79 yaşındaki yaşlı bir insanın inşaatta çalışmak zorunda kalması ve iş kazasına kurban gitmesi, İkbal ile Ayşenur'un vahşice öldürülmesi, okullara aç giden çocuklar, temizlenmeyen okullar, sokaklarda güvensizlik, sefalet, ucuz ekmek-yemek kuyrukları…
Halkın gerçek gündemidir ve politiktir.
Türkiye'de siyaset ile hayat arasında gergin bir ilişki bulunuyor. Bu gerilim adı da hakikattir.
Düşük ücret, yüksek borç, yoksulların sosyal yardımlarla kontrolü, gericilik, yapay gündemler kurma. Tüm dünyada iktidar yapısı böyle işliyor.
Ve bu yapay gündemlerin ve tartışmaların arasında, çözümsüzlüğün zirvesinde kendi gerçekliğimiz artık canımızı yakıyor.
Politik alan ile toplumsal yaşam arasındaki makas artık kapanmayacak şekilde açılıyor. Bulunan çözümler palyatif, göstermelik… Kitleler kendisini koruduğunu ve kolladığını düşündüğü mekanizmaya artık soru işareti ile yaklaşıyor.
Önünde siyasi alanda çokça seçenek var ama ikna değil.
İktidar kitleleri heyecanlandıracak yeni bir söylem geliştiremiyor. Muhalefetin ilaç olarak sunduğu 'erken seçim' söylemi ise toplumsallaşamıyor.
Yağma ve talan düzenine din sosu katan çakma muhafazakarlara, elinde olmayan iktidarın koltuk kavgasına şimdiden düşmüş çakma sosyal demokratlara, ırmağının akışına ölürken ırmakları kurutan şirketlere sözü olmayan çakma milliyetçilere, muhalefetin elindeki belediyelerde kadro kapmak için seçime girmeye dahi tenezzül etmeyen çakma sosyalistlere ikna değil.
'Çakma'lar sadece kişisel siyasi hırsları ve koltukları derdinde…
Toplum ise derinlikli, sarsıcı ve sahici bir arayış içerisinde…
79 yaşında inşaatta çalışırken ölümle sonlanan bir yaşamdan dersler çıkararak, yeni İkballeri ve Ayşenurları kurban ettirmeyerek, çocukları okullarda aç bırakmayarak, sokaklarda güveni sağlayarak, sefaleti bitirerek, halkı ucuz ekmek kuyruklarına muhtaç etmeyerek kurulacak bir hakikati ete kemiğe büründürecek 'nüve' henüz oluşmuş değil.
Bir kesim ise 'zor aygıtı'nın devreye girmesini istiyor. İdam diyenler, hadım edilsin diyenler, merminin tanesi 2 lira diyenler…
Ancak belki de en zoru hakikatin bir zor aygıtına dönüşmesidir. İşte bu dönüşümü başarırsak çağdaş uygarlık seviyesinde bir yerlerde belki kendimize yer buluruz.