılır.

“Hadi Gidelim Çamlıca’ya” (Kadifeden Kesesi); bu anonim halk türküsünde “Hamamcı başı geliyor” diye bir mısra geçer. Geleneksel bir türkü olan "Kadifeden Kesesi", düğün, nişan gibi eğlencelerde sıklıkla çalınır ve hamamcı figürü burada önemli bir imge olarak yer alır.

Dünün Türkiye’sinde hamamlar, insanların temizlenme ihtiyacını karşılayan başlıca mekanlardı. Ancak günümüzde evlerdeki banyoların yaygınlaşmasıyla, hamamlar bu işlevini büyük ölçüde yitirmiştir. Şimdi hamamlar daha çok rahatlama, dinlenme ve spa amacıyla kullanılmaktadır.

Dünün Türkiye’sinde hamamlar, kadınlar ve erkekler için önemli bir sosyalleşme alanıydı. Özel günlerde hamamlar, toplulukların bir araya gelerek eğlendiği, ritüel yaptığı yerlerdi. Günümüzde ise hamamlar bu sosyal işlevini büyük ölçüde yitirmiştir. Artık hamamlara gitmek daha çok bireysel bir deneyim olarak yaşanmakta ve sosyalleşme alanı olmaktan uzaklaşmıştır.

Dünün Türkiye’sinde hamamlar, toplumun her kesimi için ulaşılabilir bir temizlik alanıydı. Bugün ise hamamlar çoğunlukla turistik bir etkinlik veya lüks bir deneyim olarak sunulmaktadır. Turistler ve varlıklı kişiler için özellikle lüks hamamlar popüler hale gelirken, fakir kesimler ve geniş halk kitleleri için ise hamamlar artık bir zorunluluk veya ihtiyaç olmaktan çıkmış, daha çok nostaljik bir seçenek haline gelmiştir.

Özetle; dünün Türkiye’sinde hamamlar, sadece temizlenmekten öte, birden çok fonksiyonu olan toplumsal mekanları ifade ediyordu. Hamamın kapısından içeri adım attığınız andan itibaren, hamamın sıcaklığından yayılan buharda, geçmişin hazlarını teneffüs etmek ve her bir kurna başında, bir zamanlar buralarda yıkanmış kadınların, yankılanan kahkahalarını, tef çalışlarını ve şarkılarını duymak mümkündü.

Bugünün hamamlarını ise sadece iki kelime ile özetlemek mümkün: Spa ve turistik…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Atatürk bizden biridir!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (6) “Hamam mı? yoksa Spa mı?”
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Rüşvet ile jest arasında!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva