Türkiye, seksenli yıllarda başlayan o netameli değişim ve dönüşüm projesinin son virajına girdi.
Bu virajı alır mı, orası şimdilik belli değil. Haziran'da göreceğiz…
Şimdilik görünen; ülke o melun değişimin son virajına giriyor ve ortalık toz duman.
Bilindiği gibi, uluslararası sistem Türkiye'den Ortadoğu'da yeni yapılanmaya uyum sağlamasını istiyor. Cumhuriyet rejimi bu isteği yadsıdığından, arzulanan değişim ve dönüşümün önünü açacak süreç, 80 darbesiyle başlatılmıştı.
Fakat otuz beş yıl sonra gelinen noktada, Batı, tam da Türkiye kendisine biçilen rolün gereğini yerine getirirken, 'kendi yoluna gitmek isteyen' Erdoğan ile beklenmedik bir yol ayrımına geldi.
'Yeni dünya düzeninde Türkiye'ye biçilen rolün gereğini yerine getirmesi halinde Erdoğan'a önce teşekkür edecekler, sonra da günah keçisi ilan edecekler.' Erdoğan bunu biliyor, onun için de uluslararası sistemle köprüleri atıp kendi yoluna gitmek istiyor.
'Kendi yolu' dediğimi, Osmanlı bakiyesi olan Sünni toplum üstüne inşa edilen 'kutsal dava' ve 'Türk usulü başkanlık' olarak anlamak mümkündür.
İşte tam bu yol ayrımında, kendi yoluna gitmek için hareketlenen Erdoğangilleri kimse tutamıyor. Danışmanları, köşe yazarları, vekilleri, bilumum yandaşları ve kutu kutu paraları ortalığa döküldü. Arapça alfabenin geri gelmesini istiyorlar, Osmanlıca sözcükler kullanıyorlar ve namevcut bir dilde kendilerini ifade etmenin matah bir şey olduğunu zannediyorlar, Hilafet'in geri gelmesini istiyorlar, Türkiye'nin emperyal güç olduğuna inanıyorlar, tarihselliğin 'aç parantez/kapa parantez' bir süreç olduğunu zannediyorlar; destek buldukları %50'nin cehaletini döne döne kullanıyorlar.
Kısacası, körler ve sağırlar birbirini ağırlıyor.
Şarlatanların baharını yaşıyoruz…
İmparatorluk yeniden doğuyor… İslam dünyası bu muhteşem geri dönüşü alkışlıyor… Hilafet geri geliyor… Mazlum müslüman milletlere yardım elimizi uzatıyoruz… Oralara merhametimiz ve şefkatimizle gidiyoruz… Borç alan değil, borç veren ülke olduk… Emperyal gücümüz dostlara güç, düşmanlara korku veriyor…
Bunları söylemek için 'ne içiyorlar' insan gerçekten merak ediyor…
Bölgenin emperyal gücüyüz ama az gelişmiş ülke ekonomilerinde olduğu gibi ekonomi inşaat sektörünün sırtında gidiyor.
İhracat rakamları yüksek olmakla birlikte, ihracat kalemlerinde ithal yarı mamul ürünlerin, ithal ara mallarının payı çok yüksek. Dış ticaret açık veriyor.
Ülkede ileri demokrasi var ama insan hakları ihlal ediliyor, özgürlükler çiğneniyor, basın susturuluyor.
Güçlü devletiz ama Kürt kimliğini tanımak için PKK ile gizli görüşmeler yapma gereği duyan bir bürokrasi var.
Halkın kendisine verdiği iktidarı bir cemaat ile paylaşan fakat yıllarca bunun farkına varamayan bir hükümet var. Yönetememekle malul bir iktidar…
Başka ülke halklarının savunduğu özgürlüklerin savunuculuğuna soyunurken, özgürlükleri kendi toplumuna çok gören bu iktidar, islamcı ve otoriter bir yönetim biçimini getirmek için her yolu mubah sayıyor. Gerek kamusal gerek özel yaşam en geniş anlamıyla baskı altında.
Sırf kendilerine sürgit iktidar yolunu açmak için ülkenin geleceğine zar atan yeni muktedirler, yetersizliklerinin yarattığı boşluğu şiddete başvurarak doldurmaya çalışıyorlar.
Toplumu itaatkar kılmak için başvurulan şiddet ve baskı, uzun soluklu iktidarı ve islamcı otoriteyi tesis etmeye muhtemelen yetmeyecektir ama ülkede iç savaşın koşullarını hazırlamaya yetecektir.
Türkiye ateşe düşmüşken, kutsal davanın şarlatanları her gün gazete köşelerinden, ekranlardan seslenerek; 'işler yolunda, ülke iyi yolda, Erdoğan dünya lideri, Türkiye emperyal güç vs..' mesajları verseler de, biliyoruz ki başımıza gelecekler var.
Ateşe yürüyoruz; şiddet hayatımızı kuşatmaya başladı, toplum öfkeli ve sabırsız, tolerans fikri çöktü. Ülkeyi tekinsiz bir geleceğe doğru sürükleyen iktidar düşkünlerinin, Züccaciye dükkanına girmiş filden farkı yok;
Meclis'in hali ortada… Saraydaki almış başını gidiyor… İktidar partisi, iktidaryetkisini Saraya kaptırdığından, iktidarı gitmiş partisi kalmış… Muhalefet partileri meşru zeminlerde siyaset yapamıyor; muhalefet zemini sokağa kaydı…
Halkın sağduyusu Haziran seçimlerinde bu gidişin önünü almaya yetmez ise, söyleyecek fazla bir şey kalmıyor; 'Tanrı yardımcımız olsun!' demekten gayrı.