Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da Köln’de yaşayan Türk işadamı Vural Suiçmez ile hayatını ve nasıl Emlak Kralı olduğunu konuştu.
Daha önce beş yıl yaşadığım Almanya'dayım bu kez.
Köln'ün en lüks semti Lindenthal'de 3 bin metrekarelik görkemli taş bir binanın çatı katında.
Türk Emlak Kralı Vural Suiçmez'in Lindenthal Sarayı adlı dev malikanesinde…
Trabzon Sürmeneli.
Müteahhit bir babanın oğlu.
Hukuk ve sosyoloji eğitimi almış bir işadamı.
Ve Atatürk milliyetçisi...
Gazetecilik yapmış, şiir kitapları var.
Hayatı roman, iddialı ve renkli bir karakter.
Vural Suiçmez 56 yıldır Avrupa'da yaşıyor.
Aşık olduğu kadının peşinden giderek Almanya'ya yerleşmiş.
Köln'de Türk girişimci ruhunun en başarılı örneklerinden biri olmuş.
Başını sokacak bir daire almak için yola çıkıp binalar satın alıp, Almanlara kiralayan bir işadamı olması çok uzun sürmemiş.
Yıllar içinde Alman bankalarının kapısını çalıp, 'Bizden 50 milyon Euro kredi alır mısın' diye sorduğu bir konuma gelmiş.
Köln'de bugün kaç bina, kaç daire sahibi olduğunu söylemeyen 80 yaşındaki Vural Suiçmez, bir süredir işler askıda yaşıyor.
'Daha fazla kazansam ne olacak' diyerek frene basmış.
Son derece güzel Türkçe konuşan zarif eşi Rositha ile birlikte hayatın tadını çıkarıyor.
Vural Suiçmez ile duvarları enfes tablolar ile süslü, konforun göze batmadan hayatı kolaylaştırdığı şık evlerinin salonunda demli Türk çayı içerek sohbet ettik.
Yaz aylarında Büyükada'da yaşayan Vural Suiçmez, ömrünün yarıdan çoğunu geçirdiği Avrupa'da tüm hayallerini gerçekleştirmiş olsa da, 'Yurtdışı yabandır…' derken gözleri buğulanıyor.
-Vural Bey, siz Almanya'da çok başarılı olmuş bir Türk işadamısınız…
SUİÇMEZ: Bakın benim işadamlığı gibi bir iddiam olmadı hiçbir zaman. Ama yabanda yaşıyorsunuz. Muhtaç olmamak için bir şeyler yapmanız gerekiyor. Biz de bir şeyler yaptık diyelim. Ekonomik bağımsızlığımızı elde ettik.
-Yabanda yaşıyorum mu diyorsunuz?
SUİÇMEZ: Öyledir, öyle diyorum. Yurtdışı yabandır yani...
ROMA YILLARI
-Avrupa yolculuğunuz nasıl başladı?
SUİÇMEZ: Behçet Kemal Çağlar'ı çok iyi tanırdım. Roma'ya gitmemde etkili olmuştur. Ben Washington, Londra ya da Roma'ya gidecektim görevli olarak. Üçünden birini seç dediler bana, ben de meclise gittim Tarık Zafer Tunaya, Behçet Kemal duruyorlar. 'Böyle bir görev var, nereye gideceğini bildir diyorlar bana' diye sordum. Behçet Kemal kollarını açtı, kendi şiir okuyuş tarzıyla 'Roma seni bir anne gibi kucaklar' diye söyledi. Ve Roma'da göreve başladım.
-Ne zamandır yurtdışında yaşıyorsunuz?
SUİÇMEZ: Yıl 1961, Roma'ya Basın Ataşe yardımcısı olarak tayin oldum. Demek ki 56 yıldır yabandayım.
-Sürmenelisiniz galiba?
SUİÇMEZ: Trabzonluyum ben, Trabzon Araklı'danım. Araklı eskiden Sürmene'ye bağlıydı o nedenle Sürmeneli'yiz diyorduk. Kütükte Bayburt yazıyor gerçi ama bir şiirimde de bahsettiğim gibi, 'Kütükte Bayburt yazsa da Trabzon Araklı'dan yola koymuş anam beni. O gün bugün hiç durmadan kendime doğru gidiyorum' diyorum. Üç dört yaşımdayken bulundum orada, daha sonra annem babam ayrılmışlar. Babam Trabzonlu müteahhit Vahit Suiçmez.
-Kaç kardeşsiniz?
SUİÇMEZ: Üç kardeşiz, ben en büyüğüm. Benim küçüğüm eski CHP Trabzon milletvekili Ertoz Vahit Suiçmez, CHP'de Genel Sekreterlik, Genel Başkan yardımcılığı yapmıştır. Bir de bir kız kardeşim var.
AŞIK OLDUM
-Hukuk, sosyal bilimler okudunuz ama Almanya'da iş adamı oldunuz. Neden Almanya?
SUİÇMEZ: Efendim aşık oldum. 1962 yılında eşimi tanıdım ve Almanya'ya geldim. Roma'da Ataşeliği'ne bir davet gelmişti. Almanlar Berlin Duvarı'nın propagandasını yapmak için, o utanç duvarı denilen duvarı tanıtmak için siyasetçileri, önemli insanları ve bir de basın mensuplarını Berlin'e getirirlerdi. O davetiyeyi ben kullandım. Deutsche Welle (Almanya'nın Sesi Radyosu) benimle röportaj yaptı o gezide. Eşimi de orada tanıdım, sapsarı ufak tefek bir kız. Roma'da da bir sevgilim vardı, Maria. Bir Kontesin kızıydı Maria, tipik İtalyan kapkara saçlı, Rositha da güneş gibi sapsarı bir Prusyalı. Bana Köln'ü gezdirir misin dedim.
-Hafif bir çapkınlık var…
SUİÇMEZ: (Gülüyor), Var, çapkındım gençliğimde. Ama bakın böyle vefa da çok görülür şey değildir.
İKİ SİLAHŞÖR GİBİYDİK
-Kimin kime vefası?
SUİÇMEZ: Bakın bu 1962 yılında oluyor. 55 yıl önce Bir Prusyalı ile bir Karadenizli'nin beraberliği… Ben rasyonel bir adamım, iddialı bir adamım ama hep öyleydim. Suiçmezler ağa ailesidir. Anam da Çebiler'dendir. İki ağa çocuğu evlenmiş, böyle bir yapı kolay değil. Ama bizde 20 yıldır kavga bitti.
-Aşk hafifledi mi?
SUİÇMEZ: Zaten aşk akılla dengelenmezse alev gibi sönüyor. 20 yıl önce ben ne desem itiraz ederdi, iki silahşor gibiydik. Sonra ben dedim ki kendi kendime, 'Zorun ne Vural Suiçmez, madem ki o siyahı beyaz görüyor ve itiraz ediyor, kavga çıkıyor. Bırak onun dediği olsun' dedim. O beyaz diyorsa, ben süt beyaz demeye başladım (gülüyor). Ve bitti bu iş. Genç çiftlere de birinin aklı devreye sokması gerektiğini söylüyorum. Şimdi artık ben hiçbir şey bilmiyorum diyorum.
-Ağa çocuğu pes mi etti?
SUİÇMEZ: Öyle de diyebilirsiniz, ağa çocuğu akla vardı da diyebiliriz. Böyle olunca yendim ben onu. Rüzgarlarını alıyorum artık (gülüyor).
AYDA 50 BİN EURO KİRA GELİRİ
-Sizden Türk Emlak Kralı diye bahsediyorlar…
SUİÇMEZ: İdim. Belli bir varlık edindim. Ama emlak kralı olmayı kabul etmiyorum. 2007 yılında banka 50 milyon Euro kredi önerdi, Rudolfplatz'da büyük bir otelin binasını almam için, 'Sen al diye teklif ettiler'. Yabandan gelmiş bir adama 50 milyon Euro kredi veriyor. Bu nereden geliyor? Ben 50 yıldır o banka ile çalışıyorum. Hiçbir aksama olmamış. Vural Suiçmez, çalışan dürüst bir adam. Aklı da eriyor. Ben şu an içinde bulunduğumuz 3 bin metrekare binayı aşağı yukarı 12 milyon Euro'ya satın aldım. Ama cebimden bir kuruş vermedim, hep banka kredisiyle aldım.
-Emlak Kralı sıfatını kabul etmiyorsunuz…
SUİÇMEZ: Kabul etmiyorum, bir ara beş on tane bina vardı ve çoğalıyordu. Ama nefes alamıyorsunuz, iş sizi bağlıyor. Okuyamıyorsunuz, gezemiyorsunuz. Zorun ne dedim kendime. İnsan belli bir yaşa gelince muhasebe yapıyor, ben bugüne kadar neler yaptım diye… Pek çok iş yaptım. Bir dergide benim için eski bir CHP'li, fikir ve işadamı diyor.
-Daha fazla büyümek istemediniz…
SUİÇMEZ: Ne yapacaksınız kardeşim, yiyebildiğiniz bu. Ayda 50 bin Euro kira gelirim var. Öyle hedefler koysaydım…
MARKA OLDUM
-Sizin başarınızı nasıl tanımlayalım, Vural Suiçmez'in şu kadar apartmanı, 100 dairesi var mı diyelim?
SUİÇMEZ: Efendim buradaki başarıyı o şekilde bir ölçüyle tanımlarsanız yanlış olur. Başarı aslında kredinin emlak işi yapan bir adama verilmesi değildir. Bu kredi Vural Suiçmez'e veriliyor. Banka müdürü geliyor, sen kredi al diyor. Burada sistem teşvik ediyor. O anlamda marka olmuş durumdayım.
-Bunu nasıl başardınız, her şey nasıl başladı. Sizin farkınız nedir?
SUİÇMEZ: Benim farkım şu… 1966 yılında oturduğumuz dairenin kirası arttı. Daire aldığınızda ödeyeceğiniz kredi kiradan az ise satın almanız lazım. Daire ilanlarına bakarken bir satılık bina ilanı okudum. En iyi semtte daireler 300-350 bin Mark idi, baktım Rudolfplatz'da Achenerstr. 9 numaralı bina da satılık. 6 katlı bina 270 bin Mark'a satılıktı. Aradım adam bana telefonda bağırdı, 'Paranız var mı' dedi. Ben de ona bağırdım tabii Karadenizliyim. Hemen gittim, kendimi tanıttım ve hemen ben Türk'üm dedim. Çünkü ben akıllı milliyetçiyim, Atatürk milliyetçisiyim. Güzelliklerimizle övünç duyarım.
BÜTÜN BİNALARI ALACAÐIM DEDİM
-Bina sahibiyle buluştunuz…
SUİÇMEZ: Evet adam baktı ki ben deli dolu bir adamım, bana sattı. Çok güzel bir bina, içinde enfes heykeller var ama dairelerde tuvalet yok, ortak kullanım var. Banyo, kalorifer yok. Hemen bir mimar ile binayı baştan sona yeniledim ve kiraya verdim. O zamanlarda bina yenilemeye yüzde 30 vergi iadesi alınıyordu. Toplam 400 bin Mark'a mal ettiğim binadan yıllık 70 bin küsur Mark kira geliri almaya başlayınca, uyandım. Baktım bina 5 yılda kendisini ödüyor. Vay canına dedim, ben şimdiye kadar neden gazetecilikle uğraşmışım. Uyandım, iş buymuş. Demek zenginlik böyle üretilebiliyormuş (gülüyor).
Sonra nasıl gelişti olaylar?
SUİÇMEZ: Hayatta şansın da seninle olması önemli. Bankaya gittim tekrar, kasiyerin Neumark'ta 5 katlı bir binası varmış eski. Bana, 'Ben de binamı satacağım alır mısın' dedi. Şaka yapıyor sandım önce. Baktım ciddi, 'Ben bundan böyle bütün binaları alacağım' dedim. Mesai bitiminde gittik, baktım. Ne kadar da güzel bir bina…
5 YIL ÖNCE ÖLÜRDÜM
-İşte burada ilginç bir durum var, neden kendi yapmıyor?
SUİÇMEZ: Cesaret lazım, iş bilmek lazım. O binayı da satın aldım. Soylu bir Alman mimar vardı, Max von Röten, ona beraber iş yapalım dedim. Kabul etti. 6 bin Mark kira getiriyordu, yenilendikten sonra 60 bin Mark kira getirmeye başladı. İşi ben yapmıyorum ki, ben ekibi kuruyorum, onlar yapıyor. Daha sonra 135 bin Mark'a bir bina daha satın aldım.
-Size çerez gelmiştir artık…
SUİÇMEZ: Tuhaf geldi bana, dedim adamın dünyadan haberi yok. Ben şimdi şu an çıksam Köln'de her semtte, her caddenin arsa fiyatlarını, binaların metrekare fiyatlarını ezbere söylerim size. Lindentahl'de, bu civarda metrekaresi 6 – 6 bin 500 Euro'dur mesela metrekare fiyatı. 8 bin Euro'ya kadar çıkabilir. Bana şurada şu daire var dediğinizde gitmeme gerek yok, fiyatı şudur derim. Burada gördüğünüz bütün lüks binaların teklifi önce bana geldi. Ama ben almadım. Alsaydım ne olurdu? 5 yıl önce ölürdüm. Ciddi iş yapacaksanız, çok çalışmak zorundasınız. Benim param var, bir de oğlum var.
-Şimdi neler yapıyorsunuz?
SUİÇMEZ: Çok rahatım, okuyorum. Yazıyorum. Şiir kitabı hazırladım. Sağlığıma dikkat ediyorum. Ben düzgün, disiplinli, çalışkan, işini ciddi yapan, karar verirken yanlışlar yapmamaya özen gösteren bir adam olmanın semeresini görüyorum belki de
-Hayattan beklentiniz nedir?
SUİÇMEZ: Adam gibi yaşamak. Yazları İstanbul'da Büyükada'da oluyorum genellikle. Ama ne yazık ki Türkiye'deki dostlarımı kaybediyorum. Mesela birkaç ay önce Meta Akyol'u kaybettik, benim adadaki en yakın arkadaşımdı, komşumdu. Ama insanlar ölüyor….
-Kime güvenirsiniz?
SUİÇMEZ: Ben galiba insanlara çok kolay güvenen birisiyim. Eşim o hususta beni hep disipline etmeye çalışır. Çok kolay inanırım. İşin doğrusu Türkiye'ye gittiğim zaman daima aradığım, buluştuğum insanlar da bir bir öldüler gittiler. Ben 80 yaşındayım.
SÖMÜRGE GİBİ BAKIYORLAR
-Zor bir insan olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
SUİÇMEZ: Ediyorum, ben eskiden katıksız bir adamdım. Bütün gençliğim boyunca öyleydim. Ben Cumhuriyet gazetesinin hisselerini satın almıştım, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu'yu gazeteye geri getirmiştim. Ekonomik Panaroma'da benim öykümü konu etmişlerdi, orada hala yüzde 70 idealistim demiştim. Her idealist insan duygusaldır. Mesela Türkiye'de on beş yıldır yaşanan gerilimle 'Biz' duygusu kalmadı.
-Avrupa ile Türkiye arasında yaşanan gerilimin asıl nedeni nedir?
SUİÇMEZ: Türkiye'ye kendi sömürgeleri gibi bakıyorlar. Hala o kafadalar, bize o gözle bakıyorlar. Türkiye'den Bakan gelecek benim ülkemde konuşacak, bu nasıl olabilir diyorlar. Böyle bir demokrasi, hukuk devleti anlayışı yok. Bakan daha konuşmadan sen diktatörlüğü savunuyorsun diyorlar. Avrupa'nın Türkiye'ye bakışı budur. Erdoğan'ı horlayarak aslında bizi aşağılıyorlar. Aşağılık kompleksinin panzehiri megalomanidir. Kendilerini dev aynasında görüyorlar. Biz eziklikten usandık. 250 yıl Osmanlı'da, 100 yıl da şimdi… Yani Atatürk ve İnönü'den sonra devamlı eziklik içindeyiz.
TÜRKÜM DİYEBİLİYORSAN…
-Bugün Türkiye'de Atatürk'e hakarete varan yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
SUİÇMEZ: Atatürk'e küfür eden adamın bir eksiği var demektir, tahtaları eksiktir. Bilgisizdir, cahildir. Çünkü Atatürk olmasa sen yoktun Hanzade, ben yoktum. Kimliğimizi Atatürk ile bulduk. Atatürk isteseydi sadrazam da olurdu, padişah da olurdu. İstemedi, halk kendi kendini yönetecek dedi. Atatürk'e küfrediyorlar, İnönü'ye küfrediyorlar. 12 ada çok önce verilmiş. Atatürk'e İnönü'ye ağzını bozanlar bilgisiz, görgüsüz, ülkenin gerçeklerinden haberi olmayanlardır. Sevgili kardeşim, ben Türküm diyebiliyorsam Atatürk sayesinde diyebiliyorum. Ondan önce padişahın kullarıydık. Padişah bir şeye kızıyordu, kelleyi alıyordu.
ŞAH FİGÜRÜNDE PİYON İSTİYORLAR
-Avrupa ne istiyor Türkiye'den?
SUİÇMEZ: Batı emperyalizmi Türkiye'de şimdiye kadar olduğu gibi uyumlu, uysal onların istediği politikada kendisini kullandıracak şah figürü içinde bir piyon istiyorlar.
-Batı masum değil diyorsunuz…
SUİÇMEZ: Türkiye'de Batı kelimesi de yanlış kullanılıyor. Batı bir coğrafya değildir, Batı aydınlanmadır, rasyonalitedir. Atatürk 'Biz yüzümüzü Batı'ya döndük' derken Voltaire'den, Rousseau'dan bahsediyordu. Yani aklın inanca egemenliğine işaret ediyordu. Aydınlanma budur, Batı budur. Japonya Batı'dır. Bugün Batı denince Hıristiyanlık anlıyorlar ne yazık ki...