'Ne yaparsak yapalım, ne yazarsak yazalım, ne söylersek söyleyelim, arkadaş bu ülkede yüzde 50'ye sinek 2'li muamelesi çekiliyor' hissiyatı nefes almamızı zorlaştırıyorken,
Siyasetin aylardır kulaklarımızdan buhar çıkartan şehvetli/dehşetli dili nispeten sakinleşmişken… biz yerel gündemimize dönelim ufak ufak' diye yazmış, hatta sokağımdan işe başlamıştım ya. Görünce gözlerimi yerinden oynatan, 'yok artık daha neler' dedirten 'haşırt' efektli yüksek su faturalarıyla devam ediyorum ki, eline alanı elektrik gibi çarpan meblağlardan muzdarip İzmirlinin de yüreğine su serpilsin. Dahası, zam zamanı yerel yöneticilerimiz kararlarını 'kazığa' değil 'insafa' bağlasın…
Ama öncelikli olarak faturaların aylık okunup hiç değilse ayda bir ödenmesinin yolunu açsın ki, 50 günlük fatura şoku yaşatılmasın. Elektrik faturaları zaten yeteri kadar can yakıyorken, üstüne bir de su faturaları tüy dikmesin!
Baştan uyarmış olayım; sizi uzun bir cevap bekliyor.
Zira evlerimizi 'küçük hamam' işletmeleri olarak tahayyül edip kapıma 188.15 Tl'lik faturayı sıkıştıran İZSU'ya fena halde kızıp 'veciz kelimelerle' saydırsam da, ne bu konuda basında yer alan haberlerden/eleştirilerden; ne de İZSU'nun basmakalıp rakamlara gömülmüş açıklamalarından tatmin oldum.
Açıklamalar kesmediği için de 'Benim/bizim derdimiz bu; giderek artan su faturaları. Sizin derdiniz ne, bu kadar yüksel bedeli kaç kişi ödüyor, niye ödüyor, bu hep böyle sürüp gidecek mi?' ve buna benzer suyla ilgili soru sormak üzere, elimde (159.85'i su ve atıksu bedeli, kalanı bi dolu vergi) toplam 188.15 TL'lik faturam, kayıt cihazımla İZSU Genel Müdürlüğü'nün kapısını çaldım.
İlk kez yüz yüze görüştüğüm İZSU Genel Müdürü Dr. Ahmet Hamdi Alpaslan'ın sabrını, sorularla test ettim!
Beyefendiliğine helal getirmeden, yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan, sabır ve sükunetle cevapladı sağolsun.
- Bir süredir su faturalarıyla hem cebimizi, hem sabrımızı zorluyorsunuz. Hele son Ağustos faturalarınız 'evlere şenlik' diyemeyeceğim kadar yüksek. Üç kişi bir araya gelsek, birbirimize 'sana ne kadar' geldi muhabbeti başlıyor. Temmuz zammı yansıdığı için mi bu yükselme?
AHMET HAMDİ ALPASLAN: Evet temmuzdaki zam ağustosa yansıdı. Fakat biz ocakta herhangi bir zam yapmadık. Her sene 1 Ocak'ta ve 1 Temmuz'da zam yapılıyordu aslında, fakat Başkanımız 'Ocakta zam yapmayalım, temmuzda yapalım' dediği için temmuzda yüzde 10 gibi bir zam yapıldı.
- Ocak ayında yapılmayan zammı da mı kapsıyordu o yüzde 10? Bu yüzden mi gözlerimizi faltaşı gibi açtırdınız?
ALPASLAN: Hayır hayır, kapsamıyordu.
- O zammı neye göre yapıyorsunuz?
ALPASLAN: Bizim arkadaşlar maliyete, elektrik fiyatlarındaki artışlara ve malzeme fiyatına göre bir hesap yapıyorlar. En büyük giderimiz elektrik. İzmir'de yerleşim düz alanda değil, çok engebeli. O yüzden pompa gideri çok. Bu pompa giderlerine bakılınca da elektrik ve akaryakıt bizi çok etkiliyor.
Mesela Temmuz ayında sanayi ve turizm işletmeleri için zam yapılmadı. Fiyatlar yüksek, müşterilere hizmet edemiyoruz, bizim de girdilerimiz yüksek diyorlardı. Onun üzerine sanayi ve turizme zam yapılmadı.
- Kaç aboneniz var şu an?
ALPASLAN: Bir buçuk milyona yakın abonemiz var şu an bütün şehir yasasından sonra.
- Ulaşımda olduğu gibi suyu sübvanse etmiyor Büyükşehir, karınız var mı?
ALPASLAN: Belli bir miktar karımız var.
- Ne yapıyorsunuz o karı?
ALPASLAN: Yatımlarda kullanıyoruz. Çünkü bizim dışarıdan bir gelirimiz yok. Tamamen yıllardır bütün projeleri kendimiz yapıyoruz. İhaleye çıkıyoruz, işletmesini de biz yapıyoruz. Yani a'dan z'ye her şeyi biz yapıyoruz ve bunların parasını, bu su paralarıyla ödüyoruz. Onun dışında mesela iş makinelerini alıyoruz çünkü iş makinesine çok ihtiyaç var. Çünkü şehir büyüdükçe mesela Ödemiş'te, Kiraz'da Tire'de dereler var, makinesiz çalışamıyorsunuz orda. Bize özel idareyi devrettiler fakat hiçbir makinesini iş yerini binasını hiçbir şeyi vermediler, hiçbir imkan da yok. Dolayısıyla biz şimdi çok büyük makine alımlarına girdik. Çok büyük paraları oraya harcıyoruz.
- Yüksek faturalara gelirsek… İZSU açıklamasına göre; konut abonelerine 0-20 m3 arasında kullanıma 3.43 TL, 21 m3 sonrası tüketimlere ise 8.03 TL'lik tarife uygulanıyor. Yani kullanım 20 m3'ü geçince tarife neredeyse üçe katlıyor. Önce şunu sorayım, normalde dört kişilik bir aile kaç m3 su kullanır?
ALPASLAN: Normalde 4 kişilik bir aile 14m3 falan kullanır.
- Bunun hesabı neye göre yapılıyor?
ALPASLAN: İşte kişi başına tüketilebilecek su miktarına göre ilgili değerler var onları aldığınızda…
- Bunu kim hesaplıyor?
ALPASLAN: Proje birimlerimiz hesaplıyor. Yani 20 m3 çok yüksek bir rakamdır.
- Peki ne yapılıyor da yani hamam işletiliyor gibi geliyor faturalar?
ALPASLAN: Mesela siz kaç m3 su kullanmışsınız bir ayda?
- Faturaya göre, 39m3 su kullanmışım.
ALPASLAN: 39 m3 olduğu için (vergiler hariç) 159 lira tutmuş. Sizin bahçeniz var mı?
- Yok.
ALPASLAN: 4 kişi için 39 m3 olmamalı diye düşünüyorum. (faturayı inceliyor) Fatura, iki aya yakın bir süre. 20'den hesaplasak 40. Sizinki 39... İki aya bakınca normal aslında...
- Tüketim normal ama fiyat anormal! 0 - 20 m3 arası kullanan kaç aboneniz var?
ALPASLAN: Yüzde 70'i 0-20m3 arası kullanıyor.
- Şimdi, İZSU olarak yaptığınız açıklamada diyorsunuz ki; 'konut' abonelerine 30 günlük kullanımda 0 – 20 metreküp arası tüketime 3.43 TL., 21 metreküp sonrası tüketimlere ise 8.03 TL'lik tarife uygulanmaktadır. Eğer bir abonenin sayacı 45 gün okunmuş ise 0 – 20 metreküp barajı 30 metreküpe çıkmaktadır. Abonenin su tüketiminin 30 metreküpü aşan kısmını ikinci tarifeden (8.03 TL) ücretlendirilmektedir. Abonenin sayacı 60 gün içinde okunmuş ise 0 – 20 metreküplük baraj 40 metreküpe çıkmakta ve 40 metreküpü aşan kısmı ikinci tarifeden ücretlendirilmektedir. İdare kaynaklı gecikmelerde son ödeme tarihi geçmeden önce müracaat edilmesi halinde (geciktiği ay kadar taksit sayısı) faizsiz taksit yapılmaktadır. Vatandaşların idareden kaynaklı gecikmeden dolayı herhangi bir mağduriyeti kesinlikle söz konusu olmayıp örneğin bir ay içerisinde 25 metreküplük tüketimi varsa 45 gün içinde okunduğunda birinci tarifeden faturalandırılmakta ve vatandaş için avantaj sağlamaktadır.' Yani tüketiciler korunmaktadır, biz geç okuyunca siz zarar etmiyorsunuz diyorsunuz.
ALPASLAN: Evet. Yani ne kadar zaman içinde okunma yapıldı ise… Mesela bunu 0-20 m3 arası 1 aylık diyoruz ya, onu sizin günlüğe çevirirseniz 0.66 m3 denk gelir. Kaç gün ise 6 ile çarparlar bizim arkadaşlar. Yani günlüğe çevirdikten sonra onu okuma gününe göre çarpıyorlar. Yani sizin 30 gün ise 0.66 ile 30'u çarpıyorlar o ilk 20m3'deki değerden alınıyor.
- Ama bu konuda çok şikayet geliyor… Tek şikayetçi ben değilim!
ALPASLAN: İnsanlar burada bir yanılgıya düşüyorlar, 'benim sayacımı 2 ayda bir okuyorlar ondan bana çok değer çıkıyor, m3 yükseliyor, onun üzerinden 20'yi aştı' diye düşünüyorlar ama orda günlük neyse ona göre çarpılıp elde ediliyor o rakam…
- Peki, niye bu sayaç okumaları daha uzun sürüyor?
ALPASLAN: Büyümelerden dolayı.
- Büyüme derken?
ALPASLAN: Biz daha önce metropol alana bakıyorduk. 5216 sayılı yasa çıktı. Bu yasada '50 km yarıçaplı bir daire içerisindeki yerleri de okuyun' dediler. Oralarda eleman yok. Yeni eleman bulmak, onlara görev verme sebebiyle aksama oldu. Başkanımız da 'Benden eleman istemeyin, kendi içinizde dönüşüm yapın' diyor. Fakat şimdi bizim içimizde de 18 daire başkanlığı var, her dairenin işi ayrı. Şimdi bu daire içine öbür daireler eleman veremiyor çünkü 'Ben de büyüdüm, benim de etki alanım genişledi, ben de elemanımı 50 kilometrelik alanda çalıştırıyorum, ben veremem' diyor. Şimdi de bütün şehir yasası çıktı. Bu sefer bazı yerde 200 km oldu. Böyle olunca oralarda elemanımız yok yani… Mesela Mordoğan'da, Karaburun'da bir tane bile okuma elemanımız yok. Ben arkadaşlardan rica ettim, 'Şu yazlıkçılar gitmeden gönderin, hiç değilse yılda bir kere okumuş olalım' dedim.
- Okunmazsa?
ALPASLAN: Okunmayınca parasını alamıyoruz.
- Süre uzayınca fatura da yükseliyor…
ALPASLAN: Evet, ama yine 20 m3'ler onların sınırı oluyor. Mesela 6'dan fazla aylıksa 120 m3'ü düşük fiyattan alıyor.
- Geç okunması vatandaş açısından hiç iyi değil. Aylık olarak gelse, hem rakam düşecek, hem de insanlar bütçesini aylık yapıyor, ona göre tedbir alacak. Ama 50-60 güne çıkınca okumalar tedbirsiz yakalanıyorsunuz, üstelik meblağ bir anda yükseliyor. Siz istediğiniz kadar 'ama bu fatura iki aylık ya da iki aya yakın deyin, herkes o an cebinden çıkan paraya bakar! Ayrıca, geç okunması, sizin açınızdan da rantabl değil, okunsun, tahsil edilsin ki bütçeye para vaktinde girsin. Niye eleman istenmiyor?
ALPASLAN: Başkanımız 'kurum büyütmek istemiyorum personel giderini artırmak istemiyorum.' Diyor.
- Personel sayınız kaç?
ALPASLAN: İZSU'nun personel sayısı 5 bin 500'ü buldu. Bu büyük bir rakam tabi, 5 sene önce 2 bin 700 falandı. Ama az önce dediğim gibi kent de büyüyor, sorumluluk alanlarımız da artıyor. Buna rağmen, biz rantabl bir kurumuz; bazı kurumlarda gelirin yarısı personele gidiyor.
- Peki personeli artırmadan sayaç okuma işi yapılamaz mı teknolojik yardımla?
ALPASLAN: Yeni sistemler var mesela uzaktan okumalı sayaçlar var. Onlar da çıktı son zamanlarda bunları uygulayalım bazı yerlerde diyoruz. Bir de kartlı sayaçlar var. Yani siz sayacınızı getiriyorsunuz, kent kart gibi kart alıyorsunuz ve onla yüklüyorsunuz. Diyelim 100 liralık yüklediniz. Bitmeye yakın gelip yine dolduruyorsunuz. Biterse su kesiliyor otomatik.
Kendi kontrolünüzü kendiniz sağlıyorsunuz yani. Mesela Ankara böyle çalışıyor. Ve devamlı vatandaşın parası belediyede. Mesela 500 liralık yüklüyorsunuz 50-60 liralık kullanıyorsunuz. 500 liralık kullanılana kadar o para belediyede kalıyor.
- Ya bu uzaktan okuma yöntemi? Oturduğunuz yerden kullanımı görüyorsunuz ve ona göre fatura çıkarıyorsunuz. Bu sisteme nasıl geçilebilir?
ALPASLAN: Bu sistemler biraz daha teknolojisi yüksek sistemler.
- Bu yatırımı İZSU mu yapacak, vatandaş mı?
ALPASLAN: Saatleri vatandaş kendisi alacak. Saat parası yüksek, En aşağı 200-250 lira. Ondan sonra saatin devamlı kontrol edilmesi lazım. Onların kontrolünde de sorunlar çıkıyor. Bazen mesela takılıyor, hiç para çıkmıyor vatandaş bedava kullanıyor. Onu personel sık sık kontrol edecek. Yani yine orada da insan gerekiyor. Bir de para ödeyecek herkes. 4 milyon insan saat parası ödeyecek, bu az bir para değil. Kartlı sistemde de başkanımızın itirazı şu. Diyor ki vatandaşın parasını kullanmayayım, parayı önceden alıp vatandaşı zor durumda bırakmayayım. Neyse kullandığı onun faturasını kesin, onu ödesin.
- En azından belli bir bölgede denenebilir, bir seçenek yaratılabilir.
ALPASLAN: Evet, yeni yapılan sitelerde uygulanabilir. Tire'yi aldığımızda mesela Tire'nin bir bölümü kartlı, orayı öyle yürütüyoruz şimdi.
- Memnun mu oradaki vatandaş?
ALPASLAN: Kısmen memnun, kısmen değil. 'İzmir gibi olalım' diyen de var.
- Sizin düşünceniz nedir bu konuda?
ALPASLAN: Sayacın parasını vatandaş verecek ki, o da 250 TL'nin altında değil. Herkes müracaat edecek, saatini kartını alacak. İşte kent kart gibi bir sistem. Ve sistemi ona çevirecek. Bu konuda hala aramızda görüşmeler sürüyor. Bence kartlı sistem daha yakın bizim toplum yapımıza. Herkes gördükçe ona göre tüketecek. Tüketimi bir nevi daha idareli kullanmaya teşvik edecek. Bakacak ki kart bitiyor, biraz daha tasarruflu kullanayım diyecek vatandaş ve su tasarrufu sağlanacak. Bakın İzmir'in su miktarı Türkiye'nin %1i. Ama nüfus Türkiye'nin %5i, 6 sı. Tarım alanları ve sanayi de %7 civarında. Yani %1e karşılık %7ye hizmet veriyorsunuz. Bizde nüfus yüksek, su tüketimi yüksek, tarım alanı yüksek, ama su miktarı çok az ama burada suyu çok tasarruflu kullanmak gerekiyor özellikle içme suyunu. Buna azami önem vermek lazım. Bu 20m3 bu amaçla koyulmuş bir değer. Yani burada siz ne kullanırsanız kullanın işte 3 lira 5 lira derseniz, o zaman tüketim daha fazla artacak. Mesela günde yaklaşık 600bin m3 su veriyoruz şehre. Neredeyse 1 m yaklaşıyoruz su vermede ve barajda bugün Balçova barajı 10 m3lük bir su tutuyor, Çeşme Alaçatı barajı da öyle, şimdi orda 2m falan su kaldı hatta daha altında. Barajın dibi göründü Yağış da yok. O %1lik su potansiyeli yarıma düştü. Çeşme'de mesela o kadar zor durumdayız ki bıçak sırtında gidiyoruz. O barajı idareli kullanıyoruz kuyuları da öyle. Bir yandan deniz kenarında olduğu için deniz suyu içeriye giriyor kuyuları tuzlandırıyor. Sonra vatandaş kaçak kuyu açıyor. Öyle olunca yeraltındaki dengeler alt üst oluyor. Yeraltını sınırsız bir depo olarak görüyor vatandaşımız, halbuki orada yeraltındaki her bölgenin su bilançosu var yani beslenme miktarı neyse çekim miktarı o olmalı o kuyularda.
- Peki İzmir'in suyu biterse ne olur? Buna yönelik araştırmalar yapıyor musunuz?
ALPASLAN: Tabi yapıyoruz. İzmir'de şöyle bir durum var. İZSU'nun yaptığı bazı baraj çalışmaları var bunlar daha önce Devlet Su İşleri'yle mutabık kalınmış, barajların 4'ünü siz yapabilirsiniz denilmiş. Bunlardan biri Çamlı barajı. O bölgede 20 milyon m3 su var. Çeşme'de bir sezon için 7-8milyon m3 suya ihtiyaç oluyor. 20 milyonluk bu barajı yapsak oradan hem Çeşme'ye hem Seferihisar'a su sağlanacak. Fakat Çamlı Barajı yapılmasın diye her türlü engel uygulanıyor. Yaklaşık 7 -8 yıldır uğraşıyoruz. Fizibilite çalışması yapıldı, fizibilitesi uygun değil dediler yeniden yapıldı. Halbuki projeyi bitirdikten sonra hemen başlayacaktık. Yukarı tarafta bir maden var Efem Çukurunda. O maden olduğu sürece baraj çalışamaz. Madeni durdurmamak için barajı bekletiyorlar.
- Hükümetin ağırdan almalarını, engellemelerini hepimiz biliyoruz ama projelerinizi yaparken böyle bir engelle karşılaştığınızda başka ne olabilir? Susuz kaldığımızda kimse 'baraj yaptırılmadı' açıklamasından memnun kalmayacaktır, öyle değil mi?
ALPASLAN: Bunun dışında Narlıdere'de bir Ali Onbaşı Deresi var. Onun üstünde de bir baraj projesi var. Oradaki çalışmalarımız da devam ediyor. Değirmendere diye bir deremiz var, Menemen girişinde. Onun üzerinde Değirmendere barajı projemiz var. Bir de meşhur Bostanlı deresi üzerinde Bostanlı barajı projemiz var, bu dördünü biz yapıyoruz.
- Peki denizden yararlanılamaz mı, dünyada bunu yapan ülkeler/kentler var? Şimdi değil belki ama çaresizlik durumunda, biz de faydalanamayız mı o teknolojiden?
ALPASLAN: Bilinsiniz, Urla-Çeşme'ye giderken Seferihisar yol ayrımında bir tepenin üstünde yeşil binalardan oluşmuş bir site var. O tepenin altında bizim kuyularımız vardı, Güzelbahçe kuyuları. Kuyular tuzlanınca kapattık. Şimdi orda tuzluluk oranı denize göre düşük kaldı. Orada tuzlu su arıtma sistemi kurma çalışmalarımız devam ediyor. Öncelikle oradaki kuyuları arıtalım, oradan şebekeye verelim. Daha sonra aciliyet arttığında denize de yakın zaten. Denizden de su alıp orada bir tuzlu su arıtma sistemi kuralım diye düşünüyoruz. Ama bunu kurduğumuz an bunu sürekli çalıştırmak lazım. Filtrasyon, ozmoz sistemleri, nanoteknoloji. Bunlar durunca bozuluyor. Biz hemen başlamak yerine orada alanı kamulaştırdık, genişlettik. Orası elimizde duran bir yer. Oraya her an bu projeleri tatbik edebiliriz. Maliyeti yüksek olduğu için ve sürekli işletilmesi gerektiği ve elimizde suyumuz olduğu için şimdilik o projeye girmiyoruz ama böyle bir sistemimiz var elimizde.
İkinci sistemimiz ise Çiğli Arıtmadan çıkan suyu denize vermek yerine arıtıp tarım alanlarında kullanmak istiyoruz. Sasalı Doğal Yaşam Parkına verelim istiyoruz. Bu olursa, Menemen ovasındaki suyu buradan verelim, onun yerine Demirköprü Barajı'ndaki suyu İzmir'e alalım diyoruz. Oradaki su içme suyu olmaya daha yakın. Bunun dışında Yördes barajı var. Bu barajdan İzmir'e su getirme projesi var. DSİ ile ortak bir proje bu. DSİ Yördes barajını yaptı oradan 100km isale hattı dediğimiz hat Turgutlu ovasından geliyor Kavaklıdere'de tesisi var. O hattan su gelirse tesiste arıtıp Buca'ya vermek istiyoruz ama Buca'ya ulaşan hattı da DSİ yapıyor. Şimdi biz arıtmayı hızlı bir şekilde bitiriyoruz. Arıtma mart gibi hizmete açılacak. Arıtmayı çalıştırmak için DSİ'en su istiyoruz. Daha getiremediler. Ödenekleri yok, Buca hattını bitiremediler. Buraya gelen hattı bizim içimizde arıtmaya çıkıyor. Çıkış bölgesini de tam yapmadılar onu yapacaklar ki biz de arıtmayı ona bağlayacağız. Biz bunu bildiğimiz için gittik Sayın bakana anlattık durumu.
- 'Su tasarrufu'ndan söz ederken Büyükşehir'in sudan nasıl tasarruf ettiğini de öğrenelim. Hala bazı parkları, çim alanları hortumla suluyorsunuz… Niye damlama sulamaya geçemiyorsunuz?
ALPASLAN: Damlama sulamaya geçmek istiyoruz, bu süreci hızlandırmak istiyoruz, gündemde ama siz de bilirsiniz ki yatırımların sıralamaları yapılıyor, hepsi aynı anda olamıyor maalesef. Ama İZSU olarak tasarrufa büyük önem veriliyor. Biz tasarruf olarak büyük şebeke kayıplarının olduğu yerlerde şebekeleri değiştiriyoruz. Mesela Menemen'de çok büyük kayıp vardı. O şebekeyi 2 buçuk senede A'dan Z'ye değiştirdik, kayıplar yarıya düştü. Ondan başka şehir içerisinde eş basınç zonları diye yerler var. Burada 400 küsur tane eş basınç zonu var mesela, bir bölgeye giren su miktarını ölçüyoruz girdiği anda. Sonra o bölgede kullanılan suyu da belirliyoruz aradaki farka bakıyoruz bu fark birbirine yakınsa bu bölgede kaçak yok demektir. Değilse bölgeyi mercek altına alıyoruz ve ekiplerimiz çalışmalar yapıp kaçakları ortaya çıkarıyor. Bu şekilde bölgeler oluşturarak şehri kontrol altına alıyoruz. Ayrıca yeni vana sistemleri deniyoruz. Mesela gece basıncı gündüz basıncı yüksek ama gece de aynı yükseklikte kalırsa kaçak oluşturuyor. Gece insanların kullanmadığı saatlerde basıncı kıran basınç kırıcı vanalar uyguluyoruz. O zaman şebeke basıncı düşüyor ve daha az su tüketiliyor. Mesela mikro düzeyde çekilmiş fotoğraflar var. Boruda çok küçük bir delik var mesela normal basınçta çalıştığında fıskiye gibi yapıyor ama gece basınç düştüğünde damlama şeklinde çıkarıyor suyu. Mesela eskiden 96 yılında falan şehre verdiğimiz su miktarı, 800bin m3 falandı günde. Aradan geçen zamanda nüfusta1.5 milyondan fazla artış oldu fakat şehre verdiğimiz su miktarı düştü. Yani buradan önemli ölçüde bir tasarruf sağlamış olduk biz. 8 sene öncesi 800 bin m3 verirken, şimdi 600 bin. Şebeke yenilemelerine devam ediyoruz ama bu zahmetli bir iş. İnsanlar evlerinin önü kazılınca isyan ediyor, kazılarda tarihi eser çıkıyor iş aksıyor. Bu sistemi şimdi Torbalı'da uygulayacağız. Sonra Seferihisar'da, Ödemiş'te uygulayacağız. Bir yandan da basınç kırıcı vana uygulamalarına devam ediyoruz ve su tasarrufunda bu yöntemlerle büyük başarılar elde etmekteyiz. Bir yandan da yeni kaynaklar üretiyoruz. Yördes barajından sonra DSİ ile ortak çalışmalarımızda Çağlayan Barajı var Manisa tarafında, onun da ötesinde Düvertepe barajı var Balıkesir'de. Oradan da suyu buraya getirmek üzere DSİ ile anlaştık fakat artık şehirler de başka şehirlere su vermek istemiyor. Mesela Manisa'dan su alırken tepkiyle karşılaşıyoruz. Yarın öbür gün Balıkesir suyunu verir mi onu da bilmiyoruz.
- İzmir için tehlike çanları ne zaman çalar?
ALPASLAN: Bu sene kurak geçti mesela... Bu kuraklık devam ederse tehlike çanları çalabilir. Bunu düşünerek en büyük su kaynağımız Tahtalı barajının suyunu çok dikkatli kullanıyoruz. Şimdi orda yüzde 50 su var. Bu büyük bir başarı… Çünkü yeraltı kaynaklarını kullandık hep. Bu yüzden barajdaki suyu az çektik ve oradaki suyu tutuyoruz rezerv olsun diye.
Bu arada biz mesela kaçak kuyularla mücadele edemiyoruz. 167 sayılı yeraltı suları kanunu var; bu kanun diyor ki bütün yetki DSİ'nindir. DSİ' ye diyoruz 'gel şehirde binlerce kuyu var kaçak'; o da 'ben bakamam siz bakın' diyor. Ama sözlü olarak olmaz ki bu. Ya yetkiyi bize verin biz bakalım, ya gelin siz bakın. Yetkiyi vermiyorlar. Sularla ilgili bütün yeraltı kaynakları DSİ'nin. İzmir'i kıt kaynaklara rağmen susuz bırakmıyoruz. Neden, yeraltı kaynaklarını kullanmaktan. Dengeli kullanıyoruz yoksa İzmir'de de su kesintisi başlardı.
- İnsan yüksek faturayla karşılaşınca, evde bir kaçak olup olmadığını da düşünüyor. Bunu nasıl anlayabiliriz?
ALPASLAN: Kaçak olup olmadığını şöyle anlıyoruz. Bizim sorumluluğumuz sayaca kadar, sayaçtan sonraki durumlar abonemize aittir. Diyoruz ki senin tesisatında kaçak olabilir ya da musluğunda damlama olabilir, bunları kontrol et. Bunun için ise gece kullanacağın kadar suyu bir kovaya al ve saatini oku. Ve saatin fotoğrafını çek. Gece hiç su kullanmayın sabaha kadar. Sayacı kontrol edin, eğer bir kullanım olmuşsa sabah, kaçağınız var demektir. Biz sizin sayacınızı değiştirsek, yenisini taksak bile içeride bir problem varsa sorun giderilmeyecektir.
- Su faturalarıyla başladık, başka bir su faturası ile bitirelim. İzmir'deki pek çok aile içme suyu olarak damacana kullanıyor. Çok su tüketen 4 kişilik (ve üzeri) bir aile yaklaşık 100 TL'yi de buna harcıyor. İzmir'in sularını çeşmeden gönül rahatlığıyla içebilirsiniz diyebiliyor musunuz? Mesela siz de çeşme suyunu içiyor musunuz?
ALPASLAN: Evet, elbette içiyorum. (Masasının üzerinde duran bardağı işaret ediyor), Bakın mesela bu su çeşme suyu. Çeşme suyu kesinlikle daha garantilidir damacana suyundan… Çünkü çeşmeden akan su devamlı kontrol ediliyor. 80 tane noktadan numune alınıyor her hafta. Numuneler laboratuara gidiyor, denetimi yapılıyor. Herhangi bir sorun var mı bakılıyor, varsa zaten hemen gazetelere çıkıyor. Bu kadar titizlikle yapıldığı için oldukça garantili. Damacana garantili değil, çünkü kontrol edilemiyor. Sağlık Bakanlığı bir kere kalkıştı bu işe biliyorsunuz ama altından kalkamadı. Bu sularda mikrop ürüyor fakat çeşme suyunda böyle bir şey mümkün değil çünkü devamlı akıyor ve sürekli dezenfekte oluyor. En fazla kireç fazla olabilir belki. Çeşme suyunda tüm mineraller var. Damacana suyunda öyle değil. Çayda kullanın, yemeklerde kullanın. Alışacaksınız zaten. İzmir şanslı, sularda mikroorganizma, bakteri falan yok. Ankara'da var mesela.